Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

DUNİHİ ALGI

Zihnin oluşturduğu algı, duyularımızın olguları, görüntüleri, kavramları, kısaca bilgileri yakalama, işleme ve aktif olarak anlamlandırma tarzıdır. Algı mekanizması, insanın kendisini, bedenini, çevresini, olayları ve bunlardan gelen bilgiyi anlamlandırma kabiliyetidir. İşte insan yaratılışta “ahseni takviym” diye öğrendiğimiz (Tiyn 4) algı ileydi ki bu algısıyla Rabbi Allah’ı, kendini ve çevresini doğru anlıyor, anlamlandırıyordu. Dünyaya gelişiyle birlikte yeni bir algı daha edindi, daha doğrusu algısı bozuldu. Bu yeni algı ise Tiyn Suresi 5. Ayetten öğrendiğimiz “esfele safiliyn” haldir. Kur’an bu algıya bir isim vermiştir: Dunillah algı, duniHİ algı! “DuniHİ algı” bize Kur’an ayetlerinde defalarca anlatılır, öğretilir (Mesela Hac-62 ve Lukman-30 Saffat-86). Yazımızın başlığı da bu sebeple duniHi algı! Fark edelim diye! Ama daha önemlisi o algıda olduğumuzu unutmayalım ve ondan kurtulalım diye!
DuniHi algıyla birlikte insan Rabbi Allah hakikatini unuttu veya yanlış algılamaya başladı. Bunun sonucu olarak kendisini müstakilen var ve muhtar bir varlık olarak hissetmeye ve böylede yaşamaya başladı. Bu algı insanda ilkin ve hemen (fark etsin etmesin) bir İlahlık Hissiyatı oluşturur; her insan kendini bu hissiyatla yaşar bulur; dile getirsin getirmesin bu böyledir. İnsanın duygu durumu, konuşma ve davranışları Billahi manada iman gözlüğüyle analiz edildiğinde bu kolayca görülür; çünkü bu algı da bir hayat tarzı oluşturur. İşte dünya hayatında yaşantıdaki veri tabanını bu algı oluşturmaktadır. İnsan fabrika ayarlarından, yani fıtratına uygun algıdan kahır ekseriyetle uzak yaşamaktadır; buna biz müslümanlar da dâhiliz… Bu bakışla aslında aşağıdaki ayet hepimize seslenmekte ve “lütfen dikkat edin, önemseyin, özen gösterin de bu algıda olduğunuzu önce görün, sonra bu algının nasıl tehlikeli olduğunu far kedin ve sonra da tüm gayretinizle o algıdan kurtulmak için gayret edin aksi halde sonuç sizin için acı olur” demektedir. Yani Rabbimiz Allah sınırsız şefkat ve merhametiyle bizleri korumakta, o zor an gelmeden önce içinde olduğumuz bu tehlikeden korunmamızı öğretmekte, hatırlatmakta, uyarmaktadır. Ayetimizi paylaşmadan söyleyeyim ki bu ayet de biz müslümanların ötelediği, üzerimize almadığı, Firavun, Nemrut ve muadillerine söylenmiş zannettiği bir ayettir, yani garip bıraktığımız, muhatap almadığımız ayetlerdendir.
“Onlardan kim; ‘Muhakkak ki ben dûniHİ bir ilahım derse (Allah’ın dışı var sanarak, bu algısıyla kendisinin müstakilen var ve muhtar olduğunu zannederse) biz onu cehennemle cezalandırırız. (İşte bu algılarıyla nefslerine zulmeden) zâlimleri böyle cezalandırırız.” (Enbiya-29)
Lütfen ayetin muhatabı olarak, bu ayeti kendimize okumaya çalışalım ve bunu çok önemseyerek yapalım. Biiznillah kazanırız…
Rabbimiz Allah her ayetinde kimi muhatap alıyor? Elbette beni, bizi, biz müslümanları! O ayet, zahiren Efendimizi, eşlerini, ashabını veya kâfirleri, münafıkları, fasıkları konu edinmiş olabilir, onlara bir şey söylüyor olabilir ama daim muhatap hep inananlardır; rasulullah (sav)’in izinden yürümeye talip olanlardır! Billahi imanla bu alışkanlığın kazanılması hem ayetlerle barışmamızın ve onları anlamamızın yolunu açacaktır biiznillah, hem de muhatap alınmış olmanın sevincini ve korkusunu bilmenin şükrünü yaşamamıza sebep olacaktır. Allahım, her ayetinin muhatabının “biz” olduğumuzun idrakıyla okumayı; ayetlerini işitmeyi ve ayetlerine haşyetle, muhabbetle ittiba etmeyi bize kolaylaştır ve ikram ediver (âmin).
Gün içindeki yanlışlarımızın, kayma ve sapmalarımızın kaynağı olan algıyı kısaca tanıdık, yeniden hatırladık. Algı bozukluklarının en önemli özelliğidir ki kişi o bozuk algı halini doğruymuş gibi yaşar! Bu durumu ayetlerimiz bize onlar “dalalette oldukları halde kendilerini doğru yolda sanar” diyerek öğretmekte, bunun böyle olduğu psikoloji ve psikiyatride de bilinmektedir. Öyle ise, ahiret hayatımız için bu dünyada yapabileceğimiz öncelikli işimiz gayet normal zannettiğimiz ve memnun mesut yaşadığımız, tüm veri tabanımıza metastaz yapmış bu algıdan kendimizi kurtarmak ve korumak olmalıdır! Çünkü bu algı bizim kendimizdeki İlahlık Hissiyatımızdır! Bu hissiyat bir iddiadır ve gizli şirk denilen işte bu iddiadır! Bizler gün içerisinde test ederek kendimizi bu algıya ait hissiyatla bulunduğumuz halleri yakalayıp o hallere ”La ilahe illallah” dememiz, o algımızı “kahretmemiz” yani yok etmemiz gerekiyor!
Dunihi algı Allah’ın dışı var sanmaktır, böyle görmek, duymak, konuşmak ve yaşamaktır; ilahlık hissiyatıyla yani kendimizi ve varlıkları Allah’ın dışında müstakilen var ve muhtar sanışla yaşamaktır.
“Ben Allah’tan başka ilah olduğuna inanmıyorum ki” deyip bu algıdan kurtulduğumuzu zannetmek, bu algıyı görmezden gelmek bize hiç bir şey kazandırmayacağı gibi çok şey kaybettirecektir, belki de her şeyi kaybettirecektir… Çünkü duniHi algı bizim bu dünyaya geliş formatımızda yüklü; bu sebeple de kendiliğinden yaşadığımız fark edemediğimiz bir veri tabanı halinde yaşanıyor… Evet, kul olarak Ahseni Takvim üzere yaratıldık ama dünya hayatına başlarken yeni bir algıyla daha tanıştık; esfele safiliyn! Bunu 7/24 göz önünde bulunduralım! Ahseni takvim algımızla Allah’ı Ehadiyetiyle, Vahidiyetiyle yani hakkıyla (dışı sınırı olmayan Allah olarak) bilirken, dünya hayatıyla birlikte kendimizi Allah’ı hakkıyla tanımayan bir algı içerisinde bulduk ve “Allah’ın dışı varmış” sanışına yol açan bu yanlış algı ile yaşamaya başladık; işte bunu hep göz önünde tutmalıyız. İnsan ahseni takvim algıdan esfele safilin algıya reddedildiği için onda “Allah’ın dışı var” idrakı oluştu. İşte bu Allah’ın dışı varmış algısını, ayetlerimiz bize “Dûnillah algı”ya, “duniHİ algı”ya dikkat edin diyerek öğretmektedir. Bu algı sonucu kendimizi müstakil bir varlık zannetmekteyiz. Mesela Allah’a inandığını söyleyen müslümanlar ve diğer dinlerdeki inananlar hep “Allah var, dışında da kendileri var.” zannederek yaşamaktadırlar, çünkü kendilerini müstakil bir varlık olarak algılamaktadırlar. Bu sebeple her biri bir ilah gibi yaşamakta; bu sebeple birden çok ilahın olduğu yerde kavga, zulüm, kin, nefret, didişme hiç bitmemektedir… Bu sebeple bu algıdaki insanlar izzet ve itibar yarışında ve kavgasındadırlar. Oysa Rabbimiz bakın nasıl sesleniyor:
“(Onlar) kendilerine ızz (izzet, itibar ve kuvvet vesilesi) olsun diye dȗnillah (algı sonucu müstakilen var ve muhtar güç zannettikleri) ilahlar edindiler. Hayır, (zannettikleri gibi değil)! (Müstakillik ve Muhtariyet verdikleri) onların ibadetlerini (iddialarını, hayat tarzlarındaki paylarını) inkâr edecek ve onlar üzerine zıd (heva ve heveslerinin tersine) olacaktır.” (Meryem 81-82)
Şimdi lütfen, son yazılarımızda ele almaya çalıştığımız “Billahi iman”ı ve bu yazımızda zıttı üzerinden anlamaya çalıştığımız “dunihi algı”yı bir tartının kefeleri gibi düşünüp kendimizde tartalım. Dunihi algının ne olduğunu bilmek inanan için önemlidir; çünkü bu algıyı bilip, tanır ve ondan kurtulmaya çalıştığımızda tanışacağımız Billahi imandır, onun algısı ve idrakıdır.
Bir duygu düşünce, bir konuşma, bir davranış üreteceğinde kişinin kendini müstakil güç, hüküm ve mülk sahibi zannetmesi onun o an dunihi algıda olduğunu gösterir! Yani o an kişi Allah hakikatini görememektedir, o an gafiliz demektir! Ağzımızda zikir cümleleri, elimizde tesbih olsa bile…
Dunihi algıda insanın öncelikle edinmek istediği ilah kendisidir. “Allah’ın dışı var “algısı ile yaşayan insan; bir Allah var bir de ben varım der, bu hisle yaşar. Buna İslam “gizli şirk” demekte, önemi nedeniyle biz bu asıl şirke, gizli şirke “birincil şirk” demekteyiz. Çünkü bu kişinin kendini Allah yerine koymasıdır! Bu algıdaki kişi farkında olmasa, tanımlamasa bile ilahlık hissiyatıyla yaşamaktadır! Aslında o, kendisini müstakil güç, hüküm ve mülk sahibi sanmakla kendini ilah ilan etmektedir. Bu durumu hemen kendimizden ötelemeyelim lütfen! Ötelersek bir ömür fark edemeyeceğimiz ama sonu hüsran olan bir durumda kalabiliriz. Ayetlerin muhatabı inananlardır. Dolayısıyla ayetlerde geçen “onlar dunillah/dunihi ilahlar edindiler” ifadelerinin muhatabı biziz. “İnandım” deyip, hala dunihi ilahlar olarak yaşayabiliyor olmamız sebebiyle önceki yazılarımızda “iman değil Billahi manada iman” vurgusu yaptık. Kime? Kendime, kendimize! “Dunihi ilahlar edindiler” ayetinin muhatabı bizsek, “duniHİ algı” üzerinde daha derin düşünmemiz ve hep düşünmemiz gerekiyor: Acaba hayatımın hangi anında ben bu algıya düşüyorum da ilahlık hissiyatıyla yaşıyorum? Bir ilah olarak mı ebeveynlik yapıyorum? Dunihi algıda bir ilah olan bir eş miyim? İlişkilerimde yaşadığım tüm kırgınlıklar, küslükler acaba bu algının sonucu olan ilahlık hissiyatımın tatmini kaynaklı mı? Acaba bir ilah olarak mı kendime hedefler belirliyorum? Bu ve benzeri soruları kendimize soralım ve Hakem olarak da cevaplayalım. Çünkü dünyada yaşarken bunu fark edip temizleme şansımız var, eğer ki bu algıyla ve ürünleriyle ahirette yüzleşirsek…
Rabbimizin duniHi algıya karşı Kur’an ayetleriyle biz inananları birçok kez uyarmasının sebebi ahiretimiz için çok önemli olmasıdır. Dikkat edelim ve İlahlık Hissiyatı olarak tanımladığımız müstakil güç, hüküm ve mülk sahibi olmayı önce Rabbimizin bu dünyada hizmetimize vermiş olduğu beden mülkü, bedenin yönetimi üzerinden test ederek işe başlayalım, ev, araba, para pul üzerinden değil… Her insanın sahibi olduğunu düşündüğü mal ve mülk ilkin bedenidir, onu ilahlık hissiyatına düşüren de bu sebeple ilkin odur!
Allahım, merhamet ediver, bağışlayıver de bizi duniHi algı ve zannlarından kurtarıver. Razı olduğun algıya, idraka bizi hidayet edip orada da sabitleyiver Allahım (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti