Kuşeyri, meşhur mutasavvıfların şükür hakkındaki sözlerini topladığını söyleyerek şükür hakkında şunları söylemiştir:
“Şakir vardır mevcut olana şükreder. Şakir vardır mevcut olmayana şükreder. Şakir vardır faydalı olana şükreder, şakir vardır zararlı olana da şükreder. Şakir vardır ihsana ve iyiliğe şükreder, şakir vardır belaya da şükreder.” Mutasavvıfların şükürle ilgili görüşlerini de şöyle sıralamıştır:
“Şükür, nefsini nimete ehil görmemendir”. “Şükür, nimeti değil mün’imi (Nimeti vereni) görmektir”. “Herkesin şükrü yiyecek ve elbiseye, havassın şükrü de manadan kalbine varid olanadır.” “Şükür, Allah’ın nimetlerinden günaha götüren bir şeyi istememektir” (Bkz. Azime, el-Mustalahat, s. 241.)
Mutasavvıflar dille ve bedenle yapılan şükrü dikkate almışlar, dille şükrü, hayatlarının ayrılmaz bir parçası yapmak için virdler edinmişler ve kendilerine mahsus zikir çeşitleri geliştirmişlerdir. Bedenî şükürde ise; ibadetlere büyük önem vermişler, farzların yanında nafile olarak da namaz ve oruç gibi ibadetlere ağırlık vermişlerdir. Ayrıca bedenî şükrün bir başka çeşidi olan haramlardan uzuvları koruma hususunda da oldukça titiz davranmışlardır. Fakat mutasavvıflar kalbî şükre ayrı bir önem vermişler ve rabıtayı da bir nevi şükür olarak görmüşlerdir. Örneğin Hâkim et-Tirmizi, şükrü; “Kalbini, nimet veren zata bağlamandır.” diye tarif etmiştir. (Cami, Molla Nureddin, Abdurrahman b.Ahmed, Nefehatü’l-Üns min Hadarâti’l-Kuds, (sad. Abdülkadir Akçiçek), Sağlam Kitabevi, İst., 1981, s. 306.)
Tasavvufta şükür, ubudiyet ve mahbubiyyet tarikinin dört esasından en üstünüdür. (Nursi, Mektubat, s. 367.) Şükür makamı, rıza, sabır, tevekkül, inabe, tevazu, sevgi, huşu ve reca makamlarını içine alır. Bütün bu makamlar, şükür makamının içinde toplanmıştır. Tasavvuftaki bazı makamlar bazılarını içine alır. Şükür makamı ise imanın tüm makamlarını içine almaktadır ve şükür, iman etmenin zorunlu bir sonucu olmaktadır. (Şatana, İlker, eş-Şükrü lillahi, Yeni Dünya Yay., İst., 1999, s. 26-28.)
( Rıza: Kalbin Allah’ın hükümleri ile sükûn bulması, Allah’ın kendisi için razı olduğuna ve tercih ettiğine muvafakat etmesi ve hiçbir şeyden şikâyetçi olmamasıdır. Bkz: Uludağ, Süleyman, Tasavvuf İlmine Dair Kuşeyri Risalesi, Dergah Yay., 2003, s. 277. Ayrıca Bkz: Erginli, Zafer vd., Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, Kalem Yay. İst., 2006, s. 800.
İnabe: Tevbe ve evbe ile aynı anlamdadır. Kulun günahlardan pişman olup dönmesidir. Bkz: Erginli, a.g.e., s. 1089.
Tevazu: Hakka teslim olmak, insanlara şefkatle ve yumuşak davranmaktır. Bkz: Uludağ, a.g.e., s. 235; Erginli, a.g.e., s. 1067.
Huşu: Hakka boyun eğmektir. Kalbin Allah huzurunda büyük bir himmetle çarpmasıdır. Bkz: Uludağ, a.g.e., s. 233; Erginli, a.g.e., s. 392.
Reca: İlerde husule gelecek olan, arzu edilen bir şeye karşı kalbin duyduğu ilgidir. Bkz: Uludağ, a.g.e., s. 222; Erginli, a.g.e., s. 335.)
ASAYİŞ
30 Mart 2023GÜNDEM
30 Mart 2023GÜNDEM
30 Mart 2023ASAYİŞ
30 Mart 2023ASAYİŞ
30 Mart 2023UNCATEGORİZED
30 Mart 2023UNCATEGORİZED
30 Mart 2023Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.