Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

RUBUBİYETE SAHİP ÇIKMAKTAN KURTULAMAMAK VE ONUN GETİRDİKLERİ

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 12 Şubat 2018 Pazartesi 13:24:09
 

– 103 –
Kişideki “ben müstakilen varım” sanışı ondaki Muhtariyeti Tercih Gücünden kaynaklanıyor. “Ben müstakilim” diye sahip çıkış birimdeki Muhtariyeti Tercih Gücü nedeniyledir. Onda bir tercih gücü var, o gücü kullanıyor. Kul kendisindeki o gücü kullanmayabilir mi? Muhtariyeti Tercih Gücü’nü fark etmesi ve kullanmaması dilenmişse kullanmaz. Ama kulun bu gücü kullanmasıdır ki zaten onda dünya hayatını başlatıyor. Eğer kişi “A” Takdim Formu”ndan habersiz yaşarken hakikatin ne olduğunu düşünüyorsa, ona bir yer belirler, o onun bir yerindedir hep! Beynindedir, kalbindedir, derunundadır, içindedir, hakikatindedir, bir yerindedir. Niye? Kendi var ve Allah da onun bir yerinde. Allah’a da yer arar ve “bizde” der, çok sıkışırsa “her yerde” der, karşıdakini iknasına bağlı. Karşıdaki “her yerde”yi kabul ederse tamam, kabul etmezse bu sefer; sende, kendinde, içinde, özünde, hakikatinde… Bir yere koyacak mutlaka. Niye? Rububiyete sahip çıkmaktan bir türlü sıyrılamadığı için. O rububiyet ilanının verdiği hükümranlıkla O’nu bir yere koyuyor. En iyi yere, en kutsal yere koyuyor olabilir, ama hep kendi rablık ilanının hükümranlığı içinde bir yere koyar.
Kul için bazen “nokta” ifadesi kullanılır, karşılaşırsınız. Nokta, çizimimizdeki manasıyla fark edildiğinde, “A” Takdim Formu da “B” Takdim Formu da daha iyi yakalanmış olur inşaAllah.

İLAHİ KUDRET: YOKTAN VAR ETME GÜCÜDÜR
Her bir insan bir Esma’ül Hüsna terkibidir, değil mi? İnsan Esma’ül Hüsna terkibidir. Bu Esma’ül Hüsna terkibini çok basit bir benzetmeyle şöyle bir tefekkür ile anlamaya çalışalım. Benim elimde beş çeşit meyve suyu var ve ben bunlardan farklı lezzetlerde yeni meyve suları yapıyorum. Her birinden farklı oranlarda alıp çeşitli seri lezzetler oluşturuyorum. Oluşturduklarımın hepsi, elimdeki bu beş çeşit meyve suyunun terkibidir, değil mi? Aslında yeni meyve suları elde ediyorum ama bu terkipler, var olan beş çeşit ana/saf meyve sularından alınan miktarlardır, ama farklı, yeni lezzetlerdir. İşte yeni her bir lezzet kompozisyonu, o ilk saf/ana meyve sularına göre bir noktadır. Nokta yaratılanın adıdır, her bir yaratılandır. Allah ne için dilemişse, dileğine uygun kompozisyon neyse, o kompozisyonla yeni bir şey meydana gelir, o dileğe uygun bir yapı oluşur, işte her bir kompozisyon, her bir yapı bir noktadır. O dileğe uygun her bir kompozisyon noktadır, o dileğe uygun bir nokta oluştu. Dikkat edin, nokta o terkibin adıdır! Yalnız insan için değil, dilediği her şey için bu böyledir. Dilediği her terkip, dileğiyle meydana gelen her terkip bir noktadır. Ver her bir noktadan açığa çıkan bir güç vardır ve o güç, bâtınında Allah’ın kudretidir. Kudret, Allah’ın gücüdür. Peki, Allah’a ait kudret nedir, ilahi kudretin özelliği nedir? İlahi kudreti tek kelimeyle söylersek, yoktan var etme gücüdür, yoktan var etme gücü Kudret’tir. Bu manası nedeniyle kudret, kuvvetten ayrıdır. Biz, insan için  “kuvvetli” kelimesini kullanırız, ama “kudretli” kelimesini ilahi kudret için yaptığımız bu manasında kullanmayız, insana bu manada kudretli demeyiz. Kudretli, kudret sahibidir, var eder. Kudretli olan yoktan var edendir. Bu manası ile “kudretli” kuvvetliden çok farklıdır… “Yoktan var etmek” geçmişte çok büyük kişiler arasında bazı farklılıklara değil, ama hoş tefekkür tartışmalarına sebep olmuştur. Muhyiddin ibn-i Arabî Hazretleri ile Abdülkerim El-Ciyli Hazretleri zamandaş değillerdir. Aynı dönemde yaşamadıkları için, Abdülkerim El-Ciyli Hazretleri gıyaben çok nazik bir fikir tartışması yapmıştır. Şöyle ki, Muhyiddin ibn-i Arabî Hazretleri, “Kudret, Allah’ın ilminde var olan şeylerin açığa çıkmasıdır, Allah’ın ilminde zaten bir şey var, onun yaratılmasıdır” demiştir. Abdülkerim El-Ciyli Hazretleri ise; “Hayır, Allah’la beraber ilminde öyle bir şey yok” diyor. Bu yaklaşımda çok önemli bir incelik var, yoktan var etmek hakikatine işaret var. Orada bir zaman yok ve orada zaman önceliği değil hükmi öncelikler var. Önce Zatı, hep Zat’ı! Zatı’ndan sonra ilminde diledikleri! Zatıyla beraber ilminde o bilgiler vardı, o şekiller vardı, değil! Bu konu şimdilik biraz derin tarafa doğru gidebilir, dönelim. Kudret, İlahi kudret yoktan var etmektir! Dolayısıyla bu yoktan var etme gücü Nokta’da da vardır. Nokta’nın Allah’ın dileği olan bu hale gelirken geçirdiği evreler yüzünden oluşan perdeler nedeniyle o güç onda Noktanın Gücü olarak açığa çıkar. Ve nokta bu gücü ya sahiplenir veya yasal olarak kullanır. Sahip çıkarsa “benim gücüm” der, fark eder de yasal kullanırsa “La havle ve La kuvvete” der. Kişi “A” Takdim Formu”ndan kurtulmadan noktayı anlamaya çalışırsa, “herhangi bir yerimde nokta var” zannına düşerse Noktalı Tanrı olur. O kadar çok farklı tanrı var ki… O tanrıları iyi tanımak ve o tanrılardan olmamak lazım! Noktayı paylaştığımız şekilde çok iyi fark ettiğinizde çok hızlı anlama, ilerleme mümkün olacaktır, kendinizdeki kudrete sahip çıkan o davranışı fark edip ondan sıyrıldığınızda, o davranışı “ti”ye aldığınızda anlama ve ilerleme daha da hızlanacaktır. Tanrıya ait o davranışı “ti”ye almak, ona “La ilahe” demektir. Onu önemsememekle ona sahip çıkmamış ve onu fonksiyonsuz kılmış olursunuz. “La ilahe illallah” ile onu yok saymak iyi bir Kelime-i Tevhid Zikrullahı’dır.
ZULMETTEN KURTULUP GERÇEK
KESRET ALEMİNE GİRMEYİ BAŞARMALIYIZ

Yaptığımız nokta tarifi “B” Takdim Formu”nda durum tespiti yapan kişi içindir, konuya hanif yaklaşan “BEN” anlayışı içindir, yani gerçek kesret âlemi için geçerlidir. Amacımız “A”dan kurtulup “B”ye girmek değil mi? Hedefimiz, önce edep dışı olan “A” Takdim Formu”na ait davranış yanlışlığından, bu davranıştan kurtulup “edeb” haline, “B” Takdim Formu”na girmek! Hedefimiz önce bu: “B” anlayışıyla durum tespiti yapmak, “B” anlayışıyla durum tespiti yaparak “BEN” demek! İnşaAllah bu gerçekleşti diyelim, bu gerçekleştiğinde bakacaksınız ki hala “BEN” diyen birçok varlık var, bir kesret hala var, yine birçok nokta var. Evet, ama o zaman yeni bir seyr-i süluk başlar. Bu yeni seyr-i süluk, birçok “BEN”in olmadığını anlayacağınız Vahidiyet’e doğru gidiştir! Farklı “BEN”lerin olmadığı, farklı Hayy’ların, farklı Mürid’lerin olmadığı bir idraka gidiş. Yani her “BEN”de ayrı bir Hayy’ın, her “BEN”de ayrı bir Mürid’in olmadığını fark edeceğiniz yeni seyr-i süluk başlar şimdi ve bu seni Vahid ismine götürür. Sonra? Farklı bu “BEN”leri birledikten sonra bu birlediğinin de yokluğunu başarman gerekir ki o da seni Ehadiyet’e götürür… Buralar çok, çok ileri noktalar, biz öncelikle zulmetten kurtulup gerçek kesret alemine girmeyi başarmalıyız.
ZİKRULLAHI TEFEKKÜRÜYLE YAPMAK ÖNEMLİDİR.
Gerçek kesret âlemine girince çeşitli “BEN”ler göreceksiniz, çeşitli Esma’ül Hüsna terkipleriyle karşılaşacaksınız. O zaman onların ayrı ayrı olmadığını, hatta görünenlerin görüntü oyunları olduğunu ve onları birlemek gerektiğini anlarız. Bunun için farklı yöntemler kullanacaksınız ki o sizi Vahidiyet’e götürsün. Hedef Vahidiyet! Bu hedefe ulaşabilmeniz için hedefi tarif etmeniz gerekiyor; “ben bu bakış açısıyla nereye gideceğim, neyi elde etmek istiyorum?” diye sormanız gerekiyor. Bu tarifi yaparsanız, siz o zaman zikrullahı tefekkürle yapabilirsiniz. Zikrullahı tefekkürüyle yapmak önemlidir. Neden? Hedefiniz için, hedefinize giderken ki idrak duraklarından yararlanmak için. Hedefe giderken fiillerin tecellisi, sonra isimlerin tecellisi gelir. Şimdi zikirlerle (değişik esma zikirleri ve diğer tüm zikirlerinizle) oraların antrenmanını yapıyorsunuz. Bu antrenmanları yaparken bilimsel bakışlardan yaralanarak tefekkür yaparsanız; yani fikri müşahedelerle esmaül hüsna zikrullahlarını birleştirirseniz, zikrini ve tefekkürünü yaptığınız esma’ül hüsnaya ait beyin kapasitenizin hızla ve sağlam açılmasını sağlamış olursunuz. Sonra da onları bir yani tek yaparsınız. Daha sonra da…
Ama bunlar  “A” yapıdan kurtulmadan yapılamıyor. Mümkün değil, kesinlikle mümkün değil! O zaman “A”dan kurtulup kurtulmadığımızı nasıl anlayacağız? Çünkü bir şekilde ilerlediğimizi zannedip, kendimizi “B”de zannedip yanlış yapıyor olabiliriz? Onun için, biz çok hızlı gitmiyoruz. İki yıldır anlaya, anlaya ilerliyoruz. Bu yüzden, sürekli olarak “A” yapı, özellikleri, “A” takdimi ile yaşantı ve bunlardan kurtulma yöntemlerini anlatıyoruz, kurtulmak için nasıl bir gayret gerekiyor onu konuşuyoruz. Çünkü şimdi bu konuyu paylaştık (yazdık/okuduk) diye sabah kurtulunmuş olmuyor. Bu bir ömür, bir hayat bu! Bu telaşla, bu gayretle yaşamak önemli, bunun mücadelesi önemli! Önce böyle yaşamanın telaşına girmek gerekiyor bir kere! Böyle yaşamak için, böyle yaşamayı öncelik haline getirmek için çok telaş etmek lazım; Allah rızası için yaşamak budur! Allah rızası için yaşamak başka bir şey değil ki! Eğer bu telaş ve gayret yoksa, yapılanlar “A”nın Allah’a yaranma yöntemleridir, Allah’ın rızasını kazanmak için yağ çekmesidir ve onlar Allah rızası değildir. Tarifi yapılınca her şey nasıl kolay değil mi? Bakın, Allah rızasını anlamak da kolaylaştı elhamdülillah…

 

HİSSETMEK VE MUHTARİYET -103-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti