Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ŞEYTAN VE SİSTEMİ-2

Şeytanı ve sistemini mutlaka çok iyi tanımak zorundayız. Neden? Çünkü Rabbimiz o (şeytan, şeytaniyet, şeytanlık) sizin için apaçık bir düşmandır buyurmaktadır (İsra-53, Fatır-6, Yasin-60). Düşmanımızı, ne yapmak istediğini, hangi teknikleri kullanabileceğini somut olarak bilmek zorundayız. Böyle diyoruz ama maalesef insan olarak hem de inananlar olarak şeytan ve sistemini bütün bu belgelere rağmen yeterince önemsemiyoruz gibi geliyor… Düşünün, ülkemizin günümüz teknolojileriyle savunma sistemleri geliştirmesini çok önemsiyoruz, uzmanları bunu çok hayati görüyor. Neden? Çünkü içimizdeki ve dışımızdaki düşmanlık unsurları bu teknolojilerle çalışıyor ve ülkemizi parçalamak, yok etmek için uğraşıyor. Bizim de en azından aynı şekilde mücadele etmemiz gerekiyor. Böyle bakarak içimizdeki ve dışımızdaki düşmanı çok önemsiyor ve öncelikli alan haline getiriyor ve karşı sistemler geliştiriyor ve onlardan yararlanıyoruz. Ama Rabbimiz Kur’an’da bize “O sizin apaçık düşmanınızdır” dediği halde, hadislerde Efendimiz (sav) bununla ilgili olarak sürekli uyardığı halde “şu apaçık düşmanı tanıyayım, ona karşı savunma ve savaşmayı önceliğim yaparak 7/24 yaşayayım” gayretine neden giremiyoruz acaba? Oysa bunu hastalıklara karşı söylüyor ve yapıyoruz. Yine paramızın, malımızın düşmanlarına karşı da uyguluyor ve varlıklarımız çok sıkı koruyoruz ama iş imanımızın, idrakımızın korunmasına, onun düşmanı ile mücadeleye geldiğinde “parasını, sağlığını, ülkesini çok sıkı koruyanlar nereye gitti?” oluyoruz; yani aynı matematikle şeytana ve sistemine karşı bir duruşu kendimizde göremiyoruz, duygusal ve çoğu zaman yanlış yöntemlerle yetiniyoruz. Yıllar önceydi, şeytan taşlama alanında şeytana çok öfkeli bir müslüman kardeşimizin attığı taşla yetinmediğini, elindeki şemsiye, ayağındaki terlik dahil neyi varsa attığını o duvara fırlattığını hatırlıyorum. Hatta benzer görüntülerin sosyal medyada viral olduğunu da görüyoruz. Acaba şeytan ve sistemiyle mücadele potansiyelimizi böyle yapınca kullanmış oluyor muyuz? Yoksa bu gibi anlık duygu fışkırmalarıyla gerçek mücadeleden uzak, şeytan ve sistemiyle iç içe mi yaşıyoruz?
Şeytanlık sistemine Yılmaz Dündar Hocam “Şeytanın Avukatı” kitapçığında “Şeytanlık Patronaj Sistemi” demektedir ki bu çok orijinal ve Kur’an’a ait ifadeyi yüksek bir zihinsel farkındalık ve korunma hissi oluşturması nedeniyle önemsiyor olmalıyız. Bu kitapçık ebat olarak çok küçük, hızla okunabilir, internette PDF olarak mevcut. Lütfen bir yarım veya bir saatinizi ayırıp okuyun, şeytanı ve sistemini ayetlerimiz ve hadislerimizde anlatıldığı şekilde, bir sünnet ehli olarak doğru anlayıp sonra da o sistemden korunmaya talipsek, bir değil birkaç defa (hem de not alarak) okumamız gerekiyor…
Şeytanlık Patronaj Sistemi’nin öncelikli hedefi Halifetullah vasıflı insanlar (Hazreti Ademle başlayan ve günümüze kadar gelen insanlar)dır. Şeytan ve sistemi, insana esfele safilin yapıyı cazip, DuniHİ algı ve zanlarını gerçek göstermekte, onu “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında tutarak, İlahlık Hissiyatı ile yaşaması için çalışmaktadır; sistemin asıl hedefi budur, verdiği bütün vesveselerin tek amacı vardır; budur! Zaten şeytanlık denilen işin görev tanımı budur! Uzaklaştırmak, uzakmış ve müstakilmiş algısıyla yaşatmak! Kovulmak budur! Düşmanın düşmanlık alanı bu: Halifetullah vasıflı insanın değerli tarafını, önemli tarafını dumura uğratmak, onu ahseni takvim akıl ve algıdan hal ve hissedişten uzak tutmak, dünyadan böyle göçüp gitmesini sağlamak.
Bu sebeple: eğer bir kişi “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasından sıyrılmışsa, İlahlık Hissiyatlarını reddetmiş hatta terk etmişse, en azından bunun gayretine girmişse, şeytanlık sistemi bilmektedir ki böyle hanif kullara Kur’an “ihlaslı kul” demektedir. Şeytanlık sistemiyle görevli olanlar (nefsin şerri, insan ve cin şeytanları) bu ihlaslı kullar üzerinde saptırıcı etkilerinin olmadığını bilirler. Bilirler ama yine de vesvese ve telkinlerine devam ederler, çünkü asıl hedefleri bu kulları saptırmaktır, diğerleri zaten o sistemin avukatlığını yaparak yaşadığından hakimiyet alanlarındadır…
Şeytanın Hazreti Adem’den bu yana insana verdiği “gurur” yani aldanma budur: “müstakil olarak varım ve muhtarım” iddiası! İnsan dünyada esfele safilin yapı ve ona ait idrak olan dunihi algı ve zanlarıyla (bunun yaşantısıyla) tanıştı. Bu algı kişide kendiliğinden müstakillik iddiasını üretmektedir ki şeytanlık için bu iddia önemli bir cazibe alanı, önemli bir konum belirleme ve hedef oluşturmaktadır. Şeytanlık sistemi “müstakillik idrakı ile yaşayanın o iddiadan kurtulmasını engellemek, kurtulmaya çalışanın da kurtulmasını engellemez üzere bütün tuzaklarını kurar. Eğer kişi müstakillik iddiasını ve bu iddianın oluşturduğu ilahlık hissiyatını ne kadar hızlı ve ne kadar iyi tanır da ne kadar hızlı bunlardan kurtulmaya çalışırsa şeytanın tuzaklarından kurtulması da o kadar kolaylaşır, Biiznillah.
“Müstakilen var ve muhtarım” iddiasıyla yaşayan bir insanın hayatında ilk kurtulması gereken (ilk terk etmesi gereken) dosyaları bu iddiayla sevgileri ve bu iddiayla öfkeleridir… Bu sebeple denilmektedir ki müstakilen varım ve muhtarım iddiası ile gerçek bir sevgi, gerçek bir selam hali (barış, esenlik) yaşamamız mümkün değildir. Bu iddia ile yaşayanın gerçek sevgiyi yaşaması neden mümkün değildir? Çünkü: seviyorum zannettikleri her ne ise, her kim ise (eş, çocuk, anne, baba, akraba, komşu, arkadaş) onlara karşı hissettikleri duygu aslında nefret kökenlidir; dozu çok, çok azaltılmış nefrete onlar sevgi demektedir. Bakın: iş yerinde çok sevdiğimiz dediğimiz bir arkadaşımızı düşünelim. Her şey yolundayken onu çok sevdiğimizi ve çok iyi anlaştığımızı düşünürüz. İlişkiler bir şekilde sıkıntıya girdiği anda ona karşı kimyamız değişir, bakışımız değişir, sesimizin tonu değişir, kurduğumuz cümleler değişir. Hissiyatımız değişir… Bir anda öfke (yani nefret) yükselmiştir. Daha önce “seviyorum” diyen şeytanlık sistemi şimdi “öfkeliyim” halindedir. Beş dakika önce var zannettiğimiz sevgiden eser kalmaz ve o çok sevdiğimiz arkadaşımıza (eşimize, anne babamıza, çocuğumuza, o Allah emrine, o Allah kuluna) karşı nefret bazlı bakış ve yaklaşımla yaşadığımız bir kimya, bir hissediş başlar. İşte şeytan ve sisteminden bir kesit! Çünkü sebebi, müstakilen varım ve muhtarım iddiası! Bu iddia içindeki insanın davranışları nelerdir, onları say say bitmez ama sebep tektir: bu iddia!
Müstakilen var ve muhtar iddiası ile yani ilahlık hissiyatları ile yaşayan insan bu hissiyatını tatmin edecek bir hayat tarzı ister ki işte şeytan ve sistemi için uygulama alanı. Bu yaşantının gereğidir ki, çok sevdiğimizi söylediğimiz birisi bile olsa, eğer muhatabımız bizim müstakillik iddiamızı ve ilahlık hissiyatımızı tatmin eden bir davranış sergilemiyorsa o anda ona olan hissimiz nefrettir. Bunun örnekleri o kadar çoktur ki… Mesela, müstakillik iddiası sebebiyle ilahlık hissiyatıyla yaşayan insan bir ortama girdiğinde kendisini gizli ya da açık övecektir ve bunu beklemektedir de. Karşısındaki eğer onun bu ilahlık hissiyatını ilahı tanır, ona bu yönde davranırsa ne ala, aksi halde hırçınlaşır, öfkelenir ve karşısındakileri (yani çevresindekileri) suçlamaya başlar. Müstakillik iddiasıyla yaşayan bir İlahlık Hissiyatlı kişi (şeytanlık sisteminin bir üyesi olarak) her zaman kendisini övmeyebilir, bazen de çaresiz ve mağdur görünmek hoşuna gider, çünkü kendi müstakilliğini ve ilâhlığını ciddiye almayanları ezebileceği fırsatlar aramaktadır, mütevazi, mağdur ve zavallı görünerek…
Şeytanlık sisteminde kavga esastır. Neden? Müstakilen varım ve muhtarım iddiasıyla oluşan ilahlık hissiyatı kişiyi kesinlikle gergin yapar. Bilesiniz ki insanların büyük çoğunluğu bu gerginliklerini tatmin etmek için siyaset, futbol, magazin, seyahat, kariyer, moda, eğlence, yeme-içme, sosyalleşme vb ile ilgilenir. Müstakillik iddiası kaynaklı bu gerginlik aslında ortama yayılmış patlayıcı bir gaz gibidir. Neden gaza benzettik? Hissedilmediği için! İlk fırsatta patlayacaktır! İşte bu hal didişme ve kavga için (yani şeytanlığın icrası için) çok uygun bir ortamı hazır tutar. Yaşanacak patlamalardan müstakilen var ve muhtar olanın ilahlık hissiyatı zevk alır, tatmin olur. Herhangi bir küçücük olayı büyüterek ortamı gererek çıkarılan kavgalarla dolu bir yaşantı değilse nasıl olabilir? Şeytanlık sistemi yani müstakilen varım ve muhtarım iddiası ve onun ilahlık hissiyatı buradan gıdalandığı için!
Müstakilen varım ve muhtarım iddiası ve ilahlık hissiyatlarının yaşantımızda oluşturduğu halleri lütfen hayatınızda sizler de kendinizde inceleyin ve irdeleyin ki o sistemin elemanı haline gelmeyelim.
Bu irdelemeyi yapıp hızla şeytanlık ve sisteminden uzaklaşabileceğimiz bir alan var ki 7/24 aktif bir alan: konuşma dilimiz. Lütfen şeytan ve sistemini önemseyelim de gün içerisinde daima onunla mücadele edelim. Dünya “aldanma yurdu” olmasın istiyorsak bu böyle…
• İlahlık hissiyatını tatmin etmek için takdir ve tasdik edilmek isteyeni,
• Müstakilen varım ve muhtarım iddiasını tatmin edebilmek adına kendini aklayıp karşısındakini haklayanı, yani suçlayarak konuşanı,
• Daima şikâyet edeni,
• Müstakilen varım ve muhtarım iddiası kaynaklı nefretin bir hamlesi olarak daima birilerini kınayanı, “ti”ye alanı, alay edeni, beğenmeyeni,
• İlahlık hissiyatının tatmini için övüneni veya kendisine acındıranı,
• Sohbet adı altında yalan, dedikodu, iftira ve yukarıda saydıklarımızı yapanı,
• Daima emir cümlesiyle konuşmayı seveni,
• Daima insanlarda kusur arayan ve göreni,
• İnsanları bu gibi bakışlarla köşeye sıkıştıranı ama o meziyet olabilecek şeylerini hem de haset ederek görmezden geleni,
• Sonuçta Hakka karşı sığır, dilsiz ve kör olanı arayıp bulmalıyız.
Unutmayalım ki fark edip terk edeceğimiz bu konuşma tarzları bize şeytan ve sistemini kendimizde yakalama ve onu etkisiz hale getirme fırsatı verecektir.
Allah’ım dilimizi sana emanet ettik sana teslim ettik. Lütfediver, ikram ediver de dilimizden senin razı olmayacağın, senin hoşnut olmayacağın sözler çıkmasın Allahım. Dilimiz daima seni ansın ya da sussun Allahım, Dilimiz ya hayır konuşsun ya da sussun Allahım. Dilimiz ya Hak konuşsun ya da sussun Allahım. Lütfedeceğin destek ve müdahale ile bize seni zikredebilmeyi, daimî Zikrullah’ı ilham ve ikram ediver Allah’ım. Böyle yaşayıp, böyle vefat edip böyle de dirilebilmeyi bize nasip ediver Allah’ım (Âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti