Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Kemal DEMİRKIRKAN
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

KRİZ NEDEN ÇIKTI (2)

Dünkü yazımızda “kriz neden çıktı” diye sorduk. Asrın en büyük özelleştirmesi diye bizlere yutturulan, ancak altından onlarca “çapanoğlu” çıkan Telekom’un özeleştirilmesi hikayesini ve devletin nasıl kazıklandığını ifade etmeye çalıştık. Son söz olarak “bütün bunlar kimin kabahati” diye sormuştuk.
Evet bugün ülkemiz çok ciddi bir krizle karşı karşıya. Her ne kadar devlet büyüklerimiz 2 ay içinde atlatırız deseler de, durum pek de öyle gözükmüyor. Artan döviz kurlarının piyasalara ve günlük hayatımıza etkisini eylül itibariyle görmeye başlayacağız Bugüne kadar kur tahtalarında kopan fırtına, bu ay itibariyle vatandaşın cebinde kopmaya başlayacak.
İyi yönetilmeyen bir sürecin sonunda maalesef yine mali krizle karşı karşıyayız. Türkiye’de Cumhuriyet dönemi boyunca 1946, 1958, 1960, 1974, 1980, 1982, 1990, 1994, 2000 – 2001 ve 2008 yıllarında krizler yaşadık. Bugün yaşanan krizle birlikte 16 yıllık AKP iktidarında 2. kez ekonomik kriz yaşandı. 1980 sonrası, ülkemizde neoliberal politikaların uygulandığı yılları işaret ediyor. İşte bu dönemde, yani 80 sonrası neredeyse 5 yılda bir ekonomik krizle baş başa kalıyoruz. AKP dahil olmak üzere, 1980 sonrası iktidara gelen hiçbir hükümet bu hastalığa çözüm üretemedi. Şimdi tek adam döneminde olanlar da ortada.
Bir dönem kendi kendine yetebilen dünyadaki 7 ülkeden birisi olan Türkiye, bugün birçok tarım ürünü, hayvansal ürünü ithal etmek zorunda kalıyor. Yani, dolar verip, tarımsal ürün alıyor. Bunda elbette uygulanan yanlış ve liberal politikaların etkisi var. Örneğin “9 il ve 122 ilçeyi kapsayan, 10 milyon 580 bin dekar sulama alanına sahip Türkiye’nin en büyük tarımsal kalkınma Projesi olan GAP kaderine terk edildi.16 yılda tarım ürünlerine 185 milyar dolar ödendi.”
Bugün, birçok gazete sayfa sayısını azaltmaya ya da ebatlarını düşürmeye başladı. Gazete kağıdının bulunmaması nedeniyle İzmir’deki yerel gazeteler aralarında anlaşarak Pazar günleri, gazete çıkarmamaya karar verdiler.  Mizah dergilerinin kimisi cep boyutuna düştü, kimisi sayfasını azalttı, kimisi kapanmamak için zam yaptı.
Peki kağıdı kendimiz yapamıyor muyuz? 1936 yılında kurulan SEKA, tüm Türkiye’nin kağıt ihtiyacını karşılıyordu. SEKA bu iktidar döneminde karsız olduğu gerekçesiyle satıldı. Artık ülkemizde kağıt dışardan ithal ediliyor. Gazete kağıdında, dışa bağımlılık ve doların yükselmesi medyayı da zor duruma sokuyor. Defalarca söyledik bir kez daha anlatalım. Cumhuriyet döneminin kazanımı olan fabrikaların, haraç mezat satılması, sonrasında her şeyin özel sektöre devredilmesi yani piyasa ekonomisi bizi bu hale getirdi. Keza Telekom gibi stratejik önemi olan kurumların satılması da hem stratejik hem de ekonomik açıdan ülkemizin zararına işliyor. SEKA’nın kapatılmasıyla on binlerce kişinin işsiz kalması da cabası.
Et Balık Kurumunun satılması sonrası ülkemizde uzun zamandan beri et ithal ediliyor. Hayvancılıkla uğraşan çiftçimiz de, kasap da, vatandaş da halinden memnun değil. Ülkeyi ne hale soktuklarını görmek için çok da düşünmeye gerek yok. Brezilyadan, Arjantin’den getirilen hayvanlarda Şarbon çıkması da ayrı bir olay.. “Kendi topraklarında kendi çiftçisine, hayvancısına yapılan ihaneti görmezsen Şarbon olur, GDO olur, sonrası felaket olur.” Hayvanlar birere ikişer ölürken, İstanbul’da birçok vatandaşımız Şarbon ön tanısıyla hastanelere akın etmeye başladı. Vatandaşın hastane köşelerinde perişan olurken, çiftçin açlığa, yoksulluğa mahkum olur. Büyükşehir varoşlarına göç eder, yardıma muhtaç halde, sana oy deposu olur.
Bu neoliberal politikalar bizi hem paramızdan hem de sağlığımızdan etmeye devam ediyor. Aslından bugün sağlık alanında yaşanılan özelleştirmelerin de 1980 sonrası Dünya Bankası projesi olarak 3. Dünya ülkelerinde uygulanmaya başlatıldığını, ülkemizde de “Sağlıkta Dönüşüm Programı” adı altında yaşama sokulduğunu çok iyi biliyoruz.
Bütün bunların ışığında ulu önderin 6 ok içine yerleştirdiği “Devletçilik” ilkesinin önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.
Son Söz; “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdî ve hususî teşebbüslerde yapılamamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve görüldüğü gibi kısa bir zamanda yapmaya muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz yol, görüldüğü gibi liberalizmden başka bir sistemdir” Mustafa Kemal ATATÜRK

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER