Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“GÜZEL” ALLAH’IN GÜZEL DEDİĞİYSE, “ÇİRKİN” ALLAH’IN ÇİRKİN DEDİĞİYSE SİZE NE MUTLU

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 3 Mayıs 2018 Perşembe 13:22:10
 

– 172-
Rum Suresi 30: “Vechini hanif olarak o tek Dine doğrult. O Allah fıtratına ki insanları onun üzerine yaratmıştır. Allah yaratışına tebdil yoktur. İşte bu diyn-i kayyımdır (dosdoğru dindir). Fakat insanların ekseriyeti bilmezler.”
Rum Suresi-30 bize olmazsa olmaz bir kural koyar: Vechini o tek Din’e hanif olarak doğrult. Dolayısıyla hanif hali yakalamak bizim için çok önemli ve çok öncelikli hale gelir. Ama esfele safiliyn yapıdan kurtulmadan hanif olmak mümkün olmaz. Dolayısıyla, hanif olmak için “A” Takdim Formu “BEN”i yani esfele safiliyn yapıyı ve fonksiyonlarını çok iyi bilmek, onlarla mücadele etmek önemli bir hayat tarzı olur.
SALÂT’A BAŞLARKEN OKUNAN AYETLER
 “İnni veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanifen ve ma ene minel müşrikin. İnne salati ve nüsüki ve mahyaya ve memati Lillahi Rabbil âlemin. La şerike lehü ve Bizalike umirtu ve ene evvelül müslimiyn.” (En’am 79, 162, 163)
Efendimiz (SAV) salâta başlarken bu ayetleri okuyor, biz de. Onları ayet değil de, Efendimiz’in okuduğu gibi bir dua olarak okuyoruz. Eğer kişi salât ikame ederken Sübhaneke’den önce bu ayetleri bir durum tespiti ve bir dua olarak okursa, bu “B” Takdim Formu “BEN”in hem sığınışı, hem tarifi, hem yönelişi olur, “B” idrakı başlamış, açılmış, hatta itiraf edilmiş olur.
Ayetleri mealen değil de mana olarak bir cümleyle özetleyelim. Salâta yani yönelişe hanif başladığınızı, yönelirken hanif idrakta olduğunuzu ayetlerle söylüyorsunuz. Efendimiz (SAV)’in bu ayetleri “Sübhaneke”den önce okuduğuna dair hadis bilgisi vardır. Bir seferinde, Efendimiz (SAV) salât ikame ettirirken kıraatte sesli okumaya başlamadan bir süre sessiz duruyor. Salâttan sonra cemaati soruyor: Ya Rasulallah, o kadar uzun süre ne yaptınız? Bu ayetleri ve Sübhaneke duasını okuduğunu buyuruyor Efendimiz (SAV).
İKİ YAŞANTI: BİRİSİ BATIL, DİĞERİ HAKK YAŞANTI
Muhammed-3: “Bu böyledir; çünkü kâfir olanlar batıla tabi oldular. İman edenler ise, Rablerinden olan Hakk’a tabi oldular. İşte; böylece Allah insanlara onların misallerini darb ediyor.”
Ayette Batıl ve Hakk’ın tanımlanışına dikkat edin. Batıl, esfele safiliynin hayat tarzıdır. Hakk, esfele safiliynden kurtulmuş yapının hayat tarzıdır. Deccaliyet Kısır Döngüsü dediğimiz hayat tarzı batıl, İhlâs Hayat Döngüsü dediğimiz hayat tarzı Hakk olarak tanımlanmıştır. Şimdi parantezlerini açarak ayeti okuyalım: Bu böyledir; çünkü kâfir olanlar, kendi varlığını eş koşanlar batıla tabi oldular. Demek ki, yaşarken varlığını Allah’a eş koşan fonksiyonlar, fiiller ortaya koyma hali batıldır, bu ayet gereği. İman edenler, var sanışını eş koşmaksızın Allah’a iman edenlerdir. Onlar Rablerinden olan Hakk’a tabi oldular. “Müstakilen varım” demedikleri gibi var sanışlarını bile eş koşmuyorlar. İki yaşantı: Birisi batıl, diğeri Hakk yaşantı. Böylece Allah insanlara onların misallerini darb ediyor, gösteriyor, anlatıyor ki tefekkür etsinler…  
Hac-62: “İşte böyle. Çünkü Allah; O Hakk’tır. DûniHİ çağırdıkları ise, o Batıl’dır. Muhakkak ki; Allah Aliy’yül Kebiyr’dir.”
Herhangi bir anınızda kendinize sondaj yapın ve şunu sorun: Ne düşünüyorum? O anda zihniniz “gayrıyla” meşgulse o an çağırdıklarınız (meşgul olduklarınız) batıldır. Zihniniz Allah dışında bir şeyle meşgulse, bu bir insan olabilir veya bir kıyaslama olabilir, o meşguliyet batıldır. Mutlaka bir put yapıp o puta “ben sana inanıyorum, sana tapıyorum” diyecek değilsiniz. Böyle dar çerçevede bakarsanız işi çözemezsiniz, ötelemiş olursunuz. Herhangi bir anınızda kendinize sondaj yaptığınızda zihniniz Allah’tan başka bir şey çağırıyorsa o batıldır.
HER ŞEYİ ALLAH İLE KONUŞMAYA
ALIŞMAK ÇOK ÖNEMLİDİR

Araştırmacı bir arkadaş sormuştu, işimiz gereği insanlarla değil genlerle meşgulüz, bu bizim için bir avantaj mı? Zihninde onlarla meşgul olan kim, genlerle meşgul olanın kim olduğuna dikkat et. Zihninde onlarla meşgul olan eğer bir tanrıysa, tanrılık iddiasında bulunansa bir şey değişmez, o batıldır. O tanrı zihninde bir bilim adamı ilan etmiş, o bilim adamı başarıdan başarıya koşuyor! Oysa bir araştırmacı olarak kişi sünnetullah olan o araştırma alanındaki işleri Allah’la konuşarak düşünüyorsan o zaman “onda merak eden YOK, İlla ALLAH” olur, “onda onu konuşan YOK, İlla ALLAH” olur. Diğerinde konuşan tanrılığını iddia etmiş kişi olur. Bu yüzden, her şeyi Allah ile konuşmaya alışmak çok önemlidir. Efendimiz (SAV) buyuruyor ki, “yemeğinizin tuzuna, ayakkabınızın bağına kadar Allah’tan isteyin, Allah’la konuşun, O’na sorun.” İşte bu sebeplerden! Yemeğinin tuzuna kadar Allah’la konuşuyorsanız, “Allahım acaba tuzlu mu tuzsuz mu, katsam mı katmasam mı?” diyorsanız, oluşanla siz Allah’la nasıl konuşuluru öğrenirsiniz. Hele telefonu o tarafa bir açın, o numarayı çevirin, sonra nasıl konuşulacağı oturur… İlmî buluşları yani sünnetullahla ilgili o çalışmaları Allah’la konuşursanız sizin Veli’niz, Dost’unuz, Sırdaş’ınız, paylaştığınız Allah olur. Bu olursa sizde konuşan siz olmazsınız, o ilmi yapan da siz olmazsınız: İlla Allah. Ma tevfiki İlla Billâh. O zaman, Allah’ım bana ait bir başarı yok, illa Allah” dersiniz. Güzelliği fark ettiniz mi, inşaAllah? O zaman ilim öyle güzel olur ki. İşte o zaman o âlimin uykusu nafile ibadetlerden önemli olur. Ama o âlimin.
ALLAH İLE KONUŞTUĞUNUZDA MUHABBET OLUŞUR,
ALLAH SİZE KENDİNİ TANITIR

Allah’la konuşmayı lütfen önemseyin, tam tanıyamamış olsanız bile. O’nunla konuşun. Nasıl konuşacağız demeyin. Dualarınız Allah ile bir konuşma değil mi? Önce öyle konuşacaksınız. Konuşmayla beraber tanıma ilerler. Siz Allah ile konuştuğunuzda muhabbet oluşur, Allah size kendini tanıtır. Konuşmazsanız nasıl muhabbet oluşsun? Şu kuraldır; kiminle konuşuyorsanız onunla muhabbet oluşur.
“Hakk ve batıl” anlaşıldı mı? Bir de tabi, Hakk denilince akla hemen Asr Suresi gelir.
Euzü billahi mineş şeytanir racim Bismillahi’r Rahmani’r Rahıym “Vel Asr, İnnel insane lefi husr, illelleziyne amenü ve amilüs salihati ve tevasav Bil Hakkı ve tevasav Bis Sabr.” Sadakallahul azim.
Asr Suresi bize Hakk’ı ve sabrı tavsiyeyi önerir. Suredeki Hakk’ı ve sabrı tavsiye bize öyle bir öğüttür ki onu mutlaka somut olarak anlamalıyız. Hakk, Esfele Safiliyn yaşantıdan kurtulup İhlas Hayat Döngüsü’ne girmiş olmaktır. Ayetlerde Hakk denilince, tanrılık iddiasında bulunanların kendi yaşantıları içerisinde birbirlerine olan hak ve hukukları akla gelmesin. Ayetlerdeki Hakk, İhlâs Hayat Döngüsü’nün yaşantısıdır, “B” Takdim Formu”nun yani Ahsene Takviym’in yaşantısıdır. O yaşantıya ait fiilleri tavsiye etmek hakkı tavsiye demektir. Hakk’ı tavsiye edersiniz, bu tavsiyeye uyup da Hakk yolunda gayret edenin o yoldaki gayreti sırasında ona sabrı tavsiye edersiniz. Asr Suresi’ndeki Hakk ve Sabır tavsiyesi budur.
SONUÇ ANCAK BİLLAHİ ANLAMIYLA
İMANLA BİRLİKTE DEĞİŞİR

Bu yolda olan için davranışlar, yapılan işler şu iki tanımdan birisinin kapsamındadır: Boş amel, salih amel. Tanrılık ilanı ve iddiasında olan, o iddiaya yönelik fiiller ortaya koyan kişinin amelleri boşa gittiği için sonuçta onlara boş amel diyoruz. Bunu ayetten öğreniyoruz, Zümer-65: “Şirk koşarsanız amelleriniz boşa gider.” Eğer siz “ben şirk koşmuyorum ki” deyip şirk kelimesini ötelerseniz, şirkin sizinle ilişkili olmadığını sanarsanız Zümer-65 size hitap edemez, ayetten öğüt alamazsınız. Ama siz, şirkin içinde bulunduğunuz hayatın kendisi olduğunu fark ederseniz, bu ayet sizin için çok önemli bir uyarı haline gelir. O zaman siz, amellerinizin, hayatınızın boşa gideceği bir idrakla yaşamaktan ve öyle ölmekten korkarsınız. Çünkü boş amelle meşgul olanlar, amellerinin altında genellikle ilan ettikleri muhtariyetin korunması ve yüceltilmesi amaçlı fiiller yaparlar. Salât ikame ederken bile hedef, iyi bir müslüman olabilmektir. Yani kişi o işleri yapmakla muhtariyetini yükseltiyor, güçlendiriyor. İyi ve önemli bir müslüman olabilmek için hayır yapıyor, ibadet yapıyor. Ama sonuç değişmez, tanrılık iddiasıyla yani kendinizi müstakilen var muhtar sanışla ne yapılıyorsa böyledir. Sonuç ancak Billahi anlamıyla imanla birlikte değişir. Billahi idrakıyla imanın gereği olarak yapılan işler, ameller salih amel olarak tanımlanır.
Bazı temel kavramları hatırlayarak tamamlayalım. Esfele Safiliyn yapı Kur’an’da necis olarak geçer, Kur’an o yapıyı “çirkin” olarak tarif etmiştir. Ahsene Takviym yapının açığa çıktığı “B” Takdim Formu “BEN” yaşantısı, yani Billahi anlamda iman ve onun gereği yaşantı temizdir. Ayetler o yaşantıyı “güzel veya tahir” olarak tanımlamıştır. Dolayısıyla, siz eğer güzel ve çirkini, necis ve temizi, tanrılar dünyasındaki güzel ve çirkin tanımları gibi anlarsanız ve o tanımlara göre hükümler verirseniz, o yalnız ve yalnız “deccaliyet hükümleri” olur, ilan ettiğiniz tanrının hükümleri olur. Bu yolda çirkin tektir, bir tane çirkin vardır: Allah’a eş ve ortak koşmak! Bu çirkindir. Bir tane necis vardır: Allah’a eş ve ortak koşmak. Bir tane güzel vardır: Allah’a eş ve ortak koşmayan hal ve bunun yaşantısı. Siz eğer güzele böyle bakarsanız çok farklı şeyler görmeye başlarsınız ve yaşarken “güzel” dediğiniz şeyler değişir. Çirkin denildiğinde siz Allah’a eş koşmayı anlarsanız, o size çirkin gözükürse, hayata böyle bakarsanız sizde fiillerin tecellisi hızla açılır. Çirkin ve güzeli bu kritere göre tanımlar ve buna göre bakarsanız o açılır. Sonuç olarak; “güzel” sizin için de Allah’ın güzel dediğiyse, çirkin sizin için de Allah’ın çirkin dediğiyse o zaman fiillerin tecellisi sizde pıtrak gibi açılır.

Edep; Ya Hu -172-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER