Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

ASTROLOJİ, BURÇLAR VE ZANLAR (2)

Rabbimizin yaratmasında bir matematik vardır, evren ve yarattığı her şey bir kanun ve kural çerçevesindedir. Kur’an ayetlerinden (Bakara-29, Casiye-13) anlıyoruz ki yaratılan her şey insanın hizmetinde… Yaratılışımızdan itibaren (hatta yaratılmamız öncesinde bile) hizmetimizde olan bu düzenin fiziksel, moleküler ve atom altı mekanizmalarını iyi anlayabilmek için mevcut bilimden (termodinamik yasalardan, astronomiden, atom altı fiziğinden) ve bu konulardaki bilimsel araştırmalardan yararlanmaktayız. Çünkü tümü bizim hizmetimizde…
İnsanın hizmetinde olan bu kanunlar günlük yaşantıyı hem belirler hem düzenler hem de kolaylaştırır. Örneğin yer çekimi kanunu. Dünya soğuyup katılaşıp bir gezegen olarak hayat sürmeye başladığı andan bu yana hizmetimizde olan bu kanun sayesinde yağan yağmur taneleri yeryüzüne düşer, ayaklarımız yere basar, etrafımızdaki eşyalar (göreceli de olsa) sabit olarak yerlerinde durur; örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Rabbimiz tarafından hizmetimize sunulmuş bu nimet gibi o kadar çok, o kadar çok nimet vardır ki, saymak, saymakla bitirmek mümkün değil. Bütün bu nimetleri küfranı nimet halinde yaşamamanın ilk şartı Allah’ı doğru tanımak, doğru iman etmek ve bu imana uygun yaşama gayretine girmektir. Değilse bu nimetler biz bilsek de nankörlük etsek de insanın hizmetindedir. Bu durum her yaratılmış için dünya hayatı boyunca geçerlidir ama insan için bir sorumluluk ve hesap sebebidir.
Gökyüzündeki her bir fenomenin (gökcisminin, yıldızın, gezegenin, bulutsunun) konumları, iç enerjileri ve yaydıkları radyasyon sebebiyle üzerimizde etkileri vardır. İnsanın imanına (dunihi mi Billahi mi imanlı oluşuna) ve idrak düzeyine göre tesiri ve sonuçları değişebilen bu etkileşimin de hizmetimize sunulmuş bir nimet olduğunu fark etmeli, bu nimetten mutlaka Billahi manada yararlanmalıyız. İnsan ana karnındaki 120. Gününden itibaren gök cisimlerinden etkiler almaya başlar. Niye 120. Gün? Çünkü 120. günde cenine ruh üflenir (organize hücreler yığını olan cenin böylece bir insan canlılığına ve kimliğine kavuşur). 120. Günde kendisine canlılık ve benlik yüklenen insanın dünya üzerindeki nasibi de (rızkı, said veya şaki oluşu, işi, eceli, kaderi de) belirlenir (yüklenir). Bu durumu Efendimiz (sav) Buhari’de yer alan bir hadislerinde şöyle bildirmiştir:
“Sizin birinizin ana- baba maddeleri 40 gün anasının karnında toplanır. Sonra o maddeler o kadar zaman içinde (ikinci kırk günde) katı bir kan pıhtısı hâlini alır. Sonra yine o kadar zaman içinde (üçüncü kırk günde) mudge (bir çiğnem ete) tahavvül eder. (120 gün böylece tamam olduğunda) Allah bir melek gönderir ve tekâmül eden mudgeye dört kelime emrolunur ki ‘onun işini, rızkını, ecelini, saîd veya şaki olduğunu yaz’ denilir. Sonra ona ruh nefh olur. Dikkat edin, sizden bir kişi iyi iş işler de hatta kendisi ile cennet arasında birkaç kulaç mesafe kalır, bu sırada yazı gelir, o kişiyi önler. Bu defa o cehennemliklerin işini işler. Sizden bir kişi de kötü iş işler hatta kendisi ile cehennem arasında ancak bir kulaç mesafe kalır, bu esnada kitabı gelir onu önler. Bu defa o kişi, cennet ehlinin işini işler (cennete gider).”
Kişinin kaydı neyse, bu kaydın doğum anındaki, o andaki astronomik pozisyonlardan etkilenmesiyle ilmi suret oluşur. İnsanın “BEN” diyerek takdim ettiği Kayıtlı Kendini Hissetme Duygusu’nun her insana göre değişiklik gösteren “NEFS”ini şekillendiren kalıbının dilenilmiş özellikleri olan “KAYIT” ef’al âlemi için suretlenirken, yani yeryüzünde ilmi suret oluşurken görevli tesirlerden birisi de insanın doğumu sırasında dünyanın içinde bulunduğu astronomik pozisyondur. Burçlarla ilgilenenler, astronomik pozisyonun insana etkisini anlamaya (yorumlamaya) çalışırken genellikle gezegenlerle ilişkiyi (yalnızca gezegenlerin etkilerini) ele almakta ve bu bilgiler yalnızca gözlem bilgilerinden (uzun yıllar boyu deneyimle biriktirilmiş bilgilerden) oluşmaktadır. En önemlisi, bu etkileri fark etme ve değerlendirme, dünya hayatı şartlarında dunihi algı ve zanlarıyla başlamaktadır.
Doğum anındaki astronomik pozisyonlar kendi içerisinde 4 gruba ayrılır: ateş, hava, su, toprak. Burçlar
Ateş grubunda Koç, Aslan, Yay; Hava grubunda İkizler, Terazi, Kova; Su grubunda Yengeç, Akrep, Balık, Toprak grubunda Boğa, Başak, Oğlak burçları yer almaktadır. Dört ana gruba ayrılan bu burçlar duniHi yaşantıda genel hatları üzerinden şöyle tarif edilirler:
Ateş grubu bireyler çevrelerine hükmetmek isteyen, kendini beğenen, gururlu kişilerdir. Hava grubundakiler sebatkar olamayan kişilerdir, herhangi bir iş üzerinde düzenli, sürdürülebilir çalışma yapamayan kişilerdir. Su grubundakiler son derece duygusal yapıya sahip kişilerdir. Toprak grubundakiler genellikle sabit fikirli ve maddeyi (eşyayı, parayı, gücü) seven kişilerdir. Dunihi algısıyla burç yorumu yapan astrologlardan bu şablonları sıklıkla duyabilirsiniz.
İnsanın bir doğum günü sebebiyle oluşan ana burcu bir de doğum anı ile belirlenen yükselen burcu vardır. Doğum günümüzle ana burcumuz, doğum anımızla yükselen burcumuz belirlenir. Yükselen burç, batı astrolojisine göre, kişinin doğum anında doğu ufkunda yükselen burçtur. Doğum haritasında, doğu ufuk çizgisine bakıldığında doğu tarafında bu burç gözükür (Vikipedi). Doğum günümüze göre belirlenen ana burcumuz genel hatlarımızı, doğum anındaki saate göre belirlenen yükselen burcumuz mizacımızı belirlemede görev almaktadır. Parantezimizi açıp belirtelim ki, burcumuza (yani doğum günümüz ve doğum saatimizdeki astronomik pozisyona) Sünnetullah gereği verilen görevi dunihi bakışla değerlendirirsek çok büyük bir yanlış yaparız (şirk yanlışı).
Bu hatırlama ve hatırlatmadan sonra devam edelim.
Ana burcumuz ve yükselen burcumuz farklı guruplara ait olabilir. Ana burcu toprak, yükselen burcu hava olan kişi bir mizaca sahipken ana burcu su, yükselen burcu hava olan kişi başka bir mizaçtadır. Bu algoritma bize kişisel farklılıklar ve mizaç özellikleriyle ilgili bilgi verir. 40’lı yaşlara kadar ana burcunun etkilerini yaşayan kişinin bu yaşlardan sonra farklı kişilik özellikleri göstermeye başlaması, yükselen burcunun etkisine girmesi sebebiyledir. Yaygın olan duniHi astroloji yorumları bize “ana burcu toprak grubunda olan kişi 40’lı yaşlara kadar sabit fikirli ve paraya daha düşkün yaşarken su grubundaki yükselen burcunun etkisine girdiğinde istikrarsız bir hayat yaşamaya başlar. Bunu da etrafına “40 yaşıma kadar hayat bana sabit fikirli olmayı, her şeyi kafaya takmayı öğretti” diyerek dile getirir. İnsan elbette yaşadıklarından ders almalı ve değişmelidir, kazanılmış bir değişim süreci yaşamalıdır. Bu değişimin sebeplerinden biri olarak yükselen burcumuzun hayatımızda daha çok etkili olmaya başlamasını dunihi değil de Billahi idrakle değerlendirmek bizi burç mahkumiyeti istikametinde değil de Hak yolda ilerletecektir. Bu sebeple, mizaç özellikleri bakımından genel hatlarıyla 4 guruba ayırdığımız burçları incelerken ve değerlendirirken ilkin “müstakilen varım ve muhtarım” iddiası ile ilgili şu kriterlere dikkat etmeliyiz:
• İnsanının “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasına sahip çıkma derecesi
• Müstakillik iddiasını yükseltme hırsı derecesi
• Müstakilen varlık ve muhtarlık iddiasına hayranlık derecesi
Burçlar Billahi bakışla değerlendirilirken ilk farkı “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasına ait bu kriterler oluşturur. Şimdi düşünün lütfen. Eğer bir inanan kişi “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasının ne olduğunu bilmezse, burçların bu farklarını görebilir mi? Mümkün değil! Ne görebilir ne de kurtulabilir… “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiası “gerçek küfür” olduğuna göre, bu kriter doğrultusunda burçları birbirinden ayıran (dȗniHİ) özelliklerin ilkini böyle tespit ettik: burçların birbirlerinden farklı olmasına, ayrılmasına sebep olan temel sebep, o burç insanının küfrüne sahip çıkma derecesi, küfrünü yükseltme hırsı derecesi ve küfrüne hayranlık derecesidir.
İkinci önemli fark ise “terk edebilmek” ile ilgilidir. İnsanların herhangi bir şeyi terk edememe sebepleri farklıdır ki bu da burçların ayrılmasında yani farklı burçların etkilerinin dunihi algıyla açığa çıkarılmasını anlamada işe yarar.
Bir diğeri: Dünyayı, dünyaya ait şeyleri sevme sebepleri farklıdır, burç insanları böyle de ayrılırlar.
Bir diğer kriter: Öfkelenilen şeyler ve öfkelenmenin dereceleri farklıdır, o da burçlarda ayrılık yapar.
Bir başka önemli kriter: Cinsel platformla olan ilişkileri farklıdır, bu da burçları birbirinden ayırmada kullanılır (Dündar Y, Burçlar ve Küfürler)
Bu sebeple, tek tek burçları tanırken ve burcumuzla ilişkimizi incelerken ilk ve öncelikli kriterimiz “Müstakilen varım ve Muhtarım” iddiası olacak. İkinci kriterimiz ise kolaylıkla “tanrısal kavga” içerisine girilen burçlar olacak. Tanrısal kavgamızın güçlü olduğu burçları listeleyip onlarla burcumuz gereği anlaşamayacağımızı (arkadaş olamayacağımızı, iş ortaklığı kuramayacağımızı, evlenemeyeceğimizi), örneğin “Koç burcuyla Aslan burcu kesinlikle anlaşamaz” şeklindeki öneri ve yönlendirmelere muhatap olabiliriz (ki dunihi algı için bu böyledir). Oysaki dunihi algı içerisinde yaşayanın kavga etmediği, didişmediği bir varlık yoktur! Kişi eğer Billahi manada inanmışsa bu kez bu özellik bir rahmet, bir ikram, bir ip ucu olarak onlara bir lütuftur ki Koç ve Aslan burcunda ilahlık hissiyatıyla yaşayanın tanrılık (müstakilen varım ve muhtarım) iddialarını fark edip bunları terk etme fırsatıdır… Zaten kişi eğer Billahi idrake talipse her şartta Rabbine ulaşmanın kapısını görür, onu aralar ve oradan girme telaşına düşer. Lütfediver, kolaylaştırıver Allahım (âmin). Bu durumda başlarken belirttiğimiz gibi, bunların her biri bizi Rabbimize ulaştıracak nimetler olur elhamdülillah…
Allah’ım gözlerimizdeki perdeyi, kulaklarımızdaki ağırlığı ve kalplerimizdeki kılıfı lütfunla kaldırıver de bizi nimetlerine nankörlük ederek yaşıyor olmaktan kurtarıver. Bunu bize kolayca ikram ediver Allah’ım (âmin).

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti