Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 106

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 23 Ekim 2018 Salı 13:34:30
 

“ONLARI KONUŞMA
TARZLARINDAN TANIRSIN”
“Eğer dileseydik, elbette sana gösterirdik de onları simalarından kesinlikle tanırdın. Yemin olsun ki sen onları kavlin lahnından (sözün söyleniş tarzından) tanırsın. Allah amellerinizi bilir.” (Muhammed-30)
Buyruluyor ki: Rasûlüm, istesek sen Kur’ân’a göre yalancıları yüzlerinden tanırdın. Burada insanların uydurduğu sistemdeki yalancı değil, Allah’ın yalancı dedikleri, Allah üzerine yalan söyleyenler, Allah üzerine iftira edenler anlatılıyor: Dileseydik sen onları yüzlerinden tanırdın. Ama yemin olsun ki onları konuşma tarzlarından tanırsın. Lütfen elinizi vicdanınıza koyun, bu tanımdaki konuşma, insanların kendi aralarındaki konuşma tarzları olabilir mi? Aramızdaki tarz görecelidir, birisi beğenir, birisi beğenmez. Âyette bahsedilen bu değil. Onun kurallarını siz değil Allah koyar. Öyleyse ayete bakarken, konuşma tarzı ile ilgili kuralı koyan Allah’a göre bakacağız, mânâyı öyle bulacağız. Şuna dikkat edin, “onları namazlarından tanırsınız” demiyor. Çünkü namaz kılabilirler. “Oruçlarından tanırsın” demiyor, oruç tutabilirler. “Yaptıkları hayr ve hasenattan tanırsın” demiyor, hayr yapabilirler. Bütün bunları yapıyor oldukları için kendilerini doğru zannedebilirler. Ama âyet “oralardan tanırsın” demiyor, çünkü onların o işleri seni yanıltabilir. Namazına tesbihine aldanıp bir esnafa giriyorsun, daha önce hiç olmadığı kadar kandırılmış çıkıyorsun. Niye? Yöntem yanlış. Âyet onu namazından tesbihinden tanırsın demiyor. Konuşmasından, sözün söyleniş tarzından tanırsın diyor. Ayetten öğreniyoruz ki bizi ele verecek şey konuşmamızdır, konuşmamızı oluşturan fikirlerimizdir, fikirlerimizdeki yorumlarımızdır. Başlangıç çizgisi için bunlar çok önemlidir.
ÖLMEDEN ÖNCE ÖLMEK,
TÖVBESİNE TÖVBE ETMEK
Peki, sözden nasıl tanıyacağız? “Konuşmak” çok önemseyeceğimiz bir şeydir. Öyleyse âyetteki “konuşmasından tanırsın” ifadesini nasıl anlayacağız? Rabbimiz buyuruyor ki: Biz insana bir yetki verdik, o da bize bir söz verdi. Sen onun konuşmasına bak, yani o yetkiyi nasıl kullandığına bak: Konuşurken Allah’a verdiği sözle ilgili nasıl davranıyor? Fikirleri, arzu ve istekleri Rabbine verdiği söze uygun mu? Kurduğu cümleler Allah’ın verdiği yetkiye uygun mu? Bunu şuradan anlayacağız: Kişi kendi adına mı “BEN” diyor, Allah adına mı? Âyet bize sınavı ne kadar açık söylüyor değil mi? Kazanımın böyle olacağı, değişimin bunun üzerine olacağı ne kadar açık öğretiliyor değil mi?
Tasavvufla ilgilenenlerin şu iki cümle dikkatini çok çeker: Ölmeden önce ölmek, tövbesine tövbe etmek. Çok da kitap devirdikleri halde bunların net tariflerini bulamazlar, kafaları karışır. Çünkü Başlangıç Çizgisi için bir tarif bulamazlar. Genellikle yazılanlar, konuşulanlar Nefs-i Mardıye’de yaşayanların halleri olunca bunun sohbetiyle vakit geçirilir, dinleyenin, okuyanın bu çok hoşuna gider. Çünkü o noktada olmadığı için o konuda ona bir amel yoktur. Ne güzel? Film seyreder gibi! İzle, sonra bas düğmeye çık git. Bu hiç bir işinize yaramaz! Amel çıkarmadığınız hiç bir şey size yaramaz. Hatta amel çıkarmak da yetmez. Çıkardığınız o amel cehenneme mi götürür cennete mi, bakacaksınız. Evet, kişi duyar ki “ölmeden önce ölmek ve tövbesine tövbe etmek” önemlidir, ama yakalaması gereken mânâ okudukları değildir, okuduklarını başlangıç çizgisinde uygulayamaz, çünkü onlar başlangıç çizgisinin işi değil. Anlar ki ona bu cümlelerin başlangıç çizgisindeki tanımları lazım. Bunlar yazılmamış mı, söylenmemiş mi? Bu paylaştıklarımız zamanında söylenmiş! Eğer bilen zatların yazdıklarından okursanız, yazıldığını, söylendiğini görürsünüz. “Ölmeden önce ölmek ve tövbesine tövbe etmek” başlangıç çizgisi için önemli. “Kendi adına BEN” demeyi ve “Allah adına BEN” demeyi anlayabilmek için de o iki mânâ çok önemli. Bu yüzden, her iki mana da, başlangıç çizgisine ulaşmaya çalışan talibe somut tanımlanmalıdır. Tanımlanmazsa çeşitli hastalıklar açığa çıkar. Günümüzdeki tasavvufi hastalıklar gibi.
RABBİMİZ BİR TECRÜBE ÖĞRETİYOR, ONLAR ÖLÜNCE BÖYLE DER
“Ölmeden önce ölmek” başlangıç çizgisinde nasıldır? Ölmeden önce ölmenin nefsin her kademesinde farklı bir tarifi vardır, başlangıç çizgisinde onu şöyle açalım: Esfele sâfiliyn yapı, yani esfele sâfiliyn kapsamında beyanda bulunmuş, öyle bir kazanımla da değişim yapmış, ruhunu böyle teslim etmiş olan kişi ölünce şunu anlıyor ve söylüyor: Eyvah! Yâ Rabbi, beni geri gönder de orada bıraktıklarımla sâlih amel yapayım. Bunu âyetten öğreniyoruz ki bu isteğinin yerine gelmesi asla mümkün değil. “Asla” hitabının öncelikle iki mânâsı var: Fiziksel olarak mümkün değil. Bir de, geri gönderilse de birşey değişmez, aynısı olur. Çünkü âyet “değişmezsiniz” diyor.
Ayetler kişinin “Rabbimiz bizi geri gönder” diye ne zaman yalvardığını söylüyor? Ölüm anında! Dikkat ederseniz, Rabbimiz bize bir tecrübeden bahsediyor, “Onlar ölünce böyle diyecek” diyor. Biliyorsunuz, aklını az kullananlar hep aynı hatayı yapar, başlarına hep aynı şey gelir. Aklı orta düzeyde kullanan ise bir hata yapınca ders alır, o hatayı tekrarlamaz. Daha ileri akıl kullananlar yaşanmış tecrübelerden yararlanarak hata yapmaktan korunurlar. Rabbimiz bir tecrübe öğretiyor, onlar ölünce böyle der. Öyleyse, şimdiden fark edin. Eğer “ben ölmeden önce bunu söyleyeyim, bunu yapayım” diyorsanız, bunu demekle, bu gayrete girmekle ölmeden önce ölmüş olursunuz. Başlangıç çizgisindeki ölmeden önce ölmek budur. Diğerinin ölüm anında söylediğini siz ölmeden söylerseniz, ölmeden önce ölmüş olursunuz, ölmüş gibi olursunuz. Birisine “sesini duyunca seni görmüş gibi oldum” deriz. Görmedik ama görmüş gibi olduk. Bu da öyledir, ölmüş gibi olursunuz. Başlangıç çizgisindeki ölmeden önce ölmek, ölünce söylenecek olan “Rabbimiz bizi geri gönder” deyişini ölmeden söylemenizdir. Tabi ki söylemek yetmez, Billahi iman ile salih amel yaşantısına girmek lazım. Âyete dikkat edin, “gönder de sâlih amel yapalım” diyor, gereğini yapmak için dönmek istiyor. Demek ki ölmeden önce ölmek yalnızca söylemek değil.
“Rabbimiz, bizi geri gönder” diyen neyi anladı da öyle söylüyor? Bu bir. Bir de şu önemlidir: “Geri gönder” talebi tüm insanlar için geçerlidir. Onu sadece müslümanlar için bir uyarı zannetmeyin. Müslümanlığı hiç duymamış olan da o gün “Rabbimiz anladık, bizi geri gönder” diyor. Bu âyetteki “Rabbimiz bizi geri gönder” diyeni namaz kılmamış, oruç tutmamış da böyle söylüyor sanmayın. Bunlardan hiç haberi olmayan, başka dinlerle, başka düşüncelerle meşgul kişi de aynısını söylüyor. O neyi gördü de geri dönmek istiyor? Gördüğü, anladığı şu: Yaşarken kendi adına “BEN” dediğini, müstakilliğini ilan ederek yaşadığını anladı. “Geri gönder de sana teslim yaşayayım, sana bağlı BEN diyeyim” demek istiyor. Demek ki onun ölümle fark edip söylediği “Rabbimiz bizi geri gönder” deyişini ölmeden söylemek ve gereğini yapma gayretine girmek önemli.
ŞİMDİ O TÖVBELERİMİN EDEPSİZLİĞİNE TÖVBE EDİYORUM. MÜSTAKİLEN VAR VE MUHTAR HALLE NE YAPMIŞSA
 BU ŞEKİLDE TÖVBESİNİ YAPIYOR
Peki, tövbesine tövbe etmek nasıldır? Bu da başlangıç çizgisinde net tanımlanmazsa çeşitli tasavvuf hastalıkları açığa çıkar, onları günümüzde görüyoruz. “Tövbeye tövbe etmek diye bir şey var” deyip rahatlıkla günah işleyenler var. İşlediği günaha tövbe etmiş, sonra günahına tövbe etmenin yanlış olduğunu (yani yaptığı işin günah olmadığını) anlamış, tövbesine tövbe ediyor.  Hâyır! Hâşâ! Öyle şey yok. Bunlar hiç bu işi bilmeyenlerin uydurmaları! Amel sevmeyenler böyle hoşlarına gittiği için uyduruyorlar! Başlangıç çizgisi için tövbesine tövbe etmek şudur: Kişi müstakil bir varlığının olmadığını, müstakilen VAR ve muhtar olanın Allah olduğunu anladı ve şimdi tövbe ediyor, beyan ediyor: “Allahım, Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak SENSİN. Başka Müstakilen VAR ve Muhtar YOKTUR. Ben senin verdiğin yetkiyle var görünen halime senin adına BEN derim. Bunu fark etmeden önce sana tövbe ederken kendi adıma BEN diyerek tövbe ediyordum. İşte şimdi o tövbelerimin edepsizliğine tövbe ediyorum. Allahım öğrendim ki senin adına BEN demem lazım. Müstakilen VAR ve Muhtar olarak BEN diyemem. Oysa daha önce Müstakilen VAR ve Muhtar BEN’le tövbe ediyordum ve sana ‘söz veriyorum, bir daha yapmayacağım’ diyordum. İşte edebe uygun olmayan o tövbe edişlerime tövbe ederim yâ Rabbi” diyor. Çok dikkat edin, günaha yapılan tövbeye tövbe edilmez. Öğrenilen bilgiler hatayı kaldırmaz. Konuyu yanlış anlamayın. Tövbesine tövbe ediyor, demek ki ona artık günahlar serbest diye düşünmek doğru olmaz. Tasavvuf size İslâm kurallarını daha sıkı yapmıyorsa, sizin İslamî hayat tarzına sıkı sıkıya yapışmanıza yol açmıyorsa yanlış yoldasınız. Bu ilim ve bu yolda öğrendikleriniz İslâmi kuralları daha sıkı uygulamanızı sağlıyorsa, sizi gevşetmiyorsa doğru yoldasınız. Dışarıdaki yaşantıda tasavvuf diye anlatılan birçok yol ameli gevşetiyor olduğu için insanların hoşuna gidiyor. İşin aslı öyle değilmiş deyip gizlice kişinin “müstakilen var ve muhtar ben”ini okşadığı için hoşa gidiyor. Başlama çizgisinde tövbesine tövbe etmek anlaşıldı mı? Daha önceki tövbesi edebe uygun değildi, kendi adına “BEN” diyerek tövbe etmişti. Şimdi sığınıyor: Yâ Rabbi yanlış yapmışım, o tövbelerimi bağışla. Sadece tövbeler mi? Herşey! Şükürlerimi de müstakilen VAR ve muhtar olarak yapmıştım, bağışlayıver Allahım. Müstakilen VAR ve Muhtar halle ne yapmışsa bu şekilde tövbesini yapıyor. Örneğin aracınızı bir yere park edip Allah’a emanet etmiştiniz, şimdi bunu öğrendiniz. Diyeceksiniz ki, “Allahım ben aracımı park ederken ‘Müstakilen VAR ve Muhtar’ olarak etmiştim, beni bağışla. Ben de seninim, araç da senin, Başka ‘Müstakilen VAR ve Muhtar’ YOKTUR, ancak SEN: Lâ ilahe illallah.” Tövbeleri fark ettiniz mi? Sevdiklerimiz için “Allahım, ben şu kulunu müstakilen VAR ve muhtar “BEN”le sevmiştim, o sevgimi bağışla” deyip tövbe edeceğiz. Hayattaki her şeyi, hepsini böyle bulup tövbe edeceğiz. Tövbe etmeden ölenin şanssızlığı hadislerde vardır, bilirsiniz. Bütün bunları “onları konuşmasından tanırsın” âyetinden öğrendik ve paylaştık.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti