Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 103

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 19 Ekim 2018 Cuma 13:58:06
 

İŞTE İMTİHANDAKİ İKİ HAYAT TARZI VE FARKI!
Eğer tâlip “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasının ne olduğunu kavrar ve her anını bu bakımdan incelerse, aynaya baktığında kendisini nasıl görüyorsa dünya hayatındaki imtihanı da öyle görür. Ve ürker. Ve korkar. İmtihanın dehşetinden korkar. Düşünün ki öğrenciler sınavda ama sınav kâğıdını henüz açmamışlar, laylaylom yapıyorlar. Sınav kâğıdını hele bir açın bakalım, açınca da laylaylom yapabilecek misiniz? İşte o zaman ödünüz kopar. Bu imtihanı görmüş kişinin de ödü kopar: kendisi için korkar, çocuğu için, eşi için korkar; nasıl başaracaklar diye. Çünkü hiç biri kâğıdını açmamış, laylaylom yapıyor. Gören korkar, çünkü sınav kâğıdını gördü hem de net gördü. Ve o sınav sonucuna göre muameleyi de gördü… Bu yüzden hayat tarzı çok önemlidir. Öyle önemlidir ki Mü’minun Sûresi 67. âyet hayat tarzıyla ilgilidir ama gözden kaçan, ayetlerdendir.
Müminun-67: “O’na (Billâhi îmana) müstekbirler olarak, geceleyin hezeyan ediyorsunuz.”
Dünya imtihanı ve bu imtihanda hayat tarzının önemini anlamak üzere bu ayeti birlikte tezekkür edelim. Diyor ki; “Size Billâhi îman açıklandığında, müstakilen VAR ve muhtar olan ancak Allah’tır, başka müstakilen VAR ve muhtar YOKtur denildiğinde müstekbirler olarak, yani “hayır, ben de müstakilen VARIM ve muhtarım’ diyerek hezeyan ediyorsunuz, bu iddianıza göre geceliyorsunuz. Sabaha kadar eğleniyor, sabaha kadar bu iddianızı kuvvetlendirecek şeylerle meşgul oluyorsunuz; alkolünden dedikodusuna, eğlence dediğinize kadar ne varsa hepsi bu kapsamda! Gece yaptığınız bu müstakillik ve muhtarlık yarışının gündüz de sohbetiyle meşgulsünüz, birbirinizi bununla derecelendiriyorsunuz. İşte dünyadaki hayat tarzı! Hayat tarzı bu yüzden önemli!
Hayat tarzının farkını görmek isteyen için söyleyelim: Bu tercihte Hakk yolu seçenler Âmentü Billâhi anlamında birleşirler, o şemsiye altında kardeş olurlar. Hakk yolu değil de bâtılı seçenler Allah’a ve sistemine nefrette birleşirler ama kardeş olamazlar, çünkü tevhid olmazlar. Kardeş tevhid demektir. Hakk yolu seçenler “mü’minler ancak kardeştir” ayeti gereği Âmentü Billâhi’de birleşir, kardeş olurlar. Bâtılı seçenler Allah’a ve sistemine nefret şemsiyesi altında toplanırlar ama asla kardeş olamazlar. İşte imtihandaki iki hayat tarzı ve farkı!
ARTIK BİLMEK ÖNEMLİ DEĞİL,
 O ESKİDENDİ. ŞİMDİ DÜNYA PARMAĞINIZIN UCUNDA, BİLEN LAZIM DEĞİL. YAPAN,
YAŞAYAN ÖNEMLİ, AMEL ÖNEMLİ!
İmtihanın sorusu ikilem oluşturan zanlardır, yöntemi ise bu iki seçenekten birisini tercih etmek! Lütfen dikkat buyurun, bu A ve B şıklarından hangisini tercih ettiğinize ait bilgi sunma değildir, bir hayat tarzını tercihtir. Şöyle bir yanlış var: Kişiye bakıyoruz, hayat tarzını seçmiş: Bâtıl hayat. Ama konuşunca şaşıracağınız Hakk cümleler kuruyor. Bu bir bilgi imtihanı değil ki! Günümüzde bilgi imtihanında kimse interneti, Google’ı geçemez. Artık bilmek önemli değil, o eskidendi. O zaman bir alet iletişimi yoktu, bilen lazımdı. Şimdi dünya parmağınızın ucunda, bilen lazım değil. Doğrusu yalanı, eğrisi düzgünü hepsi parmağınızın ucunda! Onları bilgi olarak söylemek imtihanı geçmek değildir. Yapan, yaşayan önemli, amel önemli! İmtihanda önemli olan ameldir. Bu yanlışı fark edin. Hayat tarzı olarak bâtılı seçenin Hakk cümleler konuşması sonucu değiştirmez, imtihanı kaybeder. Kaybedenin peşine takılan da kaybeder. Kaza yapacak şoförün otobüsüne binen kazayı beraber yaşar. Bir hadis var: Hayat tarzınız kime benziyorsa, yani tarzınız kiminse siz ondan sayılırsınız. Demek ki imtihanın özelliği bilgi sunmak değil, bir amel içeren tercihtir. Şu sonuca varmalıyız: Dünya hayatı bu fitne edilen konudaysa yani bir fitne imtihanıysa, insanın bu tercihi yapacak donanıma sahip olması gerekir. Bu çok önemli ve hayatımızı çok etkileyecek bir sonuçtur. Eğer Rabbimiz böyle bir tercih imtihanı koymuşsa, bir tercih varsa, insanda bu tercihi yapabileceği donanımın olması lazım. İnsan bu tercihe zorlanıyor. Yazılarımızda onu bizzat Kur’ân’dan ders yaparak göreceğiz. Göreceğiz ki ondaki bu donanım Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisidir.
İMTİHANIMIZ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR İPUCU
Ankebût 3: “Andolsun, onlardan öncekileri de fitne etmişizdir. Allah elbette sâdıkları bilecek ve elbette yalancıları da bilecek.”
Mü’minun 30: “Biz elbette iptilâ (imtihan) edenleriz.”
Bu iki âyet de söylüyor ki imtihan var. Ancak âyetin kastına bir bakalım. Az önce âyetten fitne konusunu öğrendik, şimdi ise Mü’minun-30’da imtihanın bir özelliğini daha öğreniyoruz; biz elbette ibtilâ yani imtihan edenleriz. Fitne kelimesine imtihan dedik, imtihanın özelliğini, sorusunu belirten bir kelime dedik. Şimdi de iptilâ geçti. Bu kelime de bize imtihanın bir özelliğini ve imtihan hakkında önemli bir ipucunu veriyor. Bu kelimenin meâline yalnızca “imtihan” yazılırsa anlaşılamaz. İptilâ kelimesini biz gün içinde de kullanırız, “şunun müptelâsıyım” denir. İptilâ düşkünlüktür, müptela bir şeye düşkün olandır. İmtihanın yeni öğrendiğimiz özelliği bu: İbtila eden imtihan konusu özel bir imtihandır, kişinin düşkün olduğu şeyi deneme yaparak ortaya çıkaran bir sınavdır. Neye müptela iseniz onu ortaya çıkaran bu sınavı Mü’minun-30’dan öğrendik. “Biz ibtilâ edenleriz” demenin tevhid diliyle de mânâsı var ama tevhid içeren mânâ kader cümlesini oluşturur, orada kulun dahli yoktur. Kulun dahlinin olmadığı bir imtihan olur mu? Bu yüzden, meâl yapılırken ibtilâ kelimesinin mânâsı tevhid ağırlıklı verilirse noksan olur; amel kalkar. Tevhid diliyle mânâ şöyledir: Biz ne emir, ne hüküm vermişsek dünya hayatında sizleri çeşitli denemelere tâbi tutarak verdiğimiz o emirleri, o hükümleri açığa çıkarırız. Nasıl bir kul dilemişsek, o özellikleri açığa çıkaranız. Bakın bu cümlede kulun dahli yoktur, bu cümlenin içinde kul da yoktur, bu cümlede amel de yoktur. Çünkü kader (hüküm, emir) cümlesi! Böyle meâl yapılsa mânâ noksan olur, kul bundan yararlanamaz. Bu ayet kesret cümlesiyle anlaşılır, bunu tevhid cümlesiyle meâllendirirsek inananlara haksızlık yapılmış oluruz. Kesrete ait mânâlarda şu prensip çok önemlidir: Dünya hayatıyla ilgili bir konuyu kendinize veya başkasına izah ederken kader cümlesi kurulmaz, bundan sakının! Bu çok önemli bir uyarıdır ve bu uyarıyı herhangi bir yerde göremeyebilirsiniz. Ancak Kur’ân ve hadislerde görebilirsiniz. İlişkilere ait bir konuyu anlatırken kader cümlesi ile anlatmak yanıltır. Basit bir örnek verelim, siz örnekleri çoğaltabilirsiniz. Çocuğunuz bir sınava çalışıyor, sizin de namazla niyazla, tasavvufla meşgul olduğunuzu biliyor. Bir şey oldu ve siz ona; “yavrucuğum, çalış da sınavında başarılı ol” dediniz. Sonra içinizden “öğüt verdim ama bu okuduğum tasavvufa hiç uymadı” diye geçirdiniz, öyle olunca da hemen eklediniz: Gerçi senin elinde bir şey yok ama! Yani işi kader cümlesine bağladınız. Olmadı. İslâm’da bu yoktur, bu yaklaşım ameli bozar, ameli kaldırır, kafayı karıştırır. “Elinde bir şey yok” derseniz çocuk niye çalışsın? Sapkın fırkalar böyle çıkmıştır. Bu noktada sapmamak için kural budur: Dünya hayatıyla ilgili bir şeyi kendinizle veya biriyle paylaşırken kader cümlesi kullanılmaz. Kader cümlesi asıl elbisemiz, onu çıkarırsak çıplak oluruz, o hep olacak.
KADER CÜMLESİYLE DÜNYA HAYATI İZAH
EDİLEMEZ. DÜNYA HAYATINDA BİR İŞE
KADER CÜMLESİYLE BAŞLAYAMAZSINIZ
Üç farklı cümle tipi ve davranış söyledik. Yönelişte “Allahım beni bu şehâdet üzere yaşatıver” dedik. Hayata dönünce “Allah’tan istedim, beni bu şehâdet üzere yaşatacak” diyemezsiniz. Olmaz! Tasavvuf kitapları okuyarak cehenneme gidersiniz. “Bir şehâdette bulundum, bu şehâdete uygun yaşamalıyım” diyeceğiz, “elimde bir şey yok” diyemeyiz. Âyetler imtihan var diyor. Allah “sizi imtihan edeceğim” derken, kişi “Allahım, elimde bir şey yok, ama yine de imtihan et” derse olmaz, dalga geçer gibi! Âyet var: Sizi ve dünyayı oyun oynayalım diye yaratmadık, bu bir oyun değil.
Mü’minun-30’daki “ibtilâ” kelimesine şimdi kesret mânâsı ile bakalım, imtihan kastedildiği için, ama tevhid mânâsını unutmadan! Esfele sâfiliyn yapı yüzünden sizde var olan düşkünlükleri terk etmezseniz, onlar deneye deneye ortaya çıkar, siz de şahit olursunuz. İmtihandır o! Somut bir örnek verelim. Bir arkadaşım önemli bir şahsın tefsirini okuyor. Oradan bir cümle öğrenmiş, onu paylaştı, dedi ki ben şu tefsirde okudum: “Bir kişi cehennemlik dilendiği için cehennemlik ameller yaparmış.” Doğru, kişi cehennemlik dilendiği için cehennemlik ameller yapar. Tefsir uyarıyormuş: “Oysa siz cehennemlik ameller yaptığı için kişi cehenneme gider sanıyorsunuz.” Tefsiri yapan diyor ki, kişi cehennemlik dilendiği için cehennemlik ameller yapar ama siz öyle amel ettiği için cehenneme gider sanıyorsunuz. Her iki cümle de doğru. Ama yapılan yanlış şudur: Onlardan birisi tercih edilip tevhid bölünüyor. Kur’ân “size iki bakış açısı sunuyoruz, onlardan birine yaslanmayın dediği halde, yalnızca birisine dayanılıyor. “İbtila” kelimesinin tevhid diliyle izahı için dedik ki, kul nasıl dilenilmişse dünya hayatında o emrin, hükmün açılmasını sağlayacak denemeler yapılır. Kişi bu manaya inandığında doğrunun yarısına inanmış olur. “Kul cehennemlik ise cehennemlik ameller yapar” bilgisini seçen de aynısını yapıyor. İslâm’a başlangıç çizgisi olarak bu mânâ tek başına yetmez, kul için başlangıç çizgisi olmaz. O kader cümlesidir, kader cümlesiyle dünya hayatı izah edilemez. Dünya hayatında bir işe kader cümlesiyle başlayamazsınız. “Allah’a bir şehâdette bulundum, o şehâdete uygun hayat tarzı oluşturmam gerekiyor” dediğimizde amel kalkmaz. Ama “benim elimde bir şey yok” derseniz amel kalkar. Böylece Kur’ân’a da imtihana da ters düşersiniz.
Allah (c.c) cumamızı hayrlı eyleyiverir inşaAllah…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti