Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 66

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 6 Eylül 2018 Perşembe 13:56:23
 

MERHAMET DUASI BİLİP BİLMEDİĞİMİZ
HER TÜRLÜ İHTİYACIMIZI İÇERİR
En’am-12: “O, merhamet etmeyi kendi zatına farz kıldı.” Bu yüzden fakirlerinin ihtiyaçlarını verir. Allah’ın merhamet etmeyi nefsine farz kılması, bize Allah’ın indinde merhamet kelimesinin önemini ve kulların buna nasıl ihtiyacı olduğunu da öğretir, anlatır. Dolayısıyla Allah’tan merhamet istemek, merhamet duası yapmak Allah indinde çok makbul olur. Merhamet öyle kapsamlı bir kelimedir ki içermediği bir şey yoktur. Bizim Allah’tan tarifler yaparak bir şeyler istememiz, tatmin olmamız içindir. Fakat yine de o tarif acaba noksan mı oldu, yanlış mı istedim gibi tereddütlerimiz de olur. Çünkü kul olarak işin ilerisini gerisini bilmeden şöyle olsun diye dua ediyoruz, tarif yapıyoruz. Bu yüzden, bir şeyler isterken kişi ne diyeceğini şaşırabilir. Ama merhamet talebi öyle değildir. Merhamet duası bilip bilmediğimiz her türlü ihtiyacımızı içerir. Biz Allah’ın fakirleriyiz ve Allah merhameti kulları için kendine farz kıldı, ihtiyacımızı bilmeniz gerekmiyor. Bilmemek zaten bizim noksanlığımızdan, çünkü insanın indindeki tükenir. Dolayısıyla, merhamet duası yaptığımızda, yani isteğimiz ancak merhamet olunca, dünya ve ahirette bize lazım olan en hayrlı şeyler nelerse hepsini içerir. Bu yüzden “bi rahmetike ya erhamerrâhımin” zikri ve duası müslüman için önemlidir.
İNANANA KUR’ÂN KADAR NAZİK
DAVRANANA RASTLAYAMAZSINIZ
Allah’ı doğru tanımaya, Hakkıyla tanımaya ve bu tanımaya uygun yaşamaya çalışırken paylaştığımız bu konulardan mahrum insanlar vardır ve sayıları inananlardan, özellikle de doğru inananlardan çok çok fazladır. Ankebût Sûresi 23. ayet bu konudadır: “Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler (var ya); işte onlar rahmetimden ümidi kesmişlerdir. Ve işte onlar için elim bir azab vardır.”
Kur’ân âyetleri, “amentü Billâhi” demiş ve sâlih amelle meşgul olana öyle hassas davranır ki, onu öyle incitmemeye gayret eder ki ona söyleyeceklerini çok hoş şekilde ders ettirir. Ankebût Sûresi’nde, elim azabın kime olduğu da böyle anlatılıyor, inanan üzerinden değil! Bu merhameti lütfen önemseyin: Bizim idrakımız için önemli bazı şeyler ayetlerde bir rasûl üzerinden öğretilir, insana verilen değer gereği. Böyle bir şey dünyada olsa nasıl davranılır? Bir restorandasınız, yemeği başbakan getiriyor diyelim, böyle bir şey olduğunu düşünün. Başbakan’ı size hizmet ettiren bir sistem yok ama var gibi düşünün ve bu örnekten, sistem içerisinde insana nasıl önem verildiğini, Kur’ân’da Rasûl üzerinden anlatılan olaylarla, onun sıkıntısı üzerinden bize ders verilişi anlamaya çalışın. İnanana, inanmayı dileyene, Rabbine yönelmiş olana Kur’ân’ın verdiği önemi ifade etmeye çalışıyorum. Sırf bu sebepten Kur’an ayetlerine zâhiren sımsıkı sarılabilirsiniz. Dünyada hiç bir şey size o kadar önem veremez, sizi o kadar koruyamaz ve sizi o kadar sevemez, mümkün değil. Bunu fark edince hiç değilse zâhiren böyle kucaklar sıkarsanız, Kur’an da bir sûrete bürünür sizi kucaklar. Bunların nasıl sûret olduklarını göreceğiz. İnanana Kur’ân kadar nazik davranana rastlayamazsınız. Onun özel örneği Efendimiz (SAV)’dir: İçinizden size bir Rasûl geldi, size bir şey olacak diye ödü kopar, dayanamaz. Sizin için öyle Raûf, öyle Rahıym ki. Bizden sonra gelecek kardeşlerimiz için bile gözyaşı döküp dua eden bir Rasûl’ün Ümmetiyiz, Elhamdülillahi rabbil âlemiyn.
ALLAH RAHMETİNDEN ÜMİTLERİNİ KESMİŞLER, NE KADAR TEHLİKELİ,
 NE KADAR EDEB DIŞI BİR ŞEY!
Ankebût Suresi 23. ayette de bu merhameti görün. O ayet bize elim azabı öğretiyor ama yanlış yoldakiler üzerinden; “kim Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr ederse” diyerek. Niye? Çünkü onlar Allah rahmetinden ümitlerini kesmişler, işte bu yüzden onlara eliym azab var deniyor. Allah buyuruyor: Ben merhameti kendime farz kıldım ama o kendini bilmez, haddini aşmış, asi rahmetimden ümidi kesiyor. Bu kadar tehlikeli, bu kadar edeb dışı bir şey! Allah’ın ayetlerini inkâr edenler, sistemi, İslâm’ı, Allah’ın varlığını anlamamızı sağlayan ayetleri/delilleri, söylenenleri görmezden geliyor. Konumuz kapsamında söylersek, özellikle Allah’ın varlığını ve merhametini yalanlıyor, yok sayıyor, savaş ilan ediyor, onunla mücadele ediyor veya Allah’a doğru inananlara, o yolda olanlara savaş ilan ediyor ve O’na kavuşmayı yani hesabı da reddediyor, umursamıyor. Neticede, Allah’ın huzuruna geleceğini düşünmeyen, ölümle her şeyin yok olacağını zannedenler var ya, sesleniş işte onlaradır.
Allah’ı tanımadı, rahmetini reddetti diye kulun ihtiyaç sahibi ve isteyen oluşu kalkmaz. Ankebut Suresi 23. ayetin öğrettiği idrak noktasına geliyoruz. Allah’ı tanımadı diye, rahmetini reddetti diye, bilmedi diye, umursamadı diye insanın bu vasfı kalkmaz: O yine ihtiyacı olan ve isteyendir. Peki, nasıl olacak? Vereni reddetti, O’nun merhametini de kabul etmedi ama ihtiyaç duruyor, bu ihtiyaç mutlaka giderilecek! Çünkü kul! Dışı var, ihtiyacı olan ve isteyen! Hem öyle, hem de her şeyin sahibi olanı ve merhametini reddetti. Ama ihtiyaç sahipliği devam ediyor, tedarik etmek zorunda! Bu durumda mecburen ne yapacak? Bazı güçlere “müstakilen var ve muhtar” muamelesi yapacak! Çünkü Allah’ın “Müstakilen VAR ve Muhtar” oluşunu reddetti ama hâlâ ihtiyaç sahibi olduğu için, ihtiyacını karşılayacağı “müstakilen var ve muhtar” etiketi yapıştırdığı güç veya güçler ilan edip onlara müracaat etmesi lazım. O da onu yapıyor. Biz işte bunu reddediyoruz. Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh diyerek! Bu zikrullahın ne kadar önemli olduğunu anlıyor muyuz? Bu zikrin verdiği idrakla biz bu ayette öğretilen tuzağa düşmüyoruz, o iddiayı reddediyoruz: Ve la havle ve la kuvvete! İlla Billâh! “Müstakilen VAR ve Muhtar” güçler yoktur! Müstakilen VAR ve Muhtar Allah ve O’nun gücü vardır! “Diğer güç” kapsamındaki yetkiler ancak onun verdiği emanetlerdir. Onlara “müstakilen VAR ve Muhtar” muamelesi yapmıyoruz, yapılmasına karşı “ve la havle ve la kuvvete, İlla Billâh” diyoruz. Efendimiz (SAV) buyuruyor: Bunu söyleyin de dosyanıza hesap günü cennet için bir delil girsin, dosyanız açıldığı zaman bir delil olsun: Ve la havle ve la kuvvete illa Billâh! İşte bu idrakta olmayanlar ve bunu demeyenler için elim bir azab vardır diyerek bizi ayetle uyarıyor: Allah’tan isteyin, doğru isteyin. “İyyaKE nesta’iyn” derken bütün bunları bilerek söyleyelim, bu duyguların hepsini birleştirelim inşâAllah.
TÜM HADİS VE AYETLERİN MUHATABI AMENTÜ BİLLÂHİ VE RASÛLİHİ DİYENLERDİR
“Şüphesiz ki; îman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mücâdele edenlere gelince, işte onlar Allah rahmetini umarlar. Allah Ğafurun Rahıym’dir.” (Bakara-218)
Ayette inanan ve sâlih amel işleyen kul övgüyle konu edildi. Ankebût-23’te “elim azab” söz konusu olduğu için orada konu inkârcılar üzerinden anlatıldı. Bu bilgileri inkârcı okumaz, dinlemez, duysa bile kabul etmez ama ona hitap ediyormuş gibi bir anlatım var. Nezaketi fark edelim, onlar üzerinden öğreniyoruz. Mü’min kul ancak mükâfat olunca (övülerek, okşanarak) konu ediliyor. Bakara-218 de böyle: Şüphesiz ki îman edenler, hicret edenler ve Allah yolunda mücâdele edenlere gelince, işte onlar Allah’ın rahmetini umarlar. Allah Ğafurun Rahıym’dir.
“Ğafurun Rahıym” geçtiği için bir cümle koyalım, çünkü esmalara henüz girmedik. Genellikle ayetlerin sonunda iki esma peş peşe bulunur. Onlar çok ayrı birer deryadır ama oraları şimdilik geçiyoruz. Nasib olursa, Rabbim lutfederse ileride ele alma fırsatımız olur inşâAllah.
Bu ayette övülen gruba girebilmek için o tanımların üstünden geçelim. Dikkat edeceğimiz bir husus ayetleri ötelememekti, aman ötelemeyelim. Ötelemek büyük bir edeb dışı hal olduğu gibi, doğrudan Hakk yoldan düşmemize sebep olabilecek davranışlardan birisidir. Bu ayete bakıp, ayet o zamanki savaşla ve Efendimiz (SAV)’in hicretiyle ilgili. Dolayısıyla o kişileri kapsıyor deyip tarih sahnesine hapsedersek bize hiç bir şey kalmaz. Oysa ayet, o gün ayetin şekillenmesi için dünya tiyatrosunda rol alan sahabeleri kapsadığı gibi şimdi söyleyeceğimiz mânâyı da kapsıyor. O zaman onlar ayetin geliş sürecini bir tiyatro gibi hayatlarıyla oynadılar, bu zorlukları oynayarak ayeti şekillendirdiler, sebeplendirdiler; sıkıntısını, zahmetini yüklenerek, uğrunda savaşarak, uğrunda ölerek inmesine zemin hazırladılar. Ama ayet şimdi bize ne diyor? Günümüz için söyleyeceğimiz mânâ o zaman da vardı, şimdi bizim için de kuvvetlice var, ötelemeyin! “İman edenler” ancak Âmentü Billâhi ve Rasûlihi diyenlerdir. Bunu çok önemseyin: Bütün hadislerin, sünnet olarak anlatılanların ve Kur’ân’daki bütün ayetlerin bir muhatabı vardır; Amentü Billâhi ve Rasûlihi diyenler. Bunu hakkıyla demeyeni Kur’ân muhatap almaz! Tevbe Sûresi açık söylüyor, inkârcıyı muhatap almayız diyor: “Ne sözleşmesi, ne anlaşması, siz kimsiniz? Biz sizi muhatap almayız, sizinle sözleşme yapmayız!” diyor, onlara ültimatom veriyor. Dolayısıyla, Âmentü Billâhi ve Rasûlihi demeyenleri, onu hakkıyla söylemeyenleri, reddedenleri, fiillerine bakınca imanından rahatsız olduğumuz kişileri âyet ve hadis kapsamında düşünmeyin, onların âyet ve hadis önerilerini de dikkate almayın. Birçok ayette görürüz, inkârcılar Kur’ân’dan öğrendikleriyle Efendimiz (SAV)’e hücum ederler. Rabbimiz de onlara “saçmalamayın” der. Öyledir ki, Kur’ân’dan öğrendikleri cümlelerle inananlara hücum ederler. Bu yüzden, onların kendilerini de önerilerini de dikkate almayın. “Onun söylediği de ayet” deyip tuzağa düşmeyin, Allah muhafaza etsin.
GÜNÜMÜZÜN CİHADININ TANIMI NEDİR?
Îman edenler kimlerdir? Âmentü Billâhi ve Rasûlihi’yi Kur’ân’ın söylediği, Efendimiz (SAV)’in öğrettiği şekilde söyleyenlerdir. Hicret edenler? Dikkat edin, îmandan sonra bu geliyor. Hicret edenler, dûniHİ algı ve zann’larından Billâhi anlamda hayata göç edenlerdir, dönenlerdir. Bu şart! DûniHİ algı ve zann’larından Billâhi anlamdaki hayata dönenleri göreceğiz, onların ismi Hanîf’tir. Hakk tarafa dönen manasına Hanîf. Mücâhede edenler ise yakîn gelene kadar doğru imanlarını muhafaza edip, uygun hayat tarzını geri dönüşsüz yapmak için mücadele edenlerdir. Günümüzün yumuşak kelimesiyle söylersek gayret edenlerdir, gücü yettiğince gayret edenler. Kur’ân dedi ki; onlara yakîn gelene kadar buna devam ederler. Yakîn’in bir kaç mânâsı var. Ama Kur’ân’daki özellikle vurgulanan mânâsı “ölüm”dür. Yakîn yani ölüm onlara gelinceye kadar. Ölünceye kadar doğru imanlarını muhafaza için gayret ederler ve îmanları doğrultusunda hayat tarzlarını geri dönüşsüz hale getirmek için güçleri yettiğince gayret ederler. Bu tanım günümüzün cihadıdır! Bunu yapan kişi, Kur’ân’da geçen cihad mükâfatlarına mazhardır. Efendimiz (SAV)’den öğreniyoruz ki bu Büyük Cihad’dır. Bunu yaparken bilirler ki Allah Rahmân olarak merhameti yanı sıra inananlara karşı Ğafur’dur, Rahıym’dir.
ÂMENTÜ BİLLÂHİ VE RASÛLİHİ DİYENLER İÇİN ALLAH LÜTFUNDAN VERENDİR, KARŞILIĞI OLMAKSIZIN FAZLA VERENDİR
Allah Rahmân vasfıyla tüm kulları için bir merhamet platformu yaratmıştır. Bu tüm kulları için olan Rahmân özelliği ile ilgilidir. Ayette inanana diyor ki Ben Ğafur’ur Rahıym’im. Bu yüzden, inanan kul Allah’ın merhametinden umudunu kesmeyendir, o Allah’a karşı fakirdir, Allah’tan ister. İşte Allah ona der ki, “genel vasfım olan merhamet platformumdan başka, doğru inanan ve sâlih amel sahibi olana Ben Ğafur’ur Rahıym’im; onlara ayrıcalıklı, özel davranırım.” Allah’ın Ğafur’ur Rahıym oluşunun adaleti yoktur; o lütuf, hediye ve nimet vasfıdır. Rahmân adaletle ilgili bir merhamettir, Rahmân ismiyle ilgili merhamette adalet vardır, o merhamet Hakk’ın sağlanmasıdır. Kişi zalimden yalnızca hakkını istiyorsa, hakkı isterken “merhamet et” der, tek istediği hakkıdır. Dolayısıyla hak merhametle ilişkilidir, tüm kulların, yaratılanların haklarının korunup gözetilmesi Allah’ın Rahmân ismindendir. Ama Âmentü Billâhi ve Rasûlihi diyenler için Allah Ğafur’ur Rahıym’dir, yani onlar için lütfundan verendir, karşılığı olmaksızın fazla verendir. Bize bunlar öğretiliyor ki, kul olarak işte bunları bilerek, tefekkür ederek “İyyâKE na’budu VE iyyâKE nesta’iyn” deyin.

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 66-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti