Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ŞEYTAN VE SİSTEMİ (5)

Şeytanı kendi dilinden tanımaya çalıştığımız yazılarımıza devam ediyoruz. Efendimiz (SAV) bu hadiste şeytana yönelttiği sorular ve gelen cevaplardan biz müminlerin yararlanmasını arzu etmektedir. Hadisimizin daha önce ele aldığımız kısmında şeytanın en sevmedikleri, sevmedikleri ve sevdiklerine ilişkin bir sıralama görmüş, bu sıralamadaki temel kriterin DuniHi algı ve zanları sebebiyle oluşan “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ve “İlahlık Hissiyatı” olduğunu, bu iddia ve hissiyatı reddeden ve terk edenleri sevmediğini şeytanın dilinden görmüştük. Hadisimizin bugün ele alacağımız kısmı, İslam’ın 5 Şartı kapsamındaki amellerle, ibadetlerle ilgili sorular ve cevapları içermekte, birlikte onları tefekkür etmeye çalışacağız.
Önce kendimize şöyle bir soru soralım: Ben hadiste bahsedilen ibadetleri yaparken hangi halde, hangi vasıftayım? Sonra da bunun cevabını Kur’an’ımızdan arayalım, yani kulluğumuzu (ibadetlerimizi) yaparken hangi vasıfta olmamız gerektiğini Rabbimizin ayetinden öğrenelim.
Maide (27): “Allah ancak muttakilerden kabul eder.”
Bu ayet bize kurban dahil tüm ibadetlerin, kulluk gayretlerinin yani hayat tarzının kabulü için muttaki olmamız gerektiğini öğretir: Çünkü Allah muttakilerden kabul eder! O zaman insan (talip olan insan) bunu çok önemser. Çünkü Rabbimiz bir tanım yapıyor, bir müjde veriyor. O zaman “nasıl olursa müttaki olurum?” deyip çok önemsemek lazım! Müttakiliğin birçok aşaması olsa da bu kapsama girmek çok kolaydır. Müttaki olmak “Müstakilen VAR ve Muhtar olan Allah’tır” deklarasyonuyla başlar. Bu kapsama giren kişi bir müttakidir artık. Yaptığı bu deklarasyon onda önce bilinç haline gelir sonra da hayat tarzı haline dönüşür. Tabi bu bir ret ve terk sürecidir, dolayısıyla gayreti ve hicreti gerektirir. Dünya hayatı gereği kendimizi içinde bulduğumuz esfele safilin idrakı önce reddedip sonra da terk ederek ahseni takvime (fabrika ayarlarımıza, ilk saflığımıza) dönmemiz, hicret etmemiz gerekiyor. Bu çok önemlidir. Çünkü kişi ancak esfele safilin halden kurtulmuşsa veya kurtulma gayreti içerisinde ise birincil şirkten korunmuş kul anlamındaki “müttaki” sınıfına girmiş olur. Aksi takdirde ibadetler Allah’a eş koşularak yapılıyor olabilir, muhafaza buyur Allah’ım.
Müttaki kapsamında olmayı böylece hatırladıktan sonra, daha önceki yazılarımızda tefekkürüne başladığımız hadisimize dönüp, Efendimiz (sav)’in soruları ve şeytanın cevapları ile devam edelim.
Efendimiz(sav) soruyor: “Ümmetim salât ikame edince halin ne olur?”
Şeytan: “Beni bir sıtma tutar, titrerim” dedi.
Efendimiz (SAV) bu sefer “Neden bu hale girersin?” diye sordu.
Şeytan: “Çünkü, bir kul, Allah için secde ederse bir derece yükselir” dedi.
Efendimiz (SAV) sordu: “Peki, ya oruç tuttukları zaman nasıl olursun?”
Şeytan: “O zaman bağlanırım; ta ki onlar iftar edinceye kadar” dedi.
Efendimiz (SAV) sordu: “Peki, ya hac yaptıkları zaman?”
Şeytan: “O zaman çıldırırım” dedi.
Efendimiz (SAV) bu kez de “Peki, ya Kur’an okudukları zaman nasıl olursun?” diye sordu.
Şeytan: “O zaman da tıpkı ateşte eriyen bir kurşun gibi eririm” dedi.
Efendimiz (SAV) sonra da “Peki, ya sadaka verdikleri zaman halin nasıl olur?” diye sordu.
Şeytan: “İşte o zaman halim pek yaman olur. Sanki sadaka veren eline bir testere alır ve beni ikiye böler.”
Efendimiz (SAV) “Neden öyle testereyle ikiye biçilirsin ya Eba Bürre?” diye sordu.
Şeytan: Çünkü sadakada mümin için dört güzellik vardır:
1. Allah, sadaka verenin malına bereket ihsan eyler;
2. Sadaka veren kimseyi halkına sevdirir.
3. Allah, onun verdiği sadakayı cehennemle arasında bir perde yapar.
4. Allah, ondan belayı defeder, sıkıntıyı ve ahları kaldırır.
Bu noktada hadisimize bir virgül koyup soru ve cevapları tefekkür etmeye çalışalım.
Efendimiz (sav), Kelime-i Şehadet’ine sadık bir müminin hayat tarzı içerisinden salat, oruç, hac, Kur’an tilaveti ve sadaka için şeytaniyet sisteminin tepkisini, halini ve kanaatini sordu. Şeytanın verdiği cevaplardan anlıyoruz ki sıdk üzere yapılan bu ameller şeytaniyet sistemini, tesirlerini ve hakimiyetini öyle etkilemektedir. Müminin salât ikame etmesi sebebiyle şeytanlık sistemi sıtma olarak tarif edilen, yüksek ateşle ve çok ağır seyreden o günlerde ölümcül olan bir hastalığın belirtilerini gösteriyor, yaşıyor. Mümin kul oruç tuttuğunda iftar edinceye kadar şeytanlık sistemi esarete mahkûm ediliyor, bağlanıyor, kısıtlanıyor, normal yetki ve etkilerini kullanamıyor, billahi imanlı o kul üzerinde tesir, hakimiyet kuramıyor, etkisizleşiyor. Hac ile ulaşacağı idrak saflığı ve onun getireceği yaşantı hali sebebiyle ise çıldırma çaresizliğine düştüğünü anladığımız şeytaniyet, kulun Kur’an ile kucaklaşması, Kur’an’ımızı ders yapmaya başlaması, Kur’an’ı kendisine arkadaş, yoldaş ve rehber edinmesi durumunda ise ateşte tutulan kurşunun erimesi gibi eriyor, kimyası bozuluyor ve bundan çok rahatsız oluyor. Hele bir de bu kul Allah indinde makbul olacak şekilde sadaka verirse, şeytaniyet testere ile işkenceye maruz kalmış gibi bir acı, azap yaşıyor, paramparça oluyor. Şeytan bütün bunların nedenlerini de tek tek sıralıyor. Yani anlıyoruz ki bizim ihlaslı bir kul olarak göremediğimiz halleri o görüyor; salat ikamesi, oruç, hac, Kur’an tilaveti ve sadaka ile nasıl çok makbul bir kulluk hali yaşadığımızı, nasıl çok yüksek bir inam ve ikrama mazhar olduğumuzu o görüyor, biliyor. Enfal (48) ayetinde şeytan “Ben sizin görmediğinizi görüyorum” diyor ya… Yolunu saptırmak (asli işi olan Halifetullah vazifesini) yapmasını engellemek istediği imanlı kulların böyle yüksek bir nur, ikram, iltifat ve korunma yaşamaları onu ve sistemini ziyadesiyle üzüyor, çalışma mekanizmasını alt üst ediyor, etki spektrumlarını bozuyor. Nihayet bütün bunlar, yani DuniHİ algı ve zanlarından sıyrılmış, Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiasına sırtını dönerek “Amentü Billahi ve Rasulihi” demiş hanif bir müminin salât ikame etmesi, oruç tutması, hac görevini yerine getirmesi, Kur’an’ı ders yapması ve sadaka vermesi Şeytanlık Patronaj Sistemi’ni kökünden sarsıyor, tesirlerini sıfırlıyor, sonuç olarak ihlâs sahiplerine şeytanın bir sultası kalmıyor. DuniHi algıyı reddetmiş, terk etmiş, Müstakillik iddialarına ve ilahlık hissiyatına sırtını dönmüş Billahi imanlı yani ihlaslı bir kul için durum böyle ama kişi henüz duniHi algısını ve Müstakilen Varım ve Muhtarım İddiasını fark edememiş veya fark etmiş de henüz sıyrılamamış olsa bile, salât ikamesi, oruç, hac, Kur’an’ı ders yapmak ve sadaka vermek gibi kulluk görevlerini yapıyorsa, şeytan bu işten de hoşlanmayacaktır. Çünkü kul henüz şeytana avukatlık yapma rolünden kurtulamamış olsa bile kulvar değiştirme, bu avukatlıktan kurtulma gayretinde (Dündar Y., Şeytanın Avukatı).
Salat Allah’a yöneliştir, şirksiz yöneliştir. Allahuekber diyerek başladığımız salatımızda “Müstakilen VAR ve Muhtar” olanın, gerçek VAR olanın ancak Allah oluşunu idrakımıza ve sonra da hayatımıza ikame etmeye başlarız. Böylece, esfele safilin hali tanımakla başlayan dünya hayatımızda esfele safilin halden ahseni takvim hale yükselmeyi (miracı, kendi miracımızı) yaşamaya başlarız ki işte tam da bu hal şeytanlık sisteminin etkisini felce uğratır, şeytanları sıtma tutmasına sebep olur. Çünkü müstakillik iddiasından kurtulma, ilahlık hissiyatından sıyrılma başlıyor…
Oruç tutanın halini görünce bağlanıyor olması, yaklaşan Ramazanımız sebebiyle bizi daha bir sevindiriyor, umutlandırıyor. Hak yolda yüksek ivmeli bir ilerleyiş ikramı olan orucun, Tevhid idrakında mümini hızla ilerleten bir nur olan orucun şeytanı bağlanmış gibi bu denli perişan etmesi bu yüzdendir. Hac ibadetine hazırlanışın bile mümini müstakillik iddialarından uzaklaştırmaya başladığını biz haccın zikrullahından anlıyoruz: Lebbeyk Allahümme lebbeyk… Buyur Allah’ım buyur, Senin ortağın (dünun, dışın ve dışında yaratılanlar) yok, Hamd (hüküm sahibi yaratan olarak tüm manalarıyla emir) sana aittir, nimet de, mülk de… İşte böyle diyerek biz inananlar birincil yani asıl şirkten temizlenmiş bir idrakla “Hac ve umreyi Allah için tamamlayın (Bakara-196)” ayeti kapsamına giren mebrur bir Hac yaşadığımızda demek ki şeytan ve şeytaniyet çıldırmaktadır. Elhamdülillah…
Kur’an okumanın şeytanlık sistemini erittiğini öğrenen bir mümin Kur’an’ı ders yapmasının ne kadar önemli ve muhteşem ama bu sebeple de ne kadar engellenmeye çalışıldığı bir iş olduğunu görür. Görür de azmini, gayretini, sebatını, fehmini, aklını, anlayışını artırması, yardım ve müdahalesini lütfetmesi için Allah’a sığınır: Allah’ın beni ikiz kardeşim Kur’an için sadık bir kardeş eyle (âmin). Sadaka halinin şeytanın, şeytaniyet sisteminin bütünlüğünü nasıl bozduğu, dolayısıyla mümin için etkisini ortadan kaldırıyor oluşu dikkatimizi çekmelidir. Günlük yaşantıda “sadakaya ihtiyacımız yok, sadaka mı veriyorsun?” gibi cümlelerle hor görülen, “ti”ye alınan, küçümsenen sadaka işinin aslında ne mübarek ve ne anlaşılamaz bir ikram olduğunu fark etmeli ve bu nimetle (daim sadaka vererek) yaşamayı özlemeli, önemsemeli ve Allah’tan istemeliyiz.
Allahım, lütfen salatı gözümüzün nuru kıl. Bizi makbul biçimde oruç tutmayı ilham ettiğin kulların haline getirip Kerim ayın Ramazan’a ulaştır. Haccını bize kolaylaştır, mebrur bir haccı lütfediver. Kur’an’ı bize kariyn dost eyle. Sadaka halini yaşamayı bize sevdir, kolaylaştır ve ikram ediver (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti