Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Sezer Küçükkurt

İSTANBUL’UN FETHİ, AKŞEMSEDDİN VE ABDURRAHİM MISRİ HAZRETLERİ

Hani, her dinlediğimizde tüylerimizi diken diken eden “Tarihi çevir, nal sesi, kısrak sesi bunlar” diye başlayan Mehter Marşımız var ya… Marşın devamında o kutlu gün şöyle anılır:
“Bir gün gemiler dağlara tırmandı denizden…”
Devamında “Kudret ve zafer bizlere miras dedemizden” diye devam eder.
Çağ açan fethin 570’inci yılını idrak ediyoruz.
Fatih Sultan Mehmed’in 23 Mart 1453’te Edirne’den yola çıkıp 6 Nisan günü başlayan kuşatma 29 Mayıs 1453’te İstanbul’un fethiyle son buldu. Zafer 53 günlük kuşatmanın sonucunda geldi. İstanbul’un fethiyle beraber 1500 yıllık Roma İmparatorluğu’nun devamı olan Bizans İmparatorluğu parçalandı. İstanbul’un fethi ayrıca Orta Çağ’ın sona erdiği ve Yeni Çağ’ın başladığı gündür. Fetih askeri tarih açısından da son derece büyük önem taşır. Antik çağlardan o döneme kadar surlar ve kent duvarları, şehirleri işgale karşı koruyan en büyük savunma araçlarıydı. Fakat savaş sırasında karabarut kullanan Osmanlı ordusu, surları yıkmayı başardı.
Fatih Sultan Mehmed, kuşatma başladığında daha 21 yaşındaydı. İstanbul’un fethedilmesi Osmanlı Devleti açısından pek çok nedenden dolayı gerekliydi. Bunun ilk sebebi, Hz. Muhammed’in (SAV) “Kostantiniyye elbette fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” müjdesine nail olmaktı. 6 Nisan 1453 tarihinde kuşatma başladı. 53 gün süren kuşatmanın ardından 29 Mayıs 1453’te İstanbul fethedildi.
Osmanlı ordusu kenti karadan ve denizden kuşatma altına alırken, ordu surlarda gedikler açtıkça Bizanslılar surları yenileyerek şehre girişe izin vermedi. Haliç ile Karaköy arasına çekilen zincir nedeniyle Osmanlı donanmasının Haliç’e girememesi, savaşın yönünü Osmanlı aleyhine çeviriyordu. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed, savaşın seyrini değiştirecek hamlesine başvurarak 21 Nisan’ı 22 Nisan’a bağlayan gece 72 parça kadırganın karadan yürütülerek Haliç’e indirilmesi emrini verdi. Bir gece içerisinde Haliç’e indirilen donanma ateşe başladı. Fatih Sultan Mehmed, 29 Mayıs’ta büyük taarruz için emir verdi. 29 Mayıs’ta günün ilk ışıkları ile başlayan taarruzla surlar aşıldı. Bu anlattıklarımız dile kolay geliyor ama her anı, her dakikası bir destan mesabesinde…

 

AKŞEMSEDDİN’İN HALİFESİ ABDURRAHİM MISRİ HAZRETLERİ

 

Bir çağı açıp bir çağı kapatan kutlu fethin üzerinden 570 yıl geçti. Bu vesile ile Fatih Sultan Mehmed Han’ın kabrine ziyarette bulunulup dualar edildi. İstanbul’da bir çok etkinlik düzenlendi.
“Kutlu fetih”te bulunup da fetih günleri ile olan bağı pek bilinmeyen Afyonkarahisar’ın manevi büyüğü bir zatı da bu vesile ile hatırlamamız gerekiyor Afyonkarahisarlılar olarak: Abdurrahim Mısri Hazretleri’ni…
Fethin manevi önderlerinden Akşemseddin hazretlerinin talebesi olan Mısri hazretlerinin İstanbul’un fethi ile olan bağını yazının ilerleyen satırlarında bulabilirsiniz. Önce biraz tanıyalım evliyanın büyüklerinden olan Abdurrahim Mısri Hazretleri’ni:
Afyonkarahisar’ın köklü ve zengin bir ailesine mensup olan Abdürrahim Karahisari, alim ve fazıl bir zat olan itibarlı Mevlana Alaeddin Mısri’nin oğludur. Babası bazı kaynaklara göre Mısır’da tahsil yaptığı, bazı kaynaklara göre ise, 13. asır başlarında Mısır’dan Anadolu’ya göç eden bir Türk ailesine mensup olduğu için Mısri lakabıyla anılmaktadır. Abdürrahim Mısri de; bu sebeple önemli şahsiyetlerden, alim ve ediplerden bahseden eserlerde Mısırlıoğlu Abdurrahim Çelebi, Mısri oğlu, Mısırlızade diye isimlendirilmiştir. Bunların dışında Afyonkarahisarlı oluşu sebebiyle bazı eserlerde Abdurrahim Karahisari diye anılırken, Evliya Çelebi ondan ‘Abdurrahim Sultan’ diye söz eder.
Karahisari’nin, Mustafa Çelebi Muslihuddin adında bir ağabeyi ve Hacı Bula adında bir kız kardeşi vardır. Doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmese de 15. asrın ilk yarısında doğduğu ve vakfiyesini yazdırdığı 1483 tarihi ile Muğlalı Şahidi’nin Afyon’u ziyaret ettiği 1494 tarihi arasında vefat ettiği tahmin edilmektedir. Çünkü Şahidi Gülşen-i Esrar adlı eserinde Abdürrahim Karahisari’den bahsedildiğini ve onun ashabından biriyle görüştüğünü belirtmiş fakat kendisiyle görüştüğünü kaydetmemiştir. İlk medrese tahsilini Afyon’da babasından ve devrin ilim ve kültür merkezlerinden biri olan Afyon’un alim ve fazıl insanlarından görmüş olan Karahisari’nin doğumundan Akşemseddin ile tanışmasına kadar geçen hayatı hakkında elimizde kesin bir bilgi yoktur. Onun Akşemseddin’in yanına hangi yılda gittiği de tam olarak bilinmiyor, fakat bunun 1436 tarihinden önce olduğunu Lamii Çelebi’nin Nefahatü’l Üns adlı eserinden öğreniyoruz. Abdurrahim, Akşemseddin’e halifelik verildikten sonra ona ilk bağlananlardandır. 1436 yılında Akşemseddin ile birlikte Beypazarı’na gider. Burada sarraf Hüseyinoğlu Tennurcu İbrahim, İskilipli Attaroğlu Muslihuddin ve Hamzatü’ş-Şami ile tanışıp, arkadaş olur.

 

FATİH’İ AKŞEMSEDDİN’İN ÇADIRINA ALMAYAN DERVİŞ

 

Bu tarihten sonra Karahisari uzun yıllar Akşemseddin’in yanında kalır. 1443 tarihinde şeyhi ile birlikte Edirne’dedir. II. Murad devri sadrazamlarından Halil Paşa’nın oğlu Süleyman Çelebi’nin hastalığı münasebetiyle geçen bir hadise bize bu konuda bilgi vermekte ve Karahisari’nin hayatına ışık tutmaktadır.
II. Mehmed Han ordusuyla Konstantin şehrine yürürken Hak dostlarını da yanında görmeyi arzu ettiği için, İstanbul’un fethine Akşemseddin ve diğer şeyhler müridleriyle birlikte katıldılar. Abdurrahim Karahisari de Akşemseddin ile birlikte İstanbul fethine katılır, daha sonra da Akşemseddin ile birlikte İstanbul’dan ayrılır. Bu ayrılışı konusunda, şöyle bir rivayet vardır. İstanbul’un fethi sırasında Fatih Sultan Mehmed, Akşemseddin’i ziyaret amacıyla çadırına gelir. Abdurrahim Karahisari, Akşemseddin’in isteği üzerine, şeyhinin içeride zikirle meşgul olduğunu söyleyerek Fatih’i içeri almaz. Bu duruma öfkelenen Fatih, “Fetihten sonra bu dervişi cezalandıralım”, der. Fetihten sonra Abdurrahim’i Akşemseddin’e şikayet eder. Bunun üzerine Abdürrahim Akşemseddin’in himmetiyle Afyonkarahisar’a gönderilir. Fetihten kısa bir süre sonra İstanbul’dan ayrılmış olması, ayrıca Münyetü’l Ebrar ve Gunyetü’l Ahyar adlı eserinin ilk telifinden üç dört ay sonra İznik’te yazdığı ikinci nüshasına fethe ait kıtayı koymaması Karahisari’nin Fatih’e kırgın olduğunu düşündürmüştür.

 

AFYONKARAHİSAR’IN MANEVİ ÖNDERLERİ

 

Onun Afyonkarahisar’a döndüğünde, 45-50 yaşlarında olduğu muhakkaktır. Akşemseddin’in yanında geçirdiği uzun yıllardan sonra memleketinde yazmış olduğu Vahdetname adlı eserinde rastladığımız ‚ Ey oğul, Ey Püser hitapları, onun artık olgun bir yaşta olduğunu gösteriyor. Kendisine verilen icazetle Bayramiyye tarikatının halifesi olan Karahisari memleketine geldikten sonra ağabeyi Muslihuddin’in de yardımıyla büyük bir vakıf kurar. Bu arada daha sonra vezir olacak olan Kasım Paşa, Abdurrahim’e intisab eder ve kervansaray, mescid, Alaca Hamamı yaptırarak vakfeder. Gelirini ve müteveliliğini Abdurrahim Karahisari’ye verir. Daha sonra mescidini genişleterek cami haline getirir.
Karahisari muhtemelen önce Sarıkız Tepesi eteklerinde yer alan ve Şehreküstü olarak bilinen mahalle yerleşir. 1528’de on üç neferin bulunduğu Şehreküstü Mahallesinde deftere kayıtlı olmayan kırk nefer dervişin bulunduğunu ve bunların Şeyh Abdürrahim’in dervişleri olduğu bilinmektedir. Burada çok sayıda mülk evleri olan Şeyh Abdürrahim, bu evlerin bir kısmını bu dervişlere vakfeder.
Karahisari’nin Afyonkarahisar’a 1453’te gelişinden sonra şeyhi Akşemseddin’in vefatı üzerine 1459 tarihinde Göynük’e gittiğini çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz. Bu konuda Menakıb-ı Akşemseddin adlı eserinde şunları kaydediyor‚ “Akşemseddin’in vefatından bir saat sonra halifesi Şeyh Abdürrahim geldi. Şu kadar zaman tamam olmadın gelüp yetişmiş olaydım, ruh-ı şerifleri falan makama varmamış olaydı, yine dilek iderdüm döndürürdüm, el uhdetu ala’r-ravi.” Bu konu Gelibolulu Mustafa Ali’nin eserinde şöyle kaydedilmiştir ”Şeyh Abdurrahim, bundan sonra Akşemseddin hulefasından Mısrizade deyu meşhur olan azizdir. Afyonkarahisar’da doğup badehu azizin hizmetine geldiği ve envai mücahedattan sonra seccadeyi hilafete geçtiği ve tasavvufta behremend olup Vahdetname nam bir kitap telif eylediği izanı ol eserden malumdur. Mezburen müntakildir ki Akşemseddin vefat ettiğinde yabanda bulunup cenazesine can attı ve geldiğinden sonra ağlayıp nice günler teessüf ettiği…”
Abdurrahim Karahisari Vahdetname adlı eserinde de Akşemseddin’den şeyhi olarak söz etmekte ve Göynük’ten bahsetmektedir.
Abdurrahim Karahisari bu eserini yazdığı sıralarda Gedik Ahmed Paşa Medresesinde de müderrislik yapmaktadır. Halkın halledemediği meseleleri kendisine danıştığı, itibar ve itimat edilen bir kişidir. Zamanımıza kadar ulaşan bahçeleri sıra ile sulama yöntemi olan‚ dolama‛yı onun bulmuş olduğu anlatılır. Karahisari’nin birkaç defa evlendiği ve Niyaz adında bir kızının olduğu, kızını yakın arkadaşı ve müridi Kasım Paşanın oğlu Sofu Çelebi ile evlendirdiği biliniyor.
Karahisari’nin Afyonkarahisar’da bir çok arkadaşı ve dostu vardır. Bunlar, Kasım Paşa, Vahdetname’sini kendisine ithaf etmiş olduğu Şehit Mahmut Paşa, hem müridi hem de ölümünden sonra halifesi olan Ahmet Dede Balı, İmad bin Hacı Muhiddin, Abapuş Bali, Mimar Ayas, Demiryalayan, Şehreküstü Yasin Dede ve Sofu Çelebi’dir. Bunlardan başka, vakfiyesinde şahit olarak isimleri geçen Afyon’un tanınmış ve alim kişilerinden olan Mevlana Şeyh Nureddin bin Şeyh, Hamza Fakih bin Hasan Fakih, Mevlana Yakup bin Yusuf, Mevlana İdris bin İsmail isminde dostları da vardır.
Ömrünün son yıllarını, Gedik Ahmed Paşa tarafından Mimar Ayas Ağa’ya yaptırılan Taş Medresede müderrislik yaparak geçirmiş olan Karahisari, kendi yaptırdığı saraçlar içindeki mescidi ve Kasım Paşa’nın yaptırdığı Mısri Camii’nde Kur’an okunması için vakıfta bulunur.
Evliyâ Çelebi’nin, Seyahatnamesi’nde Afyonkarahisar camilerini sayarken‚ Abdurrahim Efendi Camii diye bahsettiği yapı eski Saraçlar Çarşısı diye anılan yerde idi. Cami 1635 yılında 1200 akçe ile tamir ettirilmiştir. Afyonkarahisar’da 1794’teki büyük zelzelede, İmaret Camii ile Abdurrahim Camii önemli ölçüde harap olmuştur. Karahisari ayrıca 159 adet kitabını ilim ehli kişilerin istifadesi için vakfetmiştir. Kasım Paşa tarafından yaptırılan Mısri Camii bitişiğindeki hangi tarihte yaptırıldığı bilinmeyen türbesinde medfundur.
Kasım Paşa Camii ve Mısri Türbesinin çevresi önceden mezarlık imiş. Türbe altında da büyüklü küçüklü beş on mezar varmış. Üst kısımda olan sandukalardan büyük olanı Abdürrahim Mısri’ye, küçük olanı damadı ve halefi Kasım Paşa oğlu Kemaleddin (Sofu) Çelebi’ye aittir. Cami haziresinde ise Kasım Paşa’nın mezarı bulunmaktadır. Türbeye hem cami içerisinden hem de yan harimden geçilmektedir. Ölümünden sonra tüm vakfiyesine kızı Niyaz mütevelli olmuştur.
Kutlu fetih günleri bahanesiyle cümlesine rahmet diliyoruz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti