Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

Çocuklar ve Allah Korkusu

Konuya kendi çocukluğumuzdan başlayarak gireceğiz ama önce Kur’an-ı Kerim’de Allah korkuyu neden öğretir ve Allah korkusu nasıl anlatılıyor, hatırlayalım.
Ayetlerde korku temelde iki manadadır: Allah’ın vaîdinden (tehdidinden) korkmak ve Allah’ın makamından korkmak. Korkmamız istendiğinde bunlardan birisini görmemiz, bu öngörüyle korkuyu yönetmemiz öğretilir. Makamı! Tehdidi! Bu iki korku mana olarak, his olarak farklıdır. Kişi doğru inanışta ise her iki korku da doğru yönetilerek yaşanacağı için önemli bir ibadettir ama Allah’ın makamından korkmak çok yüksek bir ikramın sonucudur. Bir kere Allah’ın makamından korkmak tehdidinden korkmayı da kapsar ama Allah’ın tehdidinden korkmak O’nun makamından korkmayı kapsamaz. Bu yüzden, eğer sadece Allah’ın tehdidinden (yanlış biçimde) korkarak kulluk yapılıyorsa, tehdit ortadan kalktığı zaman yapılan kulluk da kalkmaktadır. Dünya yaşantısında böyle değil mi? Bir musibet, bir ağır hastalık, bir felaket, bir yoksulluk, bir savaş, bir fitne, bir büyük zorluk gibi durumlarda Allah’a yakarıp sığınan kulların bolluk, rahatlık, refah, sağlık sıhhat, genişlik imkânlarıyla yaşamaya (şımarmaya) başladıklarındaki halleri ayetlerimizde defalarca misal verilmiştir. Tehdidinden (yanlış biçimde) korkan kişi o tehdit kalktığında korkmayı bırakıyor! Hâlbuki Allah’ın makamından korkarak yapılan kulluk hiçbir şarta, faktöre, hiçbir tehdide veya bir mükâfata bağlı değildir. VAR olan hakikatin gereği olarak sadece Allah içindir. Bu sebeple yüksek bir iman (Billahi manada ileri bir idrak) gerektirir. Ancak her iki korku da doğru iman ile yaşanıyorsa haktır, doğrudur, kazanımları güzeldir. Asıl olan yani fark etmemiz gereken şudur: Kulda korku hissi mevcuttur. Bu korku hissini doğru yönetmek çok önemli ve çok gereklidir. Bu sebeple, Allah’ın vaîdinden (tehdidinden) veya Allah’tan (makamından) doğru şekilde nasıl korkuluru ayetlerden ve hadislerden öğrenmemiz gerekiyor. Bunun olabilmesi için Billahi manada iman şarttır; bu iman yoksa kişide zaten ya korku yoktur veya yaşadığı korku insancadır, yanlıştır; Kur’an ve hadislerde öğretilen korku değildir, makbul değildir.
Şimdi başlığımızdaki konuya dönelim ve soralım: Çocukluğumuzda Allah’ımız bize nasıl anlatıldı? Veya siz çocuklara nasıl anlatıyorsunuz? Mesela “Allah kaç?” diye sorup ve sonra da (parmakla bir işareti yapılarak) “Allah bir” cevabı bekliyor muyuz? Çocuk aklıyla Allah’ımızı tanımak adına merakla sorduğumuz sorulara verilen cevaplar nasıldı veya biz o tür sorulara nasıl cevap veriyoruz? Doğru mu? Veya cevaplar doğru olmasına rağmen doğruyu anlatma yöntemimiz doğru mu? Hemen söyleyeyim ki bu soruşlar kesinlikle birilerini sıkıştırmak, büyüklerimizi (anne-baba, dede-nene, amca-dayı, hala-teyze) ve hocalarımızı suçlamak için değil. Bir kere önce yüksek bir şükran hissimiz olduğu bilinmelidir; bizi cami ile cemaat ile Kur’anımız ve salâtımız, orucumuz, kurbanımız, haccımız/umremiz gibi muamelat ile tanıştırdılar. Geçen gün bir markette annesiyle alış veriş yapan 7-8 yaşlarında bir çocuğun annesine nasıl heyecanla yaz kurslarında yeni öğrendiği kelime-i tevhidi markette hem dolaşıp hem de yüksek sesle söylediğini gördüğümde yaşadığım memnuniyeti anlatamam. Yine henüz ilkokul 2. sınıftaki bir kızımızın yazın cami kurslarında öğrenmesi sebebiyle namaza başladığını gördüğümde yaşadığım duygularda öyle. Mesela biz de “Allah zamandan ve mekândan münezzehtir” gerçeğini küçükken camide öğrenmiştik. Ama konumuz ve anlatmaya çalışacağımız bunlar değil. Böyle birçok doğru için daimi teşekkürlerimiz yanında Allah’ı tanıma ve doğru “korku” konusunda daha doğruyu yapmak, bunun tefekkürünü yapmak amaçlı bu sorular, yanlışları biz de tekrarlamayalım diye. Çünkü genellikle çocuklukta öğrenilen bilgiler sonra hayatı şekillendiriyor.
Bazı örnekler vererek ilerleyelim. Mesela yalan söylemenin yanlış olduğunu “Yalan söylersen Allah seni dilinden asar” korkutmasıyla mı anlatmaya çalışırsınız? Büyüdüğünde bir hanımefendi olacak kız çocuklarına tesettürün gerekliliği “Saçını kapatmazsan Allah yakar” söylemi ile mi öğretilir? Evrensel merhamet ve sevgi gereği yaşanması gereken büyüklere saygı için “Büyüklerine saygı göstermezsen Allah taş eder” tehdidi mi kullanılmalıdır? “Namaz kılmazsan cehennemde kızgın saç üzerinde kıldıracaklar” mı denilmelidir? Bir kere söyleyelim ki bu gibi yanlış korkutma yöntemleri tamamen iyi niyetlerle yapılıyor olsa da kalplere İslamiyet iyi niyetle değil akıl ve imanla ikame ve ihya edilir. Saydığımız türde cümleler iyi niyet ürünleridir fakat bu cümleler üzerinden din öğrenen çocuk bu iyi niyetli ama yanlış korkutma yaklaşımıyla (özellikle büyüyüp ergenleştiğinde) Allah’ın makamından korkar mı, veya tehdidinden doğru biçimde korkar mı? Yani hayaline bu gibi cümleler nakşedilen bir çocuk Allah’ı (Makamını) ve sünnetullahı (Allah’ın yarattığı cehennemi gibi korunulması, sakınılması gerekenleri) hakkıyla tanıyıp da korkabilir mi?
Öğretilmek istenen çok güzel bir haslet olabilir ancak öğretme şekli yanlışsa olmaz. Genellikle maksat hâsıl olmaz! Mesela yalan söylememek gerektiğini veya yanlış tarzda konuşma ve davranışlardan kaçınmaları gerektiğini çocuklar(ımız)a ısrarla, sabırla ve yüksek bir nezaketle anlatmalı, anlatmaya devam etmeliyiz. Ancak çocuk inanıyor olmasına rağmen henüz tanımadığı Allah’ın sisteminden korunmayı ona o yaş için uygun pedagojik yaklaşımdan uzak şekilde ve billahi manada imana kapı açmayacak şekilde yanlış tarzda korku ve tehditlerle anlatmaya çalışmak doğru değildir. Tesettürün ne olduğunu, neden gerekli olduğunu ve Rabbimizin bunu bizden istediğini kız ve erkek çocuklarına anlatmalıyız ancak “Allah yakar” gibi yanlış korkutmalarla değil. Büyüklerimize göstereceğimiz saygının (aslında büyük küçük, hayvan bitki, canlı cansız herkese ve her şeye göstermemiz gereken saygının) Allah katında ne kadar değerli ve makbul olduğunu öğretmek, bunu hayallere doğru biçimde yerleştirebilmek ve yaşanabilir kılmak yanlış bir yöntemle çok mümkün değildir.
Olumlu bir hali olumsuz bir davranışla veya örnekle öğretmeye eğitim psikolojisinde “olumsuz pekiştireç” denilmekte; öğretilmek istenilen şey olumsuz bir duyguyla desteklenmektedir. “Yalan söylememeliyim çünkü Allah beni dilimden asar” tehdidiyle (doğru olmayan bu korkutma yöntemiyle) çocuk yalandan uzaklaşabilir. Ancak çocuk (çocukken veya büyüdüğünde) bu tehdidi unutursa veya zihninden bu tehdit kalkarsa rahatlıkla yalan söyleyebilir. Yalan söylemese bile bu hali onu doğru yolda ilerletir mi? Sadece tehdit edildiği yanlış bir korku sebebiyle yalan söylememeye çalışan bir kişilik gelişir. Şimdi bir düşünelim, çevremizdekileri bu gibi tehditlere maruz bıraktık mı, bırakıyor muyuz acaba? Bu davranışlar doğru bir haslet kazandırmak amaçlı gibi görünse de öğretme yöntemi yanlış olduğu için ekseriyetle doğru sonuç üretmez. Öncelikle çocuğun zihninde yanlış bir “Allah” tanımı ve algısı oluşturur. Kullarının açığını bekleyen, yakan, taş eden, işkence eden dışarıdan onu gözetleyen bir Allah… Çocuğun bu tanımla, bu algıyla tanıdığı Allah’ı sevebilme ihtimali (eğer Allah ondaki bu algıyı düzeltecek bir sebep ikram etmezse) yoktur. Belirli bir yaşa kadar bu algıyla korkarak yaşamaya çalışır, sonra zihnindeki yanlış Allah tanımından dolayı kendindeki ilahlık hissiyatlarını çok yüksek olarak hissetmeye başladığı ergenlik sonrasında (hele de ateist, deist gibi yanlış kişiler ve kitaplarla karşılaşmışsa), sadece tehdidinden hem de yanlış tarzda korktuğu Allah’a karşı korkusu kalmaz. Sonuçta; inkâr etmese bile doğru Allah inanışı yerine, kendi insani korku ve zanları ile oluşturduğu duniHi algısıyla inanmak zorunda kalır. Kalbinin temiz olduğunu, iyi bir insan olduğunu, çok yardımsever olduğunu, düşünüp bunları da doğru inanıyor oluşuna delil sanar. Genellikle namaz-oruç gibi yöneliş uygulamaları ona zor gelir; bunlar yerine kendi inanışına hizmet eden başka felsefelerin öğretileriyle hayat tarzı oluşturmayı tercih eder; çünkü ilahlık hissiyatlarıyla yaşantı insana mutlaka batıl hazları cazip gösterecektir. Tabi bu hal kul için büyük bir zulümdür, zulmettir; inanış hatası sebebiyle birincil yani asıl şirk halidir! Amacı “sadece daha iyi imkânlarla daha rahat yaşamak” olan böyle bir hayat tarzında Allah’a kullukta (hem makamından hem de tehdidinden korku) zayıflar ve yok olur. Bu durum onda şikâyet dili, tatminsizlik, didişme, huzursuzluk, mutsuzluk olarak açığa çıkar. Bu ise aslında dünya koşullarında bir cehennem yaşantısıdır! Böylelikle kişi cehennemini bu dünyada yaşamaya başlar. Allah’ım bizi ve ilgili olduklarımızı muhafaza buyur (âmin).
Çocuklarda veya tebliğdeki diğer muhataplarımızda doğru korku için şart olan doğru Allah inanışını oluşturabilmek için ne yapmalıyız? Öncelikle bizim bu idrakle yaşamamız gerekiyor. Billahi idrak ile yaşanılan bir hayata şahit olan çocuk önce gördüğünü zihnine işler sonra da vakti gelince onu yapar. Çocuğun öğrenmesini istediğimiz haslet her ne ise bu davranışı o bizde görmelidir. Yalan söylememesi gerektiğini Billahi idrakla ve yalan söylemeyerek, büyüklere karşı saygılı olmak gerektiğini yine bu idrakla onlara merhametli, sevgili ve saygılı davranarak, namaza hassasiyeti Billahi imanla vaktinde salât ikameleriyle onlara izleyip kaydedecekleri bir film gibi yaşatabiliriz. Yapmadığımız güzel bir hasleti çocuktan yapmasını beklemek boş iş olur.
Çocuk elbette doğru korkuyla tanışmalı ve bu korku Allah’ın makamından olmalıdır. Bunun için ise; çocuğun Allah’ın makamına saygı ve muhabbet duyması, Allah’ın makamı tarafından sevilmeyi arzulaması için, bu makamın kendi ilminde yarattığı kulunu merhametiyle izleyen olarak bilmesi, kulun her şeyini bu makamın verdiğini bilmesi ve bir kulu olarak çocuğun kendisinin de bu makam için yaşadığını bilmesi önemlidir. Bunun sonucunda; çocuk öncelikle inananların Allah’ın makamı şemsiyesi altında kardeş olduklarını bilmeli, sonra da bütün insanların hak ve hukuklarına bu makam gereği saygı göstermesi gerektiğini öğrenmelidir (Dündar Y., Ve Daraballahü Meselen).
“Dışı ve sınırı olmayan Allah” inancı ve bu inanışın gerektirdiği yöneliş zaman içerisinde çocuklarda bir edep (Allah’ı tanıyarak yaklaşma) hali oluşur. Bu ise Allah’ı doğru bir şekilde tanıyıp Allah’ın makamına karşı doğru bir korkuyu inşa eder. Çocuklarımızın başarıları veya (bize göre) başarısızlıklarında onlarla olan iletişimimiz daima Allah’ın makamıyla ilişkilendirilmiş şekilde olmalıdır; tehdidiyle değil!
Bu bir yöntemdir ve aslında hayatımızın her alanında uygulanması gereken bir usuldür.
Allahım, merhamet ediver ve ikram ediver de senin ve sistemin hakkında yanlış duygu ve düşüncelerden, inanış ve davranışlardan bizi kurtarıver ve daim koruyuver (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti