Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Elif Çaylıoğlu

FITRAT BAYRAMI

“Bayram” günleri İslam’ın bize hediye ettiği, ikram ettiği çok özel rahmani iltifat dönemleridir; bir gelişimin, bir güzel sonucun, bir mükafatın, bir ilerleme halinin sevincinin yaşandığı zaman dilimleridir. Bu yönüyle günlük hayattaki “tatil” veya “festival, karnaval” ya da “anma” günleri ve partileri gibi fenomenlerden çok farklıdır. Toplumlarda heyecan ve haz anlarının, bir felaketten, bir işgalden kurtuluş gibi sevinç anılarının doruk noktalarını bayram olarak telakki etme hep var olmuştur. Normal işleri bırakarak bir araya gelme, yeme içme ve eğlence meclisleri ve ziyaretleşmeler ile haz, sevinç ve heyecan dışa vurulmaya çalışılmıştır. Oysa İslam’ın din olarak kendisi ve tanıttığı her bir kavram dışarıdakilerden tamamen farklı manalar içerir; İslam’ın özel geceleri, ayları, bayramları (Ramazan gibi, Hac gibi) özel manaların yaşandığı zaman dilimleridir …

Bizim Ramazan Bayramı olarak tanımladığımız bu bayramın orijinal adı “Fıtır” yani “Fıtrat” bayramıdır. Neden “fıtrat” bayramı?

TDV İslam Ansiklopedisi “fıtır”ı şu şekilde tanımlıyor: Fıtrat. Yarıp patlatarak meydana getirmek anlamına gelen “fatr” kökünden türemiş olan fıtrat kelimesi, yaratılışın ilk saflığı, temiz halidir. Ehad oluşu sebebiyle mutlak ve dışı olmayan varlığında (ilminde) Allah’ın dileklerinin, emirlerinin patlamak suretiyle şekil bulması yani yaratılması halindeki idrakları varlıkların fıtratıdır ve o fıtrat hali hak akıl ve bilgiye sahip olup Allah hakkında her türlü yanlıştan, şek ve şüpheden uzaktır, o tür şeyleri hiç bilmez.

İşte; Recep ve Şaban aylarımızla başlayan rahmet-bağışlanma-bağlarından kurtulma iklimi, savm-sıyam ayı Ramazan ile nihayet müminleri öyle saflaştırmakta, öyle temizlemekte öyle bir cezbe, kabul ve idrak açıklığı ikram etmektedir ki sonuçta kul fıtratı olan ahseni takvim hale (fabrika ayarlarına) ulaşmaktadır. İşte bu bayram edilecek bir haldir. Hani hep deriz ya “gerçek bayramlarda buluşmak duasıyla” diye, işte gerçek bayram dediğimiz budur; esfele safilinden, Allah’ın dışı varmış da yaratılanlar O’nun dışındaymış algısı olan dunihi algıdan yani uzaklık, taşlanmışlık (raciym) halinden kurtulmak gerçek bayramdır. Ramazan ayına “kerim ay” denilmesinin bir sebebi de budur, böyle verişle verir, ikramda bulunur Billahi imanlılara…

Biz Ramazandaki infakımızl bu fıtratın şükrünü temsil eden bir de tasaddukta bulunuruz: sadak-i fıtır. Dışarıdaki yaşantıda “sadaka” işini “ti”ye alanları, “ne yani sadaka mı veriyorsun” gibi cümlelerle onu küçümseyenleri siz de görmektesiniz. Bunu gördüğümüzde bir kere sadakanın Allah indinde nasıl da önemli bir “Allah işareti” olduğunu fark etmeliyiz. Çünkü bir İslami öneri Allah indinde ne kadar aziz ve değerli ise dunihi algıdakiler onunla o kadar çok dalga geçerler… Çünkü onlar terstir! Allah’a ve Allah yolunda olan herşeye, herkese…

Efendimiz (sav) “Ramazan ayı girince cennet kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır ve şeytanlar (merede-i şeyatin) zincire vurulur.” buyurur (Buhari/Savm, 5). Bu aylarda şeytanlık patronaj sisteminin cinni elemanlarının vesveselerinden korunan inanlar için bu bir kolaylıktır, fıtrat yolculuğunda bir ayak bağından kurtulmadır, hızlanmadır. Eğer Billahi manada iman nedir,böyle nasıl iman edilir, bunu fark etmiş ve deklare etmişsek, esfele safiliyn nedir, müstakilen varım ve muhtarım iddiası nedir, bunları da fark etmiş, reddetmiş ve terk etme çalışmalarına girmişsek işte o zaman hayat tümüyle ibadet haline gelmekte ve bu idrakla yapılan ibadetler, ameller ve oluşturulan hayat tarzı, doğru yönelişle yapılıyor yaşanıyor olması sebebiyle bizi fıtratımız olan olan ahseni takvime döndürecek, rucü ettirecektir: İnna lillahi ve inna ileyhi raciun… Kur’andan öğreniyoruz ki bu cümle bir musibetten (esfele safiliynden) kurtulmuşların, hidayet yörüngesine oturmuşların cümlesidir.

İşte kulun özü olan fıtrata dönüşün günlerinin sevincinin yaşandığı bayram günleridir fıtr bayramı, fıtrat bayramı. Onu kerim ay olan Ramzanı şerif ile anmak, Ramazan Bayramı demek elbette yanlış değildir ama biz bu bayramdaki manayı biraz tefekkür edelim diye onun orijinal ismini konu edindik.

Üç aylar boyunca Billahi manada iman, ikan, idrak ve hal şarjı lütfedilen kullar olarak bu halimizi, bu yöneliş ve hayat tarzımızı kaybetmemek üzere bize ikram edilen nura gerçek bir bayram sevinciyle sımsıkı yapışmalı, onu hiç bırakmamalıyız. Bilelim ki çeldiriciler olacaktır, onu elimizden almaya çalışan olaylar, onu unutturacak durumlar karşımıza çıkacaktır, çünkü imtihan dünyasındayız. İmtihan hali bunu gerektiriyor. Ancak biz Rabbimiz Allah’ın tam müdahale ve desteğini talep ederek bu fıtrat halini yitirmemeye, tüm hayatımıza yayarak yaşamaya gayret etmeli ve öyle vefat etmeliyiz ki eğer asıl bayramımız ahirette olsun… Mübarek yüzlerine üzerinde yattığı hasırın izinin çıktığını görünce gözyaşlarını tutamayıp ağlamaya başlayan Ömer (ra) efendimize Rasulullah (sav)’in “Hüzünlenme ey Ömer, istemez misin dünya (dunihi algıyla yaşantının hazları) onların, ahiret ise bizim olsun?” buyuruşunu asıl bayramı ahirette yaşayacak olanlar daha bir hissederek anlıyor olabilir.

Fıtrat kelimesini günlük hayatta genellikle “karakter” kelimesini ifade etmede kullanırız. Örneğin “benim karakterim bu, ben gergin birisiyim, ben yardımseverim, ben sıcakkanlı biriyim” gibi… Yani bu durumların bizim kendimizi tanımladığımız haller oluşunu hiç düşünmeden vurgularız ama aslında bu ifadelerle biz idrakımızı, yönelişimizi tanımlamaktayız: ya Hakk ya da Batıl… Yani ya Rabbimizin bize lütfettiği fıtrat hali olan ahseni takvim hali veya onu örten, suistimal eden esfele safiliyn idrakı ifade etmekteyiz. Ahseni takvim halle yaşamak dünya ve ahiret huzurumuz için şarttır, çünkü bu hal çok büyük bir kolaylaştırıcıdır. Bu hal elbette bayram edilecek bir durumdur. Rabbimizin önerilerini behemehal yapmak, razı olmadığı şeylere bir cazibe duymadan yaşamak biz inananlar için bir bayram halidir. Çünkü bu hal bize Biiznillah cennet kapısını açacaktır.

Oruç ile bizler “EhadüsSamed olan yani gerçek VAR olan, müstakilen VAR ve Muhtar olan ve dışı sınırı olmadığı için kendi Zatı için ihtiyaç diye bir kavram söz konusu olmayan” Rabbimiz Allah’ı tanıyabilmek, anlayabilmek, kavrayabilmek, böylece bize lütfedilecek Samediyet nurlarını açığa çıkarabilmek, böyle yaşayabilmek için lütfedilmiş çok özel bir yöntemle eğitilmekteyiz. Bu metot Billahi manada inananlara (muttakilere) açık, inanamayanlara ve dunihi algıda olanlara kapalıdır; şeklen değil elbette.

Kimdi bu müttakiler? Kimdi bu Billahi manada inananlar?

“Allah Ehad’dir, Sameddir; gerçek VAR’dır, Zatının Dışı Olmayan TEKtir” inanışında olanlardır. Mümin, müttaki bu idrakla yaşayanın, yaşama gayretinde olanın adıdır. Müslüman işte bu imanla teslim olanın adıdır; yani mülk (varlık ve yönetimi), Güç ve Hüküm Kendisine ait olan Allah’a teslim olan kula müslüman denir. Kendimizi test edelim, gerçekten müslüman mıyım diyerek. Başkalarını değil, kendimizi! İslamiyet yani teslimiyet işte bu açıkladığımız idrakı ve ona uygun yaşamayı gerektirmektedir. Salat, Zekât (sana ne verilmişse onu sahibi adına infak etmek, harcamak, kullanmak) ve Oruç bize bu teslimiyet için çok önemli bir nur yüklemektedir ki nihayet kul fıtri temizliğine ulaşmakta ve bayram etmektedir. Lütfediver ikram ediver, yaşatıver Allahım (âmin).

İslam müminler için seyr-i süluktur, mutlu huzurlu bir fıtrat yolculuğudur. Bu yolculuk için mutlaka binilmesi gereken yüksek hızlı trenin asıl kompartımanı yani olmazsa olmazı salâttır, namaz ikamesidir. Oruç bu trende salat ikame edenler için hazırlanmış çok özel ikramiyelerin olduğu, müttakilere müminlere farklı hallerin yaşatıldığı çok farklı bir kompartımandır. Salât (namaz) bizi Allah’ın razı olmadığı duygu düşünce ve davranışlardan koruyan, muhafaza eden bir dijital güvenlik bariyeri gibidir. Oruç bu güvenlik halinde olanlar için Hakk yolda yüksek ivmeli bir ilerleyiş ikramıdır. Yani salat şirkten korurken oruç bizi Tevhid’de ilerleten bir nurdur. Bu yüzden “oruçluyken yalan söylenmez, oruçken şu yapılmaz” yaklaşımları çok doğru değildir. Müslüman oruçlu olsa da olmasa da yalan söylemez, gıybet etmez, Allah’ın razı olmadıklarından uzak durmaya çalışır… İnananlar oruçla yanlışlardan değil, izin verilen doğrulardan (helal olan şeylerden) bile uzak durarak hızlı bir yükseliş ve saflaşma yaşarlar. Helal olanı bile yapmamayı öğrenmekle bu dünyaya ait meşru hallerden bile çekilerek haz ve lezzet anlayışımızı yükseltiriz Biiznillah. Oruç bunun ibadetidir, bayram bunun bayramıdır.

Aksi halde oruç, yemek tarifleri ve “ne yeriz?” hayalleriyle geçen bir açlık dönemi, aç kalarak fakirin halini anlama eğitimi, sağlık sıhhat bulma amaçlı detoks seansları sanılabilir. Bir şeyin (orucun) yan kazanımları değil hakikati fark edilmelidir. Orucun asıl amacına yanlış inanışlı olanlar ulaşamaz ve onlar bayram hali ve bayram hazzını da maalesef yaşayamazlar… Oysa inanmayan veya yanlış inanışlı birisi, bir hristiyan, bir yahudi de isterse aç kalarak açların duygu ve durumlarını anlamak üzere çalışmalar yaşayabilir, sağlık sıhhat bulmak amaçlı diyet ve kürler yapabilir, adına oruç diyerek biyolojik arınma (detoks) çalışmaları yapabilirler. Ama asla oruçla (savm-sıyam ile) tanışmış olmazlar ve bayram da yapamazlar.

Ehad ve samed olan Allah’ın Zatının Dışı Olmayan TEKliği ve kendisinde bir boşluğun bulunmayışı sebebiyle de bir ihtiyacı söz konusu olmayan oluşu bizde oruçla bir şahitlik haline dönüşebilir ki onun cümlesi budur: “Eşhedü en la ilahe illallahul EhadüsSamedülleziy lem yelid ve lem yuled ve lem yekün lehu küfüven ehad.”

Lütfen fıtrat bayramı günlerinde ve tüm ömrümüzde bu zikri önemseyelim ve duamızı bu zikrin idrakıyla yapalım, bunu Allah’tan isteyelim: Allahümme inni es’elüke bi enneke entellahül EhadüsSamedülleziy lem yelid ve lem yüled ve lem yeküm lehü küfüven ehad (âmin).

Allah’ım bizi fıtratın ilk saflığına ulaştırmakla (kayıtlı kendini hissetme duygusunun esas halkasına dahil etmek suretiyle) bayram ettirdiğin kullarından eyle, bu bayram neşesiyle yaşat ve öyle de vefat ettiriver ki ölümümüz yepyeni bir kavuşma, bir hürriyet ve bayram olsun (âmin).

 

 

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti