Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Yusuf İLGAR

Şehit Turnaoğlu Ahmet (Sarık köyünden)

Yusuf İLGAR 29 Ağustos 2017 Salı 13:05:52
 

Şehit Turnaoğlu
Ahmet (Sarık köyünden)
Balkan savaşlarında Ayvalık’ta şehit olanlardan birisi sarık Köyünden Turnaoğlu Ahmet’tir. 1912 yılında şehit olan Ahmet’in geride çok az alacağı olan para ve bakıma muhtaç eşi, annesi, kardeşleri kalmıştır.  Şehit Ahmet’in eşi Karahisar-ı Sâhib’e bağlı Sarık köyünden Hüseyin kızı Halime mahkemeye başvurarak Arık-zâde Hacı Arif Efendi huzurunda şöyle demiştir.
Eşim aynı köyden Turnaoğlu Ahmet bin Ali bin Mustafa, Osmanlı’nın ‘asâkir-i şâhâne 23. alayının 3. taburunun 4. bölüğünün 2. takımının 10. mangası eratından iken 7 Zilhicce 1330/17 Kasım 1912 tarihinde Çatalca civarında Ayvalıktabyasında şehîden vefat etmiştir. Mirasçısı olarak eşi olarak ben, annesi Mustafa kızı Ayşe, kız kardeşleri Nazike ve Havva ile erkek kardeşi Arif bulunmaktadır. Halime Hatun bu ifadesinden sonra eşim şehit Ahmet’in Hacı Arif Efendi’den cihet-i karzdan kırk kuruş alacak hakkı bulunmaktadır. Bu paradan hisseme düşen on kuruşun alınarak bana teslim edilmesini talep ederim demiştir.
Hacı Arif Efendi, şehit Ahmet’te kırk kuruş borcu olduğunu beyan ederek yukarıda adı geçen kişilerin mirasçıları olduklarının mahkemece belirlenmesinden sonra borcunu ödeyeceğini ifade etmiştir. Bunun üzerine halime Hatun eşinin asker arkadaşlarından Sarık köyünden Kara Haliloğlu Halil bin İbrahim ve Tahmisçioğlu İbrahim bin Ömer adlı kişiler mahkeme hazır olarak şahitlik ederek şöyle demişlerdir:
Halime hatunun eşi olan sarık Köyünden Turnaoğlu Ahmet, ‘asâkir-i şâhâne 23. alayının 3. taburunun 4. bölüğünün 2. takımının 10. mangası eratından iken 7 Zilhicce 1330/17 Kasım 1912 tarihinde Çatalca civarında Ayvalıktabyasında şehîden vefat etmiştir. Cenazesini yıkayarak Müslüman kabrine koyduk. Mirasçısı olarak eşi Halime, annesi Ayşe, kız kardeşleri Nazike ve Havva ile erkek kardeşi Arif bulunmaktadır. Bunlardan başka mirasçısı yoktur. Biz bu hususlara şâhidiz ve şahâdet dahi ederiz.
Kadı şahitlerin doğru sözlü olup olmadıklarına dair gizli olarak Sarık köyü imamı Mehmet Efendi ibn-i Hüseyin ve muhtarı Çoban oğlu Yusuf bin Yahya ‘ya sormuş, daha sonra şehirdeki Akmescid Mahallesi’nden Zekeriya-zâde Hacı Azmi Efendi ve Süğlün köyünden Börekoğlu Hasan bin Süleyman adlı kişilerin şahitliğiyle kadı, Halime Hatuna miras olarak düşen hissenin verilmesi hususunu 24 Cemaziye’l-âhir 1332/20 Mayıs 1914 tarihinde karar vererek mahkeme sicil kaydına kayıt girmiştir. (Kaynak: AŞS, nr. 648, s. 63/75.

Şehit Turnaoğlu Ahmet’in
şehitliği ve mirasçılarıyla ilgili şer‘î mahkeme
kararı(AŞS, nr. 648, s. 63/75.

 

 

“BÜYÜK BOZGUN VE BALKAN SAVAŞLARI 1912-1913

 

Kasım POLAT

Milliyetçiliğin hasat mevsimi olan Balkan Savaşları sonucunda Osmanlı Devleti, Rumeli’deki hâkimiyetini tam manasıyla kaybetti. Balkanlar’daki her bir ulus artık müstakil bir devlet haline gelmişti.
Bu durum Balkan Milliyetçiliğinin Osmanlı zamanındaki doyum noktasıdır. 100 yıl içerisinde (1353-1453) Türk- İslam kimliğine giren Rumeli toprakları, 13 ay gibi kısa bir sürede de Türk- İslam Medeniyetinden ve kimliğinden arındırılmaya çalışıldı. Bu taviz savaştan çok kısa bir süre önce Balkan ittifakını kuran hükümetlerin eline verildi. Rusya’nın ve büyük güçlerin de desteği ile 8 Ekim 1912’de I. Balkan Savaşı Osmanlı ve Karadağ arasında başlamış oldu. Daha sonra Sırp, Yunan ve Bulgarların da savaşa dâhil olmasıyla Balkan Savaşlarının hacmi genişledi. Bu savaşta Osmanlı Ordusu çok kısa bir süre dayandıktan sonra hızlı bir şekilde geri çekilmek zorunda kaldı. Osmanlı Şark Ordusu 23 Ekim 1912’de Bulgarlara karşı Çatalca’ya kadar çekildi. Garp Ordusu 23-24 Ekim’de Komanova’da Sırplara yenildi. Tahsin Paşa, ordusu ile Selanik’i Yunanistan’a bıraktı. Bu yenilgilerin sonucu olarak 28 Ekim’de Gazi Ahmet Muhtar Paşa kabinesi istifa etti….
Toplanan ordudaki talimsizlik ve terbiyesizlik yanlış komuta zinciri ile birleşince Balkan savaşlarında kaçınılmaz bir bozgun oldu. Osmanlı ordusunda bu dönemde genel bir seferberlik ilan edildi. Seferberlik sonrasında, düzenli askerden çok redif birlikleri çoğunluğu oluşturdu. Böylece olunca uzun süre askeri eğitim almış, silah kullanmasını bilen profesyoneller azınlık durumunda kaldı. Hiçbir savaşta insan sayısının fazla olması savaşta galip olunacak garantisi vermez. Askerin ve ordunun düzenli olması, teknik yapısı ve komutası birbirine paralel ve bütünleyici durumlardır. Ancak Balkan savaşında bu durum ihmal edilmiş olmalı ki; eli silah tutan Anadolu insanı Trakya’ya savaşa gönderildi.
Bu redif birlikleri silah kullanmayı tam öğrenemeden cephelere sevk edildi. Silah kullanmayı bilmediği için silahla, savaşla bütünleşemedi ve konsantre olamadı. Silahının tutukluk yapması durumunda çaresiz kaldı.  Ya hayatını kaybetti ya da kaçmak zorunda kaldı. Diğer yandan bu birlikleri yöneten komutanlar arasında irtibat kopukluğu vardı. Herkes kendi başına münferit olarak bulundukları bölgede düşman ile mücadele ediyordu. Bu da savaşın ruhuna aykırıdır. Öyle ki 17-18 Kasım 1912’de Alaiye Taburunun şehit edilmesi bu kopukluğa en büyük delildir. Alaiye Taburu, bu tarihlerde komutanları tarafından Çatalca’da ileri bir tabyaya götürülür. Asım Paşa tabyası çevresinde ilerimizde Türk ordusu var zannıyla iki tabya arasında gece kalırlar. Tabur komutanı da dahil olmak üzere bütün askerler yorgunluktan uyur. Nöbetçi dahi bırakmayı gerek görmezler. Sabaha karşı mermisi bitmiş Bulgar birlikleri bölgede Alaiye Taburuna denk gelir. 650’den fazla askeri süngüler ile bir bir şehit ederler. Vak’a o kadar sessiz olmuştur ki, çevre tabyalardan kimse duymaz, haberi olmaz. Ancak sabah olup gün ışıyınca araya Bulgarların girdiği fark edilir…
Savaş sonrasında Balkanlarda haritalar yeniden çizildi. Balkanlar yeni bir kimliğe büründü. Uluslar intikam alır gibi Türk-İslam medeniyetine saldırdı. Bu neyin intikamı ya da hıncıydı hiçbir zaman anlaşılamadı. Osmanlı Devleti, Balkanları fetih etti ama hiçbir kimliği asimile etmedi. 14. Yüzyıldan 20. Yüzyıla kadar Balkan ulusları, dinlerini ve dillerini korudu. Zaten ulus kimliğinin en önemli yapı taşı da budur. Ancak; Osmanlı’nın bölgeden çekilmesinden sonra aynı muameleyi Müslüman- Türkler görmedi. Müslümanlar, siyasi olarak sistemli bir şekilde ezildi. Katledildi ve Balkan ulusları arasında eritilmeye başlandı. Müslüman Türkler savaş ve yenilgi sonrasında bölge devletlerinin vatandaşı oldu. Ancak bu durum ilgili devleti hiçbir zaman tatmin etmedi. Bu unsurların geçmişleri tamamen silinmesi gerekiyordu. Öyle de yapıldı. İsimleri değiştirildi. Camileri kapatıldı ve özgürce ibadet etmeleri yasaklandı. Dahası Türkçe konuşmaları dahi suç olarak görüldü. Evlenmeleri kontrol altına yapılır oldu. Bir zamanlar bölgede hâkim olan Türk- İslam medeniyetinin izleri radikal bir şekilde silinmeye başlandı. Bu Balkan uluslarının yazdığı bir senaryoydu. Aileler dağıldı. Anneler çocuksuz, çocuklar anne- babasız kaldı. Çoğu insanın dua edecek bir mezarı dahi olmadı. Ölüm ve göçler Balkan Müslümanlarının kaderi oldu.”Bk. http://www.istanbultarih.com/makale/buyuk-bozgun-ve-balkan-savaslari-1912-1913.html (28.08.2017)

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER