21 Eylül 2013 Cumartesi 03:00:00
(Saray’da)
-Başyaver: Devletlüm, ahali isyanda. Ağacı kesip yol yapmayın diyorlar.
-Başsultan: Beğenmiyorsanız ormanda yaşayın kardeşim.
-Hünkarım, orman mı bıraktınız memlekette?
-Bre mel’un ne dersin sen?
-HES’tir, köprüdür, yoldur derken orman morman kalmadı ki. Nereye gitsin ahali…
-Seni gidi Celalici, seni gidi Patronacı, seni gidi Estergoncu… Yıkıl karşımdan…
-Emredersünüz, kıymetlüm…
***
(Divan-ı Hümayun’da)
-Başsultan: Muhteremler, nasıl görürsünüz ahvali?
Bir Nazır: Ahval eyidir amma, ahali yerinde duramıyor…
-Muhteremler, bırakın ahaliyi. Yedikleri önünde, yemedikleri artlarında. Duyün-u Umumiye’ye de borçları sildik. Daha ne isterler?
-Hünkarım, yeşillik isterler, orman isterler, hava isterler…
-Bakın biz, hava yolunu halkın yolu yaptık. Yeşilliği pek severiz, orman için nazırlık tahsis ettük. Daha neyleyelüm?
-En iyisini siz bilirsiniz sultanım…
***
(Bir törende)
-Bunlaaar, ağaç nedir bilmezleeeer. Biz ağacın sevdalıyızz. Beraber yürüdük bu yollarda derkeeen ağaçlı yolları kastediyoruuz. Bunlaaar, kavak gibidir. Sularsınız boy verir, gölgesi bile soluklanmaya yetmeez. Biz çınar gibiyiz. Kolumuzun uzanmadığı, gölge etmediğimiz yer yok. Ey ahaliyi kışkırtanlaaar… Sizler orman kanunlarını iyi bilirsiniz… Gezi’ymiş, üniversiteymiş, meydanmış. Yeter galimenek! Gidin ormanda yaşayııın!
(Alkışlar, alkışlar, alkışlar… Mebuslardan bazılarının gözyaşlarını tutamadığı görülür.)
***
(Meclis-i Mebusan’da)
-Engürü’deki Orman Çiftliği’ni Amerikanyalı müttefikimize, Karadeniz’deki ormanlık araziyi duble yolculara, Akdeniz’deki ormanları HES’lere, İstanbul’daki ormanları köprücülere, Ege’deki ormanları Müşterek Hane İdaresi’ne verdük. Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir. Hayırlı uğurlu olsun…
(Saray’da)
-Başyaver: Devletlüm, ahali isyanda. Ağacı kesip yol yapmayın diyorlar.
-Başsultan: Beğenmiyorsanız ormanda yaşayın kardeşim.
-Hünkarım, orman mı bıraktınız memlekette?
-Bre mel’un ne dersin sen?
-HES’tir, köprüdür, yoldur derken orman morman kalmadı ki. Nereye gitsin ahali…
-Seni gidi Celalici, seni gidi Patronacı, seni gidi Estergoncu… Yıkıl karşımdan…
-Emredersünüz, kıymetlüm…
***
(Divan-ı Hümayun’da)
-Başsultan: Muhteremler, nasıl görürsünüz ahvali?
Bir Nazır: Ahval eyidir amma, ahali yerinde duramıyor…
-Muhteremler, bırakın ahaliyi. Yedikleri önünde, yemedikleri artlarında. Duyün-u Umumiye’ye de borçları sildik. Daha ne isterler?
-Hünkarım, yeşillik isterler, orman isterler, hava isterler…
-Bakın biz, hava yolunu halkın yolu yaptık. Yeşilliği pek severiz, orman için nazırlık tahsis ettük. Daha neyleyelüm?
-En iyisini siz bilirsiniz sultanım…
***
(Bir törende)
-Bunlaaar, ağaç nedir bilmezleeeer. Biz ağacın sevdalıyızz. Beraber yürüdük bu yollarda derkeeen ağaçlı yolları kastediyoruuz. Bunlaaar, kavak gibidir. Sularsınız boy verir, gölgesi bile soluklanmaya yetmeez. Biz çınar gibiyiz. Kolumuzun uzanmadığı, gölge etmediğimiz yer yok. Ey ahaliyi kışkırtanlaaar… Sizler orman kanunlarını iyi bilirsiniz… Gezi’ymiş, üniversiteymiş, meydanmış. Yeter galimenek! Gidin ormanda yaşayııın!
(Alkışlar, alkışlar, alkışlar… Mebuslardan bazılarının gözyaşlarını tutamadığı görülür.)
***
(Meclis-i Mebusan’da)
-Engürü’deki Orman Çiftliği’ni Amerikanyalı müttefikimize, Karadeniz’deki ormanlık araziyi duble yolculara, Akdeniz’deki ormanları HES’lere, İstanbul’daki ormanları köprücülere, Ege’deki ormanları Müşterek Hane İdaresi’ne verdük. Kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmiştir. Hayırlı uğurlu olsun…