Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

MUHTARİYETİ TERCİH GÜCÜ YETKİSİ

Konuyu ele almadan önce bir müslüman olarak hem fikir olmamız gereken hususu hatırlatalım ki birlikte ilerleyebilelim. Bu husus imana taalluk eden ve İhlâs Suresi ile bize öğretilen manadır ki onu bu cümle ile ifade etmeye çalışıyoruz: Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır. Evet, bu uzlaşıdan sonra, kulun yaşantısındaki tercihlerini yani herhangi bir konu hakkında “Hakk mı batıl mı, yanlış mı doğru mu?” diye karar verirken Rabbimizin kula tanıdığı özgürlük alanımızı anlamaya çalışabiliriz.
Rabbimizin biz kullarına, dünya hayatı ile sınırlı olarak ikram ettiği, tanıdığı bir özgürlük alanı var, bir yetki var, bunu “muhtariyeti tercih gücü yetkisi” olarak tanımlayabiliriz. Kulların Hakk ile batıl olan arasında tercih yapabilmelerini sağlayan yetkiye “muhtariyeti tercih gücü” yetkisi diyerek manası ayetlerle, hadislerle aynı olan bir mefhumu yine Kur’an’a ait ama yeni kelimelerle ifade ederek zihinleri yani tefekkürü canlı da tutmaya da gayret etmiş oluyoruz. “Bu yetkiyle kul ne yapar?”ı konuşmadan önce, kulların büyük kısmının böyle bir yetkiden haberinin olmadığını söyleyelim. Yine söyleyelim ki haberi olanlar dâhil kulların büyük çoğunluğu bu yetkiye zulmetmektedir, bu yetkiye, bu emanete zulmederek yaşamaktadır. Dünya yaşantısı imtihanında Hakkı tercih edip de kul Allah’ın razılığını kazansın diye verilen bir yetki ne kadar da önemlidir ama Rabbimizin bu ikramını örtecek bir deccaliyet ve şeytaniyet var ki o da bize önemsizi önemli, önemliyi de önemsiz hatta hiç yok gibi gösterecek… İşi o!
Muhtariyeti Tercih Gücü bize dünya hayatı ile sınırlı olarak emanet edilmiş, ölümle birlikte geri alınan ve sadece “Hakk’ı veya batılı” tercihle sınırlı olan bir yetkidir. Bu yetki sayesinde bizler ahiretimizi inşa eden kararlar alırız. Kendimiz ve çevremizle ilişkilerde oluşturacağımız duygu, düşünce, dil ve davranışların her biri bir karardır. İşte bu kararların Hakk veya batıl yönde olması bize verilen bu yetki kapsamındadır. Öyle olunca bu yetki ve onu kullanım şekli inanan kul için çok, çok önemlidir. Çünkü bu yetki sayesinde Hak ile batıl arasında yapmış olduğu seçimlerle hem kişisel bir kazanım oluşturmakta hem de bu kazanımla ahiretimizi hazırlamaktayız. Örneğin bir iş adamı düşünün, işlerini yaparken kazandığı parayı değerlendirmek üzere bir karar alması gerekiyor ve karşısına birçok alternatif çıkıyor. Aslında karşısında birçok alternatif varmış gibi görünse de onun daima şu iki şey arasında karar vermesi gerekmektedir: Hakkı veya batılı tercih! Allah indinde doğru veya yanlış olanı tercih! Cennete ve ya cehenneme ait olanı tercih! Adalete veya zulme uygun olanı tercih! İşte konu ne olursa olsun öncelikle bu tercih çalışır. Sonra bu ana kolonlardan hangisi tercih edilmişse onun kendi içindeki alternatifleri değerlendirebilir. Örneğimizdeki iş adamına dönersek, Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini kullanarak imkânlarını Rabbimizin haram kıldığı riba, haksız kazanç gibi yöntemlerle batıl yolda değerlendirmek istemesi onu cehennem yoluna sokar. Ya da Hak yolda tercihle yatırımını helal yol ve yöntemlerle değerlendirir ki bu ona Biiznillah cennet kapılarını açar. İşte bizler 7/24 yaptığımız her tercihte bundan sorumluyuz: Hak tercih mi? Batıl tercih mi?
İnsan farkında olsa da olmasa da hayatın her anında, her nefeste bu tercihle yaşıyor. Bir ebeveynin çocukları arasındaki tutumu, bir kayınvalidenin gelinine, bir gelinin kayınvalidesine davranışları, bir esnafın ürün arzı ve fiyatlaması gibi hayata dair her detay ve konu her an bir tercihle ilerlemektedir. Kul olarak Hak ile batıl arasındaki bu tercihi yapmaya mecburuz, Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisi sebebiyle. Oysa Rabbimizin bize emaneten verdiği bu “muhtariyeti tercih gücü” yetkisi ile yapacağımız Hak ya da batıl tercihlerde bizler “Müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah” hakikati kapsamında Biiznillah hür ve özgürüz.
Dikkat edelim ki özgürce kullandığımız tercihler sonucu ahirette nasıl bir halde olacağımızı belirliyoruz. Bunu fark edelim, çünkü günü gelince o halimize razı olmamız gerekecek… Çünkü o gün “evet Rabbim, bu yolu ben tercih ettim” diyeceğiz. Seçtiğimiz yol her ne ise Hak veya batıl… Dünya hayatında kullandığımız “muhtariyeti tercih gücü” yetkisiyle yaptığımız seçimler bizi o sonuca ulaştıracak. Muhafaza buyuruver Allahım, düşünün ki o gün geldi ve cehennemlik olduğumuzu fark ettik, ne yapacağız? İtiraz etsek ve “Allahım, dedikodu yaptım ama kalbim çok temizdi. Bütün bunlar ortam gereği, eş dost ve arkadaşlarımla otururken oldu” diye kendimizi savunmanın bir anlamı olur mu, işe yarar mı? Yaptığımız tercihlerin sonuçları ile yüz yüze kalacağımız ahirette bilelim ki hiç bir haklı itirazımız olamayacak… Bu durum çok korkunç ama çok da anestezik olduğumuz bir hal maalesef… Ahirette karşılaşacağımız her şey dünya hayatındaki Hak veya batıl seçimlerimizdir ve kul olarak bu duruma bir itirazımız olamayacak… Çünkü bir yetki verilmişti onu ya Hakk veya batıl yolda kullandık!
Muhtariyeti Tercih Gücü yetkisini daha detaylı merak edenlerin “Talibin Başlangıç Çizgisi” adlı eseri bir bilim adamı hassasiyeti ile incelemelerini öneririm; bunu kendime de önerdim ve bu incelemenin içindeyim. Bu yetkiyi Kur’an’da birçok ayette mana olarak bulabiliriz ama şimdi onu İnsan Suresi 29 ve 30. Ayetler ile fark etmeye ve anlamaya çalışalım.
İnsan Suresi 29: “Şüphesiz ki bu bir tezkiredir (öğüttür); artık dileyen Rabbine bir yol tutar.”
İnsan Suresi 30: “Ancak Allah dilemedikçe (dilemeyince) dileyemezsiniz. Şüphesiz Allah gerçek bilen hikmet sahibidir.”
İnsan Suresi 29. Ayeti bize “dileyen Rabbine bir yol tutar” buyurarak Rabbimizin verdiği “muhtariyeti tercih gücü” yetkisine doğrudan atıfta bulunmaktadır. Dolayısıyla yaşantıdaki tüm Hak veya batıl tercihlerimiz bu yetkiyi kullanarak yaptığımız seçimlerimizdir. Hak veya batılı tercih, dünya hayatında Rabbimizin bize Billahi manada tanıdığı özgürlük alanıdır. İnsan Suresi 30 hemen bizi uyarır. Birçok sebeple burada uyarılırız. Bir kere insan müstakilen var ve muhtar bir hürriyet zannına yatkındır, işte öncelikle bu hatadan kurtulsun diye uyarılır. Rabbimiz İnsan 30’da seslenir: “Ey inanan kulum, İnsan 29 ayeti gereği yaptığın seçimi Müstakilen var ve muhtar sanma, o sana verdiğim bir yetki ile ve Biiznillah’tır. Çünkü Müstakilen var ve Muhtar olan ancak Benim.” Bu uyarı bizim 7/24 ekran yüzümüz olmalı yani daim okuduğumuz bir iman manası olarak yaşanmalıdır. Her iki ayeti birlikte düşündüğümüzde, bizim kul olarak yaptığımız seçimlerin bir yetki ile ama Rabbimizin izni ve dilemesiyle olduğunu anlıyoruz. Ve yine anlıyoruz ki Kur’an iki boyuta ait iki dil kullanmaktadır: Ulûhiyet boyutu için Tevhid dili ki İnsan 30 ayeti bu dilde bir cümledir. Ef’al yani fiiller boyutu için ise kesret dili kullanılır ki İnsan 29 ayeti de dille bir cümledir. Kur’an’ı anlayabilmemiz için mutlaka fark etmemiz gereken bu iki dil aynı manayı farklı boyutların bakışıyla anlatan ifadeler olduğu için, bu dillere ait cümlelerde mana çakıştırılması yaparak tek mana oluşturmalıyız. Biraz gayretle çok kolayca lütfedilecektir inşaAllah (âmin).
Evet, Muhtariyeti Tercih Gücü salih amel veri tabanında bir hayat tarzı oluşturalım diye bize verilmiş, bizde var olan bir yetkidir ama insan bu emaneti ekseriyetle batılı tercihte kullanır. Muhafaza buyurduğun kullarından eyle bizi Allahım (âmin). Peki, kul olarak Rabbimiz tarafından bize verilen bu “muhtariyeti tercih gücü yetkisini” neden batılı tercih ederek kullanırız? İnşaAllah gelecek yazımızda bunun tefekkürünü, tezekkürünü yapmak üzere Allah’a emanet olunuz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti