Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Ve Allah Bir Misal Verdi 28

DuniHi algı sebebiyle girdiği zann’lar sonucu “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunan insan, bu iddiasıyla aslında “Ben duniHi bir ilahım” demektedir. Böyle ilahlık iddiasında bulunan insanların kazandıkları ilk vasıfları “Mütekebbir” olmaktır; Mütekebbir, kendi adı namına “BEN” diyerek kendisini takdim edendir. Ancak, insan yaşadığı bu “İlahlık Hissiyatı”nın karşılığı olabilecek bir “İlah Kapasitesi”ne sahip değildir. İnsandaki “İlahlık Hissiyatı”nın kaynağı sahip olduğu bir “İlahlık Kapasitesi” değildir; yani insan kendisini içerisinde bulduğu bir ilahlık kapasitesi sonucu ilah sanmamaktadır. İlahlık hissiyatının sebebi aslı olmayan bir duniHi algıdır, dolayısıyla ilahlık hissi de aslı olmayan bir zann’dan ibarettir. Bu durumda insan, aslı olmayan ilahlık hissiyatını tatmin edecek, dengeleyecek kapasite ve güçlerin peşine düşer. Elbette ki; bu durum da boştur, boşadır. İşte bu geldiğimiz son hal insanı hırçın, geçimsiz, dengesiz ve öfkeli yapar. Yalnızca bir insan bu durumda değil ki, bu insanın içinde bulunduğu toplumu oluşturan bütün insanlar kendisi gibi “Ben duniHi bir ilahım” diyen ve aynı şekilde ruhsal bozukluklar içerisinde olan insanlardır.

Dolayısıyla, “Ben duniHi bir ilahım” diyen insanların oluşturduğu bir toplumda bu insanların arasındaki ilişkileri bir tasavvur edelim. Bu konuda Kur’an, “eğer birden fazla ilah olsaydı onlar bir güç savaşı yapar, yani kavga ederlerdi” tespitini yapmaktadır (Enbiya-22, Mü’minun-91, İsra-42). Her ne kadar insanların “Ben duniHi bir ilahım” iddiaları doğru değilse de, bu insanlar ilahlık hissiyatını gerçek bir şekilde yaşamaktadırlar. İnsanları yönlendiren birinci derecedeki faktör, hangi hissiyatta olduklarıdır. İnsanlar da yaşadıkları ilahlık hissiyatının gereği olarak, birbirleriyle kavga ve didişme içerisindedirler. Ayrıca birbirlerine karşı bir güç savaşı ve güç gösterişi de vardır. Bütün bunların hakkıyla cereyan etmesi için, insanlar cinselliklerini ve öfke duygularını sonuna kadar suistimal ederler. İnsanların ilahlık hissiyatlarının birbirleri arasındaki sürtüşme ise yerleşik bir nefreti oluşturur. Böyle bir ortamda gerçek sevgi tamamen silinir, yalnızca az nefret etmek ve çok nefret etmek konuları vardır. Bir ilah iddialı insan, kimden nelerden az nefret ediyorsa onu sevdiğini ilan eder; ta ki, menfaatleri zarar görene kadar. DuniHi ilahlar yeryüzünde bir mütekebbir gururla (Mülk-20) ve nefret ve haddi aşmışlıkla dolaşır (Mülk-21). Ayrıca duniHi ilahlara bu hissiyatları ve bu hissiyatın yaşantısı kolaylaştırılmıştır (Maide-30). DuniHi ilahlar tartışmaya düşkündürler (Kehf-54), ilahlık hissiyatları açısından gayet cimridirler, bu hissiyatlarına sımsıkı sarılırlar ve onu vermezler (Nisa-128), çok hırslı ve sabırsızdır (Mearic-19), bu sebeplerden aceleyi ve dünyayı bir ilah hissiyatıyla sever (Kıyamet-20,21; İnsan 27), bütün bunlar duniHi ilahları korkak ve zayıf yapar (Nisa 28) ve bu aptallıklarıyla daima şerri arzu eder ve yaşarlar (İsra-11). DuniHi ilahlıkta ısrarcı ve inatçı olanlar ilahlık hissiyatlarını bozacak durumlardan rahatsız olurlar ve bu ilahlık hissiyatından kurtulmuş, temizlenmiş olanları sevmezler (A’raf-82, Neml-56, Mü’minun-70).

“Ben bir duniHi ilahım ve ben böyle yaşarım” diyen insanların oluşturduğu toplumlar, Şeytanlık Patronaj Sisteminin gözünde birer “TANRILIK ŞİRKETİ”dir ve İlahlık hissiyatı ile dopdolu olan her bir insan da bu şirketin ortağıdır. Tanrılık Şirketinin bu ortakları yukarıda sıraladığımız vasıflarından dolayı hiçbir zaman bir ve beraber olamazlar, bir cemaat de oluşturamazlar; çünkü ilahlık hırs ve menfaatleri ve kavgaları ağır basar (Haşr-14) ve daima birbirlerini aldatırlar (Fatır-40).

Zümer (29)’da verilen misalde birbirleriyle kavga içerisinde olanlar, çekişip duran ve kendilerini efendiler zanneden ortaklar bu “TANRILAR ŞİRKETİ”nin ortakları duniHi ilahlardır.

Zümer (29)’daki misaldeki kavgacı ortaklardan ayrı olan, ortakları bulunmayan, tek başına olan bir kişi ise iki türlü anlaşılmalıdır. Bunlardan birisi Tanrılar Şirketi üyeleri olan duniHi ilah iddialı insanların zıt karşılığı olarak bir grup insanın oluşturduğu topluluktur. Bu topluluğu oluşturan insanlar ise, duniHi algıdan kendisini sıyırıp çıkarmış, “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını reddetmiş ve yalnızca Allah “Müstakilen Var ve Muhtar”dır demiş, kalplerini nefretten arındırmış kimselerdir. Bu insanlar Kul oldukları Yaradana karşı bir sevgi ve kullara karşı bir sevgi oluşturmuşlar. Dolayısıyla birçok kişiler ama bir kişi gibiler, bu anlayışla ancak kardeştirler (Hucurat-10). Bu insanları bir araya getiren beyanları da “Amentü BillaHi ve RasuliHi”dir. Kavga ve didişmeleri olmayan bu insanlar işlerini kişisel menfaat üzerine değil, “Allah Rızası” arzu ve beklentisine bina ederler. Bu insanların “BİZ” tabirleri ayrı ayrı insanların birlikteliğini değil, ayrı ayrı insanların BİRliğini tanımlar. Bu insanların oluşturduğu gruba da bir şirket gibi bakacak olursak, meleklerin gözüyle “KARDEŞLER ŞİRKETİ”dir ve bu şirketin üyeleri ise işte bu haniyf insanlardır.

Zümer (29)’daki misalde soruluyor; “Bu iki şirketten yani, “TANRILAR ŞİRKETİ” ve “KARDEŞLER ŞİRKETİ”nden hangisinin ortağı olmak istersin? Bu iki şirketin ortakları eşit olur mu? Bu iki şirketin ortaklarının yalnız dünya hayatında bile huzurları, hayata karşı mutmain oluşları aynı olur mu? Elbette, Kardeşler Şirketinin bir ortağı olmak istersiniz, o halde neden çevriliyorsunuz?

Zümer (29)’da verilen misaldeki bir kişi olanın iki türlü anlaşılabileceğini söyleyip, birinci durumu yukarıda paylaştık. İkinci durum ise şöyledir: Birinci durum olarak izah edilen konuda, iki tarafta da insanların insani vasıfları ve insan olarak yaşadıkları hayat karşılaştırıldı. İkinci durumda ise Tanrılar Şirketi’nin üyelerinin “Ben duniHi bir ilahım” diyor olmaları sonucu iddia ettikleri “Müstakilen Varım ve Muhtarım” halleri, Mütekebbir olarak kendi adları namına “Ben” demeleri, dolayısıyla ilahlık hissiyatları söz konusudur. Kardeşler Şirketi’nin üyeleri olan haniyflerin böyle iddiaları söz konusu olmadığı için ilahlık hissiyatı açısından karşı grubu oluşturamazlar. “Ben duniHi bir ilahım” diyenin karşısına “ilah Benim” diyen çıkar; kendi adı namına “BEN” diyenin karşısına “Hayır, “Ben” demek Bana aittir. Ben Benimdir.” diyen çıkar. Dolayısıyla misaldeki karşılaştırma Yalancı ilahlar ile Gerçek İlah olan Allah arasındadır.

DuniHi ilahların ilahlık hissiyatlarıyla oluşturdukları potansiyel ile Allah’ın Kullarına karşı ilah olarak davranışı karşılaştırılmaktadır. Allah Kullarına karşı kendisine merhameti farz kılmıştır (En’am 12 ve 54). Allah “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından vazgeçenlerin kalbinde gerçek sevgiyi oluşturur (Meryem-96) ve onların kalbinden, sadrından nefreti temizler (A’raf-43, Hicr-47). “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır” diyenleri Allah korktuklarından korur (Nur-55), Allah şükreden kullarına daha çok verir (İbrahim-7). Bir ilah olarak Allah’ın iman eden Kullarına müdahale ve ikramlarını, verdiği nimetleri saymakla bitiremeyiz (Nahl-18). Aslında nimetlerden duniHi ilahlar da yararlanırlar, ancak onlar bütün bunları yalanlarlar; bu yüzden iman eden kullarla ilgili kısmını ele aldık.

Bütün bunlara karşılık duniHi ilahların oluşturduğu ilahlık hissiyat potansiyelinin yaratma gücü yoktur (Fatır-40, Hac-73) ve bir sığınak değildir (Cin-22); onun bir mülkü yoktur (Sebe-22, Fatır-13) ve hüküm sahibi de değildir (Mü’min-20); Ancak duniHİ ilahın bu hissiyatı kavga, tartışma, çekişme, kısır döngü, öfke ve nefret sebebidir.

Zümer (29)’daki misal ile bize soruluyor: Seni kavga ve çekişmeler içerisinde huzursuz, tatminsiz ve hedefsiz bir yaşantıda köle yapacak duniHi ilahların İlahlık Potansiyeline mi bağlı bir köle olmak istersin; yoksa seni kölelikten kurtaracak bir hürriyete kavuşturacak, sana merhamet ve sevgiyi öğretecek, dünya ve ahiret huzurunu temin edecek gerçek ilah olan, Vahidul Kahhar olan Allah’a Kul mu olmak istersin?” Elbette, Allah’a Kul olmak isteyeceksin. Bunu dünya hayatında söylemesen de ahiret sorgusunda itiraf edeceksin. O halde nasıl çevriliyorsunuz?

Zümer (29) ayrıca demektedir ki; “Hangi yolu tercih ederseniz edin; sizler de yollarınız da Allah’ın kuludur, Allah’ın emridir, Allah’ın hükmüdür, Allah dilediğini yapar, takdir Allah’ındır; yani, Elhamdülillah! Ancak insanların çoğu bu gerçeği bilemez, göremez, fark edemezler.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER