Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

NASIL BİR TÖVBE? – Kocatepe Gazetesi

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 9 Kasım 2017 Perşembe 13:49:19
 

– 22 –
Kendimdeki vehmin zulmeti+şeytan işbirliğini nasıl anlarım, nasıl test ederim? Bende vehmin zulmeti+şeytan işbirliği başarılı mı, bunu nasıl anlayabilirim? Eğer bir kişi Allah’ın sistemine karşı rehavetteyse, eğer kişi umursamazsa, aldırmazsa veya önemsemezse kesinlikle orada vehmin zulmeti+şeytan başarılıdır. Peki, akıl+imanın etkili, başarılı oluşu nasıl anlaşılır? Akıl+iman işbirliğinin getireceği en önemli şey önce haşyettir, ürpertidir. İnsanın aklından onun çıkması mümkün değil ki… Dünya ile ilgili bir endişeniz, bir sıkıntınız olduğunda onu unutmak, ondan biraz kurtulmak için uyumak istersiniz, o sıkıntıyı unutmak üzere uyursunuz. Ama uyanır uyanmaz hemen aklınıza o gelir, o korku ve endişe yüzünden zihniniz açılır, düşünceleriniz çoğalır. Yaşantınızdaki beşeri değerlerle ilgili korkular böyle hep aklınızdadır. Haşyet zihninizde öyle yer almalı ki daima haşyeti düşünmelisiniz. Akıl+iman sizde başarılı ise siz hep haşyeti düşünürsünüz. Gece uyanınca hemen Allah korkusu aklınıza gelir. Allah korkusunu özellikle gece uyandığınızda daha yoğun hissedersiniz. Bu yüzden, uyanınca yapılması, hissedilmesi önerilen zikirler vardır:
“La ilahe illallahu vahdehu La şerike leh, Lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyi ve yümit, Hüve Hayyün la yemut, ebeden bi yedihil hayr ve Hüve ala külli şeyin kadir.”
“Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahu vallahuekber. Ve La havle ve La kuvvete illa Billâhil aliyyil aziym.”
Bu iki zikir gece uyanınca önerilir. Ama bu, ezberlenip söylenen tarzda değil, bir tefekkürle olmalıdır. Onu size haşyet dediğimiz korku söyletmelidir, o bir itiraf olmalıdır. O korkuyla yaptığınız bir itiraf! Haşyet sizi öyle kaplıyor ki, uyanır uyanmaz hemen o aklınıza geliyor, bu itirafı yapıyorsunuz. Haşyet korkusu aklınıza gece daha yoğun gelir. Eğer bu zikirleri yapar, bu itirafta bulunursanız, bu öneriyi uygularsanız çok önemli, çok sevaplı sonuçları olduğunu görürsünüz…
İhlaslı olmak için ilk şart: Şirk bulunmaması
Sık duyulan ama tam da bilinmeyen bir konu var: İHLÂSLI OLMAK. “İhlâslı olun, ibadetinizi ihlâslı yapın, salâtlarınızı ihlâslı ikame edin” cümlesini çok duyarız ama bir türlü onu yakalamak kolay olmaz. Onu genellikle “daha konsantre olmak, akla fikre bir şey getirmemek, samimi olmak gibi” tarif ederler, ama onlar hep “A”ya ait tariflerdir. Bahsettiğimiz tanrı, kendi oluşturduğu bir üst tanrıya konsantre olmuşsa kendini ihlaslı sanar. Aklına bir şey getirmeden onu düşündüğünde kendisini ihlâslı ve samimi kabul eder; “ben ondan başka bir şey düşünmüyorum” der. Bunlar hep “A”nın işidir. İhlâsı ve ihlâslı olmayı anlayabilmek için ilk şart, kişide tanrılık iddiasının yani şirkin bulunmamasıdır. Çünkü şirkle beraber ihlâs olmaz, şirkle birlikte ihsan olmaz.
Efendimiz (SAV)’e İhsan Makamı sorulduğunda buyuruyor: Allah’ı görüyor gibi ibadet yapmaktır. Buradaki ibadet kelimesini yalnızca bazı ameller gibi düşünmeyin lütfen. İBADET; onlar dâhil kulluğunuzu yaşamaktır, ibadet tanımını her anı içine alan bir tarif olarak düşünün. İHSAN Allah’ı görüyor gibi yaşamaksa, “Allah’ı görüyor gibi yaşamak” nasıl bir hayattır? Hatta Efendimiz ihsan tanımına bir kolaylık da getiriyor: Allah’ı görüyor gibi yaşamayı başaramıyorsanız O’nun sizi gördüğünü düşünerek yaşayın. “O beni görüyor” hissi ile yaşamak da bir kolaylık olarak İhsan Makamı olarak sunuluyor. “Ben Onu görmeyi başaramıyorum ama O beni görüyor” halini hissederek yaşamak İhsan’a önemli bir kolaylık getiriyor. Ama ihsan halinin de “A” dediğimiz tanrılık iddiası varken olması mümkün değil. Çünkü “A” çok önemli bir şirktir. Şu ayete dikkat edin: Zariyat-51; “Allah yanı sıra tanrı edinme.” Sizdeki “A” yapısı Allah yanı sıra tanrı edinmiş haldir. “A” yapı bu ayeti okursa “ben Allah yanı sıra tanrı edinmiyorum” der ve onu öteler. Oysa “A” yapı bizzat kendisi Allah yanı sıra tanrı edinmiş haldir.
Hz. Adem’in tövbesinden Efendimiz’in tövbesine
Bir de “tövbe”ye bir giriş yapalım, sonra tek başına bir konu olarak inceleyeceğiz inşaAllah. “A” yapısı tövbe ederken “Allahım bir daha yapmayacağım” der. Böyle tövbe edenleri görünce hemen küçümsemeyin, bu bile çok önemli bir başarıdır. Ama kısır, yetersiz, yüzlek bir tövbedir, esas tövbe değildir. O yüzden bu yoldaki kişiler daha sonra TÖVBESİNE TÖVBE eder. “A”nın bu tövbesi haşyet getirmez, beşeri korku getirir. Bir çocuk bir yanlış yaptığında babasına “bir daha yapmayacağım” der ya, eğer bu “bir daha yapmayacağım” ifadesi Allah’a karşı söylerse o tövbe olmaz. Çünkü kişi bir tanrı ve karar veriyor, üst tanrıya yönelip “bir daha yapmayacağım” diyor. Gücü var, gücüne güvenerek “bir daha yapmayacağım” diyor: Allahım, senin gücünü, yani üst tanrılığını kabul ettim, bir daha yapmayacağım. İslam’da “Allahım bir daha yapmayacağım” diye bir tövbe yoktur, bu tanrı tövbesidir. Peki, doğru tövbe nasıldır? Hz. Âdem’in tövbesi bize bunun için bir örnektir. O kadar önemlidir ki o tövbe! Ayetten anlıyoruz ki, Hazreti Âdem bir işi yüzünden yaptığına şaştı da kaldı. O bir yanlış yüzünden tövbe ediyor, ama ya biz? Biz bir gün içerisinde o kadar çok Hz. Âdem olmalıyız ki, o kadar çok… Oradan da Efendimiz’in tövbesine gelmeye çalışmalıyız. Ama ben bir türlü Hazreti Âdem’den ileri gidemiyorum. Hz. Âdem bakın nasıl tövbe ediyor: “Rabbena zalemna enfüsena ve in lem tağfirlena ve terhamna lenekünenne minel hasirin: Rabbimiz biz nefislerimize zulmettik! Eğer Sen bağışlamazsan, merhamet etmezsen (mahvoluruz) hüsrana uğrarız.” (A’raf-23)
Hazreti Âdem’in hali şu: Yasağı işledi, “B” halinden “A”ya dönüştü ve bu değişikliğe şaştı da kaldı. Normalde öyle bir durumda bir kişi ne der? Baba-çocuk örneğinde çocuk ne demişti? Bir daha yapmayacağım. Ama o Rabbine; “Allahım, bir daha yapmayacağım!” demiyor. Ne diyor? Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik. Eğer bağışlamaz, merhamet etmezsen mahvoluruz, hüsrana uğrarız. Yakarışı bu, tövbesi bu! “Bir daha yapmayacağım” demiyor. Efendimiz (SAV)’in öğrettiği tövbelere, örneğin Seyyidül İstiğfar’a ve diğerlerine bakın, hiçbirinde “bir daha yapmayacağım” diye bir cümle yok. “Sana teslimim, sabah akşam sana verdiğim vaat üzereyim” diyor. “Fağfirliy; beni bağışla, ört, onları ört; estağfirullah” diyor. Hep bunlar var. Tövbede bu mantaliteyi yakalamak lazım. O zaman kişi Türkçe yakarıyorsa ne der biliyor musunuz: “Allahım bana merhamet ediver, Allahım bana merhamet ediver…” Yalnız bunu söyler. Bana merhamet et ve beni bağışla Allahım…
“Beni bağışla”
Kendini “B” idrakıyla takdim edenin, yani “Amentü Billahi” diyenin “beni bağışla” demesi; “beni bu görevden bağışla, bana razı olmadığın rol verme Allahım” demektir. Bir kişiyi görevlendirirsiniz, gider ki o görevi halledemiyor. Döner der ki, beni bu görevden bağışla, bu görevi yapmayayım. “B”nin “beni bağışla” demesi bir bakıma ona benzer. Beni bağışla: Allahım bana senin razı olacağın bir rol ver, bana verdiğin rol tanrılar dünyasına ait olmasın.
Elbette tanrılar dünyasını oluşturan da Allah’ın verdiği roldür, onlar da kulluklarını işliyorlar… Zaten sen de bu yüzden, sığınıyorsun: “Bana böyle bir kulluk görevi verme, beni bu kulluktan bağışla, beni tanrı olmaktan bağışla, bana “B” idrakıyla hayat bulacak bir anlayış ver.”
Şu duayı da “beni bağışla” anlamıyla yapmalıyız: “Allahümme ahricniy min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi: Bana öyle bir nur, öyle bir anlayış ver ki “A”dan kurtulayım Allahım.”
Sipariş vermek yok
Bir diğeri de “B” idrakıyla söylenen “iyyaKE na’budü VE iyyaKE nestaıyn”dir. Bu duruşta da “Allahım, bana merhamet et ve beni bağışla” manası mevcuttur. devamında ise ne isteyeceğin öğretiliyor. Dikkat edin, “A”ların dünyasında istenecek şeyi “A” kendi tarif eder, sipariş verir. İhlâs Hayat Döngüsü’nde, “B” yaşantısında sipariş verecek biri yoktur. Neyi, nasıl isteyeceğimizi Allah kendisi öğretir. “B”nin hakikati ne isteyeceğini ona öğretir: İhdinas sıratal müstakiym…
“İyyaKE na’budü VE iyyaKE nestaıyn” duruşu “Allahım bana merhamet et ve beni bağışla” manasını içerir, ama temelinde İnsan-30 idrakı vardır: Ve ma teşaune illa en yeşeallah; dileyen yok, ancak Allah! Bu ayeti ileride detaylı ele alacağız inşaAllah. “İyyaKE na’budü VE iyyaKE nestaıyn” duruşu bu idrakla “Veccehtü vechiye” duruşudur. “Veccehtü vechiye, lillezi fataras semavati vel arda, hanîfen” derkenki hanif duruş “Veccehtü Vechiye Duruşu”dur; bu duruş herkesin yapabileceği bir şey değildir, hele de tanrılığını ilan eden “A” yapısı “veccehtü vechiye”yi hiç yapamaz. Veccehtü Vechiye’yi İhlâs Hayat Döngüsü’ne giren yaşar, “B” idrakında olanın hakikatine duruşudur Veccehtü Vechiye, onun hakikatine yönelişidir. İşte o duruştaki idrak, İnsan-30 idrakıdır. “İyyaKE na’budü VE iyyaKE nestaıyn” o idrakın yeridir, orada siz İnsan Suresi 30. ayet idrakı ile durursunuz. Biçimi ise, “veccehtü vechiye lillezi fataras semavati vel arda hanîfen” ayetinde itiraf edilen hanif haldir. HANİF kendini tanrı ilan etmeyendir, tanrısı olmayandır. Etrafa bakıp da “tanrılar yok” diyen değil! En önemli tanrı neydi? İşte o olmayacak. Tanrıları oluşturan tanrı var ya, işte o olmayacak! Başka tanrılar tayin eden o esas tanrı yoksa kişi Hanif’tir. Bu hanif hal, tövbede de, teslimiyette de, şükürde de çok önemlidir. Tövbeyi de, teslimiyeti de, şükrü de bu “İyyaKE na’budu” duruşu ile bu hanif halle yapacağız. Bu idrakla “Allahım bana merhamet et ve beni bağışlayıver” diyen duruşunuz, bu duanız tüm taleplerinizi içerir ve karşılar.
Allahım bana merhamet ediver ve beni bağışlayıver…

HİSSETMEK VE MUHTARİYET -22-

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER