Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ŞEYTANLIK PATRONAJ SİSTEMİ 13

Şeytan ve sistemini incelediğimiz yazı dizimizin son bölümünde şeytanın itiraflarına şahit olmaya devam diyoruz. Dünyadaki sınavımızın bir parçası olan şeytaniyet bizi Hak yoldan, Hak idrakten ayırmaya (saptırmaya) çalışırken aslında bizim tercihlerimizin ortaya çıkmasını ve sınav sonucumuzu da belirlemektedir. Eğer kul Billahi imanlı ise onun bu iman üzere ilerlemesini, ikan ehli olmasını engellemek, dunhi algıdaki kullarda ise esfele safiliyn hali sağlamlaştırmak onun görevidir.
Dünya yaşantısıyla kayıtlı olarak bize verilen yetki yani Billahi manada hür ve özgür olduğumuz tek şey Hak veya Batılı tercih yetkimizdir. Bu sebeple bu yetkiyi ne yönde, hangi yolda kullandığımıza şahitliğimiz üzerinden yürüyen bir imtihan, bir kazanılmış değişim sürecindeyiz ve bu halifetullah vasıflı insan için çok önemlidir. Hakkı bilmek kadar çeldiricileri yani şeytaniyet ve sistemini tanımak da bizi Hak veya Batıl tercihlerimizde destekleyecektir. Ayetler ve hadislerdeki şeytaniyet anlatımlarını bu bakışla değerlendirdiğimizde anlatılanın bir hikâye olmadığı, çok bilimsel bir mekanizmayı anlamamız istendiğini görebiliriz.
Hadis anlatımına dönelim, şeytan biz inananlara çok hayati ipuçları vermeye devam ediyor:
“Bir kimseyi dalalete (dunihi algı ve zanlarına) sürüklemek için elimde bir imkân yoktur. Ben ancak vesvese verir ve küfrü ona güzel gösteririm, o kadar. Eğer dalalete sürüklemek elimde olsaydı, yeryüzünde “La ilahe illallah, Muhammed Rasulullah” diyen herkesi dalalete düşürürdüm. (Ya Rasulullah) nasıl ki senin elinde de hidayet nev’inden bir şey yoktur. Sen ancak Allah’ın Rasulü’sün ve tebliğe memursun. Şayet hidayet elinde olsaydı, sen de yeryüzünde tek bir kâfir (örtücü, sapmış, dunihi algıda insan) bırakmazdın.
Sen Allah’ın hakkı üzerine bir hüccetsin; ben de kendisi için ezelde şekavet yazılan kimselere bir sebebim. Said olan, ta ana karnında iken saiddir. Şaki olan da yine ana karnında iken şakidir. Saadet ehli kılan Allah, Şekavet ehli kılan da Allah’tır.
Bunun üzerine Rasulullah (SAV) Efendimiz şu üç ayet-i kerimeyi okudu:
Hud (118): “Onlar ihtilafa (dunihi algıya) düşmeye devam edecekler.”
Hud (119): “Ancak Rabbinin merhamet ettikleri müstesnadır…”
Ahzab (38): “Allah’ın emri behemehal yerini bulan bir kaderdir.”
Daha sonra Rasulullah (SAV) Efendimiz, iblise şöyle dedi: “Ya Ebâ Mürre! Acaba senin tövbe etmen ve Allah’a dönmen mümkün değil mi? (Bu mümkün olsa) cennete girmene kefil olurum, söz veririm.”
Bunun üzerine iblis şöyle söyledi: “Ya Rasulullah! İş verilen hükme göre oluştu. Kanunu yazan kalem de kurudu. Kıyamete kadar olacak işler olacaktır. Seni Rasul ve Nebilerin efendisi kılan, cennet ehlinin hatibi (cennet ehlinin ve cennete talip olanların can kulağıyla dinlediği, en güzeli söyleyen kulu) eyleyen ve seni halkı içinden seçen ve halkı arasında gözde (üsve-i hasene, hüsn-ü hulk ve hulukin azim) yapan, beni de şakilerin (esfele safiliyn ehlinin, dunihi algısına sımsıkı sarılanların, müstakillik ve muhtarlık iddiasıyla yaşayanların, ilahlık hissiyatlıların) efendisi kılan ve cehennem ehlinin hatibi (bu idrakla yaşayanların can kulağıyla dinlediği kulu) eyleyen Allah sübhandır (noksan sıfatlardan dolayısıyla sınırlı olmaktan, içi ve dışı gibi kavramlardan münezzehtir).
İşte, bu söylediklerim sana son sözümdür. Ve bütün söylediklerimi de doğru söyledim.”
Şeytanın bu itirafıyla, itiraftaki tefekkür edilmesi gereken hikmetlerle hadisimiz tamamlanıyor.
Kulaklarındaki ağırlık nedeniyle hakikati çabucak unutan, hakikat kulaklarına, kalplerine girmeyen, bir kulağından girip diğerinden çıkan kullardan olmamak duasıyla bu itiraflar ve ipuçlarından yararlanarak korunan muttakilerden olmak, öyle de ölmek ve ba’s olmak lütfedilir inşaAllah.
Bu yazı dizimizde şeytanın şeytanlığının dunihi algıda sabitlemek hedefli olduğunu, düşman olduğunun ise Billahi iman sahibi kullar olduğunu hem de bir hadisle gördük, öğrendik, anladık. Şeytan bize:
En çok kimi, sonra kimi, sonra kimleri sevmediğini anlattı ve buğuz ettiği kişileri sıraladı.
Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali hakkındaki kanaatini öğrendik.
Billahi imanlı kulların salat ikamesinde, oruç ibadetinde, Kur’an okumalarında, sadaka vermelerinde şeytanın hangi hale girdiğini de gördük.
Şeytanın askerlerinin kimlere ve nasıl musallat edildiklerini, ihlaslı kurullarla nasıl uğraştıklarını, mesela salat ikamet etmesinden vazgeçirme gayretlerini, vaz geçiremezse salat ikameti sırasındaki dürtülerini adım adım mekanizmalarıyla duyduk.
Yalan, gıybet, koğuculuk, talak üzerine yemin gibi hasletleri nasıl sevdiğini; dostum, yatak arkadaşım, misafirim, elçim, gözümün nuru, sevgilim dediklerinin kimler olduğunu not ettik.
Şeytanlığın kalbini kıran şeyi, onun cisminin neyin erittiğini, ciğerlerini neyin parçaladığını, yüzünü neyinin buruşturduğunu, gözlerini neyin kör ettiğini, başını neyin yere eğdirdiğini de zihnimize kaydettik.
Şeytanlık sisteminin kolay ve sürdürülebilir olması için Rabbimizden talep ettiği on kolaylaştırıcı hususun kendisine verilişini, buna mukabil Müslümanlara ona verilenden çok ilerisinin ve fazlasının lütfedilişini de fark ettik.
Oğullarını (şeytaniyetle görevli ahfadını), onların yatsı salatı ikamesi öncesi uyku verişini, Cuma günü hutbe esnasında ve ilim meclislerinde nasıl bir rol icra ettiğini, kulun gizli kalması gereken amellerini açık etmesi için nasıl dürttüğünü gördük.
Erkek ve kadın arasında zulmani bir cazibe illüzyonu oluşturarak nasıl heva ve heves ile onları yoldan çıkardığını fark ettik.
Bütün bunlardan sonra şeytan aslında bir kimseyi delalete sürüklemek için elinde bir imkân olmadığını, vesvese verip küfrü (örtücülüğü, dunihi algı ve zanlarını) kişiye cazip ve güzel gösterdiğini de açıkladı ve hüküm sahibi Allah’ın hükmünün kendisi için dalalet, Efendimiz (sav) için ise hidayet olduğunu, bunu yazan kalemin kurduğunu ilginç bir farkındalıkla anlattı.
Ve bütün bunları Rabbimizin emri gereği yalansız olarak açıkladı. Şeytanın görevini hiç boşluk bırakmadan yapıyor olmasına mukabil bizim de karşı mücadeleyi aynı azim, gayret, sebat ve sürdürülebilirlikte yapmamız gerektiğini anladık.
Şeytan, kulu hayırlı bir amelden veya ibadetten engellemeye, engelleyemezse kulu yaptığı ibadetin hakikatinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Şeytanın öncelikli hedefi bizi hayırlı salih amellerden alıkoymak, bunda başarılı olmazsa amelin içini boşaltmaktır. Bu sebeple muvaffak olduğumuz hayırlı ameller için Rabbimize mutlaka şükretmeli, şeytan ve sisteminin şerrinden Rabbimize sığınmalıyız. Bunu ayetlerden öğreniyoruz.
Â’raf (200): “Eğer şeytanın fiti seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir.”
Müminün (97-98): “Ve de ki: Rabbim! Şeytanların dürtmelerinden sana sığınırım! Onların yanımda bulunmalarından da sana sığınırım!”
Süleyman İbni Surad (ra) şöyle dedi: Bir gün Rasulullah (sav)’ın yanında oturuyordum. İki kişi birbiriyle kavga ediyor, birbirlerine sövüp duruyorlardı. Birisinin yüzü öfkeden kıpkırmızı olmuş, boyun damarları şişmiş, dışarı fırlamıştı. Bunu gören Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: “Ben bir söz biliyorum; eğer kişi onu söylerse üzerindeki kızgınlık hali geçer; “Eûzü billâhi mine’ş şeytânir racîm; kovulmuş şeytandan Allaha sığınırım” derse üzerindeki hâl kalkar, kaybolur.”
Oradakiler Rasulullah (sav)’in “Kovulmuş şeytandan Allah’a sığın!” ayeti ile tavsiyede bulunduğunu ilettiler (Buhârî Edeb 44, 76; Müslim Birr 109).
Allahım, biz de sığınıyoruz, lütfen daim koruyuver…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti