Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ASTROLOJİ, BURÇLAR VE ZANLAR 21

Ahseni takvimde yaratılan insan, dünya hayatına başlamasıyla esfele safilin yapıyla tanıştı. Doğumla birlikte, esfele safilin yapının doğası gereği, insan içine düştüğü duniHİ algı ve zanları sebebiyle Allah’tan uzakmış gibi bir hissiyatla, müstakilen varım ve muhtarım iddiasıyla yaşamaya başladı. Eğer inanıyorsa Allah’tan uzakta sanan, inanmıyorsa Allah yokmuş gibi yaşayan insan oluştu. Bu insanın bir diğer adı nefsine zulmedendir, bir diğer adı vehmin zulmetine düşendir, bir diğer adı haddi aşandır, bir diğer adı “asi, isyankar”dır… Ahseni takviym iken Rabbimiz Allah’ı tanıyıp bilmemize, “bilakis şahidiz ki Rabbimiz Sensin” şahitliğimize rağmen, bu dünya hayatında içine düştüğümüz esfele safilin sebebiyle Rabbimizi tanıyamaz, verdiğimiz sözü tutamaz olduk. Peki, ne oldu da Rabbimiz Allah’tan uzaklaştık, kendimizi O’nun dışında bir yerde var ve müstakil zannettik?
Dünya hayatının formatı olan duniHİ algı ve zanları, kul Allah’tan uzakmış gibi, Allah’ın dışı varmış da kul oradaymış gibi bir hissiyatı gerçek zannettirir, sevimli ve cazip gösterir. Dünyaya “imtihan dünyası” denmesinin bir sebebi de budur. Bu imtihanda bizim, esfele safiline ait olup bizi Rabbimizden uzaklaştıran her bir zerreyi fark edip, her birini tek tek reddedip, sonra da terk etme mücadelesi vermemiz ve ahseni takvim yapımıza yeniden ulaşmak için gayrette bulunmamız gerekir. Bu iş sözle beyan etmekle bitmiyor; beyanla başlıyor ama beyandan çok daha ileri bir gayret istiyor. Yani dünya hayatındaki hâkim yapı (esfele safilin) bizde de Rabbimizden bizi uzaklaştırmak üzere çalışırken sadece sözle “ben Billahi manada inandım” demekle hedefe ulaşılmaz, beyana dayalı gayretimiz yerini bulmaz, kurtulamayız. Peki ne yapmalıyız?
Her an Rabbimizden ayrı olmadığımızı fark etmemiz ve bu farkındalığı kesintisiz hale getirmek ve algı ve halle de yaşamak gerekir. Allah sevgisi beşerî bir sevgiyle karşılaştırılamaz ancak anlamayabilmek için örneklendirelim: Çok muhabbet duyduğumuz, sevdiğimiz birisi var diyelim, arkadaşlarımızla oturduğumuzda onu nasıl sevdiğimizi anlatmak isteriz değil mi? Lafı bir yerini bulup oraya ona getirmek isteriz değil mi? Yani bir kere o ve onun sevgisi dilimizden hiç düşmez, her an onu konuşmak, onu hissetmek hatta onunla olmak isteriz, bizi ondan ayıracak en ufak bir detaya bile tahammülümüz olmaz. Dünyadaki sevgi dediğimiz kapsamında bile muhabbet duyduğumuz birine bağlı olduğumuzda kimyamız bu şekilde değişim gösteriyorsa, ahseni takvim haldeyken tanıyıp, şahitlik yaptığımız ve metfunu (aşık) olduğumuz Allahu Rabbülalemin’e nasıl bir Billahi sevgi hissiyle yaşamalıyız acaba? Veya ondan ayrılık (dunihi algı) bizi nasıl acıtmalı, üzmeli, yakmalı? Ve vuslat için nasıl yüksek bir hırsla, nasıl bir telaşla sabırsızlanmalıyız? Çünkü ayrılık kimyasını beşeri yaşantıda tattık, biliyoruz, dunihi algımız sebebiyle Allah’tan ayrı kaldığımızda da kimyamız öyle değişiyor mu acaba? Bu telaş bizi (Biiznillah) esfele safilinin tuzaklarını fark eden, onlardan korunan ve nefs-i levvamede ilerleyen bir kul haline getirecektir.
Esefle safilindeki tuzaklardan bir tanesi şudur. Hepimiz Allah’tan başka ilah olmadığını (Allah’ın gerçek VAR olduğunu) biliriz, kabul ederiz. Uydurulmuş bir ilaha inanmayız. Fakat kendimizi ilah edindiğimizi, kendimizdeki ilahlık hissiyatıyla yaşadığımızı fark edemeyiz. Yazılarımız takip edenler “insan kendini ilah edinir mi hiç?” gibi bir düşünce üretmeyecektir elbette. Çünkü öyle düşünüldüğünde, tam da bu yaklaşım anında Rabbimizden ayrı düşeriz ki işte esfele safilinin bize süslü gösterdiği bir tuzaktır bu düşünce. Allah’tan başka bir ilaha inanmamak kolay ancak bu ilahın bizde olabileceğini kabul etmek zordur. Doğumumuzdan itibaren içinde bulunduğumuz dünya hayatı formatında tanıştığımız ve bize yapışmış olan “müstakilen varım ve muhtarım” iddialı yaşantı bizde ilahlık hissiyatını oluşturur da onu o kadar severiz ki bu yüzden o halimizi ya fark etmeyiz veya örteriz; çünkü onunla yaşamak esfele safiliyne çok hoş gelir. Müstakil olarak yani bana ait güç, hüküm ve mülk sahibi olmak, bu hissiyatla yaşamak bu dünyadaki yaşantının temelidir, hayata (hayatımıza) bakınca görünen hal budur, bu hal iliklerimize işlemiş. Oysa korkmalıyız ki müstakillik hissiyle “benim mülküm, benim hükmüm, benim gücüm” dediğimiz her an biz bir sözde ilahız, ilahlık hissiyatımızı tatmin etmeye çalışmaktayız. Bunların farkında olup, bunları tek tek temizlemeye çalışmak ise bizim doğru bir gayrette olduğumuzun göstergesidir.
Şimdi bu farkındalıkla burçlarımıza devam edelim.
BALIK BURCU
(19 Şubat – 20 Mart)
Balık burcu diğer burçların aksine, dünya hayatıyla birlikte ahseni takvim yapıdan uzaklaşıp esfele safiline terk edildiğinin nispeten farkında olan bir burçtur. Bu farkındalığı sebebiyle bu dünyada şaşkınlık içerisindedir. Bu dünyadaki şaşkınlığı “bu duruma nasıl düştüm?” şaşkınlığıdır. Ahseni takvim içerisinde Rabbini tanıyıp bilen insanın, esfele safilin yapıda Rabbimizden bu kadar uzak düşmenin şaşkınlığını yaşar, bu halini tanımlayabilir veya tanımlayamaz ama bu şaşkınlığı yaşar. Esfele safilin yaşantıda bu şaşkınlık “özgüven eksikliği” olarak değerlendirilir ve giderilmeye çalışılır maalesef. Aslında balık burcunun yaşadığı bu hal, ahseni takvim halin güzelliğinden çıkıp esfele safilin halin darlığına düşmenin (terk edilmenin) şaşkınlığıdır. Ancak onun bu durumu dunihi algı hakimiyetindeki dünya hayatındakiler nezdinde “güvensizlik, çekingenlik ve utangaçlık” olarak tanımlanır, bir eksiklik, bir hastalıkmış gibi düşünülür, kendisi de öyle düşünebilir.
Balık burcu insanının bir diğer vasfı, sezgi güçlerinin yay burcundakiler gibi kuvvetli olmasıdır. Esfele safilinde iseniz sezgi güçlerinizin kuvvetli olması sizi kuruntulu, kuşkucu ve şüpheci yapar. Bu sebeple balık burcundakiler de böyledir ama girdikleri ortamda kuruntuların, kuşku ve şüphelerin farkında olarak etraflarına uyumlu görünmek adına sessiz kalır, uyumlu davranmaya çalışırlar. Bu fotoğraf sebebiyle esfele safilindeki bu duruşu onu etrafıyla uyumlu, her şeyin iyi yönünü görmeye odaklanmış biri yapar. Bu duruş aslında kendi adına söylediği zulmani “ben” takdimini huzursuz etmemek içindir. Balık burcu olanlar “müstakilen varım ve muhtarım” iddialarını uyumlu, çekingen ve pozitif olmak şeklinde ortaya koyarlar, çünkü bu duygulardan beslenirler.
Balık Burcu insanı ne yapacağını bir türlü bilemediği bu yaşantı içerisindeyken, “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasından vazgeçmeyi öğrenirse, kendi adına söylediği “BEN”i sahibine teslim etmeyi öğrenirse, gereğini kolaylıkla yapar. Böyle yaparsa birden bire değişir. O zavallı, korkak, çekingen halinden eser kalmaz. Esfele safiliynden kurtuluşuna nasıl şükredeceğini bilemez hale gelir, yeniden doğmuş gibi olur.
Eğer Rabbimiz lütfetmiş de onun hidayetini dilemişse Balık Burcu insanının her hali kendisi için bir aralanmış kapıdır, hakikati kolayca görebilir Biiznillah. Mesela, Balık Burcu insanına göre en güvenli yer kendi iç âlemidir, kendisini öyle tarif eder. Neden? Esfele safiliyn yaşantıdan ve o yaşantıdakilerden o kadar yılmıştır ki kaçıp sığınacağı yer iç alemi dışında kalmamıştır, bu sebeple, “en güvenli yer kendi iç âlemimdir” der. Onun için gerçekten öyledir. İşte bu özelliği ile o aslında Kendinde Kendine Göre Var haline dönüşe hazırdır, aslında bunun antrenmanlarını yapmaktadır da haberi yoktur. Çünkü her bir insanın çaresizliklerinde içine yönelmesi, kendisine sığınması, yalnızca kendisini güvenli bulması kişide yani kulda bulunan ve açılmayı bekleyen Billahi imanın izidir, ona Rabbi Allah’ın “sana şah damarından daha yakınım” seslenişinin bir halidir. Öyledir ki sırf bu özellik bile onu “Nefsini bilen Rabbini bilir” haline götürecek izdir.
Onun bir koruyucu arayan “BEN” yapısı ise, “BEN”in asıl sahibine olan ihtiyacındandır (Yılmaz Dündar, Burçlar ve Küfürler).
Allah’ım, bizi merhametinle kayıtlı kendini hissetme duygusunun esas halkasına aldıklarından eyleyiver, biz fevkalade aciz kulların olarak senin mutlak korumana ve desteğine muhtacız, merhamet ediver de bizi “BEN”in asıl sahibine ulaştırıver. Senin selam yurduna ulaşmanın yollarını bize öğreten, bizim için titreyen, göz yaşı döken, bize dua eden Rasulullah (SAV) Efendimiz’in sevgi ve muhabbetiyle bizi rızıklandır da O’nun razı olduğu kul ve ümmeti eyle bizleri Allah’ım (amin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti