Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

RASULULLAH (SAV)’İN EĞİTİM METOTLARI 12

Enam Suresi 152: “Rüşdüne erişinceye kadar yetimin malına, iyiliğine olmadıkça el sürmeyin. Ölçü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz nefse ancak vüs’atinin (gücünün) yettiği kadarını teklif ederiz (yükleriz). Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız hakkında bile olsa, adaletli olun. Allah’a verdiğiniz sözü eksiksiz yerine getirin. İşte öğüt alasınız diye Allah bunları size tavsiye etti.”
Adalet; bir şeyi hakkıyla yani Allah’ın razı olduğu şekilde yerine getirebilmektir. Adalet, bir durum karşısında tarafların eşitliğini sağlamak değildir; var olan durum ve olayda Allah’ın razı olacağı halde davranabilmektir. Onun için, davranışlarımızda arayacağımız tek nokta bu: Davranışımdan Rabbimiz razı mı? Adaleti bu kapsamda düşünmemiz ve her davranışımızda aramamız gerekiyor.
Adalet için böyle net bir referans noktasının olması, inanan kullar için çok kıymetli ve çok rahatlatıcıdır. Adaletli davranmamız için gereken referans noktamız Rabbimizin razılığı olduğunda, aldığımız kararları gönül rahatlığıyla uygulayabiliriz. Referans noktamız bu değil de muhataplarımızın memnuniyeti olsaydı, adaleti sağlamak imkânsızlaşırdı; birinin memnun olduğundan diğerinin şikâyetçi olduğu dünya yaşantısında insanları razı edemezdik. Bu yüzden, adalet için bu referans noktası bir inanan için çok önemlidir. “Bu davranışı yapıyorum ama acaba Rabbim bundan razı mı?” sorusu bizi adaletli olmaya yöneltir, kulluk bilincimizi, “iyyake na’budu ve iyyake nestain” deyişimizi pekiştirir de O’na kul olur, daim Rabbimizden yardım isteriz.
Peki, yaşantıda Rabbimizin bizden istediği adaleti neden sağlayamıyoruz, bunun sebebi ne olabilir? Bu durumun sebebi referans noktamızın yanlış olmasıdır. Rabbimizin razılığı yerine ilahlık hissiyatlarımızı referans alarak verdiğimiz kararlar bizi adaletten mahrum eder.
Bir iş yerinde müdür olduğumuzu ve sorumluluğumuz altında yüz kişilik bir çalışan olduğunu düşünelim. Yönettiğimiz bu grupta bizim nefsimizin şerrini besleyen, ilahlık hissiyatlarımızı tatmin etme çabasında olan kişilere farklı davranıyorsak bu adalet olmaz. Veya yine ilahlık hissiyatlarımızın geleceğe yönelik beklentileriyle bir karar verirsek, “bu kişiye şu görevi verirsem şirket içinde benim gücümü artırır” beklentisiyle davranmak da adaleti temsil etmez. İlahlık hissiyatımızla her davranış bizi dünya ve ahirette zulmete düşürür; dolayısıyla temelinde Rabbimizin razılığının olmadığı davranışlar adalet üzerine olamaz.
Ayetimize dönelim ve Rabbimizin bize misallerle verdiği adalet örneklerini inceleyelim. “Rüştüne erinceye kadar yetimin malına, onun iyiliğine olmadıkça el sürmeyin” kısmı bize yetim malına göstermemiz gereken adaleti, “ölçü ve tartıyı adaletle yapın” kısmı ticaret hayatımızda olması gereken adaleti anlatıyor. “Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz” kısmı ise Rabbimizin biz kullarına “El-Adl” ismiyle muamelesini, adaletini söylüyor. “Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız hakkında bile olsa, adaletli olun (onları haksız yere kayırmayın). Allah’a verdiğiniz sözü eksiksiz yerine getirin” kısmı verdiğimiz sözleri tutmanın adaleti temsil ettiğini öğretiyor. Ayetimiz “İşte düşünüp öğüt alasınız diye Allah size bunları tavsiye etti” diyerek tamamlanıyor. Dikkatimizi çekmesi gereken husus, ayette “Allah size (bunu) vasiyet etti, önerdi” denilmesidir. Öneren… Önerilen… Ne kadar önem verdiğimize bakalım lütfen. Elbette, bütün bunları Muhammedi idrakla yani bir hristiyan veya bir yahudinin yapamayacağı şekilde düşünmek, anlamak ve yaşamak gerekiyor…
Rabbimize verdiğimiz söz neydi, hatırlayalım. A’raf Suresi 172: “Rabbin Âdemoğullarından, bellerinden zürriyetlerini alıp onları nefslerine şahit tutarak “Rabbiniz değil miyim?” (dediğinde) “Elbette, şahidiz” dediler. Böyle yaptık ki kıyamet gününde, “Bizim bundan haberimiz yoktu” demeyesiniz.”
Evet, “Allahım Rabbimizsin, şahidiz” dedik. İşte bu sözümüzü unuttuğumuz her davranışımız bizi Rabbimizden ayrı düşürür ve Rabbimizin razı olduğu hali yaşayamadığımız için adaletle davranmamış oluruz. Bir kul olarak öncelikle yapmamız gereken Rabbimize verdiğimiz sözü unutmamaktır. Bu bilinçle yaşayan bir inanan Rabbine kulluk eder ve Rabbinden yardım diler; Allah’ın hakkını korur. Yaratılmış her şeye adaletli olmanın anahtarının Rabbine verdiği sözü unutmamak olduğunu bilir.
İki taraf arasında nasıl adaletli olunabileceğini Efendimiz (sav)’den öğrenelim. Bazı yerleri selden yıkılan Kâbe’yi Mekkeliler tamir etmeye başladılar. Sıra “Hacerü’l-Esved” adı verilen taşı yerine koymaya gelince, her kabile bu şerefi kendileri kazanmak isteyince aralarında anlaşmazlık ve kavga çıktı. Sonunda, gerçekten emin (güvenilir ve doğru) olduğuna inandıkları Efendimiz (sav)’i hakem yapmaya, vereceği hükme razı olmaya karar verdiler.
Efendimiz (sav) “Hacer’ül-Esved”i bir yaygı üzerine koyup, yaygının uçlarından kabile başkanlarına tutturdu, taşı birlikte kaldırdılar, Efendimiz (sav) de mübarek elleriyle duvardaki yerine koydu. O’nun adalet hissini tatmin eden bu davranışı onları memnun etti, büyük bir anlaşmazlık ortadan kalkmış oldu.
Efendimiz (sav)’den öğrendiğimiz duayla Rabbimizden dileyelim;
“Allahım! Ben senin kulunum, kullarının da çocuğuyum. Alnım (her şeyim) senin elindedir. Benim hakkımda senin hükmün geçerlidir. Senin hakkımdaki takdirin adâlettir. Kendini isimlendirdiğin yahut Kitabında indirdiğin yahut kullarından birisine öğrettiğin yahut indindeki gayb ilminde kendine has kıldığın sana âit her ismin hakkıyla; Kur’ân’ı kalbimin sevinci, sadrımın nuru, hüznümün ve kederimin gidericisi kıl. Ve Allahım, kavuştuğumuz Recep ve Şaban’da bizim için bereket lütfediver ve bizi Ramazan’a ulaştır (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti