Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

Astroloji, Burçlar ve Zanlar – 11

“Astroloji, burçlar ve zanlar” yazılarımızı takip edenler, bu başlık altındaki yazılarımızın bir burç okuma, bir burç yorumu olmadığını biliyorlar. Burçlar eğer bizim yaşantımızda bir gündem oluşturacaksa ki oluşturmalı çünkü Sünnetullah’ta böyle bir görev var, bu rolü gereği burçları anlamalı ve tanımalıyız ama bu Hak bakış açısı ile olmalı. Bu sebeple biz burçlara da insanı ilahlık hissiyatında sabitleyen iki temel kriter üzerinden yaklaşmayı bir hayat tarzı haline getirmek istiyoruz: “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiası ve “tanrısal” kavgalar. Bu iki kriterin altını çizmemiz gerekiyor.
Öncelikle neden bu özellikler? Burçlar üzerine yapılan okumalar, yorumlar geçmişte belki çok farklı alanlarda kullanılmış olabilir ama günümüzde Müslüman astrologlar bile (hatta dinle, tasavvufla meşgul olanların burç yorumları bile), okuduğunuzda, takip ettiğinizde görmektesiniz ki size dunihi algı yanılgısıyla yaşamakta olduğunuzu söyleyen ve bundan kurtulmanızı sağlayacak yaklaşım ve öneriler içeren burç okumaları maalesef yok. Yorumlar hemen tamamıyla dunihi algıyla yaklaşılarak insanların kişilik özelliklerini, toplumsal olayları, ekonomik hareketleri, duygu durumlarını ele almaktadır. Özetlersek, iş, aşk, inşalar arası ilişkiler, sağlık, seyahat, kariyer, kazanç gibi ana kolonlar üzerinden dunihi algıyla tanımlamalar yapılır, bu tanımlamalar üzerinden uyarı ve önerilerle burç yorumu tamamlanır. Yani yapılan aslında, gelecekleri üzerinden insanlara ya mavi boncuk niteliğinde umut ve hayal sunmak veya insanların astronomik pozisyonlardan (Allah yokmuş gibi) korkmalarını
ani onların müstakilen var ve muhtar, mutlak güçler gibi algılanmalarını, böylece bir mahkûmiyet hissi oluşmasını sağlamaktan ibarettir. Ve bütün önerileri bir genellemedir. Bu neye benziyor? Bir hastalığın sebebini bulamayan bir hekimin sebebi “stres” diyerek genellemesi gibi. Mesela: “Bu hafta yengeç burçları iş hayatlarına çok dikkat etmeli, bir arkadaşı tarafından terfi etmesi engellenecek olan yengeç burçlarının en yakınında olup kendisini kıskanan arkadaşlarını fark etmesi gerekir.” Bu ve benzeri önerileri burç ismini değiştirerek, kıskançlık dosyası yerine kariyer veya sağlık konulmuş haliyle birçok yerde görmek mümkün. 1) Böyle bir burç yorumunda sürecin Allah ile Billahi manda bir bağıntısı var mı? 2) Bu ve benzeri burç yorumları, okuyanın psikolojisini ve davranışlarını nasıl etkiler; Billahi mi dunihi mi? 3) Böyle bir burç yorumunda kişi kavli ve fiili olarak Billahi manada duaya yönelir mi? Cevapları kendiniz kendinize verdiğinizde kesinlikle görmektesiniz ki süreç topyekûn insani ve Allah’tan uzaklık algısını besler nitelikte. Şu kesindir ki yapılan burç yorumu da olsa başka konulardaki yorum ve yaklaşımlar da olsa, eğer dunihi algı içerisindeyse, inşa edilen duygu durumu, karar ve fikir süreci Rabbimizden uzaklık platformuna inşa edileceği için (tasavvufla ilgili yorumlanmaya çalışılıyor olsa bile eğer dunihi algı fark edilmemişse gizlenmiş dunihi algı sebebiyle) bütün bu yorumlar İnsanı sıkıntıya (azaba, huzursuzluğa) sürükler. Bu durumda fark edilmesi gereken şudur ki bu gibi yorumlar okuyanı “zan, şüphe ön yargı” üçlüsünün yakıcı tuzağına çekmektedir. Bu öyle bir fitnedir ki kişinin Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini dunihi algı ve zanları (heva ve hevesler) ile kullanmasını kolaylaştırır. Nasıl mı? Böyle bir yorumu (“bu hafta yengeç burçları iş hayatlarına çok dikkat etmeli, bir arkadaşı tarafından terfi etmesi engellenecek olan yengeç burçlarının en yakınında olup kendisini kıskanan arkadaşlarını fark etmesi gerekir” cümlesini) okuyan ne yapacaktır, onu bir düşünelim. “Beni kıskanan var ve bu kişi en yakınımda” algısıyla etrafına karşı hiç de hoş olmayan duygular beslemeye başlayacak, yakın çalışma arkadaşları veya yakın çevresinden şüpheleneceği için herhangi bir olayı büyütecek, kendisiyle ilişkilendirecek ve dayanılmaz bir kuşkuyla yaşamaya başlayacaktır. Bu şartlarda iş barışı, beşerî ilişkilerde barış ve normal bir psikoloji mümkün olabilir mi? Çünkü burç yorumuna inandı!

Burç yorumlarının zan ve küfür kapsamından kurtarılmış (yeni başlayan hicri yılımız sebebiyle “hicret ettirilmiş” diyelim) Billahi imanlı bir bakışta olması gerekiyor. Yapılan yorumun temelinde Rabbimizin razı olduğu algı, idrak ve hal yoksa, bu yorumlar okuyucunun ilahlık hissiyatlarını besleyecektir; ya onun duymak istediklerini veya duymak istemediklerini dile getirerek kişiye bir cehennemi ayar verecektir. Hoşa giden, güzel görünen özellikler üzerinden ilahlık hissiyatlı yorumlarla ilahlık hissiyatlı okuyanlara gaz verilir “sen haklısın, seni kıskanıyorlar, sen müthişsin, seni hiç anlayamıyorlar, sen ulaşılmazsın” gibi telkinlerle, kişinin var olan aklı da alınır. Bu yapılan farkında olunarak yani bilinçli olarak uygulanan bir yöntemdir. Bu sebeple insanların dunihi algılarıyla kendilerini kurtaramayacakları bir platform üzerinden bu yöntem uygulanır, çünkü insana bu cazibeler üzerinden çok kolay yön verilir: “Cinsellik” ve “öfke”. Buna genellikle yüksek doz “merak” da zulmani olarak eklenir. Bu iki ve üç duygu zulmani alanda hem de çok güçlü şekilde kullanılarak yapılan yorumlar okuyanı öyle yapar ki kişi bu duygular üzerinden yönetildiğinin çoğu zaman farkına bile varamaz; bir esaret, bir mahkûmiyet ağı örülür. Yapılan yorumlar kesinlikle ilahlık hissiyatını beslediği için ve kişi de bu hissiyatına âşık olduğu için ve bu aşka da yapıştığı için “burç analizi” adı altında yazılanları merakla takip etmekten de geri kalmaz. Sonuç üzücü ve korkutucudur; çünkü insan kendisini cennete hazırlayacak olan cennet dilini (nefsin hakikatine ait konuşma ve yorum dilini) değil de kendisini cehenneme sabitleyecek olan nefsin zulmetine ait dili okumakta, bu dile alışmakta, bu dille bir yaşantı şekillendirmektedir. Bunun ürünü olarak insanda İlahlık hissiyatının besleyicisi olan “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiası her burç analiziyle pekişmektedir. Aslında yapılan yani yazılan analiz değildir, bir yorumdur ama işi bilimsel göstermek için analiz gibi kelimeler kullanılmaktadır. Ve bu durum sebebiyle ilahlık hissiyatı ve bu hissiyatla yaşantı kuvvetlendiği için kişinin zulmani yönü (cehaleti, örtücülüğü, ateşi) artmaktadır.
Duruma işin düz tarafından, doğru tarafından bakarak (dunihi algıya göre ise tersinden bakarak) şöyle diyebiliriz: Eğer dunihi algı ile değerlendirilen burç özelliklerini billahi idrake (billahi manaya) hicret ettirebilirsek o zaman bizim için bütün bu tehlikeler kalkar, burç özellikleri bir mahkûmiyet, bir esaret değil zulmetten çıkış kapısı olur, artık onların her biri önemli birer ipucudur, hicretimiz için birer yol ve yöntemdir. 19 Temmuz Çarşamba günü itibarıyla başlayan Muharrem ayımız ve Hicri 1445 yılımız bu hicreti her konu ve her dosyamız için bize kolay kılar ve hayra, Hakka hicret edenlerden yani özelliklerini Allah razılığına hicret ettirenlerden oluruz inşaAllah.
Böyle bir girişten sonra Yengeç burcumuza başlayalım.

YENGEÇ BURCU (21 Haziran- 22 Temmuz)

Tanrısal kavgaları Koç, Terazi ve Oğlak iledir; yani dunihi algı ile yaklaştıkları ve yaşadıkları sürece bu burçlardaki kişilerle didişmeye, gerilim yaşamaya, onlardan nefret etmeye daha meyillidirler.
Hem dunihi bakışla hem Billahi yaklaşımda, okudukça çok ilginç özelliklere sahip olduklarını görürüz. Mesela, yengeç burcu insanı “Müstakilen varım ve muhtarım “iddiasını güçlü tutabilmesi için kuyruğunu dik tutmayı hayat tarzı haline getirmiştir. Amaç ne? DûniHİ manada hürriyetini ve kendi adı namına “BEN” diyerek oluşturduğu fotoğrafı (statüyü) güçlü göstermek! Diğer bir deyişle kendi kendineyken hissettiği eziklik duygusunu dışına hissettirmemek için kuyruğu dik tutmak! Bunun için ne yapar? Her şeyi… Yeri gelir, bu duygusunu kendinden üstün, güçlü gördüğü “müstakilen varım ve muhtarım” iddialı başka bir ilaha yakın durarak, onun yanında (kuyruğu dik tutarak değil tam tersine ihtiyaç sahibi gibi davranarak) mağdur rolü oynayarak kendince kuyruğunu dik tutma hissini tatmin etmeye çalışır. Ama muhatabını dişine uygun görmüşse (kendisiyle eşit veya daha zayıf olarak etiketlemişse) onu bu sefer çok farklı görürsünüz. Onun ilahlık hissiyatına dokunan yanar, çünkü yengeç burcu insanı o kişiye hayatı zindan eder; onu kıskacına alarak istediğini yapmaya çalışır.
İlahlık hissiyatına ait öne çıkan bazı heva ve hevesleri “kırmızı çizgim” diye tanımlar. Dunihi bir yengeç burcu vasfı olarak “bu benim kırmızı çizgim” diye tarif ettiği ne varsa hepsi tamamen onun ilahlık hissiyatını tarif eden satır başlarıdır. İşte bu alan içerisine giren eğer onun dişine uygunsa onu kıskacıyla yakalar ve ona dünyayı dar eder. Bunu hem öfke hem de cinsellik duygusundan beslenerek, onları kullanarak mahir şekilde uygular ve muhatabını kıskacına alır.
Şikâyet dilini çok sever. Nasıl sevmesin? Çünkü bir ilah olarak tüm olup biteni kendisine göre yani zanlarıyla yorumluyor, değerlendiriyor; onu ne üzüyorsa ne zorluyorsa, nereden ve kimden umduğunu bulamıyorsa ve ona ne ters geliyorsa elbette onlardan rahatsız olacak ve şikâyet edecek. Dolayısıyla, zanlarıyla yaşayan yengeç burcu, şikâyet ettiği müddetçe kendisinin haklı ama mağdur olduğunu hayaline kazıyacak ve bunu da dile getirecektir. Hatta mağdurmuş hissiyatını bir silah olarak kullanıp, bu hissiyattan hayatının her alanında faydalanmaya çalışacak, mağdurluk ona bir haklılık gücü vereceği için bu güçle karşı tarafı kıskacı içine alabilmek için uğraşacak, planlar yapacaktır. Onun bu hali (bu formatı) sebebiyle daha etkili olarak kullandığı şikâyet dili onu hayatının her alanında tatminsiz, memnuniyetsiz bir kişi haline getirir; çünkü hep mağdur olduğu hissini yaşar, mağdurum zannı sebebiyle de duaya değil şikâyete sarılır. Şikâyet ettiği (mağdur olduğunu düşündüğü) olay, durum değişse, düzelse bile şikâyet edecek başka bir konu bulur, mutlaka. Çünkü hissi bu, dili de doğal olarak böyle! Hatta onu hayata bağlayan şey, etrafına karşı kullandığı mağdurluk hissiyatı ve o hissiyatla kullandığı dildir; hayatını böyle yaşar, bundan haz alır. Bu hissiyat ondan yeri gelir “gözünle dizine dursun” cümlesi olarak, yeri gelir “sevgimi sana verdim, gençliği senin için çürüttüm, senin için saçımı süpürge ettim, senin için bir ömür verdim ama yaptığına bak! Ben bu yaptığı hak edecek ne yaptım?” cümleleri olarak dökülür. Etrafı onun iyiliği için çalışırken bile bu böyledir, anlayamadığı, fark edemediği için birçok öneriyi, desteği, imkânı böyle görür ve şikayet etmeye (halk tabiriyle “dırdır”a) devam eder.
Onlardaki şikâyet halinin bir göstergesi de geçmişe takılı kalmalarıdır. Anı (içinde bulundukları hali) bir türlü beğenmezler. Geçmişe takılı kalarak yaşamayı tercih etmeleri sebebiyle, bugün onlar için ya geçmişte yaşadıkları sıkıntılı olayları ya da ileride yaşayacaklarını zannettikleri kuruntuları düşünerek heba ettikleri bir sermayedir. Bu durum bir takıntı haline gelirse onları psikolojik hatta psikiyatrik rahatsızlıklara bile götürebilir.
Şekavet ehlinin dili olan şikayetten, şikayetin gizlisinden açığından dilimizi de zihnimizi de koruyuver Allah’ım; bizi senden ebeden razı kulların olarak yaşatıver, öyle vefat ettiriver, öyle de diriltiver lütfen (amin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti