Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

HARPTE MAKSAT NE OLMALIDIR? – Kocatepe Gazetesi

Muharrem Günay 21 Eylül 2017 Perşembe 13:32:39
 

Bu sorunun cevabını iki maddede özetleyebiliriz: “Bize saldıran yahut saldırıya hazırlanan düşmana karşı kendimizi müdafaa etmek” ve “ Zâlim devletlerle savaşarak, onların zulmüne engel olmak, insanlığa hürriyet ve hidayet yolunu açmak.”
Elmalılı Hamdi Yazır, savaşı, “harb-i ıslâh ve harb-i ifsad” diye ikiye ayırır ve müminlere emredilen harbin “ıslâh harbi” olduğunu beyan eder. Cihada çıkan müminleri de “azaba müstahak olan bir kavme Hakk namına azab vermeye memur bir el” olarak görür.
Kısacası, Allah Müslümanlara savaş iznini, baskı ve zulüm gördükleri için vermiştir. Bir başka deyişle, izin verilen savaş, sadece savunma amaçlı bir savaştır. Başka ayetlerde ise Müslümanlar gereksiz bir kışkırtmadan veya gereksiz şiddet kullanımından kaçınmaları için uyarılmışlardır:
 “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez.”(Bakara Suresi, 190) “Ehl-i kitapla en güzel şekilde mücadele edin. (Güzellikle, yumuşaklıkla, delil ve ispat yoluyla onlara Yaratıcının birliğini anlatın.) Ancak onlardan zulme sapanlar müstesnadır. Onlara deyin ki: ‘Bize indirilene de, size indirilene de inandık. Bizim ilahımız da sizin ilahınız da birdir. Biz ancak ona boyun eğeriz.” (Ankebut, 29/46)
Yanlış anlaşılan veya yanlış açıklanan ayetlerden birisi de Tevbe suresi 5. Ayettir:
 “Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün…” (Tevbe, 5)
Cihad ve savaşla ilgili ayetleri bir bütün olarak ele almayan bazı kişiler, “…müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün…” gibi ayetleri, dar çerçevede ele alarak yanlış neticelere varmaktadır. Onların bu hali, namaz kılmayan birinin, “İçkili iken namaza yaklaşmayın” (Nisa, 43) ayetindeki “namaza yaklaşmayın” kısmını, namaz kılmayışına delil getirmesine benzer. Kur’an’ın ayetleri hakkında hüküm verecek kişiler, Kur’an’ı iyi bilmek zorundadırlar. Ayetlerin nüzul sebeplerini bilmeyenler, İslâm tarihi özellikle peygamber efendimiz zamanını bilmeyenler, tefsirdeni hadisten ve bu ilimlerin usullerinden haberdar olmayanların verecekleri hükümler yanlış olacaktır. Verdikleri hükümlerde, Kur’an’da olanı yansıtmak yerine, kendi düşüncelerinde olanı yansıtacaklardır. Düzgün bir saraya tutulan ayna, ancak düz ve şeffaf olduğunda sarayı aynen yansıtır. Eğri aynalar, düzgün sarayı eğri gösterir. Tozlu aynalar net göstermez. Renkli aynalar ise, kendi rengiyle gösterir. Kur’an’a yönelen insanların mahiyet aynaları da böyledir.
Tevbe suresi beşinci ayetin evvelindeki ayetlerde, “Haram aylar çıktığında” kaydı vardır. Arap yarımadasındaki müşriklere, ya İslâm’a girmeleri, ya da kendileriyle savaşılacağı bildirilmiş, düşünmeleri için de dört ay müddet verilmiştir. (Tevbe, 1-3)
Ayetin sonunda ise, tevbe edip namazlarını kılmaları, zekâtlarını vermeleri halinde serbest bırakılacakları anlatılmakta, “Şüphesiz Allah Gafur’dur, Rahîm’dir” ifadeleriyle bitirilerek, Allah’ın affedici, merhametli olduğu nazara verilmektedir.
Bir sonraki ayet ise şöyle der:
 “Eğer müşriklerden biri senden eman dilerse ona eman ver. Ta ki Allah’ın kelamını dinlesin. (Müslüman olmazsa) sonra onu güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. Çünkü onlar, bilmeyen bir kavimdir.” (Tevbe, 6) Bu ayette, müşrikler hakkındaki İlâhî rahmetin eserlerini açıkça görmek mümkündür. Müşriklere, bu dinin güzelliğini görmek, Allah’ın kelamını dinlemek fırsatı verilmelidir. Çünkü onlar bu dini bilmeyen bir topluluktur. Onlardan bu niyetle gelip görmek isteyenlere eman verilir, yani emniyet içinde olduğu bildirilir. Gelir, görür, dinler ve isterse kabul etmeyebilir. Kabul etmediğinde, “sen müşriksin” denilip öldürülmez. Emniyet içinde olacağı yere ulaştırılır.
Kur’an’ın bütünlüğü çerçevesinde kıtal (savaş) ayetleri incelendiğinde, karşımıza çıkan tablo işte budur. Durum böyleyken, bu ayetlerden “Kur’an’da inanç hürriyeti yok”, “Kur’an, Müslüman olmayanlardan başkasına hakk-ı hayat tanımaz” gibi hükümler çıkarmak, hem Kur’an’ın esaslarına, hem de tarihi realiteye zıttır. Zira, Hz. Peygamber (asm), hem kitap sahibi olanlarla, hem de kitapsız Araplarla barış ve saldırmazlık anlaşmaları yapmış ve bunlara riayet etmiştir. Sonraki dönemlerde de uygulama aynı minval üzere olmuş, gayr-i Müslim azınlıklar, cizyelerini (vergilerini) vermeleri, kanunlara uymaları şartıyla, İslâm devletleri bünyesinde rahatça yaşamışlardır. (Cihad Konusunda Yanlış Anlaşılan Üç Ayet ve Üç Hadis, Doç Dr. Şadi Eren)
21. Yüzyılın başında dünyanın, dünya ekonomisinin ve paranın kontrolü (Siyonist-Evengelist) İslâm düşmanlarının kontrolü altındadır. Bunlar dünya ekonomisini ve ellerindeki siyasi, askeri ve ekonomik gücü kendi dinî inançları doğrultusunda kullanmaktadırlar. Bunların öncelikli hedefi Ortadoğu’da İsrail’in güvenliğini ve çıkarlarını koruma altına almak amacıyla başta Ortadoğu olmak üzere dünyayı yeniden şekillendirmektir. Bu projelere karşı milli, İslâmi ve İnsâni plan ve projeler üretmek, inançlı, imanlı, bilgili kadrolar yetiştirmek, İslâm coğrafyasını cehaletten, yoksulluktan kurtarmak bilgi ve teknoloji üreten bir toplum haline getirmek, Türk ve İslâm toplumunu Kur’an ve sünnet çizgisinde bilinçlendirmek, Müslümanlar arasında birlik ve dayanışmayı gerçekleştirmek de en büyük cihat olarak. “Allah yolunda  (zamana göre) nasıl cihat etmek gerekiyorsa öyle cihad edin (Hac 22/78) emrini hayata geçirmektir. Yine Müslümanlar arasından çıkan Ehlisünnet vel cemaat düşmanı fırkalara ve bozuk mezheplere karşı durmak ve Ehlisünnet akidesini savunmakta en büyük cihattır.
Yeryüzünde yaşayan bütün insanların ve devletlerin hedefi bütün problemlerin “barışçı” yolarla çözüldüğü, açık ve gizli savaşların tamamen ortadan kalktığı, başta inanç özgürlüğü olmak üzere en temel insan haklarına uyulan ve saygı duyulan bir dünya kurmak olmalıdır. Fakat bu güne kadar bunu başarmak mümkün olmamıştır. Bu duruma ancak Allah’ın dini olan barış dini “silm’in İslâm’ın yeryüzünde hâkimiyeti ile ulaşılabilir. Yüce dinimiz barışı her zaman savaşa tercih etmekle beraber, savaşlara karşı hazırlıklı olmamızı istemiştir.  (Ali İmran 3/200; Nisa 4/71) Dilimizdeki “Hazır ol cenge istiyorsan sulhu salah” atasözü de bu gerçeğe işaret etmektedir. Yüce kitabımızda da bu duruma dikkat çekilerek söyle buyrulmaktadır: “Hoşunuza gitmediği halde, size düşmanlarınızla savaşmak emredildi.” (Bakara 2/216)
Elbette İslâm’da şartlar oluştuğu zaman silahlı cihad vardır ve mü’minler üzerine farzdır. Fakat silahlı olsun, silahsız olsun manevi ve maddi cihadı zamana göre “Allah yolunda nasıl gerekiyorsa “(Hac Suresi, 22/78) sadece “İ’lâ-yı Kelimetullah” için yani Allah’ın adını yüceltmek ve O’nun rızasını kazanmak amacıyla ve bir ibadet anlayışıyla yapmak ve bu ibadetin kurallarına de en ince teferruatına kadar uymak gerekir. Evet! Cihat insan öldürme değil; İnsan kurtarma savaşının/sanatının adıdır.

 

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER