Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

VELİNİN İLMİ – 8

Talip için aklın zekâtını sürekli vermek önemlidir. Bu zekât ancak ve mutlaka “hayr konuşmak veya susmak”la verilir. Aslında “Ya Hakk Konuş, Ya da Sus” prensibi bir hadistir. Efendimiz Muhammed Mustafa (SAV) bize bu prensibi bir hadislerinde öğretiyor ve öğütlüyor. Ayrıca Muhammed Suresi 30. ayet de hatırlanmalıdır: “Eğer dileseydik elbette onları sana gösterirdik de onları simalarından kesinlikle tanırdın. Yemin olsun ki, sen onları kavlin lahnından (sözün söyleniş tarzından, kastından) tanırsın. Allah amellerinizi bilir.” Ayette geçen “kavlin lahnı” ifadesi söylenen sözdeki kasıttır. Ayet bize “kişinin sözünde bir kasıt vardır, siz onu söylediği sözün kastından anlarsınız” diyor, bunu “yemin olsun ki” diyerek, yemin ederek söylüyor. Bu ayet bize aslında bir kriter koyuyor: Kişiyi sözünün kastından anlarsınız! “Namaz kılmasından, oruç tutmasından anlarsınız” demiyor. Yani doğrudan bizi konumuz kapsamındaki zekât için uyarıyor: “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası ile konuşanı sözlerindeki, fikirlerindeki, yorumlarındaki, heva ve heveslerindeki, ideallerindeki, planlarındaki, arzularındaki ilahlık kastından hemen anlarsınız, onu tanır ve bilirsiniz. Buna mukabil, “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır” idrakıyla Amentü Billahi diyenler de sözünün kastından tanınır.
Eğer talip isek, eğer “Amentü Billahi” demiş isek, bir an önce “ben nasıl yaparım da esfele safiliyn diliyle konuşmam?” telaşına düşmeliyiz. Esfele safiliyn diliyle konuşursanız günlük aklın Lüb aklıyla ilişkisi kesilir, nuru düşer. Çünkü beslendiği nur kaynağı kesilir. Ama aklın elinde tasdik görevi var. Görevi devam ettiği için, o seviyeden tasdikler yapar ve zanları tasdikler! Bu yüzden, Talip olan bir an önce “ne yaparım da esfele safiliyn diliyle konuşmam?” telaşına düşmelidir. Ne derece dikkatli olmamız gerektiğini size günlük hayatta kullandığımız bir cümleyle örneklendireyim. Bu cümle size çok alt seviye gibi de gelebilir çok üst seviye gibi de. Ama kastımı önemseyin lütfen, anlatmak istediğimi inşaAllah sunabilirim. Bir baba yavrusunu motive etmek için “yavrucuğum, sınıfını güzel notlarla geçersen sana laptop alacağım” diyor. Sene sonu yaklaştığı için yavru bu teklife çok sevinir ama “ya sınıfımı geçemezsem, ya notlarım güzel olmazsa” diye de bir sıkıntı ve büyük bir korku yaşar. Babası motive ederken onun hayatını karıştırdığını fark edince dayanamaz ve “yavrucuğum, üzülme ve korkma, sonuç benim için önemli değil, sonuç umurumda değil, ben sana her şekilde laptop alacağım” der. Hikâyemiz bu, şimdi bu konuşmadaki derslerimize bakalım.
Baba ne dedi? “Sonuç umurumda değil, ne olursa olsun, yavrucuğum sana laptop alacağım.” Dikkat edin lütfen, “sonuç” ne demektir? Her türlü sonuç Allah’ın hükmüdür, her sonuç ancak Allah’ın hükmüdür! Bilinmeyenli denklemlerde bilineni x’in yerine koyduğunuzda denklemi çözersiniz ve doğru olup olmadığına bakarsınız, işte onun gibi, sonuç, yani x= Her türlü sonuç ancak Allah’ın hükmüdür. Getirin yerine koyalım ve babanın cümlesine bakalım. “Yavrucuğum, üzülme, telaşlanma, korkma, sonuç benim için önemli değil” diyor. Bunu söylerken aslında o diyor ki “Allah’ın hükmü benim için önemli değil.” “Sonuç umurumda değil” demekle “Allah’ın hükmü umurumda değil” demek aynı şeydir. Bunu fark ettiniz mi? Bu sözdeki bu kastı fark ettiniz mi? Kişiye bunu söylediğinizde kendini savunabilir, “ben bunu bilmiyordum” diyebilir. Fark etmez. Yanlış yanlıştır, bilip bilmediğiniz fark etmez! Bir bardağın içerisine sitriknin koysak, kim içerse zehirler, siz istediğiniz kadar “ben onun zehirli olduğunu bilmiyordum” deyin. Öyle dediniz diye o zehir tesir etmeyecek mi? His bu, bu da hislerin zehiri, dolayısıyla His’si zehirler. Bu yolda demek ki bu detayı bile öğrenmemiz gerekiyor. Hemen ertesi gün olmasa da öğrenmemiz gerekiyor. Bir detay anlatmaya çalıştım ki normal hayatımızda bu derece sakınabilmeyi öğrenebilelim inşaAllah.
Şu tabloyu önemsemenizi çok arzu ediyorum: Biriyle karşılaşıyoruz ve kişi herhangi bir konuda “şundan çok korkuyorum” diyor ama hali hiç öyle değil. O zaman dersiniz ki korktuğun hiç halinden belli değil, korkuyorum dediğin her şeyi yapıyorsun, bu nasıl korku? Ama dilinden hiç korku kelimesi düşmüyor! Kişi “Allah’tan korkuyorum” diyor ama hali korktuğunu göstermiyor, korktuğu hiç belli değil. Yalnızca İslam Nuru’nu kullananlar, o çerçevede kalarak “korkuyorum” cümlesinin gereklerini yerine getirmeye çalışanlar kalırlar, yani “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasından onu İslam Nuru kurtaramaz. O kişi eğer İman Nuru’nu da kuru tasdikle öğrenmişse iyice çıkmaza girdi demektir.
Kişinin korktuğunu önce nereden anlayacağız? Yani biz Allah’tan haşyet duyuyor muyuz, onu dilimizden anlayabiliriz! Muhammed Suresi 30. ayet böyle öğretiyor: “Dilinden bilirsin” diyor! Bunu okuyunca talip kişi hemen soruyor: Ben bu dili nasıl öğrenirim? Korkuyorsanız Allah size o dili öğretir, merak etmeyin yani üzülmeyin. Sizin o korkunuza göre Rabbiniz Allah, hangi kelimeyi kullanıp hangilerini kullanmayacağınızı size öğretir. Mesela babanın yavrusuna söylediği cümledeki “sonuç” kelimesinde böyle bir mana olacağı aklımıza gelir miydi? Evet, kimsenin aklına gelmez. Ama Rabbim öğretir, öğretiyor… Rab öğretmen demektir, öğretendir. Bizim öğretmenimiz Rabbimiz’dir, bize O öğretir. Peki, Rabbi öğretmişse o zaman baba ne der, nasıl cümle kurar? “Sen gayret et yavrucuğum, her sonuç bizim için güzeldir. Yeter ki sen gayret et, ben senin gayretini izleyeceğim” der. İslamiyet’te çok önemli bir şey vardır: Sevap gayretedir, sonuca değil! Sonuç Allah’ın hükmüdür. Bizim sorumluluğumuz o sonuca giderkenki gayretimizdir. Gayret bizim için nura dönüşür. Dolayısıyla, bunu fark eden baba, “yavrucuğum, sen elinden geleni yap, gayret et, her sonuç bizim için güzeldir, yeter ki sen yapabileceğini yap” der. Veya daha iman içeren bir cümle söyler; “inananlar için her sonuç hayrlıdır yavrucuğum” der, buna benzer bir şey bulur, söyler. Yeter ki Allah’ın hükmüne ters hüküm oluşturmasın, Allah ona öğretir.
“Ya Hakk Konuş, Ya da Sus” prensibini amel olarak nasıl uygularız? Başlangıç için en basiti şudur: Konu ne olursa olsun hiç düşünmeden önce ve daima hayra yorun, esfele safiliyn yapıyla ilişkinizi kesersiniz. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasında bulununca Günlük Akl’ın Lüb’le ilişkisinin kesilmesi gibi, siz de ne duysanız onu, ne olmuşsa onu hayra yorduğunuzda esfele safiliyn sizden sıkılır, sizinle ilişkisini keser. Zekâtın bizim için nasıl önemli olduğunu anladınız mı? Bir konuda ne diyeceğinizi şaşırırsanız hiç tereddüt etmeden “hayrlısı olsun inşaAllah” deyin, uzatmayın.
Lütfen dikkat buyurun, bir şeyi hayra yoracağınızda büyük ihtimalle şaşıracaksınız, zorlanacaksınız. Şaşırmak da, zorlanmanız da çok normaldir. Bir şeyi hayra yormayacaksanız, dikkat edin hiç şaşırmazsınız, konuşmanız sular seller gibi akar gider. Ama hayra yoracağınızda ne diyeceğinizi şaşırırsınız, hemen “hayrlısı” bile diyemezsiniz, o kelime bile tam çıkmaz. İnşaAllah diyecek olsanız, onu cümlenin önüne mi yoksa sonuna mı koymalıyım diye bile şaşırırsınız. Niye? Bu farklı bir dil, bu cennet dili. Bu dili hiç talim etmediniz ki! Hayra yormayacaksanız dilinize bir bakın, akla ne örnekler, ne cümleler gelir, de dehanıza şaşarsınız! Hayra yormak istediğinizde hiç değilse “hayrlısı olsun inşaAllah” deyin ve bırakın. Hatta bunu söylemeniz yeter, uzatmayın. “Hayrlısı olsun inşaAllah” deyin: Ne olursa olsun hayrlısı olsun inşaAllah. Çünkü sizin amacınız karşınızdakinin bakış tarzı vb şeyler değil. Onların hepsi toprak olacak! Bizim amacımız, esfele safiliynle bağımızı tamamen ve geri dönüşsüz kesmek inşaAllah (âmin). O zaman hiç değilse bunu yapmalıyız; “Hayrolur inşaAllah, hayrlısı olur inşaAllah” diyebilmeliyiz. Bunu dedikten sonra cümlenizi uzatmayın. Neden? Eğer bunların henüz bilincinde olmadan söylüyorsanız bunları sizde adrenalin yapar ve devreye “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası girer, o güzel cümlenin peşine bir çuval inciri batıracak cümleler söylemeye başlarsınız. En azından mesela dersiniz ki “hayrlısı olsun inşaAllah. Böyle söylemek benim alışkanlığım, ben hep böyle söylerim, hayrlısı olsun derim.” Uzatacaksınız ya! Yaptığınız hayr da bitti işte! Uzatmayın. Çünkü esfele safiliyn tetikte, bekliyor.
Hayra yoracağı zaman her insan kendisine göre veya birisine göre bir hayr tanımı yaparsa bu iş elbette yine olmaz. Hayr eğer Kur’an’a göre tanımlanırsa zekât yerini bulur, aksi takdirde insani tatminden ileri gitmez. Kur’an’a göre hayr tek şeydir: Lâ ilâhe illallah. Bu kadar! Hayr budur; Lâ ilâhe illallah. Yani Kur’an’a göre hayr “Müstakilen Var ve Muhtar olan ancak Allah’tır; başka müstakilen var ve muhtar yoktur” tespitidir. Hayr cümlesi, sözle, fikirle, yorumla bu gerçeğin tespitidir. Öyleyse bu tespit için ne yapmak gerekir? “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içeren cümle kurmamak gerekir ki buna çok dikkat edeceğiz. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içeren bir fikrin zihinden geçmemesine de bu kapsamda gayret edeceğiz. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içeren fikir, söz ve filleri de kime ait olursa olsun tasdik etmeyeceğiz. Bu iddiaya her daim buğz halinde olacağız. “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiası içermeyen her sözü çok önemseyeceğiz, çünkü o iddiayı içermeyen sözler evrende çok kıymetlidir. Bu yüzden harflerimizi, kelimeler ve cümlelerimizi dikkatli kullanacağız. İsraf etmemek gerekir. İsraf noktasını fark ettiğimiz anda “susmak” gerekir. Çünkü Efendimiz bize ilkemizi öğretti: Ya Hayr konuşmalı veya susmalı.
“Sus” demek “işine gelince konuş, gelmiyorsa sus” demek değildir. Elbette stratejilere ve ortama dikkat etmeliyiz. Ancak asıl olan şudur: Bu kadar değerli bir fikri, bir cümleyi israf edeceksek susmalıyız! Doğru cümlelerde sorun yoktu. Ama israf ettiğiniz noktadan itibaren oraya “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddianız karışmaya başladı. Bunu yani israfı fark edip susmalıyız! Bu yüzden buyruluyor: Hayr konuş veya sus. Ayrıca “hayr konuşmak” kader ile didişmemektir de. Yani “hayr konuşmak” yalan yanlış kader tarifleri uydurup veya uydurulmuşlara inanıp insanca hüküm cümleleri kurmamaktır. Şu önemli notla tamamlayalım: “Müstakilen Varım ve Muhtarım” iddiasını fark etmeyenin, umursamayanın, o iddianın hayatta yalarken ne olduğunu bilmeyenin “hayr”ın ne olduğunu bilmesi imkânsızdır…

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER