Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

HALİFETULLAH VASIFLI İNSANIN KURTULMASI GEREKEN YÜK(LER)

Sayın Mustafa Yılmaz Dündar Hocamla gerçekleştirdiğim mülakata, konu bütünlüğü ve hayrı hatırlamanın önemli olması sebebiyle ilk sorudan başlıyorum, elbette siz değerli okurlarımın anlayışını ve hüsnü kabulünü umarak:
– Değerli Hocam; bir yolculuk olan dünya hayatımızın esası, amacı nedir?
MYD: Dünya hayatı, ahiret hayatına hazırlık amacıyla olan bir hayattır. Esas hayat ahiret hayatıdır. Biraz alışılagelmiş bilgilerin dışında söyleyecek olursak; ahiret hayatı esastır. Ahiret hayatında ise iki ana hayat tarzı vardır: cennet hayatı, cehennem hayatı. Bizim için esas amaç cennet hayatıdır, cehennem hayatı değil. Böyle olduğu için, dünya hayatı cennette olacakların seçimini sağlayacak bir ön yaşantıdır. Cennet hayatı ise, Rabbimizin cennete kabul ettiği yani cenneti kendilerine ikram ettiği kullarına vereceği görevlerin olduğu bir hayattır. Cenneti her şey dahil bir otel gibi, cennet ehlini de orada durur, yaşar gibi düşünmek doğru olmaz. Yani cennet durmadan ye, iç, yat, güzel şeyler giyin gibi bir şey değil. Orada yaşanan bir hayat var ve o hayatta cennete dahil olmuş kişilerin idrak seviyelerine göre görevleri var. Tabi esas bilmediğimiz şey bu: Bu görevler nedir, neye hizmet eder, oradaki hayat bu görevler sebebiyle nasıl yaşanır? Bunlar çok açıklanmış ve bilinen şeyler değil. Ancak bizim daima cehennemden kurtulmayı önemsememiz sonra da şunu bilmemiz gerekiyor: Rabbimizin cennet ehline görev vermesi için cennet ehlinin bazı vasıflarının olması lazım.
– Hocam, cennet ehlinin bazı vasıflara sahip olduğunu (olması gerektiğini) söylediniz. İnananlar olarak hepimiz cennete gitmeyi istiyoruz, acaba cennet ehlinin vasıfları nelerdir?
MYD: Birisi, kişinin Halifetullah olması. Cennetteki görevler bir Halifetullah’ın yapacağı görevlerdir. Bu yüzden dünyada yaşayan insanlar Halifetullah vasıflıdır, yani Allah dünyadaki insanları bir Halifetullah olarak dilemiştir. Diğer önemli şart Halifetullah vasıflı insanın cennette o görevi yerine getirebilmesi için Allah’a sadık olmasıdır. Halifetullah vasıflı insan için en önemli vasıf budur: Sadıklık! Çünkü Halifetullah vasfını Allah verdi ama sadık olma vasfını insan gösterecek: Sadık mı, değil mi? Dolayısıyla dünya imtihanı dediğimiz sistem, Halifetullah vasıflı insanların Allah’ın kabul ettiği sadıklık derecesi neyse, o çerçevede sadık olanların seçilmesiyle ilgilidir. Allah’a sadık olmanın gerekleri, dünyadaki yaşantı içerisinde imtihanın bir nevi soruları gibi vardır. Rabbimiz dünya imtihanında öyle sorular hazırlamıştır ki bu sorular Halifetullah vasıflı insanın sadık olup olmadığını belirleyen sonuca götürür. Dünyadaki hayat böyle bir sebep üzerine yürür.
– Değerli hocam, her yolculuk bir rehberle gerçekleşir. Yolcuğumuzdaki rehber bize gittiğimiz yerle ilgi detaylı, güvenilir, doğru bilgiler verir. Dünya hayatındaki yolculuğumuzda rehber neden gereklidir ve bu yolculuğumuzda rehberimiz kimdir?
MYD: Dünya hayatı yolculuğu deyince; bu yolculuk ahiret hayatı için gereken sadık kulları seçen bir imtihandır. Bu yolcukta rehber niye önemli çünkü bu imtihanın özelliklerini bilmek lazım. En önemli özelliği bir tercih sistemine dayanıyor olmasıdır. Dünya hayatının imtihanı bir tercih sistemine dayanıyor. Nedir o tercih sistemi? Dünya da Halifetullah vasıflı insanların 7/24 her an Hakla batıl arasında tercih yapmalarına yönelik bir yaşantı vardır. Hakla batıl arasında bu tercihi yapması için de Hak nedir? Batıl nedir? İyi bilmiş olması lazım.
– Dünyada sadece Hak ve Batıl arasındaki tercihlerimizden sorumlu olduğumuzu, bu tercihlerle ahiret hayatımızı şekillendirdiğimizi öğrendik. Hangi tercihimizin Hak, hangisinin Batıl olduğunu nasıl anlayabiliriz?
MYD: “Hak nedir, Batıl nedir?” sorulduğu zaman belki tarif edemeyebilir ama o bilgi onun programında işlenmiş (kayda geçmiş) olarak bulunur. Araf Suresi 172. Ayetinden anlıyoruz ki “Hak nedir?”i Rabbimiz Halifetullah vasıflı insanların nefsine nakşetmiştir, o bilgi onlarda vardır. Ama Batıl öyle değil, Batıl, insanların dünyaya gelmeden önce öğrendikleri bir şey değil. Hak’kı daha önce öğrenmiş olan insan Batılı dünyaya gelerek, yani insan esfele safilin dediğimiz hayat tarzını tanıyarak öğrenir. Ancak batılı öğrenirken yani esfele safilin hayatı yaşarken insan daha önce kendisine nakşedilmiş olan Hak bilgiyi unutmuş olur. Dünya hayatı sınavına başlayabilmesi için, unuttuğu bu bilginin ona hatırlatılması gerekir. Rabbimiz Nebi ve Rasulleri ile o bilgileri Halifetullah vasıflı insanlara hatırlatacak bir sistem dilemiş, oluşturmuştur. Nebi ve Rasuller dünyada Halifetullah vasıflı insanların hayatlarına dahil olarak onlara Hak bilginin ne olduğunu anlatarak o bilgiyi hatırlamalarını sağlamaya çalışırlar. Böylece Nebi ve Rasullerin açıkladığına iman edenler, daha önce nefslerine kaydedilmiş olan Hak bilgiyi hatırlamaya ve onu açığa çıkarmaya aday olanlar hak ve Batıl arasındaki tercihi doğru ve kolay yaparlar. Ama Nebi ve Rasulleri dikkate almayanlar, dünyaya gelerek öğrendikleri Batıl hayatı (esfele safilin yaşantıyı) fark ederek ya da etmeyerek, bilerek ya da bilmeyerek tercih etmiş olurlar ve onu yaşarlar. Yani insanlar her hâlükârda Hak ve Batıl arasında bir tercih yaparak yaşarlar ancak Hak tercihi yapabilmeleri için Nebi ve Rasullerin gelip onlara Hakk’ı hatırlatmış olmaları, Hakk’a uygun hayat tarzını nasıl uygulayacaklarını öğretmeleri gerekir. Bu yüzden bu yolculukta bir rehber denildiğinde, Nebi ve Rasuller bir rehber olarak görülebilir.
– Efendimiz (sav)’in hadislerinde “Amuriye” olarak bahsettiği Emirdağ’da oniki sene kadar yaşadığını öğrendiğimiz Selman-ı Farisi (ra) bir hadis rivayetinde; “Dostum Rasulullah (sav) vefat ederken bize ‘dünyada bir garip yahut bir yolcu gibi olun’ buyurmuştu” demektedir. Yine Selam-ı Farisi (ra)’ın bir sel felaketi esnasında çevresindekilere “Yükü az olan kurtuldu” dediğini biliyoruz. Onun “yükü az olan kurtuldu” deyişi zahiren maddi yükler olsa da halifetullah vasıflı insanın Hak yoldaki yolculuğunu engelleyen sırtımızdaki asıl yükler nasıl oluşuyor?
MYD: Halifetullah vasıflı insan eğer Rabbini tercih etme yolunu seçmişse bu yükler oluşur. Öyle bir tercih yoksa böyle bir yük oluşmaz, yani bir inananın “yük” diye bildiği, “yük” gördüğü şeyler onun normal hayat tarzı olur. Kim Rabbini tercih etmişse “yük”ü o fark eder, işte o zaman onda esfele safilin yaşantıdan kaynaklanan “yükler” olur.
– Halifetullah vasıflı insanda oluşan bu yükler neler, biraz tefekkür edebilir miyiz?
MYD: Yukardan itibaren gelen soruları ve açıkladıklarımızı ve bunların da dayandığı ayet ve hadisleri iyi kavrayabilmek, anlayabilmek ve doğru tercih edebilmek ve bu doğrultuda Rabbimizin dilediği doğru hayat tarzını oluşturabilmek için özellikle şu kavramları çok önemsemek ve bilmek lazım. Dunihi anlamda idrak ve bu idrak sebebiyle Halifetullah vasıflı insanda oluşan zanları bilmek gerekir. Bu zanların en başta geleni Halifetullah vasıflı insanın bir iddiasıdır; “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunmasıdır. Böylece insan Allah’tan ayrı bir varlık iddiasında bulunur. Bu iddia kulun sırtında “yük”tür. Ancak Batıl’ı tercih etmiş birisi için “müstakilen varım ve muhtarım iddiası” sırtında bir yük değildir, onun normal eşyasıdır, elbisesidir, yükü değildir. Ama kul Rabbini tercih ederse o zaman “Allah’tan ayrıca ben de varım” iddiası, yani “müstakilen varım ve muhtarım iddiası” ona sırtındaki bir “yük” gibi gelir. Bu iddia dunihi algıdan kaynaklanan en kuvvetli esas zandır. O kişide bu iddia bir hisse sebep olur. Bu his “İlahlık Hissiyatı”dır. O zaman Halifetullah Vasıflı İnsan bu iddiası sebebiyle İlahlık Hissiyatına girer; bilerek ya da bilmeyerek Batıl hayatı tercih etmiş ve ona göre de yaşayan bir kişi için İlahlık Hissiyatı sırtında yük oluşturmaz, tam tersine onun hayat enerjisi olur; kendine göre olan dünya başarılarını ve dünya ile ilgili tüm hamlelerini bu ilahlık hissiyatı sağlar. Bu kişi ilahlık hissiyatını hiçbir zaman yük olarak görmez. Ancak Rabbini tercih etmişse, işte o zaman bu yolcukta Halifetullah vasıflı insana İlahlık Hissiyatı çok ağır bir “yük” gelir.
– Halifetullah vasıflı insan, esfele safilin hayat tarzının oluşturduğu bu yüklerden nasıl kurtulur; kurtuluş yolu nedir?
MYD: İnsanın bütün bu yüklerden kurtulabilmesi için mutlaka Allah’a billahi anlamda iman etmesi gerekir, “Allah’a iman ediyorum demesi” yeterli olmaz. Şu anda Müslümanlar açısından dünyadaki en önemli problem budur, “Allah’a inanıyorum” demek Müslümanlara yetiyor! Oysa “İnanıyorum” demek diğer inanışlarda olanlara yeter. Hz. Muhammed (sav) Efendimize tabi olanlara O “Allah’a inanıyorum” cümlesini öğretmez! “Allah’a inanıyorum” cümlesi Hz. Muhammed (sav)’den önceki kavimlere ait bir tarzdır, bir idraktır. Hz. Muhammed (sav) Efendimiz bize Allah’a nasıl inanılacağını tanımlamış, öğretmiş ve ona bir isim koymuştur; biz ona “amentü billahi” yani “billahi anlamda Allah’a inanmak” diyoruz. Kur’an’ımız iyi incelendiği zaman ayetlerde Rabbimizin bize “böyle inanın, Billahi manada inanın” dediğini çok açık ve net olarak görürüz. Müslüman kardeşlerimiz “amentü billahi” demelerine rağmen maalesef billahi anlamda inanmanın ne olduğunu bilmedikleri için billahi anlamda iman edemiyorlar. Hatta “amentü billahi”yi tarif edecekleri zaman “Allah’a inanmak” veya “tek tanrıya inanmak” ya da “Allah’ı birlemek” gibi çok yanlış hatta “saçma sapan” diyebileceğimiz tanımlar bile yapıldığına şahit oluyor ve çok üzülüyoruz. Efendimiz (sav) billahi anlamda imanı bize öyle (o tarif edilenler gibi) öğretmedi ki…
– Peki Hocam, billahi anlamda nasıl iman edebiliriz?
MYD: Billahi anlamda imana sahip olabilmek için mutlaka kişinin dunihi algıdan kurtulması lazımdır. Bu algı sebebiyle oluşan “müstakilen varım ve muhtarım iddiasını” ve onun oluşturduğu “İlahlık Hissiyatını” reddetmesi lazım. Reddettiği zaman kişi, Hz. İbrahim (as)’ın öğrettiği imanın içerisine girer ve “hanif” olur. Fakat Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’in bize öğrettiği billahi imanda bu da yetmez; yani hanif olmak yetmez. Hanif olmak “müstakilen varım ve muhtarım iddiasını ve onun oluşturduğu ilahlık hissiyatını reddettim” demektir ki bu bir iman beyanıdır. Dolayısıyla sadece iman beyanı yetmez. Hz. Muhammed (sav) Efendimiz bu iman beyanı ile nasıl yaşanacağını da bize öğretmiştir, o zaman bu reddedişe uygun bir hayat tarzı gerekir ki bu da şarttır. Yani Kur’an’ın diliyle söylersek, “Billahi anlamda iman ve bu imana uygun salih amel” gereklidir. Eğer Billahi manada iman anlaşılmamışsa Müslüman kardeşlerimiz genellikle takliden salih amel kısmını yapmaya çalışırlar. Halbuki salih demek uygun demektir; salih amel bir şeye uygun amel demektir. Neye uygun? İnandığın şeye uygun! Müslümanlar olarak kendimize “Neye (nasıl bir Allah tasavvuruna) inanıyorsun?” veya “Ben Rasulullah (sav) Efendimizin açıklayıp anlattığı, öğrettiği Allah manasına mı inanıyorum, yoksa kafamdan kendi zanlarımla uydurduğum bir Allah manasına mı?” diye sormalıyız. “Billahi anlamda iman ediyorum Allah’ım” diyorsak, billahi anlamda imanın ne olduğunu bilip ona uygun bir hayat tarzı oluşturmamız gerekir, işte o zaman salih amel yapıyor oluruz. Aksi halde ilmihalde sıralanmış “şöyle yapın, böyle yapın” bilgilerini detaylarına da dikkat ederek sıkı sıkı yapmakla salih amel işlenmiş olmaz! Yani kişide “İlahlık Hissiyatı” olduğu gibi duruyorsa, kişi “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sıkı sıkı yapışmışsa, “dunihi algı ve zanlarının” içinde yüzüyorsa ve bütün bunlardan hiç haberi yoksa ama ilmihal bilgilerini de sıkı sıkı takip ediyor ve uyguluyorsa bu maalesef onun için boş bir iş olabilir, buradan ona ahireti için bir fayda gelmez, Allahu a’lem, bunlar onu cehennemden kurtarmaya yetmez. Çünkü önce billahi anlamda imanlı olmak, bu imanın ne demek olduğunu bilmek gerekiyor, sonra da ona uygun bir hayat tarzı oluşturmak…
Mülakatımız “Billahi manada imana uygun hayat tarzı nasıl oluşturulur?” sorusu ile devam edecek inşaAllah. Allah’ım, bize indinde makbul ve geri dönüşü olmayan bir iman ikram ediver ve bu imanımızı lütfunla sadık bir ikana dönüştürüver ve bizi öyle yaşatıver, öyle vefat ettiriver ve öyle de diriltiver (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti