Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ELBİSELERİMİZ

İnsanın sadrı onun his alanıdır. İnsanın yani nefsin (yani kendinde kendine göre var olanın, yani kulun) kul olarak kayıtlı hissetme alanı onun sadrıdır. Nefsinin hissetme alanı olan sadrına insan dünya yaşantısında çeşitli elbiseler giydirir, bunlar algıyla giyilen idrak elbiseleridir; Kur’an bunlara “libas” der. Libas “elbise” demektir ama bedene giydirilen bildiğimiz elbise değildir. His, duygu ve davranışlarla kendini gösteren elbiselerdir. Temelde ya duniHi algıyla veya Billahi idrakla dikilir, oluşturulur, giyilir.
DuniHi algı ile giyilen birçok elbise vardır. Mesela bunlardan birisi için Kuran’ımız Nahl Suresi 112. Ayetinde bir tanımlama yapar ve ona “Korku ve Açlık Libası” der. Mesela Haşr Suresi 10. Ayette onu üzerimizden nasıl çıkaracağımızın duasının öğretildiği “ğıll” de böyle bir elbisedir. Ancak duniHi algı ile giyilen tüm elbiselerin, ölüm sonrasında ve kıyamet gününde hoşa gitmeyen, acı ve azap veren, kişinin üzerinden atamadığı elbiseler olduğunu bize İbrahim Suresi 10. Ayet anlatır: “Onların gömlekleri (giysileri) katrandandır.”
Billahi manada iman da bir idrak oluşturur. O idrakın elbisesi bize Araf Suresi 26. Ayette “Takva Libası” olarak öğretilmiştir. Onların elbiselerinin vasfıdır Takva Libası, takva elbisesi. Takva libası Billahi imanlıların elbiselerinin ortak vasfıdır; değilse onların da birçok elbisesi vardır. Mesela abdest bir elbisedir, infak bir elbisedir… Bu elbiselerin nasıl zarif ve şeffaf, nasıl süslü, nasıl hoşa giden ve nasıl eskimez oldukları ayet ve hadislerde birçok da detay verilerek vasfedilmiş, anlatılmıştır.
İnsan hangi idrakta ise nefsinin hissetme alanı olan sadrı o idrakın etkisi altındadır. İnsan öfke, endişe, açlık gibi birçok duygu yaşar, bu duygular sadrı kapladığında filleri şekillendirir. Bu duygular ve duygulara ait fiillerin Takva Libası giyenden çıkışı farklıdır, duniHi algı elbisesi giyenden çıkışları farklıdır. Billahi imanlı olup Takva Libası giymiş kişi bütün bu duyguları huzurla yaşar, Allah adına ve Allah için yaşar. Ama duniHi algıda tüm duygular ve duygulara ait davranışları kişinin kendisi içindir yani İlahlık Hissiyatı için kullanılırlar. Mesela trafikte tartışan kişilerin duniHi öfkeleri konuşmalarına yansıyacak, saldırgan ve sert davranışlara dönüşecektir. Oysa Billahi imanlı bir kulun öfkesi onun İlahlık Hissiyatına ait değildir. Onun tartışması hatta öfkesi Hakkı savunmak, doğru ve hak olanı tutmak ve buna göre yaşamak amaçlı olduğundan zariftir, vakurdur, saldırgan, tahrik edici ve muhatabının zatını zedeleyici değildir. Bu sebeple böyle kulların yanında (yaşanan duygu durumu ne olursa olsun) rahatladığımızı, huzur bulduğumuzu hissederiz. Bu hali hissettiğimiz kişilerle birlikteyken fark ettiğimiz ve yaşadığımız hal daima huzurdur. İşte algılarımız, oluşturduğu duygular, onların konuşma ve davranışa dönüşmüş halleri insanın sadrını bir elbise gibi kaplar da bu dünyada bile bunların oluşturduğu elbise (vücut kimyası) giydiğimiz normal elbiselerden önce görünür. Biz böylece kişiyi üzerindeki giysileri ile değil duygularıyla büründüğü haliyle (büründüğü duygu ve davranış elbisesiyle) tanımlarız; “ne öfkeli, ne gergin, ne cesur, ne korkak, ne akıllı, ne cahil, ne sevecen, ne girişken…” deriz. Tabi bütün bu halleri yaşayanın algısı kadar onun halini, onun elbisesini görenin algısı da önemlidir. İkisi de duniHi veya Billahi idraklerle bir elbiseye bürünüyor veya bir bürüneni bu idraklerden birisiyle görüyordur.
Araf Suresi’nde geçen “takva libası” elbette bizim için asıl hedeftir; onu giymeye ve hiç çıkarmamaya talibiz, Biiznillah. Bu ayetimiz bize şöyle buyurur:
A’raf 26: “Ya Âdemoğulları! Hakikaten size sev’atınızı örtecek libas ve süs (ziynet) olarak giysi inzal ettik. Takva Libası elbette en hayrlısıdır! İşte bu Allah ayetlerindendir ki belki düşünüp öğüt alırlar.”
Çok duyduğumuz ama maalesef az bildiğimiz, hatta tanımlamadığımız, bu yüzden de ulaşamadığımız (ulaşamayacağımızı sandığımız, ulaşılması güç kabul ettiğimiz) kavramlardan olan takva sözlüklerde “korunmak, sakınmak, saygı göstermek, itaat etmek, çekinmek” gibi anlamlarla açıklanır. Genel manada bütün bu manalar doğru da olsa amele yani davranışa dönüşmesi için takvanın tanımının net ve somut olarak zihne nakşedilmesi gerekmektedir.
Bir tanımı şöyledir: Başımıza geleceği konusunda uyarıldığımız gerçeklerden korkup onlara karşı tedbir almak takvadır, takvanın yaşantıdaki ilk manası budur. Yani takva, çalışan bir mekanizmadan korkmak ve korunmaktır! Örneğin, hala etkili olan, devam eden corona virüs salgını sebebiyle yaşanabilecek sıkıntıları görüp (daha akıllı isek ön görüp) korunmak, bu konuda bir takva örneğidir. Dolayısıyla, Billahi anlamda iman edenlerin Kur’an ayetleri ve hadislerle öğretilen “sakınılacaklar ve yapışılacaklar” konusunda Rabbimizin razılığı gayretinde olmaları takvadır. Ancak: Takva için öncelikle Allah’ı doğru tanımak ve bu tanımayla yaşanan iman (yani marifete dayalı iman) ve ikan gerekir. Sonra bu bilgi ve iman duygu ve davranışlara yansır ve takva yaşanır.
Takva halini tanımlamada kullanılan “korunmak, çekinmek, sakınmak”, Billahi manada iman ile olduğunda bu hal “Allah’tan utanma” olarak yaşanır. Yani artık korkunç bir şeyden çekinmek değil; yaratan, Ehad, Samed, Vahid olan Allah’ın ilminde O’nun yüksek merhameti ve sevgisi karşısında edeben yaşanılan bir sakınma ve utanma hali yaşanmaya başlanır. Bu öyle bir hassasiyettir ki, kul artık kendisinden çıkacak duygu, düşünce, konuşma ve davranışların her birinin tek tek Rabbi Allah indinde (katında) makbul olmasını önemser ve önceler. Böyle mi değil mi diye merak eder, bunu test eder. O her halinde bu utanışla yaşama telaşındadır.
A’raf 26’da geçen “sev’at” kelimesi, cinsellikle ilgili yerlerin belirmesi sonucu bu bölgeleri örtmek için kullanılan giysileri ifade ediyor; yani dış kıyafetlerimizi, üstümüze giydiklerimizi anlatıyor. Sev’at ile birlikte ortaya bir çıkan şey de “Muhtariyeti Tercih Gücü”dür ki, işte o yetkiyi Hakk yolda kullanmak, onun şerrinden korunmak ise ancak takvayla mümkündür, onu takva ile örterseniz korunabilirsiniz. Zaten insana bedende “ben buyum” dedirten Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisidir. Dolayısıyla insanda gizli olan cinsiyet hali Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi sonucu belirir. Başka gizli kalan neler varsa onlar da onunla belirir! Yalnız cinsellik değil, Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi kapsamında neler varsa onların hepsini tetikleyen, açığa çıkaran Muhtariyeti Tercih Gücü’dür. DuniHi algıyla birlikte (Hz. Âdem’in o şecereden yemesiyle birlikte) sev’at (Muhtariyeti Tercih Gücü) açığa çıkıyor (Dündar, Y. Sen Tarı mısın?).
Bu bakışla, dünya hayatında kurtulmaya çalıştığımız dunihi algı ve ilahlık hissiyatları bizden sev’at olarak açığa çıkınca bunu örten, bundan koruyan her hal inanan için “Takva Libası” yani takva elbisesidir. Tam aksine, müstakilen varlık iddiası, müstakil güç, mülk ve hüküm sahibi olma iddiaları ise “Korku ve Açlık Libası”na dönüşmektedir. İlahlık hissiyatı kaynaklı her duygu, düşünce, konuşma ve davranış kişiyi böyle bir elbise olarak bürür de kişi yaşantısında zulmani bir korku ve açlık hali yaşar; bu halleri elbise olarak bürünür, yani daima üstünde bunlarla yaşar. Nahl Suresi 112. Ayet bunu anlatır: “Allah bir şehri misal verdi. Bu ülke güvenli ve huzurlu idi. Ona rızkı her yerden bol bol gelirdi. Sonra onlar Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler, Allah da onlara yaptıklarından ötürü açlık ve korku libası giydirdi.”
Şimdi gelin, dünyaya, psikolojiye, sosyolojiye, ilişkilere, dostluklara ve kavgalara bir de bu bakışla yaklaşalım lütfen…
Allahuekber: Tek ve gerçek “VAR” Allah’tır! Bu idrakla ilahlık hissiyatlarından kurtulma ve o hissiyatı örtme, gömme, yok etme gayreti olarak giyilen takva libası çok farklı bir giysidir. Bir inananın Allah’a karşı bir duniHi ilah olmaktan utanarak ilahlık hissiyatından temizlenme kararı vermesi, bu karara uygun düşünmesi, konuşması ve fiiller ortaya koyması, bir bütün olarak o inananın takvasını oluşturur, o inananı takva ehli yapar. Takva böyle net tanımlanmadığı zaman anlaşılamıyor. Ve günlerce bağlamalı oruç tutmak, sürekli nafile namazla meşgul olmak, ağır ağır yürümek, ağır ağır konuşmak, muamelatını ileri noktalara taşımak takva sanılıyor. Unutmayalım ki, ibadet denilen ameller eğer gizli şirk (müstakilen varım ve muhtarım, yani Allah’ın dışında ben de varım) algısı içerisinde yapılıyorsa karşılığı cehennemdir. Bu yüzden her bahsettiğimiz gibi ibadetleri (kulluk davranışlarını) yapanın kim olduğu yani idrakı önemlidir; onları bir dunihi ilah mı, yoksa billahi idrakteki kul mu yapıyor?
Allah’tan takva sahibi vasfıyla sakınanın Allah’tan utanan beden dili, sadrının rengi Kur’an’da Takva Libası ve Allah’ın Boyası olarak ifade edilmiş ve inanan için en hayırlı libas olarak tanımlanmıştır. Kumaş da, dikiş de, giyilen de en hayrlı olan için yani tek hayrlı libas için olmalı değil mi?
Allah’ım, bizi bu boya ile boyadığın, bu libas ile giydirip süslediğin takva ehli muttakilerin önde gidenlerinden eyle (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti