Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

SEN TANRI MISIN? – 73-

MUHTARLIĞINIZI İLAN ETMİŞSENİZ
KURTULUŞ VE İLERLEME OLMAZ!
Tanrılık iddiası ve tanrı denince akla Nefs-i Emmare gelir. Nefs-i Emmare’nin bilinmesi ve doğru tarif edilmesi, tarifine netlik getirilmesi bu sebeple çok önemlidir. Eğer siz Nefs-i Emmare’yi kötü davranan nefs, kötü şeyler yapan nefs, tabiatına uyan nefs gibi tanımlarsanız, bu tanımlamalar bu yolda başarı için yeterli olmaz. Elbette, Nefs’in tarifi tam doğru yapılamamışsa Nefs-i Emmare de yanlış veya yetersiz tarif edilecektir, doğal olarak. Önce nefsin tarifini doğru ve tam yapmak lazım; bunun için de nefsi görmek lazım! İnsan ancak gördüğü şeyi tam ve doğru tarif edebilir. Siz de, ancak gördüğünüz şeyi tarif edebilirsiniz. Nefsi iyi anlayabilmesi için kişinin önce “ben hastayım, bünyemde kir var, elbisem kirli, duniHİ algı ve zannları nedeniyle zulmet kiriyle yaşıyorum” itirafını yapıp kirden kurtulma, onu fonksiyonsuzlaştırma yoluna girmesi gerekir.
Nefs-i Emmare’yi tarif edeceğiz, hep bahsettiğimiz muhtariyetini iddia eden yapı ile ilişkisine bakacağız. Muhtarlık iddiasındaki yapının özelliği nedir, ne yapar? Muhtarlık iddiasındaki yapı yetkisi çerçevesinde emir verir. Muhtar demek emir veren demektir. İşte Emmare halinde öyle bir nefs var ki o nefs muhtar! Emir veriyor! Onun en belirgin vasfı budur; Nefs-i Emmare muhtariyetini ilan etmiş nefstir. Bu yolda düşülen bir tuzağı burada hatırlatalım ki; dikkat edin de o muhtarı ehlileştirmeyi o muhtardan (nefs-i emmareden) kurtulmak sanmayın. Maalesef öyle sanıyorlar. Emmare’den kurtulduk, Levvame’ye geçtik, hatta Levvame’yi de bitirdik sanıyorlar. Adını duyup, bıraktık demekle o nefs hallerinden hemen kurtulduklarını, oraları geçtiklerini, yeni nefs hallerine ilerlediklerini sanıyorlar. Lütfen yanılmayın; muhtarlığınızı ilan etmişseniz (kurtuluş ve ilerleme) olmaz! Mesela, kişiler yaptığı yanlışa üzülüp “çok pişman oldum, artık yanlış yapmıyorum, böylece Levvame’yi de geçtim” diye düşünürler. Oysa bu hali Levvame diye tarif etmek yanlıştır, tamamen bilmeyenlerin işidir. İnsanlar bu tarifle yanlışa gidiyor. Muhtariyetini ilan etmiş çalıntı dosyalar (İz Düşüm Dosyalar) çalışıyorsa, o hal Nefs-i Emmare’dir. EMİR VEREN NEFS, o dosyaları kendi ilan ettiği muhtariyete göre yönlendiren nefstir. Bu yüzden, Nefs-i Emmare için diyoruz ki; o nefs hali Muhtariyet İddialı Kendini Hissediş’tir. Bu cümledeki “kendini hissediş” ifadesinde nefsin tanımına da bir ipucu var, anlamaya çalışın… Kurtuluş ne zaman ve nasıl oluyor, bakın: Muhtariyet İddialı Kendini Hissediş yaşantısının geri dönüşsüz kalkması ile NEFS-İ MUTMAİNNE yaşanır ki asıl, gerçek kurtuluş budur.
YANLIŞ TASAVVUFİ BİLGİLERLE,
UYGULAMALARLA, YANLIŞ ESMA ZİKİRLERİYLE VE YANLIŞ TASAVVUF EĞİTİMLERİYLE
İNSANLARDA RUHİ SORUNLAR ORTAYA ÇIKAR
Yüksek dikkat ve özen göstermenizi umarak nefs konusuna farklı bir yaklaşımla devam edeceğim. Şimdi söyleyeceğimiz şey, sizin bu konuyu paylaşacağınız kişiler için de önemlidir. Vehmin Zulmeti yaşantısının direği Muhtar “BEN” Takdimi’dir. Vehmin zulmeti yaşantısını ayakta tutan, o yaşantıyı güçlü kılan o “BEN” Takdimi’dir. Çocuk eğitiminde buna çok dikkat etmelisiniz. Daha tanrılık kavramını bilmeyen bir çocuğu “eğitiyorum” diye, takdim edilen bu “BEN”ini köreltirseniz tehlikeli olur. Çünkü dünya yaşantısının formatı olan Vehmin Zulmeti yaşantının (Esfele Safiliyn yaşantının) direği “A” Takdimi “BEN”dir. İz Düşüm’le alınmış dosyaların açılımıyla oluşan yaşantının direği “A” Takdim Formu “BEN”dir. Sık yapılan bir hata da şudur: Bu yaşantı devam ederken, bu dosyalar aktifken, öğrenilen tasavvufi bilgiler yüzünden kişi “BEN” dememeye çalışır ve çok büyük bir yanlış yapar. Bu yaşantı devam ediyor, ama siz “BEN” demekten kurtulacağım diye “BEN” dememeye çalışıyorsunuz. Böyle yaparsanız siz bu yaşantının direğini yok edersiniz, bu yaşantı çöker. Bu yaşantının çökmesi RUHİ ÇÖKÜNTÜ demektir, hayatta yaşanan ve “ruhi çöküntüler” denilen hal budur. Yanlış tasavvufi bilgilerle, uygulamalarla, yanlış Esma zikirleriyle ve yanlış tasavvuf eğitimleriyle insanlarda ruhi sorunlar ortaya çıkar. Ruhi Çöküntü oluşmasının sebebi, kişinin kendisinin fark etmediği bir şekilde de olsa “Bir Bilen” müdahalesinin olmaması ve o fark etmese de çalıntı dosyaların (İz Düşüm Dosyaları’nın) aktif olmasıdır. O dosyalar çalışırken ve kuvvetliyken onların direğini yıkarsanız bu çok yanlış bir uygulama olur. Dünya yaşantısının direği olan ”A” Takdim Formu “BEN”in ruhu Muhtarlık iddiasıdır, onu ayakta tutan muhtariyetidir. Muhtariyet iddia ederken de, İz Düşüm’le çaldığı, kopyaladığı en önemli dosya olan Mütekebbir’i kullanır, onu ayakta MÜTEKEBBİR dosyası tutar. Dolayısıyla, tanrılık iddiası ve yaşantısının nasıl fonksiyonsuzlaştırılacağını adım adım net, somut göstermeden siz bir çocuğa, bir kişiye “BEN deme” derseniz, “bu BEN aslında yok” derseniz onda ruhi bozukluklara yol açarsınız, toplumda uyumsuzluk yaşamasına sebep olursunuz. Çünkü “A” yaşantısı dururken “BEN” direği çöken bu yapıyı ne dünya ne de cehennem sever, kimse sevmez! Hele cennetin hiç umurunda değildir! Niye? Etrafında, üstünde Kir var. Kirli’yi cehennem de sevmez, dünya da sevmez. Zavallı oldu çünkü. Eğer “BEN” demeyi değil de, önce muhtar yaşantıyı silebilirseniz, muhtar olarak takdim ettiğiniz dosyaları fonksiyonsuz yaparsanız ortaya çıkacak yapıdan cehennem korkar, “benden çabuk uzaklaş, ateşimi söndürüyorsun, bana yaklaşma!” der.
BU YAŞANTI DEVAM EDERKEN “BEN” DEMEMEK, ANCAK, ZAVALLI BİR TANRI DOĞURUR
Nefs-i Emmare yaşantısının, dünya hayatının direği muhtar özellikli “A” Takdim Formu “BEN”dir. Bu yüzden, bu yaşantı devam ederken “BEN” dememek, ancak, zavallı bir tanrı doğurur. “BEN” dememekle BENSİZLİK yaşanamaz; aksine çeşitli ruhi bozukluklar görülebilir. Bu yaşantıya İslami Kuralları monte etmek, kişiyi esas hedefe, kurtuluşa götürmez. Yani hem bu dosyalar sizde gayet aktif olacak, hem de “BEN” dememeye çalışacaksınız; bu ne işe yarar ki! Bu şekilde davranan kişi muhtariyetten (muhtarlık zannı ve iddiasından) kurtulmaya çalışmıyor! Muhtariyetten kurtulmaya çalışsa, o gayrete girdiği an onun statüsü değişir, muhtariyetten kurtulmaya çalıştığı an Nefs-i Levvame’ye girer. Bu tanımla bakılmadığı için nefs-i levvame de çok yanlış anlaşılmıştır: “Şöyle yaptığıma çok üzüldüm, ben artık nefs-i levvamedeyim” denir. Değil! Nefs-i levvame hali öyle bir pişmanlık ve öyle bir üzüntü değil. NEFS-İ LEVVAME Allah’ı örtmekten üzüntü duymaktır, kişinin bizzat kendisiyle Allah’ı örtüyor oluşundan rahatsız olmasıdır! Tanrılar dünyasında bir tanrı olarak yaşarken, yine tanrılık iddiasında olanlara bir şey yapıp sonra da üzülmek nefs-i levvame değildir, ilişkisi de yoktur, yanlış işlerle uğraşmış olursunuz. Nefs-i levvameyi “ben HAKK’ı örttüm, ben Hakk’ı örtmüşüm” üzüntüsü ve rahatsızlığı başlatır. Kişi, “ben bu Muhtariyet zannı ve iddiasından kurtulayım, İz Düşüm’le çalınmış SOL Dosyaları fonksiyonsuzlaştırayım” kararını aldığı an nefs-i levvameye girer. Bu kişi o andan itibaren “veli” değildir ama “Veli Muamelesi” görür, bunu ayetle göreceğiz. Bir kişi böyle bir karar almamışsa, zulmette kullandığı çalıntı dosyaların canlı aktif olması hiç umurunda değilse, onun konuşurken “BEN” demesi veya dememesi önemli değildir! Çünkü muhtariyetle meşgul! Muhtarken İslami Kuralları uygulaması; salât, oruç, Hac’la meşgul olması, onu Muhammedî Bakış’ın arzuladığı yola getirmez, hedefe götürmez.
YOL, yani HEDEF nedir? Hedef, duniHİ algı ve zannlarına dayalı zulmanî yaşantının heva ve heveslerini yok etmektir; zaten bu amaçla Nefs-i Levvame’ye girilir; yol da budur. İşte böyle bir Nefs-i Levvame tanımı ve yaklaşımı Talib’e kurtuluş kapılarını açacaktır İNŞAALLAH. Girenler için YA BİSMİLLAH…

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER