Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ŞEYTANLIK PATRONAJ SİSTEMİ 11

Allah’ın rahmet ve merhamet belgelerinden olan Ramazan günlerinin tefekkür, tezekkürüne katkısı olması duasıyla, son yazılarımızdaki konumuz olan hadisimizi birlikte okumaya devam ediyoruz. İncelemekte olduğumuz hadisin de biz inananlara Allah’ın bir rahmet ve merhamet olduğunu görüyor ve şükrediyoruz… Şeytanın insana bir patronaj sistemi ile hükmetmeye çalıştığını şeytanın itiraflarından detaylarıyla görüp fark ettiğimiz bu hadisimiz Efendimiz (sav)’in soruları ve şeytanın verdiği cevaplarla şöyle devam ediyor:
Rasulullah (SAV) Efendimiz: “Rabbinden neler talep ettin?” diye sordu.
Şeytan “On şey talep ettim” dedi. Allah’tan dilerim ki, beni Âdemoğullarının malına ve evladına ortak ede. Bu ortaklık talebimi (Allah) kabul buyurdu ki bu kabul Kur’an’da “Onlara ortak ol, mallarına ve çocuklarına. Onlara vaad et. Hâlbuki şeytan onlara en çok gurur vaad eder” (İsra-64) ayetiyle sabittir.
Allah’tan isteyip de elde ettiğim imkanlar sayesinde ben; her Besmele’siz kesilen hayvan etinden yerim. Faiz ve haram karışan yemekten de yerim. Şeytandan Allah’a sığınılmayan malın da ortağıyım. Cinsi münasebet sırasında şeytandan Allah’a sığınmayan kimse ile hanımıyla birleşirim; o birleşmeden hâsıl olan çocuk bize itaat eder, sözümüzü dinler. Her kim hayvana binerken helal yola gitmeye değil de aksini isteyerek binerse, ben de onunla binerim, yol arkadaşı ve binek arkadaşı olurum. Bu durum “Onlar üzerine süvarilerinle, piyadelerinle yaygara çıkart…” ayetiyle sabittir.
Şeytanın isteklerine Rabbimiz tarafından verilen izin İsra Suresi 64. Ayetinde bize şöyle bildiriliyor: “Onlardan gücün yettiğini sesinle (vesveseyle) yerinden oynat; süvarilerin ve piyadelerinle üzerlerine çullan, mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol ve onlara vaatte bulun… (Oysa) şeytan onlara gururdan (aldatmacadan) başka bir şey vaad etmez (ki)!”
İsra (64) ayetinden öğreniyoruz ki şeytaniyetle meşgul cin şeytanlarına insanların mallarına ve çocuklarına ortak olabilme izni Rabbimiz tarafından verilmiştir. Elbette bu ortaklık ancak vesveseyle vesvese üzerinden yürümekte, şeytanlar inananları dürtüleriyle saptırmaya, yoldan çıkarmaya (yani esfele safilin idrak yaşantısına) çekmeye çalışmakta, bu amaçla onların mallarından, çocuklarından (mal ve evlat sevgisinin gücünden) yararlanmaktadır. Yoksa karşımıza çıkıp da mal ve çocuklarımızda hisse sahibi olduğunu söyleyen, dünya gözüyle görebileceğimiz bir şeytan yok. Böyle olsaydı yani inanan kişi kendisine düşmanlık eden şeytanı bilirse onu gördüğünde “şeytansın sen, sana uymuyorum” der ve onun tuzaklarından kurtuluşu daha kolay olurdu. Ancak hadisimizdeki maddelerde defalarca farklı vasıfları ile anlatılan “şeytan” bir şeytanlık sistemini temsil etmekte, o sistemin itirafla görevlendirilmiş bir elemanı olarak bize öğretmektedir ki şeytaniyetin iblis ve taifesine ait üyelerini normalde gözümüzle göremiyoruz. Ancak şeytanlık sisteminin inanan kullara uyguladığı, uygulamaya çalıştığı teknikleri, yöntemleri görebiliyoruz. Bu yöntemlerle şeytanın insan için arzuladığı ana hedefinin ne olduğunu da artık biliyoruz: Kişideki duniHi algıyı yani Allah’ın dışı var sanışı desteklemek, böylece kişinin kendisini Allah’ın dışında müstakilen var ve muhtar sanarak, bu sanışa göre bir hayat tarzı oluşturması! Bu bizim hayatımızın detaylarına öylesine sirayet etmiş bir zehir gibidir ki… Öylesine sadrı sarmış metastaz yapmış bir kanser gibidir ama herkes böyle olunca semptomlar normalleşmiş, belirtiler önemsenmez hale gelmiştir. Gün içerisindeki tüm konuşmalarımızda, tüm fikir ve duygu düşünce üretmelerimizde, tüm davranışlarımızda bu hissiyatın izini, kokusunu aramak ve bulmak ve de onu terk etmek için 7/24 bir gayret içinde olmak zorundayız. Neden ve niye zorundayız? Hedefimiz Allah’ın razılığı ve razılık, hoşnutluk yurdu olduğu için! Dünya ve ahirette selama, selamete talip olduğumuz için! Tüm bu sebeplerle çok dikkat eder de kendimizde bu sistemin işleyişini fark eder tanırsak şeytandan kendimizi (Biiznillah) korumuş olacağız.
Evet, demek ki şeytanın ortaklığı bir dürtü ile yani vesvese yoluyla mümkün olabilmekteymiş. Hadisimizdeki manalara bunu fark edip de baktığımızda şeytanın yapılan her şeye ortaklığı öncelikle inanana verdiği vesvese iledir. Şeytan ve sisteminin vesvese ile başlattığı sürece insan sahip çıkınca bu ortaklık başlıyor. Hayatının güçlü, etkili parametreleri üzerinden bu ortaklık yürüyor. İnsanların kahır ekseriyetinin bağlı ve bağımlı olduğu malına evladına, yiyeceğine, doğacak çocuğuna, tahsil hayatına, iş hayatına, hasılı her bir anına insan (Billahi manada iman ile elde edilen ilim ve akılla yaklaşıp da dikkat etmezse) farkında bile olmadan şeytanı bizzat kendisi kendisine (düşüncelerine, konuşma ve davranışlarına, dolayısıyla da yaşantısına) ortak ediyor.
Bu ortaklığı başlatan temel sebep tek şeydir, bir algıdır: DuniHİ algı! Billahi idrak ile inanan bilir ki müstakilen güç hüküm ve mülk sahibi ancak Allah’tır. Allah dışı ve sınırı olmayan, öncesi ve sonrası olmayandır; dolayısıyla yarattıklarını ilminde, ilmiyle, ilmi olarak yaratandır. İşte şeytan verdiği vesvese ile bu gerçekliği unutturmaya çalışır ki bunun adı gaflettir. Gaflet bir örtme, bir sahip çıkma halidir. Allah’a ait olan güç hüküm ve mülk sahibi olma vasıflarına sahip çıktığımızda farkında olmadan kendimizi sözde ilah ilan etmiş oluruz ki bu hal insanların çoğunda bir ilan şeklinde değil, bir hissiyat olarak yaşanır. Kişi bu şekilde yaşadığı sürece şeytanın ortaklığıyla bir hayat sürmüş olur. Sonuç budur ki şeytan tek bir hedefi gözeterek çalışıyor; billahi idrakte olması gereken kulu Rabbinden uzaklaştırarak dunihi algıya sabitlemek, böyle yaşamasını sağlamak. Bu durumda, uzaklık yani dışındalık algısı içerisindeki kişinin yaptığı her türlü harekette yemesinde içmesinde, çocuklarında, mal tasarrufunda, doğacak çocuklarında yani tümüyle hayatında bir ortağı şeytan oluyor ki buna kişinin ibadet dedikleri de dahil edilmelidir. İbadet aslında kulluk etmek demektir ve hayat tarzıdır.
Şeytanlık Patronaj Sisteminin İblis taifesinden üyeleri yalan ve boş olan, batıl olan ama hak gibi gösterdikleri vesvese, fit ve telkinlerle inananları yoldan çıkarmaya çalışırken söylediği yalanları kendileri de bilmektedir. Bunun böyle olduğunu İbrahim Suresi 22. ayetten anlıyoruz.
“(Hesap görülüp) iş bitirilince, şeytan diyecek ki; “Şüphesiz ki Allah size gerçek olanı vaat etti; ben de size vaat ettim ama yalancı çıktım. Zaten benim size karşı bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi (verdiğim fit, vesvese ile inkâra) çağırdım, siz de davetimle hemen koştunuz. O halde beni yermeyin, kendinizi yerin. (Şimdi artık) ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Kuşkusuz daha önce ben, sizin beni (Allah’a) ortak koşmanızı da reddettim.” Şüphesiz zalimler için elem verici bir azap vardır.”
Hadisimiz şöyle devam ediyor: Allah’tan diledim ki, bana bir ev vere; bu dileğim üzerine bana hamamları (çıplaklık mekanlarını) ev olarak verdi. Diledim ki bana bir mescid vere; pazar yerlerini (doymak bilmeyen şer nefslerinin arzularını tatmin etme yerlerini) bana birer mescid yaptı. Benim için bir okuma kitabı vermesini istedim; şiirleri (batılı cazip gösteren lirik ve manzum anlatımları) bana okuma kitabı yaptı. Diledim ki bana bir ezan vere; Mezmurlar’ı verdi. Diledim ki bana bir yatak arkadaşı vere; sarhoşları verdi. Diledim ki, bana yardımcılar vere; bunun için de Kaderiye mensuplarını verdi. Diledim ki, bana kardeşler vere; mallarını boş yere israf edenleri ve bir de masiyet yolunda para harcayanları verdi ki bu şu ayet-i kerime ile sabittir; İsra (27): “O kimseler ki; mallarını boş yere harcarlar. Onlar şeytanların kardeşleri olmuşlardır.”
Şeytanın evim dediği hamamlar, günümüz için düşünürsek insanın kendisinin çıplak olduğu etrafında da çıplakların bulunduğu, haya ve haşyetin unutulduğu plajlar gibi ortamlardır. Bu ortamlardan hoşlanan, buraları arzulayan sadırlar da bu kapsamda düşünülebilir. Bu koşullar insanda ilahlık hissiyatları pik yaptırmakta, insan yaşadığı ilahlık hissiyatıyla etrafındakilerle bu cinsellik platformu üzerinden bir yarışa girmektedir. Hamam ile kastedileninin ne olduğu, ortamlara şeytanın “evim” demesi anlaşılıyor değil mi? Günümüzdeki bazı giyim tarzları, Tv içerikleri, sosyal medya trendleri, şeytanın evini nasıl da büyütme gayretinde olduğunu göstermektedir.
Pazar (alışveriş) yerleri, AVM’ler değil, Pazar yerlerindeki yaygın olan ilahlık hissiyatını fark etmemiz isteniyor. Genellikle bu hissiyat coşturulduğu için şeytan oraları kendisine mescit yapmıştır. Çok korkmalıyız değil mi? Şeytana secde mahalleri…
Şiirlerin okuma kitabı olarak değerlendirilmesi de çok manidar! O dönemde ve belki de her dönemde, Allah’tan ayrı duniHi algıda bir yaşantıyı cazip göstermek amacıyla şiir bir yöntem olarak kullanılmıştır ki hadisimiz bundan bahsetmektedir. Bu kapsamda şiirler, kişinin aklını başından alan okuma kitapları olarak şeytan tarafından özendirilmektedir.
Yatak arkadaşı olan sarhoşların öne çıkan vasfı, sarhoşluk veren kimyasalların onlardaki akıl nurları örtüyor olmasıdır, böylece ilahlık hissiyatı ile memnun mesut yaşamalarına sebep olmasıdır.
Kaderiye mensuplarını şeytan “kardeşlerim” olarak tanıtmaktadır. Demek ki Kaderiyeci kapsamında girenlerin inanışları şeytan ve sistemini bu kadar sıkı destekler niteliktedir. Bu durumda özellikle inananlar kendilerini her daim test etmelidir değil mi? “Ben öyle değilim, ben onlardan değilim” demekle o idrakten sıyrılmış, kurtulmuş olmayabiliriz!
Mallarını boş yere harcayanlar da şeytanın kardeşleri arasındadır. “malı boş yere harcama”nın net bir tanımı yapılmazsa inananlar mallarıyla ilgili oalarak davranmakta zorlanabilir, kafa karışıklığı yaşayabilirler. Bir nimeti Allah yolunda hırsla kullanmamak veya Allah’a karşı hırsla kullanmak “israf” olduğundan bu kapsamdaki her tasarruf malı boşa harcamak demektir. Bir nimeti israf etmek denilince akla hemen “harcanan miktar” gelmemelidir. Çünkü: eğer israf söz konusuysa her derecedeki miktar “çok” sayılır. Yani israf israftır, israfın azı çoğu ayrı konudur ama hepsi israftır. Konu Allah yolu ise; Allah yoluna harcanmayan her nimet israf edilmiş demektir. Ayrıca duniHİ algıdaki sözde ilahlar nimet kullanmayı Allah’a karşı özel bir hırsla yaparlarsa bu durumda israf katlanmış olur.
Şeytanlık Patronaj Sisteminin sözcülüğünü, avukatlığını yapanlarda en dikkat çeken israf özellikle şudur: dil ve konuşma nimetini sanki Allah yokmuş gibi, sözde ilahlıklarının heva ve hevesleri doğrultusunda kullanarak israf etmek! Daha ileri gidenlerin ise bu dil ve konuşma nimetini Allah’a karşı bir mücadele aracı olarak kullanarak israfın dik alasını yapmaları! İşte bütün bunlar şeytanın kardeşleridir. (Dündar Y, Şeytanın Avukatı)
La ilahe illallahu vahdehu la şerike lehü, lehül mülkü ve lehül hamdü, yuhyi ve yümiytü ve hüve hayyün la yemutü, ebeden bi yedihil hayr ve hüve ala külli şey’in kadiyr. Allahım, şirki tümüyle reddeden bu seslenişimizi kabul buyur ve Efendimiz Muhammed Mustafa (sav)’i kurtarıp koruduğun gibi, biz inanan kullarını da şeytanlığın gizlisinden açığından merhametinle ve kolaylıkla kurtarıver ve daim koruyuver (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti