Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

MUTLU OLMANIN GÖSTERGESİ GÜZEL AHLAK NEDİR?

Her önemli şey için sürdürülebilir yüksek bir gayret, tavizsiz bir süreç yönetimi gerekir. Güzel ahlak, tam olarak mutlu (mutmain) nefsin halidir yani mutluluk (mutmainlik) ürünüdür.
“Mutluluk” doğrudan akılla ilişkili olması sebebiyle, Allah’ı doğru tanımaya ve değerlendirmeye dayanan bir usül ile yönetilmesi (ulaşılması) gerekir. Yönetmek, bir tefekkür, bir bilinç, bir hedef, bir usül ve sürdürülebilirlik (“Allah indinde amellerin en makbulü az da olsa devam üzere yapılanıdır” Buhari, İman, 32) gerektirir. Mutmain nefs olarak yaşama hali (mutluluk) da ancak yönetilerek kazanılabilir, korunabilir, geri dönüşsüz hale getirilebilir; biiznillah.
Hatırlarsanız, insanın karar yeteneğinin çok önemli olduğunu, insanın mutluluk yolunun onun bu yeteneği önemsenerek açılabileceğini paylaşmış, bu konuda çok önemli bir kaynağı referans (Yılmaz Dündar, Mutluluk Yönetimi) vermiştik. Evet, insanın karar verebilme yeteneği alınan insanın mutluluk yolu tıkanır; bu sebeple de İslam’da kölelik yoktur!
Güzel ahlak mutmainlik (mutluluk) hali olduğu için ona ulaşmada önemli bir husus; mutluluk için, mutmain nefs için “akıl, karar, fikir” üçlüsünün olmazsa olmazlığıdır. Aklı Billahi manada iman, kararı her yanlış hale tövbe ve her doğru halin daha doğrusu için de tövbe, fikri ise Hak yolda kazanılmış gelişim için sürekli durum tespiti yapma (tefekkür) hali gibi de düşünebiliriz.
Güzel ahlakın yani mutlu/mutmain halin önünü kesen emmare nefsin (güzel olmayan ahlakın) besin kaynağı “zan, şüphe ve önyargı”dan oluşan üçlüdür.
Hayatını “akıl, karar ve fikir” üçlüsü ile yönetebilen, varı olduğu gibi sevebilmeyi öğrenir ki bu da mutluluk için (mutmain nefsle yaşamak için, güzel ahlak) elzemdir, şarttır. ‘Var’ı olduğu gibi sevebilmek” bir donanımdır, bir yetenektir, ancak akıl yoluyla yani “Billahi iman ve o imana uygun teslimiyet” yoluyla elde edilebilir. Bu yetenek bir kul olarak mutluluğumuz için gerekli olduğu kadar, dışarıdaki yaşantıda İslam’ın önerdiği sevgi ve barışın inşası ve ihyası için de gereklidir. Bu sevgi ve barış çok yanlış tanımlanan hoşgörü hali değildir. İslam’a göre hoşgörü “Var’ı olduğu gibi kabul” etmektir, sevmektir; yanlışa, zulme, örtücülüğe, bölücülüğe, ihanete, nankörlüğe hoşgörülü olmak, böyle olanlarla aynı safta, aynı yerde olmak, onlarla birlikte yürüyor olmak değildir
“Zan, şüphe ve önyargı” aslında cehaletten (Allah hakikatini örtüyor olmadan) kaynaklanan bir kısır döngüdür, kişide fanatik (ğıll kaynaklı) bakış açısını huy ve hayat tarzı haline getirir. Bu fanatiklik sebebiyle kişide ve böyle kişiler sebebiyle de toplumda ‘nefret’, ‘göz dikme’, ‘haset’, ‘fesat’, ‘bölücülük’ ve nihayet ‘şiddet’ gelişir. Bu durum, bir kazanılmış gelişim olarak “mutsuz” yaşantıyı (nefsi emmare yaşantısını) normal ve yaygın hale getirir.
Mutluluğa giden yolu yönetmeye talip olan için “evrensel doğrularla uyumlu” duygu, düşünce ve hayat tarzı önemlidir. Evrensel Genel Doğrular, sünnetullaha (fıtrata, İslam fıtratına, Allah fıtratına) uygunluk demektir. İnsani düşüncelerle oluşturulan iyi niyetli bile olsa (nesnel olmayan) doğrularla mutluluk elde edilemez. Mesela, “mutlu edici haller” olarak tanımlanan yardımseverlik, diğerkâmlık, cömertlik, adalet, cesaret, umut gibi birçok davranış, eğer Billahi iman ile yani evrensel genel doğrulara uygun olarak yapılıyorsa mutlu eder; aksi halde bir “iyilik hali” olarak kalır, rahatlama ve memnuniyet sağlar, mutluluğa dönüşmez. Lütfen, rahatlık ve memnuniyet hallerinin mutluluk olmadığını hatırlayalım! Günümüzde geçmişe göre daha büyük evlerde oturuluyor, ulaşım araçları lüks ve konforlu, ev işlerinde kullanılan aygıtlar hayatı çok kolaylaştırıyor; yani insanlar memnun ve rahatlar ama mutlu değiller. Psikolojik sorunlar, depresyon ve diğer psikiyatrik durumlar bu sebeple her yerde ve herkeste görülecek kadar yaygın. İmkânların iyileşmesiyle mutluluğun geleceğini hatta artacağını zannederek yaşamak, görgü kurallarına uyarak iyi bir insan olarak yaşamak mutluluğu (güzel ahlakı) getirecek sanılıyor ve onu olmadığı yerde aramak hüsranla sonuçlanıyor…
Güzel ahlakı tamamlamak böylece dünyayı aydınlatmak üzere gelen, bize İslam’ın güzel ahlak olduğunu öğreten Efendimiz Rasulullah (sav)’den öğreniyoruz ki; “Güzel ahlâk kişinin saadetindendir (mutlu, mutmain oluşuyla ilişkilidir).” Elbette “güzel ahlak” insanı hümanist yapan ahlak değildir, güzel bir kul yapan ahlaktır, bu sebeple doğru tefekkür edilmeli ve anlaşılmalıdır.
Efendimiz (sav), “Allah’ım, yaratılışımı güzelleştirdiğin gibi ahlâkımı da güzelleştir (Müsned; I, 403; VI, 68, 155)” diye dua ederken, “En hayrlınız ahlâkı en güzel olanınızdır (Buhârî, Edeb, 38)” buyururken bize hümanist olmayı mı önermektedir? “Muhakkak ki sen huluk-i aziym (azim/yüksek bir ahlak) üzeresin (Kalem 4)” ayeti Efendimiz (sav)’i hangi vasfı ile bize tanımlamaktadır? Eşi Hz. Aişe (ra) validemiz “Kur’an’ı okuyor musunuz, O’nun ahlakı Kur’an’dır. Rasulullah hiçbir zaman şahsı için kin tutmazdı. Bir şeye buğz ederse Kur’an kızdığı için, beğenirse Kur’an beğendiği için beğenirdi. Onda ne kötü söz (lağv) ne de kötülük (seyyie) görmezdiniz” derken güzel ahlakı ne ile ilişkilendirmiştir? Hz. Ali (ra) “O daima güler yüzlü, güzel huylu idi. Kimse ile didişmez, bağırıp çağırmazdı. Cimri değildi. Çok konuşmaz, boş şeylerle uğraşmazdı. Kimseyi kınamaz, ayıplamazdı.” diyerek tanımlarken neyi fark etmemizi istiyor? Her biri bize Efendimizin öğrettiği ve yaşadığı Billahi iman ve idrak ile ulaşılan hali yani mutlu/mutmain nefsi anlatmakta, onun anahtarlarını vermektedir. Anlıyoruz ki; Efendimiz (sav)’in ahlakı olan güzel ahlak ancak hanif ve müslim bir kula açık olan Allah ahlakıdır, Kur’an ahlakıdır; yani ancak Allah’ı doğru tanımak ve bu tanımaya uygun yaşamakla mümkündür. Biz bunu Efendimiz (sav)’in Safa Tepesi’nde başladığı tebliğinden, hayatından öğreniyoruz.
İnsanı iyi hissettiren, onda iyilik hali oluşturan değerler olarak bahsettiğimiz yardımseverlik, diğerkâmlık, cömertlik, cesaret, inanma, umuda sahip olma gibi birçok duygu durumu, hal ve davranış iyi insan olarak yapıldığında ortaya çıkan “güzel ahlak” değildir, bir iyilik halidir. Çünkü bu davranışları kişi bir iyi insan olarak, bir hümanist olarak ilahlık hissiyatını tatmin için kullanır. Biz bu noktada kendimize bakacağız, muhasebe yaparak (levm ederek) soracağız: Benim fakirlere gösterdiğim ilgi, mültecilere yaptığım yardım, zorda olanlara verdiğim destek ilahlık hissiyatımı tatmin amaçlı olabilir mi? Elbette, bir kişi Billahi imanlı ise bunun öyle olmaması gerekiyor.
Tanımladığımız “güzel ahlak” tarifine uymayan davranışlar dünyadaki sosyal yaşantı için çok kıymetli olsalar bile o davranışı bizdeki ilahlık hissiyatı gösterdiği için karşılığı cennet olmayacaktır. Çünkü cennete ilahlar (ilahlık hissiyatlarını memnun ederek yaşayanlar) giremez. Cennetin tek şartı “La ilahe illallah”tır; yani ilah hissiyatlı olmamaktır. Güzel ahlak ancak Evrensel Genel Doğrular kapsamındaki iyilik halleridir, Rabbimiz Allah’ın razı olduğu hallerdir, ancak onlar bize dünyada ve ahirette mutluluk ve huzurdur ki bu da ancak Allah’ı doğru tanımak ve gereğini yaşama gayretine girmekle mümkündür. Bu sebeple biz, bize Allah’ı tanıtan, bu tanıyışla nasıl yaşanacağını, bütün bunları bize öğreten, bizim için gözyaşı döken, üzerimize titreyen, çok müşfik, çok merhametli Efendimiz (sav)’ın öğretişiyle (Müslim/Müsâfirîn, 201) Rabbimize sığınıyoruz:
“Allah’ım, Beni güzel ahlâka eriştir. Senden başka güzel ahlâka eriştirecek yoktur. Kötü ahlâkı benden uzaklaştır. Senden başka kötü ahlâkı uzaklaştıracak yoktur (âmin)…”

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti