Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

ŞEKUR, HAMİD VE ŞEHİD ESMALARININ FARK EDİLMESİ

– 77 –
Talibin kendisini “B” idrakıyla takdimiyle birlikte İhlâs Hayat Döngüsü yaşantısının başladığını söylemiş ve bu yaşantıya ait özellikleri görmeye başlamıştık. Devam ediyoruz.
“B” takdimiyle birlikte kişi hemen Şekûr ismi kapsamına girer. O artık esas esma’ül hüsna âlemindedir. Tanrılar âlemindeyken de oradaydı ama o zaman esma’ül hüsnaları uzaktan yani dışarıdan tanımlıyordu. “B” Takdim Formu” yaşantısıyla başlayan “B” haliyle birlikte o esmaları bir tanımlayan kalmaz. Kalmaz ama kişi hala vardır. O var olduğuna göre, nerede yaşıyor? Esma’ül hüsnalarda yaşıyor. Onun bu idraka (esma’ül hüsna dünyasına) girer girmez hemen fark ettiği esma’ül hüsnalardan birisi Şekûr’dur. B sıfır noktasında geri dönüşsüz (sabit) kalmakla, yani “B” takdimiyle Şekȗr, Hamid ve Şehid ismi kapsamına girilir. Talibin orada karar kılabilmesi, hayatını orada idame ettirebilmesi için önce bu üç esmayı fark etmesi lazım. Bunları detaylandıracağız.
TALİP NEFSİN YEDİ VASFININ KENDİSİNE
AİT OLMADIĞINI KEŞFEDER, İLK KEŞFİ BUDUR

”B”nin başladığı sıfır noktadan itibaren İlmel Yakin hal başlar ki ona Fiillerin Tecellisi de denir. Fiillerin Tecellisi için talibe kapı açılmıştır artık. Fiillerin Tecellisi halinin başlamasıyla açılan bu önemli kapı KEŞİF KAPISI’dır. Ona o takdimle beraber Keşif Kapısı açılır. “B” takdimiyle beraber ilk keşif şudur ve bu önemli bir keşiftir: Bendeki Hayy Allah’ın Hayy’ıdır, bendeki Semi Allah’ın Semi’sidir, bendeki Basir Allah’ın Basir’idir, bendeki Alîm Allah’ın Alîm’idir, bendeki Kadir Allah’ın Kadir’idir, bendeki Mürid Allah’ın Mürid’idir, bendeki Mütekellim Allah’ın Mütekellim’idir. Bunlar nefse ait YEDİ SIFAT’tır. Fiillerin tecellisinin yaşanmasıyla, talip nefsin yedi vasfının kendisine ait olmadığını keşfeder, ilk keşfi budur. Neden ona ait değildir? Ona ait olursa “A” Takdim Formu”nda olur, tanrı olur, “B” noktasında olmaz. Kişi eğer “Benim görmem, benim işitmem, benim ilmim, benim iradem, benim aklım, benim hükmüm, benim o olaydaki gerçekleştirme gücüm, benim iletişim yeteneklerim; benim kelamım” diyorsa “A” Takdim Formundadır. Kendisindeki Rab Gücüne sahip çıkan bu yapı vehmin zulmetine uyarak tanrılığını ilan eden yapıdır. Zaten siz kendinizi “B” olarak takdim ettiğinizde kendinize ait böyle iddialarda bulunamazsınız. Demek ki, B0 noktasıyla birlikte Keşif Kapısı’ndan giriliyor ve bu noktaya ait bir önemli keşif yaşanıyor. Kişi “B” Takdim Noktası’nda sabit kalır ve o yaşantıda ilerlemeyi başarabilirse keşiflerle ilgili ilerlemeleri olur ve devam eder.
KUL HAKİKATTEN SAPIŞINI FARK EDER DE
ONU ZULMETE DÜŞÜREN “A” TAKDİM
FORMU”NU ETKİSİZ HALE GETİRİRSE…

“B” takdimiyle birlikte şahitlik, şahit olmak başlar denilince akla “Şahit olmak nasıl bir şey? Kişinin gerçekten var olmadığını anlamak mı? Orada La ilahe illallah diyen ne hisseder?” gibi sorular gelebilir. İhlâs Hayat Döngüsü şemasını hatırlıyor musunuz? O hayat döngüsünün başlangıç noktası, yaratılış akışı içerisinde bir “nokta” idi. O “nokta”da yaratılan kişi, sıfır noktası dediğimiz takdim noktasında İhlas Hayat Döngüsü’nden saparak rablığını ilan ediyor ve kendisini “A” Takdim Formu”yla takdim ediyordu. Böylece Hakikat’ın dışında sandığı bir hayat başlıyordu. Bu kul hakikatten sapışını fark eder de onu zulmete düşüren “A” Takdim Formu”nu etkisiz hale getirirse, ilan ettiği rablığı fonksiyonsuz hale getirir. Bu gayretiyle “B” takdiminde sabit, kararlı bir hayat oluşturabilirse sıfır noktasıyla birlikte kendisine İlmel Yakin kapısı açılır, keşif kapısı açılır, fiillerin tecellisi kapısı açılır ve o hemen kendiliğinden Şekûr, Hamid ve Şehid isimleri kapsamına girer. Bu takdimin gereği budur.
ŞEHİD; her şeyin, her olayın, her varlığın hakikatini gören demektir, bu isimle birlikte şehadet başlıyor. Bu kul artık Kelime-i Şahadet’i, Et-Tahıyyatü’yü, miracı, salâtta miracı gereği gibi yerine getirebilir. O artık Kelime-i Şahadet’i okuyabilecek kapsama girmiştir. Ama bütün bunlar için önce tanrılık iddiasından ve tanrıya ait veri tabanından kurtulmak şarttır. O veri tabanını siz şartlanmalar diye duyarsınız.
“B” SIFIR NOKTASINDA SABİT KALMAK
ÇOK ÖNEMLİ BİR BAŞARIDIR

Şehid, Hamid, Şekur isimlerinin tecellisinden sonra “A”ya dönülebilir mi? İhlâs Hayat Döngüsüne girilmemişse geri dönme, kayma olabilir. O yüzden, önce “B” noktasında sabit kalmayı başarmak lazım. İhlâs Hayat Döngüsü’ne paralel yol nefs-i mülhimedir ve bir nevi iyi bir yerdir. Tanrılar dünyasında ilerleyip giden o yoldan kişi geri dönüp de bu paralel yola gelse bile henüz tanrıdır, yani hala “A” takdimindedir. Ama Fatır Suresi 32. ayete göre cennetle müjdelenmiştir. O ayette cennete gireceği söylenen nefse zulüm halinin yeri burasıdır. Yani “B” sıfır noktasına doğru ilerleyenlerdir, henüz İhlâs Hayat Döngüsüne girememiş olanlardır. İhlâs Hayat Döngüsü’ne geri dönüşsüz girmemişse kişi geldiği sıfır noktasından kayabilir, kayarsa nefse zulüm haline geri dönmüş olur. Sonra “B” noktasına tekrar gelir; bu gel-gitler yaşanır. Sıfır noktasında sabit kalmayı başarmak önemlidir. Orada sabit kalmayı başardıktan sonra İhlâs Hayat Döngüsü’nde ilerleme başlar. Kişi kendini “B” ile takdim etmekle, yani “ben Allah’ın düşüncesinin suretiyim” demekle hemen birden orada sabit kalamaz. Orada sabit olmak için hem “A”yı hem “B”yi iyi tanımak ve hayatta karşısına “A” çıktıkça ona “La ilahe” demek önemlidir. Hem sözlü olarak hem o işi yapmayarak “La ilahe” demek, yani kendisini hala “A” çizgisine çeken davranışlarla karşılaştıkça onları yok eden bir mücadele içinde olmak gerekiyor. Onlara “La ilahe” der, sıfır noktasında sabit kalabilme gayretiyle de “İlla Allah” deriz. Bu mücadele sırasında kişi bazı davranışlarını “B”ye getirmiş olabilir, ama hepsinin oraya gelmesi gerekiyor. Kişi yüz kadar davranışını oraya taşımıştır ama iki davranışı onu tekrar “A”ya çekiyordur, onları fark edip, mücadele edip “B”de sabit kalmaya gayret etmeliyiz. “B” sıfır noktasında sabit kalmak çok önemli bir başarıdır. Çünkü YOL o noktadan itibaren başlar, İLERLEME o noktadan itibarendir. Bu noktaya gelen kişi önce orada sabit kalma mücadelesi veriyordur. O mücadeleyi verirken “A”ya yani nefse zulüm hallerine dönebilir. Ama yolda sabit ve kararlı hale gelmişse, ilerleme başlamışsa, artık onda “ne korku ne mahzunluk vardır” hali başlar. Ancak o zaman geri dönüş olmaz, mümkün değil!
GERÇEK ŞÜKÜR HALİ İÇİN TANRI OLMAMAK,
TANRILIĞINI İLAN ETMEMEK GEREKİYOR

”Ya Mukallibel kulub, sebbit kalbi ala diynike” duası burada ve diğer aşamalarda hep geçerlidir, ama belki de onun fark edilip söyleneceği en önemli yer, en önemli nokta burasıdır. Bu durumda çok güzel bir dua olur: Ya Mukallibel kulub, sebbit kalbi ala diynike: Beni “B”ye sabit kıl Allahım.
“B” hayatıyla başlayan bir diğer esma ŞEKUR İSMİdir, “vereni bilmek” manasına gelir, o hal bir nevi vereni bilmektir. Vereni bilmek iki türlü olur. Tanrılığını ilan etmiş birisi de “bana bunu Allah verdi” diyebilir ama onun o söylemesi bir üst makama havale gibidir, onu zannıyla uydurduğu üst makamın verdiğini söyler. Gerçek şükür hali bu değildir, buradaki “bilme” Şekûr için geçerli hal değildir. Gerçek şükür hali için tanrı olmamak, tanrılığını ilan etmemek gerekiyor. Bu çok önemli, buna çok özen gösteriniz. Kişi kendisini “B” haliyle takdim ettiğinde o takdim Allah’ın dışı algısını silip attığı için, bizzat verenin Allah olduğunun keşfidir. Diğerinde, Rablığını ilan etmiş müstakil bir birim var ve ona Allah bir şeyler veriyor. Bu da Allah’tan bilmektir ama yanlıştır. Kişinin karşısına ummadığı bir yerden büyük bir para çıkar, “bunu Allah verdi” der, Allah’ın verdiğini söyler, çok şükür der, anlatmak istediğimiz bu değil! Kişi kendisini “B” olarak takdim ettiğinde, kendini Allah’tan gayrı bir birim olarak görmediğinde zaten kendiliğinden “veren Allah’tır” noktasındadır, o takdimle birlikte şükreden kul haline gelir. Şükreden kul haline gelmiş olmak Şekûr kapsamına girmiş olmaktır. O şimdi, “şükredene yani vereni bilene, Allah daha çok verir” kanununun çalıştığı bir noktadadır. Bu “B” halidir. “B” halinde sabit durursa, şükreden kul noktasında, kalabilirse, Şekûr isminde kararlı olursa Allah ona bu yolu daha çok verir ve ilerlemesi kolaylaşır.
NEFSE ZULMÜ SOMUTLAŞTIRMAK
İÇİN BİR BENZETME

“B” takdimiyle beraber bir de HAMİD İSMİ kapsamına girilir. Hamîd ismi kapsamına şöyle girilir: Kendisini “B” haliyle takdim etmiş kişi yaşarken fikir ileri sürer, yorum yapar. Ama fikir ileri sürerken, yorum yaparken bilir ki hamd Allah’a mahsustur; takdir Allah’a mahsustur. Yine bilir ki eğer kişi kendisi takdir ederse, birimselliğinden kaynaklanan bir fikir ileri sürerse, yorum yaparsa tanrı olacaktır, nefsine zulmedecektir; nefsinin hakikatini vermemiş olacaktır.
Nefse zulmü somutlaştırmak için nefsle ilgili basit bir benzetme yapalım. Diyelim ki, bana birisi bir çanta para verdi ve “bu çantadaki para sana emanet, ben sana bu parayı nasıl harcayacağını söyleyeceğim, sen de bu parayı söylediğim yerlere harcayacaksın” dedi. Para benim değil, parasal bir gücüm de yok, para bende sadece duruyor. Bu durumda ben kendimi nasıl takdim ederim: Para dolu çanta tutan adam! Böyle takdim ederim değil mi? O parayla ilgili bir güç, parayla ilgili bir mertebe ilan etmem mümkün mü? Asla, benim o parayla ilgili bir iddiam olamaz! Onun nasıl harcanacağını, ne olacağını da bilemem. Denecek ki, şu kadarını şuraya ver, onu oraya vereceğim. Pozisyonum bu, böyle bir yapım var! Manayı anladıktan sonra bu örneği yok edelim. Tasavvufta böyle örnekler olmaz ve hiçbir örnek anlatılmak istenen manaya tam oturmaz. Manayı yakalayalım ve örneği atalım lütfen. Bu durumda asi olan, yani emanete hıyanet eden ne yapar? Kendini “A” ile takdim eden asi, bakıyor ki bir çanta para var, paraya sahip çıkıyor ve başlıyor harcamaya. O gücü kullanıyor, emaneti suiistimal ediyor, nankörlük yapıyor! Ayetlerden hıyanet kelimesini, nankörlük kelimesini hatırlarsınız. İşte o nankörlük yapıyor. Yani kendisine emaneten verilen bu gücü, bu hakkı yiyor. Hak yemenin zulmetmek olduğu anlaşıldı mı? Nefsine zulmeden yapı işte bu haliyle kendisindeki Hakk’a zulmetmiş oluyor.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-77-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti