Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
İrfan Ünver NASRATTINOĞLU

M I S I R – 2009 -8-

Yüce Tanrı, tam 22 yıl sonra bir Mısır seyahati daha nasip etmişti. Son yıllarda şahsen ve başkanı olduğum Kurumun çalışmaları yurt dışına yönelmişti ve çeşitli ülkelerde etkinlikler yapıyordum. Oğlum Deniz, görev yaptığı üniversiteden arkadaşı olan Lütfi Atay’la birlikte Mısır’a giderek incelemelerde bulunmuş ve bizim, bu kardeş ülkede de bir etkinlik yapabileceğimize kanaat getirmişti.
Ön çalışmalarımızı yaptıktan sonra, 01 Kasım 2009 tarihinde Deniz ve Lütfi’yle birlikte Mısır Hava Yolları’nın 14.10’da İstanbul’dan havalanan uçağıyla, 2 saatlik uçuşla Kahire’ye ulaşmıştık. Etkinliği bildirdiğimiz Kahire Büyükelçimiz, bizi karşılamak ve ilgilenmek üzere, Kültür Ataşesi Özkan Durmaz’ı görevlendirmişti. Ayrıca Mısır etkinliğimizde partnerimiz olan kuruluşun temsilcisi de karşılayanlar arasındaydı. Sözün başında, Mısır’da bulunduğumuz süre içerisinde bizimle candan ilgilenmiş olan Sayın Özkan Durmaz’a burada bir kez daha teşekkür etmek istiyorum.
Doğruca Hotel Barcelo’ya giderek odalarımıza yerleşmiştik. Otelimiz 5 yıldızlı, her türlü gereksinime yanıt verebilecek donanıma sahipti.
Kahire karmakarışık, trafik berbat ve her yer polis doluydu… Hava alanı otel arası çöldü. Binalar da sanki çöl rengine boyanmışlardı. Yeşil yok denilecek kadar azdı.
SEMPOZYUM VE SERGİ
Deniz ve Lütfi’yle birlikte gerekli hazırlıkları, 2 gün içinde tamamlamıştık. 03 kasımda da oğlum Salih, etkinliğimize katılacak olan grubu getirmiş, Deniz’le birlikte otele yerleştirmişlerdi. Açık büfe kahvaltıdan sonra Zosed otele geçilmiş; önce karma sergimiz açılmış, sonra sempozyum çalışmaları başlamıştı.
Kahire Büyükelçimiz Şafak Göktürk ile birlikte açtığımız sergide, çeşitli dallardaki eserleriyle Bengütay Hayırsever, Gökçen Meryem Kılınç, Güldane Araz, Hatice Kübra Ergin Halhallı, Nergiz Paşu, Nurşen Dinç, Onan Onur Reisoğlu,Serap Ünal, Sevim Selamet, Şebnem Tuna,Turgut Tuna, Ulviye AYDIN, Zeliha Akçaoğlu Tetik, Sema Çetin, Duygu Kahraman yer almışlardı.
Deniz’in yönettiği açılış oturumunda Afrika Birliği Başkanı Mohamed Abd El Ghaphar, Dr. Şevki Hassan Ahmed konuşmuşlar; sonra da ben ve Büyükelçimiz açış konuşmaları yapmıştık. Yarım saatlik bir ikram arasını müteakip Kenya halk oyunları grubu bir gösteri yapmış, bilahare iki ayrı salonda gerçekleştirilen “Uluslararası Türkiye-Mısır İlişkileri” ana başlıklı sempozyumda 54 bildiri sunulmuştu.
O akşam Büyükelçimiz Sayın Şafak Göktürk, Büyükelçilik salonunda bir resepsiyon vermişti… O resepsiyonda tanıştığımız, değerli bilgin Prof.Dr. Abdullah Atiyye, bir süre sonra Mısır’ın Ankara Büyükelçiliği Basın ve Enformasyon Ataşesi olarak atanmıştı.
YENİ KAHİRE
Kahire bir hayli büyümüş, genişlemişti. Örneğin Yeni Kahire adıyla yeni bir semt oluşmuştu ve modern bir planlamayla, gerçekten yeni bir Kahire yaratılmıştı. 18 milyon nüfusu olan Kahire, bu Yeni Kahire semtine doğru yayılıyor; eski ve yeni olmak üzere iki Kahire meydana geliyordu.
Sempozyum üyelerinin tamamına Felluca (filika) ile Nil nehrinde 1,5 saatlik bir gezi yaptırmış, bu gezi esnasında, Mısır mutfağına özgü “koşari” yedirmiştik.
Han Halili çarşısı gezip görülen yerlerin başında geliyordu. Ne var ki çarşının girişindeki sündük satıcılar can sıkıyorlardı. Ne yazık ki yıllar önce olduğu gibi hiçbir emek vermeden bahşiş isteyenler ve dilenciler çoğalmıştı.
Mısır’daki partnerimiz grubumuzu ürettiği parfümün tanıtımını ve satışını yapan bir mağazaya götürmüştü. Burada, özellikle grubumuzdaki bayanlar, epeyce alış veriş yapmışlardı.
İSKENDERİYE
İskenderiye şehrine de günübirlik bir gezi yapmıştık. Kahire’ye 250 km. mesafede bulunan 6 milyonluk İskenderiye, benim daha önce gördüğüm İskenderiye’den farklıydı. Sahil düzenlenmiş, şehre giriş çıkış yolları ve şehir içindeki caddeler modern hale getirilmişti. Kahire-İskenderiye yolu da artık otobandı. Otoban boyunca gördüğüm bıldırcın yuvaları dikkatimi çekmişti… Bu yol eski çöl yoluydu… Birçok yerde hızı ölçe radarlar vardı. Söylediklerine göre bu yolda turist araçları durdurularak rüşvet bahşiş isteniliyordu…
Rehberimiz Nadya Emin Hanım, güzel Türkçesi ile bilgiler veriyordu. Ona göre İskenderiye “Akdeniz’in incisi” idi. Nadya’nın anası Türk’tü. O Türkiye’de öğrenim görmüş ve T.C. vatandaşlığını da almıştı. Yani çifte vatandaştı. Yıllarca Kahire Büyükelçiliğimizde çalışmıştı.
Ünlü İskenderiye Kütüphanesi, nihayet muhteşem bir binaya kavuşmuştu. Hz.Ömer’in halifeliği döneminde yanan kütüphane, bir de Sezar tarafından yakılıp yok edilmişti. 1981’de yenisi inşaa edilen kütüphanenin resmi açılışı 2002 yılında yapılmış, Cumhurbaşkanımız Turgut Özal tarafından 2500 kitap hediye edilmişti. Mısır’daki ilk matbaa, İskenderiye’de açılmıştı. En eski baskı makinası, kütüphanede sergileniyordu.
İskenderiye’de Arap atı üretilen bir hara vardı. Kentin içi de dışı da hurma ağaçlarıyla doluydu ve burada çok yağmur yağıyordu. Mısırlılar gibi, kimi yabancılar da burada yazlık mestek satın almışlardı. Yaz aylarında İskenderiye-Antalya arasında feribot seferleri yapılıyordu. Bu önemli kentte bir petrol rafinerisi, bir tütün kombinası, Muharrem Bey köprüsü, Büyük İskender, Hidiv İsmail ve halk kahramanı Saad Zaağlul’un heykelleri vardı. Bu şahıs bir Türk kızı ile evlenmişti. Eski Adı Faros olan şehrin planlamasını İskender yapmış ve giderek şehrin adı onun adını almıştı.
Geniş bir park-bahçe içerisinde bulunan Montaza sarayı kapalı olduğu için gezememiştik. Nadya’nın dediğine göre Hüsnü Mübarek yabancı sefirleri burada kabul ediyordu. Bu saray 1822 yılında Abbas Hilmi Paşa tarafından inşaa ettirilmişti. Daha sonra bütün Hidivler saraya bazı eklemeler yaptırmıştı.
Deniz’in tespiti doğrultusunda mülkiyeti Fuat Köprülü’ye ait olan T.C.Başkonsolosluk binasını da görmüştük.
İskenderiye feneri, dünyanın yedi harikasından biriydi. Bu tarihi yapının inşaa tarihi, M.Ö. 300 yılıydı. Bu kadim kent, Mısır’a başkentlik de etmişti. Yavuz Sultan Selim fethetmiş, 1914 yılına kadar Türk egemenliğinde kalmıştı. Nil’deki ada üzerinde Kayıtbay kalesi vardı. Halkın yarısı Müslüman, yarısı Hristiyan olan kentte, vaktiyle Yahudiler de yaşıyordu ama, hepsi de başka diyarlara göç etmişlerdi… Şehir içi ulaşımda kullanılan tramvaylar iki renge boyanmışlardı. Mavi renkli olanlar varsıl, sarılar ise yoksul semtlere yolcu taşıyorlardı… Kentteki ilginç yapılardan birisi de Endülüs tarzı mimarisiyle Abu El Abbas camii idi… Kültürel alanda da Mısır’ın önde gelen kenti olan İskenderiye’de sinema, opera, tiyatro vardı tiyatrolardan birisi Mehmet Ali Paşa adını taşıyordu… Ünlü sinema sanatçıları Ömer Şerif ve Yusuf Şahin de burada doğmuşlardı. Çok geniş bir sahil şeridi olan İskenderiye ile bizim Mersin şehri kardeş şehirlerdi.
BÖLÜK PÖRÇÜK BİLGİLER
Nadya Emin Hanım, otobüsün önünde oturuyor, eline mikrofonu alarak, aklına gelen her şeyi anlatıyordu. Böylesi durumlarda sağlık bilgiler edinebilmek mümkün değildi, ama ben yine de bazı notlar alıyordum. Örneğin Nil üzerindeki küçük bir adada “Firavunlar Köyü” vardı ve bu köy görülmeliydi, ama gezi programımızda bu köy yoktu. Buna rağmen bazı arkadaşlarımız gidip köydeki firavunlarla ilgili müzeyi görmüşlerdi…
Nadya’ya göre, ünlü Tutankamon 8 yaşında tahta çıkmış, 18 yaşında ölmüştü….
II.Ramses 32 yıl hüküm sürmüş, çeşitli kadınlardan 92 çocuğu olmuştu!…
Mısırlı’nın inandığı, adı Hathur olan bir kadın tanrı vardı!…
Ahmeton, yani Amon Fiz Allah adını ilk kez anan firavundu. Kız kardeşi Neferteti ile evlenmiş, bu evlilikten 4 kız dünyaya gelmiş, bunlardan ikisini öldürmüştü!…
Mısır’da 154 tane piramit vardı ve bunların 9’u Giza’da bulunuyordu. Bunlardan üçü çok ünlüydü ve buradaki mumyaların sırları çözülememişti. İnsanların yanında hayvanların da mumyaları vardı ve bu mumyalar canlı gibi duruyordu!… En büyük piramide giriş ücreti 100 paund, ortacaya ise 30 paunddu. (ABD Doları= 5.4620, 1 Euro=8.0854 paund)
Kimi ülkelerde bugün de firavun hayatı yaşayanlar vardı. 3 Japon Mısır’a felerek ibadet etmişlerdi. Mezarların duvarlarındaki resimler, yeni yapılmış gibi duruyordu.
KAHİRE’DE
6 gün-gece kaldığım bu Mısır seyahatinde, günübirlik İskenderiye gezisinin dışındaki zamanlarım Kahire’de geçmişti. Türk kökenli Hidiv İsmail Paşa’nın temelini attığı ve 1902 yılında açılışı yapılan Kahire Müzesi’ni bir kez daha gezme olanağını bulmuştum. Aradan geçen zaman içerisinde müzede gelişmeler olmuştu. Tabi her zaman olduğu gibi ilgi odağı Tutankamon’du…
Selahattin Eyyubi Kalesi, Kavalalı Mehmet Ali Paşa Camii’ni de bir kez daha gezip görmüştüm. Mukaddem dağına bakan kale üzerine camiini ve sarayını dikmekle Mehmet Ali paşa isabetli bir karar vermişti. Çünki yaz aylarında rüzgâr esintileri oluyordu. Ayrıca buradan Kahire’yi kuşbakışı seyredebilmek de mümkündü. Vaktiyle bu kalede darphane vardı ve Eyyubi hanedanından Necmettin Salih adına burada para basılmıştı. Kale ve caminin gezilmesi için 50 paund ödemek gerekiyordu. Kahire Müzesine giriş ise 50 paund, içindeki bir diğer müzeye giriş ücreti ise 100 paunddu.
NİL’DE YEMEKLİ VAPUR GEZİNTİSİ
6 kasım akşamı Nil nehrinde 2 saatlik bir gezinti yapmıştık. Açık büfe yemeğin menüsü oldukça zengindi. Müzik ve dansöz de vardı. Bir de tennure içerisinde, müziğin ritmine uyarak dans eden erkek bir delikanlı vardı ki, bunu iki Mısır seyahatinde de ilk kez görüyordum. Bu gezide gönüllerince eğlenme olanağı bulan arkadaşlarımızdan olumlu tepkiler almıştım.
Çöl üzerinde kurulmuş olan Mısır’a hayat veren Nil’di. Mısır’ı yönetenlerin turizme önem vermeleri son derece yerindeydi. Bu sayede pek çok insan para kazanıyordu. Ayrıca hiç kuşku yok ki ülkeye de döviz girdisi sağlanıyordu. Uluslararası üne sahip olan hemen hemen tüm oteller Kahire’de otel açmışlardı. Ne var ki 75 milyonluk bu büyük ülkede insanların çoğu aç ve muhtaçtı. Esasen siyasal çalkantıların nedeni de bu idi!…
7 kasım, yurda dönüş günüydü. Saat 12.00’de otelden ayrılıp hava alanına gitmiş, Mısır hava yollarıyla da salimen yurda dönmüştük.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti