Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

ŞEYTANLIK PATRONAJ SİSTEMİ 10

Rasulullah (sav) Efendimizin “sana göre insanların en saadetlisi kimdir?” sorusuna şeytanlık patronaj sistemi adına cevap veren görevli şeytan “Salât ikamesini bilerek, kasten terk eden” diyor.
“Salat ikamesini kasten terk etmek” ile ilgili Efendimiz (sav)’in “küfürle iman arasında salatın terki” olduğunu ifade eden hadislerini talip olanlar hatırlayacaktır. Yani yöneliş yoksa, doğru yönelişte değilse, bunu davranış olarak salatıyla göstermiyorsa kişinin hakikati örtücü idrakta, böyle bir algıyla yaşıyor olacağını öğreniyoruz.
Hakikati örtücü bu hali İslam “küfür” yani “örtücülük” olarak tanımlıyor ve kulun bu halinden Allah razı olmadığını bildiriyor. Dolayısıyla, şeytan böyle kullara bir saadet hissi veriyor; salatı kasten terk ettiklerinde onlara böyle bir haz da veriyor ki kendileri huzurlu, mutlu, rahat, keyifli hissetsinler, saadet içinde olduklarını sansınlar…
Bir diğer önemli nokta, Allah indinde insanların en şakisini yani şekavette (asilikte, haddi aşmışlıkta, gaflette, cehalette) üst noktada olma halini de bu hadiste şeytandan öğreniyor olmamızdır. Onlar tek kelimeyle vurucu biçimde tanımlanıyor:
– Cimriler!
Cimriliğin aslında tek şey olduğunu, tarif edilecek diğer tüm cimriliklerin bu ana gövdenin çıktıları, dalları, meyveleri olduğunu biz inananların hayalimize nakşetmesi gerekiyor. Allah indindeki o tek cimrilik hali şudur: Müstakilen varım ve muhtarım zannı sebebiyle Allah’ın olanları Allah’a verememek! Mülk tümüyle Allah’ın. Her şey, her an, herkes Allah’ın, Allah’ta ve Allah ile. Bu durumda bir zann sebebiyle cimri oluyoruz: Müstakillik hissi, zannı! Gerçek cimri Kur’an’ın tanımıyla budur: DuniHİ algısının zanlarıyla oluşturduğu müstakilen varım ve muhtarım iddiası sonucu sözde ilâhlığını ilan eden, Allah’a karşı bu ilâhlığını sımsıkı tutup asla terk etmeyen, bu iddiasından vazgeçmeyen, bu iddiasına göre ısrarla hayat tarzı oluşturan, Allah’a ve inananlara karşı bu halinin mücadelesini veren kişidir. Kur’an’ın tanımladığı cimri halin bu olduğunu ayetle görelim:
Hadiyd (23, 24): “Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kibirli (Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiası sahibi) kimseleri sevmez. Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim (Allah’tan) yüz çevirirse, muhakkak ki, Allah Ğaniyyul Hamiyd’dir.”
Cuma gününde ve Ramazan ayımızda olmamızın neşesiyle Efendimiz (SAV)’in “cimrilik” halini tanımlayan şu hadisini de hatırlamak güzel olur inşaAllah:
“En cimri kişi, yanında adım anıldığında bana salât etmeyendir.”
Hadiste para, mal, mülk gibi imkanlar söz konusu edilmediğine göre burada kastedileni nasıl anlamalıyız? Kesinlikle tek şey kastediliyor ki o da Efendimiz (sav)’in tebliğinin yukarıdaki mana üzere oluşu fark edildiğinde anlaşılabilir. Bu durumda Efendimiz (sav) buyuruyor ki: Yanında benim açıkladıklarım anlatıldığında, Safa Tepesinden başlayan ve kıyamete kadar da devam eden tebliğim ona duyurulduğunda, yani “Billahi manada Allah’a iman edin, tanıyarak iman edin, şahit olarak Kelime-i Şehadetteki şehadete sadık olarak iman edin” tebliğim kendisine yapıldığında bu konuyu önemseyip sahip çıkmayan, desteklemeyen, hayat tarzı haline getirme gayretine girmeyen, benimle birlikte bu konuları en yakınlarından başlayarak tebliğ etmek üzere bir gayrete, bir mücadeleye girmeyen, bunun telaşıyla yaşamayan kişi cimridir, en cimridir. Hadiste bize aslında bu söylenmektedir. Bu hadisten yine anlıyoruz ki bu idrak ve yaklaşımla Efendimiz (SAV)’e dua etmek, salâvat okumak ulaşmak istediğimiz Billahi mananın bizde açılabilmesini ve bu nurun tamamlanmasını Biiznillah sağlıyor. Elhamdülillah… Öyle şükrederiz ki Allahım, öyle çok şükrederiz ki…
Hadisimizden bir şey daha öğreniyoruz: Ulema meclisleri şeytanı işinden alıkoyuyor. İlim Allah’ı ve kendini bilmek ise, ulema meclisleri bu amaçla oluşan “tefekkür ve tezekkür” ortamlarıdır. Birçok kişi olmak gerekmiyor. Bir Billahi imanlı kişi tek başına bile olsa bu ilimle meşgulse, Kur’an’ı ders yaparak, tedebbür ederek okuma gayretinde ise orası ilim meclisidir. Eğer ilimle meşguliyet böyle değilse rahmetli Yunus Emre diyor ki: bu nice okumaktır? Alim olmak budur: Gerçek VAR’ı doğru tanımak, hakkıyla bilmek! Allah hakikatini görmek! Bilenin bildiğini (alim oluşunu) nereden anlarız? Bildiğine göre yaşamasından; konuşmasından, davranmasından… Gerçek manada alim olmak için sadece Allah’ı doğru tanıyor ve bu tanımanın gereği bir hayat tarzını, özlüyor ve yaşıyor olmakla açıklandığında mana yerini bulmuş olacaktır. Bizleri merhametinle bu kapsamda “gerçek ilimle meşgul ve bulunduğu yerin ilim meclisi, ulema meclisi olarak kabul edildiği” kulların eyle Allahım.
Çok önemli, çok sinsi, çok özel ve çok dikkat edilmesi gereken bir şeytanlık, şeytaniyet davranışının tanımlandığı bir soru ve cevapla hadisimiz devam ediyor. Bu kısımdan şeytanın yemeğini “sol eliyle, parmaklarının ucu ile” yediğini, Sam yeli esip de ortalığı sıcak bastığı zaman “çocuklarını insanların tırnakları arasında” gölgelendirdiğini öğreniyoruz. Bu kısmı, bu çok önemli tanımlamayı ders yaparcasına tefekkür etmez de okur geçersek bize buradan bir ders çıkmayayız, bu tanımın bir zırh gibi koruyuculuğundan yararlanamadan geçip gitmiş oluruz.
Tabi şunun altını çizmek gerekiyor: Rasulullah (SAV) Efendimiz’in sorularına şeytanın verdiği cevapları, sadece onun fiziksel yapısı ve bu yapısına olan tesirler gibi düşünmemeliyiz. Şeytanlık görevinde ileri gitmiş, bilinç olarak da bu halinin farkında olan misyonu şeytanlık olan bir insandan şeytana da benzer sorular sorduğumuzda o da kendi bedeninden misalle bir şeyi anlattığında hedefi öncelikle bedeni değil görevini anlatmaktır, misyonunu kastederek cevap verir. Bu durumda şeytana “yemeğini nasıl yersin?” demek aslında ona nasıl beslendiğini, gıda kaynağının ne olduğunu sormak, onu öğrenmek, şeytanın kendi şartları içerisinde nasıl beslendiğini, beslenme tarzını müminler için bir rahmet olması için ortaya koymaktır.
Bir tespiti hatırlayalım: Billahi manada “sağ” gerçek varı, “sol” ise yoku anlatır. İnsan vücudu ve beynin sağ ve sol yanlarının da bu gerçekle bir ilişkisinin olduğu düşünülmektedir. Bu hatırlamadan sonra anlamalıyız ki Şeytanlık Patronaj Sistemi bu tanımdaki “sol” aktivitelerden beslenmektedir. “Parmaklarının ucu” ile beslenmesi vurgusu ise, şeytanların Şeytanlık Patronaj Sistemi etkisi altında kalan insanın şeytani faaliyetlerinden hem de gayet hassas ve dikkatli biçimde yararlandığını, o insanın konuşma ve davranışlarından oluşan hayat tarzı ile açığa çıkardığı nardan (ateşten) parmak ucu denilen bir temasla keyifle beslendiğini göstermektedir. Şeytanlıkla görevli cin taifesi dumansız ateşten yaratılmış varlıklar olarak nardan beslenirler. Dolayısıyla etkisi altına aldığı her insan bu sebeple onun için bir besin kaynağıdır… Özellikle gaflet halinde, yani dunihi algısına düştüğü anlarında, bu idraka ait zanlarla duygu düşünce, konuşma ve davranışlar sergilediğinde insan güçlü şekilde bu narı (bu ateşten gıdayı) üretmektedir. Bu hali yaşayan, bu hale düşen bir insanın nasıl bir gıdayı kimin için ürettiği, kime sunduğu çok üzücü bir şekilde görülmektedir.
Hadisimizin bu ifadesinde bir anlatılmak istenen bir başka mana da şudur: Kibar ve kibirli gözükmek için sol elleriyle yiyenler! Bunlar kastedilmektedir. Şeytaniyete ait fiziksel olarak sol elle yeme içme davranışını günlük yaşantı içerisinde çevremizde, ekranlarda, hemen her yerde özendirilmiş bir açık mesaj olarak görebiliyoruz. Günümüz dünyasında sol elle yemek insanlara önemli bir (ileri insan, çağdaş varlık, entelektüel kişi) kriteri gibi dayatılıyor da. Evet, haklılar, bu önemli bir kriter ama kim için ve neresi için? Cehennem ve ehli için! Kişi eğer konumunu yani duruşunu inkâr, isyan, şımarıklık, zulüm, bozgunculuk, bölücülük üzerinden belirlemek istiyorsa onlar için çok net bir kriter. Bizi lütfen muhafaza buyur Allahım.
Bu hadis bize bir grubu daha anlatıyor ki bu da çok yaygın bir davranış biçimi olarak hepimizin bildiği bir gruptur: Sanki önüne gelen yemeğe ihtiyacı yokmuş gibi, ikram edilene çok tenezzül etmiyor gibi gözükenlerin, tabağına konulana sırf bu sebeple dokunmayan veya ucundan dokunmuş gibi yapanlar! İşte hadiste bize bunlarında şeytanlık beslenme tarzı kapsamına girdikleri öğretiliyor. Bu halde olmanın yani ellerinin (tırnaklarının) ucuyla yiyenler olarak bu hadisteki tarif kapsamına giriyor olmanın bir şeytanlık hali olduğunu fark etmek elbette bizi güçlü bir sığınışa sevk etmektedir, onları kınamakla geçecek vaktimiz yok çünkü, kendimizi levm etmek ve kazanılmış Hakk değişime ulaşmak durumundayız ve bunun için de vaktimiz çok az…
İnsan için, tırnakların arası ve tırnak arası kirliliği önemli bir nokta olarak hadiste dikkatimize sunuluyor. Öyle olunca bu ifadeden: insana zarar veren, hastalık oluşturan mikrop sınıfındaki canlıların (bakteri, virüs ve diğerlerinin) de Şeytanlık Patronaj Sistemine hizmet ettiklerini de anlıyoruz. Özellikle hava ve ortam şartlarının bu etkenlerin hızla üremelerine uygun olduğu dönemlerde (mesela hala devam eden pandemi) insanların nerede kirli yerleri varsa yani tırnak araları, perde arkaları, uygun üreme imkânı olan dokuları varsa bunlar oralara yerleşir ve insana hücum ederler veya hücuma hazır beklerler. Dumansız ateşten yaratılmış olan cinn taifesinden şeytanların, dış şartlardan kendilerini korumak için insanların hijyenik olmayan yerlerini tercih ettiklerini de hadis kapsamında öğreniyoruz.
Sam yelinin esmesi, ortalığı sıcağın basması şeklindeki ifade, Şeytanlık Patronaj Sisteminin tesir gücünü yitireceği şartlarla karşılaşmasını kastetmektedir. Bu gibi durularda şeytaniyet, insanın sadrındaki tırnak arası gibi kendisi için korunaklı yerlerde sinip saklanacak, kendini gizleyerek koruyacak ve oradan dunihi algıya düşmek suretiyle yaşanacak öfke ve cinsellik gibi kendisi için uygun şartların oluşmasını, bekleyecek, gözetleyecek, o ana kadar orada gölgelenecektir (Dündar, Yılmaz., Şeytanın Avukatı).
Bizi merhametinle koruyuver de biz şeytaniyetin gizli ve açığıyla aynı yerde, aynı sınıfta, aynı safta, aynı idrakta olanlarla birlikte beraber olmaktan kurtulmuş ve daim korunmuş kulların olarak yaşayalım, öyle de sana kavuşalım Allahım (âmin)

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER