Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

İLAHLIK HİSSİYATINDAN KURTULMANIN EN HIZLI YOLU

Bugün Sayın Mustafa Yılmaz Dündar Hocamla yaptığımız mülakatın son bölümünü paylaşacağız. Ancak müsaadenizle önceki kısımlardan altını çizdiğim bazı cümlelerden sonra röportaja devam etmek istiyorum.
“Dünya hayatı, ahiret hayatına hazırlık amacıyla olan bir hayattır. Esas hayat ahiret hayatıdır. Ahiret hayatının iki ana hayat tarzı vardır: cennet hayatı, cehennem hayatı. Esas amaç cennet hayatıdır, cehennem hayatı değil. İşte dünya hayatı, cennette olacakların seçimini sağlayan bir ön yaşantıdır.”
“Cennet yaşantısı için kişinin Halifetullah olması azım. Çünkü cennetteki görev ancak bir Halifetullah’ın yapacağı bir görev. Bu yüzden dünyada yaşayan insanlar Halifetullah vasıflıdır. Allah dünyadaki insanları bir Halifetullah olarak dilemiştir. Halifetullah vasıflı insanın cennetteki görevi yerine getirebilmesi için diğer önemli şart, kulun Allah’a sadık olmasıdır. En önemli vasıf budur. Halifetullah vasfını Allah verdi ama sadıklık vasfını o gösterecek; sadık mı değil mi? Dolayısıyla, dünya imtihanı dediğimiz sistem Halifetullah vasıflı insanların Allah’ın kabul ettiği sadıklık derecesi neyse o çerçevede, sadık olanlarını seçmekle ilgilidir. Allah’a sadık olmanın gerekleri ise dünyadaki yaşantı içerisinde imtihanın bir nevi soruları gibi vardır. Rabbimiz dünya imtihanında öyle sorular hazırlamıştır ki bu sorular, Halifetullah vasıflı insanın sadık olup olmadığını belirleyen sonuca götürür, dünyadaki hayat böyle bir sebep üzerine yürür. Dünya hayatı yolculuğu ahiret hayatı için gereken sadık kulları seçen bir imtihandır. Bu yolculukta rehber önemli, çünkü bu imtihanın özelliklerini bilmek lazım. Dünya imtihanın en önemli özelliği bir tercih sistemine dayanıyor olmasıdır; dünyada Halifetullah vasıflı insanların her an Hak ve Batıl arasında tercih yapmalarına yönelik bir yaşantı vardır. Öyle olunca bu tercihi yapması için kişinin Hak ve Batıl’ı iyi biliyor olması lazım.”
“Araf Suresi 172. Ayetten anlıyoruz ki Rabbimiz “Hak nedir?” i Halifetullah vasıflı insanların nefsine nakşetmiştir, o bilgi onlarda var. Ama Batıl’ı insanlar dünyaya gelerek yani esfele safilin hayat tarzını tanıyarak öğrenirler. Ancak Batıl’ı öğrenirken yani esfele safilin hayatı yaşarken insanlar daha önce kendilerine nakşedilmiş olan Hak bilgiyi unutmuş olurlar. Dünya sınavının başlayabilmesi için bu bilginin ona hatırlatılması lazım. Dolayısıyla Rabbimiz Nebi ve Rasulleri ile o bilgileri Halifetullah vasıflı insanlara hatırlatacak bir sistem dilemiştir. Nebi ve Rasuller Halifetullah vasıflı insanların hayatlarına dahil olarak onlara Hak bilginin ne olduğunu anlatır, onu hatırlamalarını sağlamaya çalışırlar. Böylece Nebi ve Rasullerin açıkladığına iman edenler ve daha önce kendi nefsine kaydedilmiş olan Hak bilgiyi hatırlamaya ve onu açığa çıkarmaya aday olanlar bu tercihi kolay yaparlar.”
“Halifetullah vasıflı insan Rabbini tercih etme yolunu seçmişse sırtında esfele safilin yaşantıdan kaynaklanan yükler olduğunu fark eder. Sırtındaki yük “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıdır. Oysa bu iddia Batıl’ı tercih edenlerin sırtında bir yük değildir, normal eşyaları, elbiseleridir. Rabbini tercih eden insanın sırtındaki yükler; duniHi idrak, duniHi idrak sebebiyle oluşan zanlar, bu zanların en başta geleni olan “müstakilen varım ve muhtarım” iddiası ve bu iddia ile oluşan İlahlık Hissiyatı’dır. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunan kişi “Allah’tan ayrı bir varlık” iddiasında bulunmuş olur ki sonuçta bu iddia o kişide bir hisse sebep olur: İlahlık Hissiyatı. Kişi bu iddiası sebebiyle ilahlık hissiyatına bürünür.”
“Yüklerinden kurtulabilmesi için kişinin mutlaka Allah’a billahi anlamada iman etmesi gerekir. “Allah’a iman ediyorum demesi” yeterli olmaz. Şu anda Müslümanlar açısından dünyanın en önemli sorunu budur, “Allah’a inanıyorum” demek onlara yetiyor! Halbuki Hz. Muhammed (sav)’e tabi olan, O’ndan “Allah’a inanıyorum” cümlesini öğrenmez. O cümle Hz. Muhammed (sav)’den önceki kavimlere ait bir tarzdır. Efendimiz (sav) bize Allah’a nasıl inanılacağını tanımlamış, yaşantısıyla öğretmiş ve ona bir isim koymuştur: Amentü billahi; Billahi anlamda Allah’a inanmak! Kur’an iyi incelenirse ayetlerde Rabbimizin “böyle (Billahi manada) inanın” dediğini çok açık ve net görürüz.”
“Billahi anlamda imana sahip olabilmek için mutlaka kişinin duniHi algıdan kurtulması, bu algı sebebiyle oluşan “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını ve onun oluşturduğu İlahlık Hissiyatını reddetmesi lazım. Bu reddi yapan Hz. İbrahim (as)’ın öğrettiği imanın içerisine girer ve hanif olur. Fakat Hz. Muhammed (sav) Efendimiz’in bize öğrettiği billahi imanda hanif olmak yetmez. Hanif olmak “müstakilen varım ve muhtarım iddiasını ve onun oluşturduğu ilahlık hissiyatını reddettim” demektir ki bu bir iman beyanıdır, bu yetmez. Hz. Muhammed (sav) Efendimiz bunun nasıl yaşanacağını da bize öğretmiştir. Bu reddedişe göre uygun bir hayat tarzı gerekir ve bu da şarttır. Yani Kur’an’ın diliyle billahi anlamda iman ve bu imana uygun salih amel gereklidir.”
“Kişide ilahlık hissiyatı duruyorsa, o kişi “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına sıkı sıkı yapışmışsa, duniHi algıda yüzüyorsa, bundan haberi bile yoksa ama ilmihali de sıkı sıkı takip ediyorsa bu boş bir iştir. Çünkü önce billahi anlamda iman şart! Sonra ona uygun hayat tarzı oluşturmak!”
“Tüm Kur’an’ı ve hadisleri incelediğimizde görürüz ki en ince detaylarına kadar Kur’an ve Efendimiz (sav) bize ilahlık hissiyatından temizlenmeyi öğretmekte, bu ilahlık hissiyatından temizlenmeyi hedefleyen bir hayat tarzı oluşturmamızı istemektedir. Çünkü duniHi algı, müstakilen varım ve muhtarım iddiası ve bu iddianın oluşturduğu ilahlık hissiyatıyla kişi istediği kadar ilmihali sıkı takip etsin, cennete girmek mümkün olmaz. Cennete girmenin tek şartı var; ilahlık hissiyatından temizlenmek ve ona uygun hayat tarzı yaşıyor olmak.
“İlahlık hissiyatı Halifetullah vasıflı insanın birincil yani asıl şirkidir. Diğer şirk diye sayılanlar ikincil şirklerdir. İnsanlar onlardan kurtulmakla şirkten kurtulacağını zannederler ama tamamen boş uğraştır. Şirkten kurtulmanın tek yolu ilahlık hissiyatından kurtulmaktır. Bunu yapabilmesi için kişinin Hak ve Batıl arasında tercih yapması gerekir. İşte Allah bu tercihi yerine getirirken Halifetullah vasıflı insanı Hak ve Batıl arasında özgür bırakmıştır. Çünkü kişi zorlanarak sadık olamaz, sadıklığını ortaya koyabilmesi için özgür olması gerekir ki o özgürlüğün ismi muhtariyeti tercih gücü yetkisidir.”
“Kişi yaşantısında Allah’ın ona verdiği özellikleri ilahlık hissiyatı ile değerlendirirse, Allah’ın verdiği nimeti ilahlığının heva ve hevesleri için kullanmış olur. İşte bizim kurtulmamız gereken budur.”
Röportajın önceki kısımlardan yaptığımız bu hatırlamadan sonra mülakatımıza devam edelim:
– Hocam, İlahlık hissiyatından kurtulmanın en hızlı yolu nedir?
MYD: İlahlık hissiyatından kurtulmayı en hızlı sağlayacak şey, ilahlık hissiyatının konuşma dilini fark etmek ve öyle konuşmamaktır. İlahlık hissiyatının kendine ait bir dili var, bunu kitapçıklarımızın bazı bölümlerinde “Nefs Terbiyesi” adı altında izah etmeye çalıştık. Evet, hızla kurtulabilmek için en önemlisi budur; çünkü ilahlık hissiyatını canlı tutan onu yaşatan şey onun dilidir; kişi o dile ne kadar sahip çıkarsa ilahlık hissiyatı o kadar yaşar.
İlahlık hissiyatının en sevmediği cümle “La ilahe illallah”tır. Çünkü “La ilahe” kişinin ilahlık hissiyatına söylenir. Kur’an bize “La ilahe’yi ona söyleyin” der. Sizdeki ilahlık hissiyatına “La ilahe” deyin diye, “Ben bendeki ilahlık hissiyatını reddediyorum, kulda ilahlık hissiyatı olamaz, ilah ancak Allah’tır” deyin diye Kelime-i Tevhid Kur’an’da bize ilaç olarak öğretilir. “La ilahe illallah”ı nasıl uygulayacağımızı ise Rasulullah (sav) Efendimiz bize yaşayarak öğretmiştir.
Efendimiz (sav) bize Fatır Suresi 32. Ayetinde bahsedilen gruplardan birisi olarak cennete girme şartının ilahlık hissiyatından temizlenmek olduğunu öğretmiştir. Kişi duniHi algıyı reddetti, müstakilen varım ve muhtarım iddiasını reddetti, muhtariyeti tercih gücü yetkisiyle Rabbini tercih etti ve Efendimiz (sav)’in öğrettiği yöntemlerden yararlanarak da ilahlık hissiyatlarından temizlenmek üzere bir hayat tarzı oluşturdu. İşte bunlar arasında bir grup var ki bu temizlenmeyi tamamlayamadan ölür. Bir grup da var ki bunu tamamlamış yani ilahlık hissiyatından geri dönüşsüz olarak temizlenmiş ama ön saflara geçememiştir, bunlar Fatır Suresi 32. Ayetteki ikinci grubu oluştur. Üçüncü grup ise ilahlık hissiyatından temizlenmiş, bütün aşamaları geçmiş, bu kullardan ileri gitmiş, bu yolculukta öncü olmuştur. Ancak dikkatinizi çekmek istediğim bir grup var: ilahlık hissiyatından temizlenmek üzere hayat tarzı oluşturmuş ama ölünceye kadar da ondan tam temizlenememiş, bir grup var. Bir de temizlenmiş mutedil kalmış bir grup var. Diğer grup ise hayratta öncü olmuş. Efendimiz (sav) buyuruyor ki “bu üç grup da cennetliktir”. Temizlenmeyi tamamlayamadan ölmüş olsa bile cennetlik olan gruptakiler için Efendimiz (sav) buyuruyor ki; mahşerde Rabbleri bir süre sonra onların noksanını giderecek. Çünkü ilahlık hissiyatından tam temizlenmeden cennete girmek mümkün değildir. Tam temizlen(e)meden vefat etmiş Halifetullah vasıflı insanların yarım kalan o işini Allah merhametiyle tamamlayacak, onların noksanlarını giderecek, onlar da tasadan kurtulup cennete gireceklerdir. Böylece kendilerini tasadan kurtaran Allah’a Elhamdülillah diyerek şükürlerini belirteceklerdir, bunu da Fatır Suresi 34. Ayetten öğreniyoruz.
– Anladık ki cennet ehli olabilmek için ilahlık hissiyatlarımızdan kurtulmamız gerekiyor. Oysa biz bu hissiyatı fark edip kurtulma çabasına girmemiz gerekirken, onu kuvvetlendirecek bazı eğitimlere tabi tutuluyoruz, kişisel gelişim kursları gibi… “Müstakil olarak güç, hüküm ve mülk sahibi olma” iddiasıyla dolu bu eğitimlerle aslında karşımızdakinin ilahını kendi ilahımıza diz çöktürmenin yollarını öğreniyoruz. Böyleyken nasıl billahi iman edebiliriz?
MYD: Tam imtihanı söyledin işte. Bir tercih yapacaksın: ya Allah’a karşı bir hayat tarzını tercih edecek veya Allah’ı tercih edeceksin. Sadıklık başka türlü ortaya çıkmaz ki! Kime sadıksın; kendi ilahlık hissiyatlarının heva ve heveslerine mi yoksa Vahid’ül Kahhar olan Allah’a mı? İmtihan olan da zaten işte bu tercih. “Ama herhangi bir işi başarmamız için bizi ona mecbur tutuyorlar” diyebilirsiniz, eğer Rabbinizi bu anlattığımız çerçeve de tercih eder, ona göre bir hayat tarzı oluşturursanız o sistemlerin içerisinden nasıl çıkacağınızı Rabbiniz mutlaka öğretir. Çünkü gözükmeyen söyle bir destek vardır; Batıl’ı tercih edenler devamlı şeytanın desteğini alırlar. Şeytan onların önlerindeki engelleri kaldırır. Onlara o yolda daha ilerleyebilmeleri için kendilerine has vesveseler verir. Eğer kişi Hak yolu tercih ederse işe o zaman Rabbi onun önündeki engelleri kaldırır. Ona ilerlemesi ve bu sadıklık yolunda hedeflere ulaşabilmesi için gerekli müdahaleleri yapar. Bu sınavda insana düşen yalnızca tercihtir. Gerisi kendiliğinden… Çünkü sistem o işi yürütür. İnsanın yapacağı yani özgür olduğu tek şey tercih. Neyi tercih etmişse onun önü açılır. Ayetlerde onu görüyoruz “dünyayı tercih edene o verilir, ahireti tercih edene de onu veririz. Bütün bu söylediklerim hep Kur’an’dan, hepsi ayet ve hadislere dayanır.
– Hocam, kitaplarınızda, söyleşilerinizde ve yöneltmiş olduğum sorulara cevaplarınızda daima ayet ve hadisleri esas alıyorsunuz, bu da hiçbir soru işareti kalmadan kabule sebep oluyor. Ayet ve hadis temelli bu açıklama ve anlatımlarınız için teşekkür ediyorum. Son olarak şunu sormak istiyorum: Sizin çalışma sisteminizi merak ediyorum, nasıl bir sistemle yazıyor, oluşturuyorsunuz?
MYD: Şöyle elhamdülillah: kitaplar ve diğer içerikler, kaynağı Kur’an ve Sünnet olmak üzere Rabbimin desteğiyle tek bir kalemde çıkıyor biiznillah. Bazen öyle zamanlar yaşıyorum ki, zihnimden geçenlere elimdeki kalemle yetişemiyorum…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti