Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Ümit Demir
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

YERLİ-YERSİZ OTOMOBİL “İSTEMEZÜK!”

Her yenilik söylemi sonrası farklı saiklerle itiraz edenlerin, toptan “İstemezük”çüler sınıfında sayılması da bir yanlış mesela. Matbaaya karşı çıkanların arasında oldukça mantıklı fikir yürütenler de vardı. Oysa genellemeci bakış açısı, o haklı itirazları çöpe gönderdi gitti. Okuryazarlıkla-cahillikle matbaa arasında bir bağ kuranların, bugünden ders alması lazım mıdır acaba? Çünkü hepimizin elinde, bir matbaadan daha fonksiyonel ve teknolojik akıllı telefonlar var ama bunun okuryazarlığa, cehalete olumlu dokunuşu ne oranda?
Demem o ki, şimdi yerli-yabancı “otomobile” karşı duruş sergilemek de aynı şekilde “İstemezükçü!” olarak anılmamıza yeter de artar bile! Halbuki pek çok açıdan bunun bir felaket olduğunu, yaşanan tecrübelerle fark etmemek zor değil.
Albert Einstein, “Zeki insan problemi çözen, bilge insan ise önleyendir” der.
Bir şeyi isterken yan faktörleri genelde düşünmeyiz. Bir fabrika isteriz ama bunun çevre sorunlarına yani suyun ve havanın kirliliğine etkisini, bu kirliliğin insan sağlığına tesirini, sağlık için yapılacak harcamaları, işçi sorunlarını, köy nüfusunun bundan olumsuz etkilenişi…vs. çok fazla dikkate almayız.
Bu biraz da “sanayi devrimi” ve bu devrimin etkileşimde olduğu “aydınlanma çağı” ile yakından ilgili. Çünkü her ikisinde de “insan: hümanizm” merkezli bir dünya görüşü hâkimdi: İnsan, her şeyin tek sahibidir; her şeyi de yapmaya muktedir ve haklıdır.
Bu görüşte olanların elbette hırs ile havayı, suyu, kamu sağlığını, doğayı, köyü…vs. düşünecek hâli yoktu. Bu yüzden sanayileşme ve sonucundaki kentleşme, beraberinde sadece fizikî hastalıklara sebep olmamış ruhsal hastalıkların da ortaya çıkmasına neden olmuştur. (Daha da fecisi, sanayileşmenin, insan geni üzerinde yaptığı söylenen değişikliklerdir: “Kanada’daki British Columbia Üniversitesi’nde tıp profesörü olan Dr. Chris Carlsten’in araştırmaları, kirli havayı iki saatliğine bile solumanın genleri etkilediğini gösteriyordu. Bu, DNA dizisinde hiçbir değişiklik olmadan, gen sıralamasına kimyasal madde eklenmesi şeklinde ortaya çıkıyordu.”)
Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) ise atmosferdeki karbondioksit yoğunluğunun 2015’te rekor düzeye ulaştığını rapor ederken Sanayi Devrimi öncesi seviyelerin altına inmek için “binlerce yıl” gerekebileceğinin öngörüldüğünü belirtmişti.
Yenilerde servis edilen bir AA (Anadolu Ajansı) haberinde de “Karbon yoğun şehirleri, karbon az yoğun şehirlere doğru yönlendirmek ve ‘nefes alıcı şehirler’ oluşturmak” için bisiklet kullanımının yaygınlaştırılması gerektiği ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından da bu konuda farkındalık oluşturulmaya çalışıldığı belirtiliyordu.
Danimarka ve Hollanda bu konuda örnek ülkeler. Bisikletin halka sevdirilmesi kadar altyapı çalışmalarının da buna göre düzenlenmesi bisiklet kullanımını yaygınlaştırmış bu iki Avrupa ülkesinde.
Hollanda’nın bisiklete yönelişi oldukça trajik. 1970’li yıllarda artan ölümlü trafik kazaları, çocuklarını kaybeden ailelerin isyanı, Hollanda devletinin petrol krizine girmesi sonucu bir anda tüm ülkede bisiklet kampanyası yapılmış. Hem kazalara hem de petrol nedeniyle ülke dışına giden paralara önlem alınmış diyebiliriz.
Otomobil bu açıdan yerli (yüzde kaçı?) de olsa yabancı (ki küresel şirketler bu konuda tek söz sahibidir) da olsa ölümlü-yaralanmalı kazaların, maddî hasarların, bunların sonucunda oluşacak masrafların, egzoz gazı salımı ile hava kirliliğinin, fabrikasının çevreye verdiği zararın, petrole (benzin ve asfalt) olan bağımlılığın…vb. baş sorumlusu değil mi? Bunların da kötü etkisi, nesilleri uzun süre tehdit etmeyecek mi?
Otomobil, bu olumsuz etkilerinin yanında bizi büyük oranda yine dışa bağımlı yapacakken bir de bisiklete bakalım: her parçasının ülkemizde üretildiği (işsizliğin çözümüne katkısı), kullanımı ile kazaların azaldığı, çevreye en az zararın verildiği, rahat kullanımı ile stresin şehir hayatına sokulmadığı yeni bir yaşam tarzı…
Yapılacak ilk iş, bir şehir planlarken olabildiğince taşıt kullanmama üzerine yerleşim yapılması. Vatandaşların yürüyerek ya da bisikletle gideceği yere ulaşmasını sağlayacak bir planlama… Akabinde raylı ve doğaya uyumlu toplu taşıma araçlarının altyapısının sağlanması ve halkın bunlara teşvik edilmesi.
Aksi takdirde, bu şekilde bir büyüme, bu şekilde bir sanayi iştahı, çocuklarımıza yüz karası bir dünya bıraktıracak bizlere.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER