Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

TANRI ÖLDÜ! ONU İNSAN ÖLDÜRDÜ…

Ümit Demir 10 Temmuz 2017 Pazartesi 13:20:40
 

Önce, cânisinin 2011’de yakalanabildiği  Kayseri’deki o olayı anımsayalım: 2009’un Ramazan bayramında şeker toplamak için komşuların kapısını çalan 3 çocuk vahşice öldürülmüştü.
Bu akıl almaz cinayeti işleyen katili, köyünden tanıyan birisi şöyle tarif ediyordu: “Köydeyken sessiz, sakin, kimseye karışmayan birisiydi.”
Geçenlerde medyaya konuşan, bağımlılık konusunda uzman Prof. Dr. Kültegin Ögel de Türkiye’deki kentleşme modelinin genç bireyleri uyuşturucu gibi arayışlara ittiğini söylemişti.
Ve son olarak Sakarya’daki o, hepimizi mahcup eden vahşet: hamile bir kadının ve 10 aylık oğlunun kan donduran sonları…
Yozlaşıyoruz…
Ne yazık ki bu yozlaşma hâlimiz de bir çığ gibi günden güne büyüyor. Çünkü Prof. Dr. Ögel’in dediği gibi “plansız kentleşme” kişiyi toplum ve ahlâk değerlerinden koparıp “özgürleştiriyor”, aileyi dağıtıyor, sosyal yapıyı ifsad ediyor. Zincirleme bir yozlaşma durumu ve işin kötüsü buna kimse dur demiyor. Aksine hepimiz bu akışa kendimizi kaptırmışız, kendi rahatımız bozuluncaya kadar da bundan memnunuz.
Suriye’deki son tablonun niye başladığını, kimlerin ne katkısı olduğunu, ülkemize gelen mülteci konumundaki Suriyelilerin bu hâlinden kimlerin sorumlu olduğunu uzun uzun konuşabiliriz. Onların bir sorun yumağı olduğunu, verdikleri kısmî zararları da konuşabiliriz hatta. Elbette bunu yaparken onları düşman göstermeden, öcüleştirmeden, günah keçisi ilan etmeden…
Fakat gerçekten de ana sorunun bu olduğunu düşünmüyorum. Millet olarak bünyemize bir virüs aldık ve bu virüs her geçen gün büyümeye devam ediyor. Boşanmaların arttığı; antidepresan kullanımının yaygınlaştığı; madde bağımlısı gençlerin çoğaldığı; şiddetin, cinayetin, tacizin, tecavüzün, rüşvetin, adam kayırmanın tavan yaptığı bir dönemin şahitliğini yapmak utanç vermeli hepimize.
Son yüz yılın önemli düşünürlerden olan Erich Fromm “Topraktan kopmanın bedeli nevrozla ödenir.” demiş.
Kentleşme sadece bireyleri yalnızlaştırıp davranış bozukluklarına yol açmıyor, aynı zamanda da hepimizi apartman denilen kutu betonlara hapsedip toprak anadan ve onun bize bahşettiklerinden de ayırıyor. Yoğun beton ve metal yığınları altında bunalan, strese düşen insan bir de sosyolojik olarak kendini bir yere, bir medeniyete, bir ahlâk fikrine tutturamayınca hırsına ve şehvetine yenik düşüp öfke ile her şeye zarar vermeye başlıyor.
Niçe (Nietzsche) “Tanrı Öldü” demişti; Avrupa’nın, aydınlanma sürecinde, tanrının yerine bilimi koymasına binaen… Tanrı öldü ise onu insan öldürdü! İnsan… Kur’an’ın “zalim, cahil, kan dökücü, ifsad edici, menfaatçi, nankör, hırslı, cimri, kıskanç ve haset…” diye tarif ettiği insan.
Avrupa, bizim büyük bir hata ile anlamını “insan sevgisi” diye bildiğimiz “Hümanizm” ile tanrının yerine bu “insanı” koymaya çalışıyordu aslında. Çünkü, Asya-Afrika üzerindeki sömürü düzenine, emperyalist anlayışına uygun bu yeni “din” hümanizm, kendi yayılmacılığı için gerekli “vicdan rahatlığını” veriyordu.
Oysa İslam bizden insan değil insan-ı kâmil olmamızı, Allah’ın yeryüzündeki halifesi olmamızı bekliyordu. Allah’ın halifesi… Esmâ’sının yani affedici, bağışlayan, merhametli, rızık veren, seven, adaletli, koruyan, gözeten, itidalli… vb. gibi 99 isminin, yeryüzündeki temsilcisi olmamızı bekliyordu.
Prof. Dr. İsmail Kara, “Düşmanın silahıyla silahlanacağız derken düşman gibi olmuştuk âdeta” derken bunu demek istemiş olabilir mi? Yani ilk insan Âdem’den itibaren kendini ahlâken olgunlaştırması ve Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olmaya hazırlaması gereken bizler, Batı ile yarışacağız, onu geçeceğiz diye Batı’nın araç, âlet ve argümanlarına sarıldık, nihayetinde de insan-ı kâmil olmak yerine insan kalmaya çevrildik.
Git gide bozulan tekil ve çoğul yaşantılarımızın ana sebebi, “ne olmak istiyoruz” sorusuna yanlış cevap vermemiz ve bu yanlış cevap üzerinden hayatımızı planlamamızdır. Buna karşı da şahsî olarak direniş göstermedikten sonra, toplumsal bir uyanışı ve dirilişi beklemek mümkün gözükmüyor.
Tanrı’yı öldüren insan olmak yerine Allah’ın esmâsının yeryüzündeki temsilcisi insan-ı kâmil olmaya evet demek için neyi bekliyoruz?

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER