Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ŞEYTAN VE SİSTEMİ -6

Efendimiz (sav)’in sorularına şeytanın verdiği cevapları, dünya ve ahiretimiz için çok önemli bir öğrenme imkanı gözüyle bakarak, kulağımızı v e kalbimizi açmış olarak tefekkür etmeye çalıştığımız yazılarımıza hayrlı olması duasıyla devam ediyoruz. Neden çok önemli? Çünkü soruları biz ümmeti için çok müşfik, çok merhametli, çok muhabbetli, billahi imanlılara çok düşkün olan Efendimiz (sav) soruyor. Bu sorulara doğru cevap vermekle emrolunmuş bir kul olarak şeytan da cevaplıyor. Dolayısıyla, Efendimiz (sav)’in “O hevasından konuşmaz, ancak kendisine vahyedilendir söyledikleri” ayeti gereği emsalsiz Hakk aklı ile sordukları sadrımıza nasıl bir şifadır ah bir bilebilsek… Ve o sorulara şeytanın ağzından itiraflar niteliğindeki cevaplar, bizim şeytani tuzaklara düşmememiz için nasıl birer yol işaretleridir bir fark edebilsek… Ve bu farkındalıkla hiç unutmadan ah bir yaşayabilsek…
Hadisimizin anlatımına ve inşaAllah can kulağıyla tefekkürüne devam ediyoruz:
Efendimiz (SAV) ashabı (ra) hakkında bazı sorular sormaya başladı: “Ebu Bekir için ne dersin?”
İblis: “O bana cahiliyet devrinde bile itaat etmedi. İslam’a girdikten sonra nasıl olur da bana itaat eder” dedi.
Efendimiz (SAV): “Peki, Ömer bin Hattab için ne dersin?”
İblis: “Allah’a yemin ederim ki, her gördüğüm yerde O’ndan kaçtım” dedi.
Efendimiz (SAV): “Peki, Osman bin Affan için ne dersin?”
İblis: “Ondan utanırım hem de çok. Nasıl ki, Rahman’ın melekleri de O’ndan utanırlar.”
Efendimiz (SAV): “Peki, Ali bin Ebu Talib için ne dersin?”
İblis: “Ah, onun elinden bir kurtulsam; o kendi başına kalsa, ben kendi başıma kalsam, o beni bıraksa, ben de onu bıraksam; ama o beni bırakmaz” dedi.
Bu noktada durup hadisimizin bu kısmını tefekkür edelim inşaAllah. Hadis anlatımındaki sıralamada şeytanın hiç hoşlanmadığı fıtrat özellikleri bize halife efendilerimiz (ra) üzerinden öğretiliyor. Böylece hem bu vasıfların duasına başlamamız hem de o mübareklerin müjdelenişleriyle sevinip dua etmemiz, gıpta etmemiz, onların halleri için hayretimizi yükseltmemiz gerektiğini anlıyoruz. Bu vasıflar şöyle sıralanmıştır ki bu sıralama Efendimiz (sav) sonrası Hilafet süreçlerine ilişkin hak sıralamayı da tasdik etmekte, ümmetin (talip olanlarının) bu konuda da ihtilafa düşmesini, ikilemde kalmasını giderecek bilgiyi ihtiva etmektedir.
1. Sıddıkıyet; Hz. Ebubekir.
2. Hızlı, adil, tam çözümlü Farukiyet; Hz. Ömer.
3. Allah’tan daima derecesi yükselen bir ittika, utanma; Hz. Osman.
4. Arif’in, manaları daima birleştiren ve her manadan hızla tevhid manasına sıçrayan ilmi; Hz. Ali.
Elbette bu özelliklerin her biri bir diğerinde mevcut olmakla birlikte bizim için bu özellikleri en ileri düzeyde taşıyan ve yaşayan Efendimiz (sav)’in bir taltifi ve tasnifi söz konusudur burada. Elhamdülillah. Birer lütuf, ikram ve merhametin olan nimetlerin sebebiyle öyle şükrederiz ki Allahım, bi adedi ilmike…
Şeytanın verdiği cevaplardan anlıyoruz ki bu fıtrat özelliklerine sahip insanlardan şeytan hiç hoşlanmıyor. Kendi diliyle ifade ediyor ki sadık olandan, kalbine sıddıkıyet yazılan yani sıdk üzere yaşama gayretinde olan müminden şeytan ümidini kesiyor. Hakkı batıldan her daim, hızla ve tereddütsüz ayırma hali olan Farukiyet halini (Furkan halini) yaşama mücadelesindeki müminlerden korkuyor, onlarla aynı adreste yaşayamıyor, kaçıyor. Allah’tan ittika ile haya eden bir müminden, Allah’tan utanandan o da haya ediyor, utanıyor, ona tuzak kurmaktan haya ediyor, hem de çok… Allah’ı ilim yollu (marifet ehli olarak) tanıyan müminlerdeki nurdan da çok rahatsız oluyor. Onların zulmeti, karanlığı aydınlatan bu marifet halleri sebebiyle kendisinin hile ve tuzaklarını boşa çıkarmalarından, müminleri uyarıp korumalarından böylece şeytan ve sisteminin tüm çaba ve gayretlerinin boşa gitmesinden ziyadesiyle çekiniyor ve “böyle kullar bana karışmasalar, işimi bozmasalar, ben de onlara musallat olmasam” diyerek Allah’ı doğru tanıtan ilimden ve bu ilmi yaşama gayretinde olanların ferasetinden ve müdahalelerinden bir tırsmışlık, köşeye sıkışmışlık hali gösteriyor; “Ah, onun (onların) elinden (ellerinden) bir kurtulsam; o (onlar) kendi başına kalsa, ben de kendi başıma kalsam, o (onlar) beni bıraksa, ben de onu (onları) bıraksam… Ama o (onlar) beni bırakmaz” diyerek bu duygusunu çok net biçimde ifade ediyor.
Bu fıtri özellikler aslında bize ihlaslı kulların temel vasıflarını da anlatıyor gibi. Böyle baktığımızda anlıyoruz ki; şeytan “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına ve “ilahlık hissiyatına” sırtını dönmüş, bunlardan sıyrılmış böylece ihlas sahibi (muhlis, muhsin) kullardan hoşlanmıyor. Mübarek halife efendilerimiz üzerinden bize öğretilen fıtrat özelliklerinden tedirgin oluşundan anlıyoruz ki Hz. Ebubekir, Hz. Osman, Hz. Ali ve Hz. Ömer (ra) Efendilemiz bu kullar arasındadır, bu vasıflarla donanmaya talip kullar için de Efendimiz (sav)’in izinde ve yolunda temiz ve sağlam birer örnek, aydınlatıcı birer lambadırlar. Allahım, onlardan, eşleri ve yavrularından ve diğer sahabe efendilerimizden ve hepsinin imamı, sevgilisi, dostu, seyyidina Muhammed Mustafa (sav)’den ve alinden, her dönemde O’nun tertemiz, emniyetli, huzur verici, koruyucu, gönüllere aydınlık veren yolunda sapmadan yürüyen mümin ve müslümanlardan razı oluver (âmin).
Kur’an bize sıdkın (sadıklığın) duasını öğretmiş, “böyle diyerek dua edin” diye de önermiştir. İsra (80):
“Ve kul rabbi edḣilnî mudḣale sidkin veaḣricnî muḣrace sidkin vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ(n)”
Dua edeceğimizde şu kısmını söyleyerek dua etmek, böylece sıdk üzere bir hayat yaşamayı Rabbimizden ısrarla talep etmek bizlere lütfedilir inşaAllah.
“Rabbi edḣilnî mudḣale sidkin veaḣricnî muḣrace sidkin vec’al lî min ledunke sultânen nasîrâ”
Mealen: “Rabbim, beni (gireceğim her şeye) sıdık üzere girdir ve sıdık çıkarışla çıkar ve benim için ledünnünden bir sultanı nasîr kıl (rahmani feth ve zafer getiren özel bir yardım ikram et).” Âmin…
Furkan ehli olmak için de ayetlerden yararlanıp dua edebiliriz. Furkan (1): “Tebarekellezi nezzelel furkane ala abdihi li yekune lil alemine nezira: Kuluna Furkan’ı inzal eden, indiren, ikram eden (Allah) ne mübarektir” ayetini okuyup sonra da “Allahım, lütfen beni de o kullarından eyle (âmin)” diyebiliriz.
Allah’tan haya ederek yaşamak isteyen bir inanan için Furkan (74) bize seslenir, benden yararlanın der: “Vec’alna lil muttekine imama: senden haya eden, senden utanan müttaki kullarının önde gidenlerinden eyle bizi (Allahım).”
Elbette bu dört fıtrat vasfı için Kur’an ayetlerimizde ve hadislerimizde bize ikram edilmiş başka dualar da bulabiliriz.
Marifetullah ehli olmak yani Allah’ı doğru tanıyarak yaşamak için de ayetlerimizden yararlanabiliriz. TaHa (114): “Rabbi zidniy ilmen”, TaHa (25) “Rabbi’şrahli sadriy”, Şuara (83): “Rabbi hebliy hukmen ve elhikniy bis salihiyn.” gibi dualara sarılabiliriz. Bu dualarla diyoruz ki: Allahım (seni, tevhdini, sistemini dosdoğru anlatan Kur’an ayetlerini kolaylıkla anlamamı lütfederek, razı olduğun hal üzere) ilmimi artır. (Bunun için de) sadrıma inşirah lütfeyle (sadrımı genişlet). Ve bana hikmetini ver de beni (dünya ve ahirette kendileri için bir mahzunluk ve korku olmayan) salihler arasına alıver (âmin)…
Bakın şeytanın cevaplarından elde ettiğimiz ipuçlarıyla, Biiznillah nasıl güzel ve hayrlı hedefler oluşturmak ve korunmak lütfediliyor, elhamdülillah. Alimler ve arifler, işte bu sebeple, şeytan ve sistemini, Billahi imanlıların ilerlemesi için gerekli ve önemli görmektedir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti