Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ŞABAN AYI

4 Mart Cuma günü itibariyle üç ayların 2., Hicri ayların 8. ayı olan Şaban ayına kavuştuk. “Rahmet Merhamet Özel Günleri” olarak kucakladığımız bugünleri en güzel şekilde nasıl değerlendirebiliriz? İşte bu soruya aranan cevap, inananların önemsediği, merak ettiği, araştırdığı, ayet ve hadisler ışığında buldukları ipuçlarını da yüksek bir muhabbetle değerlendirmeye çalıştıkları hoş bir gayreti oluşturmaktadır. Efendimiz (SAV)’den bu yana bu böyledir elhamdülillah. Önceki yazılarımızda “Nefis Terbiyesi Özel İklimi” diye tanımladığımız mübarek üç aylarda Rabbimiz Allah’ın kullarına daha da yaklaştırılmış ve kolaylaştırılmış ikramları, destek, icabet ve müdahaleleri, Hakk idrak ve yaşantısını fark etmek, hissetmek ve kalıcı olarak yaşanıyor kılmak için çok önemli bir fırsat iklimidir. O zaman, bu hedefin duasıyla kendimizi şöyle de sorgulayalım mı? Hayatımda yaşım kadar üç aylar mevsimi yaşadım; peki, bugüne kadarki üç aylar mevsimlerini hangi idrakla yaşadım?

Artık biliyoruz ki; hayata ait her anı, her olguyu, dolayısıyla üç ayları da hakkıyla idrak edebilmek için ilk şart Rabbimizi Billahi anlamda tanıma gayretine girmektir. Allah’ı bir kul ne kadar tanıyabilecekse o yetki ve imkânlar dâhilinde tanıma gayretine girmiş olmaktır. İşte biz üç aylarda öncelikle bu hal, bu yaşantı için telaşa düşmeliyiz.

Neden öncelikle üç aylarda? Çünkü üç aylar, anlayabilmemizin çok mümkün olmadığı kadar özel ikramlar dönemidir.

“Allah’ımı nasıl tanırım ve nasıl O’nun razı olduğu bir kul olabilirim?” kapsamında bir dertlenme, bir telaş hali, insanın bu sebeple bir rahatsızlık, bir arayış, bir umuş

içinde olması ahiretimize götüreceğimiz “kazanılmış eği-

şim” için çok önemlidir. Muhafaza buyur Allahım, çok bü-

yük derdi olan bir insan nasıl yaşar? Derdiyle yatar kal-

kar, derdiyle bakar, konuşur; o dertlenme hali onun kim-

yası olmuştur değil mi? Bu durumda,”Billahi anlamda ima-

nı nasıl yaşayabilirim, Rabbimi nasıl tanıyabilirim?” diye

bizim de kimyamızı değiştiren bir derdimiz, telaşımız ol-

malı değil mi? İşte insan ancak bu telaşla “Ben Rabbime

nasıl daha iyi bir kul olabilirim? Rabbim benden kulu ola-

rak ne istiyor? Rabbimin benden istediği ve razı olduğu

billahi iman hali ve yaşantısı nedir? O’nun razı olduğu bir

kul nasıl olabilirim ve nasıl öyle ölebilirim? Ben halimi, ya-

şantımı buna göre mi planlama gayretindeyim?” sorgu-

lamaları, tefekkürleri, bu sorgulama ve tefekkürle yapı-

lan dualar, sığınma, sarılma, korkma ve umutlanmalar ile

Biiznillah yol alacaktır. Allahu a’lem, bu sorular ve cevapları için yapacağımız tefekkür sonrası ikram edilecek idrakla yapılacak bir salih amel, dunihi algıyla yapılacak tüm işlerden/ibadetlerden farklı ve değerli olacaktır.

Bu sürecin başlaması için kişinin içinde bulunduğu veri tabanını bilmesi gerekiyor. Lütfen, “ben zaten inanıyorum” deyip, “ben dindarım elhamdülillah” deyip de içinde bulunduğunuz veri tabanını sorgulamayı önemsiz görmeyin.

Evet, inanıyor ve dindar olmak elbette önemli, değerli haller ama bir inanan olarak biz “Billahi idrakte mi yoksa dunihi algı veri tabanında mı?” yaşadığımızı merak etmeli, kendimizde bunu bir hakem olarak gözlemeliyiz.

İnsanların ulaşmak istedikleri haller bir de kurtulmak istedikleri hal veya haller vardır. İnsan genellikle kendisindeki hangi halden yani veri tabanından kurtulması gerektiğini maalesef göremiyor, hatta farkında olmadığı için onu örtüyor. Bu sebeple, inananların büyük çoğunluğu “kurtulması gereken hal”i değil de “ulaşmak istedikleri hal”i öncelikli mesele olarak görmektedir. Hastalıktan kurtulmadan sağlık ve zindelik halini arzulamakta; bağlarından, zincirlerinden yani zannlarından kurtulmadan hürriyet hayal edilmekte; hicret etmeden, her şeyini alıp taşımadan hedefe ulaşmış olmak beklenmektedir. Bu konuda düşünülen yanlışa şu soruyla işaret edelim: İnsan dunihi algıda olmasına rağmen kendisinin billahi idrakte yaşadığını düşünebilir mi? Evet, düşünebilir. İşte yaygın olan sanış ve düşünce hatası budur. Bunu “iyi kul” ve “iyi insan” karşılaştırmasında çok güzel görebiliriz. Onu bir örnekle açalım: Sokak hayvanlarına düşkün dunihi algıda yaşayan bir kişi düşünelim. Bu kişi tüm zamanını sokak hayvanlarının ihtiyaçlarını karşılamakla geçiriyor. Bu kişinin yaptığı iş ve hizmetler hayvanlar ve toplum yaşantısı için olumlu olmasına rağmen, içinde bulunduğu veri tabanı, yani dunihi algısı sebebiyle, bu işlerden Rabbimiz razı değildir, yani o işler onu cennete götürecek işler/ibadetler olmayacaktır, sadece dünya için bir “iyilik” hareketi olarak kalacaktır. Kişinin duniHi algı veri tabanında, ilahlık hissiyatında değil de Billahi idrakta olsaydı, aynı iş ve hizmetler Rabbimizin razı olduğu ibadetlere dönüşecekti. İki veri tabanı ve iki farklı sonuç! Yapılan işler/ibadetler aynı olmasına rağmen biri sadece iyilik hareketi olarak kalırken diğeri razı olunan bir ibadet halini aldı. Sebebi kişinin yaşadığı veri tabanıdır. Bu noktada, Efendimiz (SAV)’in “Ameller niyetlere (veri tabanınıza) göredir” hadisini hatırlamak güzel olacaktır. Ahsene takviym veri tabanı mı, esfele safiliyn veri tabanı mı? Hangisi ile yaşıyoruz?

Örneğimiz üzerinden devam edecek olursak, dunihi algısı sebebiyle ilahlık hissiyatıyla yaşayan bu kişi, sokak hayvanlarına gösterdiği yüksek ilgiyle aslında kendi ilahlık hissiyatlarını tatmin etmektedir. Çünkü içinde bulunduğu veri tabanı bunu gerektirmekte, o da bu işlerle meşgul olmaktadır. Bu sebeple kendine içinden şöyle der:”Benden başka hayvanlara duyarlı bir insan yok, ben de olmasam bu hayvanlara kim bakacak?” Bu duygu ve düşünceler, dunihi algı veri tabanında ilahlık hissiyatıyla yaşayanın cümleleridir. Yapılan şey aslında şudur: Kişi kendisinde “müstakil güç” ilan ederek şiddetlendirdiği ilahlık hissiyatlarını, toplumca kabul gören bir iyilik hareketiyle kamufle etmeye çalışmaktadır. Olaya dışarıdan bakanlar belki bunu anlamayabilir ancak kullarının her halini bilen ve kuluna şah damarından yakın olan Rabbimiz onu bilir. Her anımızın “salih amel” kapsamında olması için her tercihimizin doğru veri tabanıyla, doğru imanla olması gerekiyor. Allahım, bize bu hali lütfen kolaylaştır ve ikram ediver (âmin).

“Nefis terbiyesi için özel iklim” olan üç aylarda, Billahi imanı tanımayı ve nefsimizi billahi imanla yaşantıya sabitleme gayretlerini düşündüğümüzde; biz zaten Rabbimize verdiğimiz söz gereği, her an Hakk tercih ve gayrette olarak nefsimizin şer davranışlarından sıyrılarak Billahi imanımızla Rabbimize ibadet/kulluk yaşantısı içinde olmak hedefiyle yaşıyoruz. Bize bu yaşantıyı öğreten Efendimiz (sav)’ın Şaban ayını bir yönüyle bize tanıtan şu hadisiyle devam edelim. Efendimiz (sav) “İnsanların değerini bilemedikleri bu ayda (Şa’ban ayında) ameller Allah’a arz edilir. Ben Allah’a amellerimin oruçlu iken arz edilmesini arzu ediyor ve bu ayda oruç tutuyorum” buyurmuştur. (Müsned, V, 201; Nesâî, “Ṣavm”, 70)

Hali vakti, işi gücü müsait olan inananlar bu sebeple Şaban ayında Efendimiz (sav) gibi bazı günleri oruçlu geçirmekte veya Efendimiz (sav)’in amcası Abbas’a, ”Ey amcacığım, sana tam on faydası olan bir şey öğreteyim ki bunu yaparsan günahlarının ilki sonu, eskisi yenisi, bilerek bilmeyerek işleneni, küçüğü büyüğü, gizlisi açıktan olanı Allah bağışlar.” diyerek önerdiği, öğrettiği tesbih salâtını önemsemektedir. Hz. Abbas “Ya rasulallah, bunu her gün yapamazsam” deyince Efendimiz (sav), gücü neye yetiyorsa; haftada, ayda, yılda veya ömürde bir defa ikame etmesinin yeterli olacağını belirtmiştir. (Ebû Dâvûd, Tatavvu’, 14; Tirmizî, Salât, 238)

“Duanız, yönelişiniz olmasa…” diyen Rabbimize sığınarak tamamlayalım: ”Allâhümme bârik lenâ fî Şa‘bân ve belliğnâ Ramazâne. Vahtim lenâ bil îmâni ve yessir lenâ bil Kur’ân: Allah’ım bize Şa’bân Ayını bereketli kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur. (Kazanılmış değişimimiz için ömrümüzü Billahi) imanla sonlandır ve bize Kur’an’ı (anlamayı,onunla yaşamayı) kolaylaştır (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti