Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Misafir Kalem

İSLÂMİ FİNANSIN GELİŞİM SÜRECİ1-6 / Dr. Ersan ÖZGÜR

Osmanlı Devleti döneminde bir başka finansal uygulama ise esnaf sandığıdır. Osmanlı esnafı rekabetten çok işbirliği ve karşılıklı kontrol ilkelerine bağlı idi. Bu doğrultuda kurulan esnaf birliklerinin aralarındaki işbirliği ve dayanışmayı sağlayan önemli araçlardan biri de esnaf sandığı, esnaf kesesi, orta sandığı veya esnaf vakfı şeklinde ifade edilen ortak fondur. Bu fonun sermayesi doğrudan herhangi bir şahıs tarafından vakfedilen paralar ile esnafın yaptığı bağışlar ve aidatlardan oluşmakta idi. Osmanlı Devleti döneminde uygulamalardan biri de eytam sandıklarıdır. Yetim çocukların mallarının vasileri tarafından para vakıflarına benzer şekilde işletildiği ve asl-ı mal muhafaza edilerek elde edilen gelirin ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanıldığı çocuk rüşt yaşına geldiğinde ise malların kendisine teslim edildiği görülmektedir. 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti harcamalarını finanse etmek için bankacılık uygulamaları ile İslâm dünyasında batı tarzı bankacılık işlemleri yapılmaya başlanmıştır. Bazı İslâmi hukukçular modern bankacılık uygulamalarını onayladığı hâlde çoğunluk bu uygulamaları İslâmi prensiplerin ihlali olarak değerlendirmiştir. Tefeciliğe karşı İslâmi değerlere göre yasaklar ortaya konulmuştur. Bu durum, Avrupa’da 20. yüzyılın ortalarına kadar süren sömürge dönemi boyunca devam etmiştir. 20. yüzyılın ortalarındaki bağımsızlık hareketlerinin entelektüel ve sosyal temelleri İslâmi uyanışta merkezi bir rol oynamıştır. İslâmi hareketin birçok entelektüel düşünürüne göre, İslâmi ekonomik sistemin uygulanması ile siyasi bağımsızlık tamamlanacaktır. “İslâm Ekonomisi” olarak bilinen ilk yazılar makroekonomik gelişim sorunlarına odaklanmıştır.
1940’lı yılların sonlarından itibaren Pakistanlı akademisyenlerin yaptıkları teorik çalışmalar ile faizsiz bankacılık konusunda fikirler gelişmekle birlikte faizsiz bankacılık fikir planında ilk olarak Pakistanlı iktisatçı Muhammed Uzair tarafından gerçekleştirilmiştir. Uzair, 1955 yılında “An Outline of Interestless Banking” konulu araştırmasında, faizsiz bankacılıkla ilgili fikirleri gündeme getirmiştir.
Öte yandan modern bir bakış açısından Abdürrezzak Ahmed elSenhuri, ribâ hakkındaki tartışmalardaki önemli bir kişi olarak görülmektedir. Senhuri sadece 1948 Mısır Sivil Yasası’nın mimarı değil akabinde Suriye, Irak ve Libya’nın Sivil Kanunlarının ve ilaveten Kuveyt’in Ticari Kanununun da mimarıdır. Bu ülkelerin ribâ hakkındaki hükümleri Mısı’ınkilere çok benzemektedir. Senhuri’nin kanunlarının çoğu kısmının İslâmi olmadığına dair genel bir görüş olmakla birlikte kendisine göre faize ilişkin kısımlar kesinlikle İslam hukukuna uyumludur. Senhuri’ye göre borçlar üzerindeki faizi, ribe’l fadl ve ribe’n nesie ile aynı kategoriye kendinden dolayı değil de Cahiliye ribâsına yol açması dolayısıyla yasaklanan şeyler kategorisine koymaktadır. Bu sebeple, bir ihtiyaç doğduğunda yasak kaldırılabilir. Senhuri’ye göre borç sözleşmeleri artık özünde karşılıksız işlemler değildir fakat üretim için gerekli sermayeyi sağlayan bir araca evrilmiştir. Senhuri, Cahiliye ribâsını modern bileşik faizle denk tutmaktadır. Senhuri bu tarz bir işlemin meşru olması için leş ya da kan yemeye izin verene benzer zorlayıcı bir ihtiyacın gerekli olduğunu iddia etmektedir. Böylece Senhuri’ye göre basit bir ihtiyaç dahi ribe’l fadl, ribe’n nesie ve borçlar üzerindeki basit faiz yasağını kaldırmaktadır.
Modern anlamda ilk İslâmi bankacılık uygulaması ise 1963 yılında Nil kenarında Mısır’ın Myt- Gamr kasabasında Suudi Arabistan Kralı Faysal’ın da yardımıyla tekstil endüstrisini finanse etmek için ilk İslâmi tasarruf bankasının kurulması ile olmuştur. 9 şube ile kısa bir sürede yerli halkın teveccühünü kazanarak büyük mevduat hacmi sayesinde yüksek karla çalışmakla birlikte itirazların hedefi olması sonucunda 1977 yılında kapanmak zorunda kalmıştır.
1970’lerde İslâm ekonomisi teorisi üzerine yapılan tartışmalar İslâmi finansın uygulamaları üzerine yoğunlaşmıştır. Doğası gereği hukukçular tarafından Müslümanların geleneksel faiz odaklı mali uygulamalar yerine İslâmi alternatifleri nasıl koyabileceği tartışılmıştır. Literatürde kâr ve zarar ortaklığı faize dayalı kredilendirmeye alternatif olarak önerilmektedir. Bu sözleşmenin Arapça adı ortaçağ Avrupa’sında kullanılan Commenda sözleşmesine benzeyen mudârebe olmuştur. Bu uygulama Yahudi Heter Isqa tarafından benzer şekilde Yahudi ve erken Katolik Hukukunda faizli kredilerden kaçınmak için tasarlanmıştır. Bu ortaklık temelli İslâmi finans uygulamaları faiz getiren banka mevduatlarına ikame olarak uygulanmıştır. Ancak bu uygulama başlangıçta İslâm hukukçuları tarafından tartışılmış, kısa süre sonra, çeşitli borçlanma araçları ve sabit gelir dâhil olmak üzere hemen hemen tüm finansal ürünlere yakın benzerlikler sağlayan yatırım araçları geliştirilmiştir.
1970’li yıllarda düzenlenen konferanslarla kurumsal çerçevesi belirginleşen faizsiz bankacılık işlemi yapan ilk finans kurumları da kurulmaya başlamıştır. 1975 yılında İslâm Konferansı Örgütü’ne üye devletlerin katılımıyla kurulması gerçekleşen İslâm Kalkınma Bankası önemli bir konuma sahiptir. 1975 yılında kurulan Dubai İslâm Bankası ise tüm işlevsel özellikleri ile ilk İslâmi banka olarak gösterilmektedir. 1970’li yıllarda yaşanan önemli bir gelişme ise 1973 yılında OAPEC’in (Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği) ABD’nin İsrail’e silah satışını protesto etmek için petrol ambargosu uygulaması neticesinde petrol fiyatları sert yükselmiş, bu durum ise Arap ülkelerinde zenginleşmeyi ve yeni yatırım ihtiyaçlarını beraberinde getirmiştir. Artan petrol fiyatlarıyla oluşan tasarruf fazlası, gelişim aşamasındaki İslâmi bankacılık sistemine oldukça güçlü bir kaynak yaratmış ve İslâmi bankalar diğer finansal faaliyetlere de yönelmeye başlamışlardır.
Daha sonraki yıllarda da çoğunlukla Ortadoğu’da olmak üzere birçok İslâm bankası kurulmuştur. Bunlara örnek olarak Mısır Faysal İslâm Bankası (1977), Sudan Faysal İslâm Bankası (1977), Ürdün Faysal İslâm Bankası (1978), Ürdün İslâm Bankası (1978), Bahreyn İslâm Bankası (1979) ve Birleşik Arap Emirlikleri İslâmi Yatırım Şirketi (1979) sayılabilir. Müslüman ülkeler dışında kurulan ilk faizsiz banka 1978 yılında Lüksemburg’da kurulmuştur. 1980’li yıllardan 2000’li yıllara kadar geçen süre içerisinde bazı uluslararası ticari bankalar da faizsiz bankacılık pencereleri (Islamic Windows) ile bu alanda faaliyet göstermeye başlamışlardır. Bunlara örnek olarak; Citigroup, HSBC, Deutsche Bank, UBS, Radobank ve Standard Chartered Bank verilebilir. 2000’li yıllarda İslâmi finans alanında artan ürün çeşitliliği ve Müslüman ülkelerdeki sermaye birikimleri bu modelin küresel finans sisteminden daha fazla pay almasını sağlamıştır. Ayrıca 11 Eylül saldırıları sonrasında batı ülkelerinin Müslümanlara yönelik uygulamaları yatırımcıların bu ülkelerdeki paralarını Ortadoğu’daki bankalara getirmelerine neden olmuştur. İslâmi finans bankacılık faaliyetleri ile başlamakla birlikte süreç içerisinde bankacılık dışında finansal kurumlar ve yatırım araçları ile gelişmektedir. Bunlar, sermaye piyasalarında sukûk ve İslâmi endeksler, Sigortacılık alanında tekâfül modeli şeklinde uygulanmaktadır.
Katılım bankacılığının gelişim aşamasını tamalamasının ardından ilk Tekâfül (İslâmi Sigorta) kurumu Islamic Insurace Co. Ltd adıyla 1979 yılında Sudan’da kurulmuştur. İslâmi bankacılık ve sigortacılığın gelişmesi, İslâmi sermaye piyasasının oluşmasına zemin hazırlamış ve İslam hukuku kurallarına uygun kısa ve uzun vadeli borçlanma araçları kullanılmaya başlanmıştır. 1983 yılında Malezya hükümeti tarafından çıkarılan İslâmi bonolar, bu nitelikteki ilk sermaye piyasası araçlarıdır. Bono piyasalarının gelişmesinin ardından İslâmi hisse senetleri ve İslâmi fonlar da gelişmeye başlamıştır. İslâmi Finans sistemi genişleyen ürün yelpazesi ile Müslüman olmayan yatırım kuruluşlarının da ilgisini çekmiştir (Halk Yatırım, 2018). Bugün gelinen durum itibariyle; IFSB 2020 İstikrar Raporu verilerine göre, İslâmi finans piyasasının 2019 yılı itibariyle toplam hacmi 2.438,6 milyar ABD doları olup bu miktarın 1.765,8 milyar ABD doları İslâmi Bankacılık, 543,4 milyar ABD doları Sukûk ihracı, 102,3 milyar ABD doları İslâmi Fon Varlıkları ve 27,1 milyar ABD doları Tekâfül İslâmi Sigorta şeklindedir. Toplamda 2019 yılı itibariyle yaklaşık 2,5 trilyon ABD doları miktarında işlem hacmine ulaşmış bulunan İslâmi finansal araçlar Allianz Küresel Varlık 2019 Raporuna göre yaklaşık 200 trilyon ABD doları (170 Trilyon Avro) olan küresel toplam finansal varlıkların sadece %1,25’ini oluşturduğu, dünya toplam işlem hacminin Sovereign Wealth Fund Institute verilerine göre Norveç Devlet Emeklilik Fonunun (1,12 trilyon ABD doları) sadece 2 katı olduğu dikkate alındığında belli bir ilerleme kat etmekle birlikte bu miktarın yeterli düzeyde olmadığı sonucuna ulaşılabilir.
Selam ve dua ile…

 

1- Ersan Özgür’ün “İSLÂMİ FİNANS Türkiye İçin Küresel Strateji İstanbul İslâmi Finans Merkezi” adlı kitabından alıntı yapılarak hazırlanmıştır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti