Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Hasan Tahsin Günek

HEİNRİCH VON HEESER’İN ANADOLU-BAĞDAT DEMİRYOLU PROJESİNE DAİR DEĞERLENDİRMELERİNDE AFYONKARAHİSAR

İzmit – Ankara hattının başarıyla tamamlanması neticesinde Anadolu Demiryolu Şirketi’ne Eskişehir- Konya hattının imtiyazı verilir. 1894 tarihinde Frankfurt merkezli “Eskişehir-Konya Demiryolu Şirketi” kurularak, faaliyetlerine başlar. Yeni kurulan bu şirketin inşaat işlerinin yapı denetçisi von Heeser’dir. Alman mühendis von Heeser 1893-1896 yılları arasında üç yıl boyunca Eskişehir-Konya hattının yapı denetçisi olarak çalışır.
Anadolu Demiryolu projesinde çalışan Dr. Heinrich von Heeser’in, 1903 yılında “Archiv für Eisenbahnwesen” adlı dergide Anadolu-Bağdat Demiryollarına dair uzunca bir makalesi yayınlanır. Von Heeser,“Son yıllarda, günlük gazete ve dergilerde Anadolu demiryolları ve Basra Körfezi’ne kadar süren Bağdat Demiryoluna dair pek çok rapor yayınlandı. Bilinenleri tekrarlamamak, mevcut demiryolu hatları ve daha fazla genişleme planları veesas olarak Eskişehir-Konya bölümünün inşasında üç yıllık bir faaliyet sırasındaki kendi deneyimlerimi sunmanın yanı sıra halkın konuya bakış açısını da anlatmak istiyorum.”1diyerek giriş yaptığı makalesinde, Anadolu ve Bağdat Demiryollarının inşa süreçleri hakkında bilgiler vermiş ve inşa işlerinin tamamlanmasıyla birlikte stratejik açıdan bölgede ve dünyada olabilecek değişiklikler hakkında öngörülerde bulunmuştur. Von Heeser:
“1893 yılında güneydoğu yönünde eski Selçuklu başkenti Konya’ya uzanan daha geniş bir şube hattının inşasına başlandı. Bu güzergâhın inşası tanınmış girişimci Pha. Holzmann’ın katılımıyla inşa edilen özel bir hattı. Prusya kamu hizmetinden izin alan demiryolu direktörü Mackensen başkanlığında bir Alman inşaat şirketi kuruldu. Bu inşaata baştan sona katıldım. İnşaat şirketini bir Alman şirketi olarak adlandırsam da, bundan sadece yönetimin Alman olduğunu ve tüm örgütlenmenin Alman organizasyonuna uyarlandığını anlamak gerekir.”2 der.
Heeser, Anadolu Demiryolu inşasında çalışanların çok farklı milletlerden oluştuğunu bu nedenle Almancanın geri planda kalarak, çalışanlar arasında genel dil olarak Fransızcanın kullanıldığını şu cümlelerle anlatıyor:
Korint Kanalı’nın tamamlanmış ve Pire’den Larissa’ya giden demiryolunun inşası, maddi kaynak yetersizliği nedeniyle durmuş ve bu nedenle birçok mühendis ve teknisyenin iş için geldiğini, inşa şirketinin doğal olarak, Ankara hattının inşasına katılan birçok yetkili çalışanı da devralmış olduğunu belirtir. Bundan dolayı birçok milletten meydana gelen nadir bir karışım ortaya çıktığını anlatır. Çalışanlar arasında İsviçre, Fransız, İtalyan, Avusturyalı ve Ruslara ek olarak, Levantenler, Ermeniler ve Rumların yanısıra, az sayıda Türk çalışan vardır. Bu nedenle, Alman dili geri planda kaldı. Fransızca genel iş dili olarak kabul edildi.3 yazar.
Von Heeser’in Afyonkarahisar’a Dair Değerlendirmeleri
Heeser, makalesinin Haydarpaşa-Konya arasındaki Anadolu Demiryolları ile ilgili bölümünü anlatırken Afyonkarahisar hakkında da bilgiler verir. Afyonkarahisar için yaptığı tespitleri şu cümlelerle makalesinde aktarır:
“Tren, Alayunt’tan güneydoğu yönündeki Döğer’e gidiyor. Önce buranın civarında olan ve bilim dünyasında hızla ünlenen ve bu güzergâhın en önemli noktası olan Frig bölgesine ve ardından Afyonkarahisar’a ulaşır. Burada aniden, volkanik kökenli üç dik trakitik koni ovadan yükselir. Eski bir Selçuklu kalesi kalıntıları, şehrin neredeyse bir daire içinde yerleştiği bu dağların en yükseklerinde hala korunmaktadır. Bu bölgeye önceden sahip oldukları steplerden gelen ve 14. yüzyılın ortalarına kadar çok savaşçı olan Selçukluların geride kalan eserlerinin kalıntılarından çıkarılabildiği kadarıyla sanatsal olarak yetenekli ve enerjik bir yapıda oldukları anlaşılmaktadır. Esas olarak Karahisar’dan Konya’ya giden güzergâhta, bir günlük yolculukta geride bıraktıkları eserlerden muhteşem camiler, hanlar, büyük müstahkem kervansaraylar ve görkemli köprüler görülmektedir. Günümüz Türkleri olan Osmanlıların faaliyetlerinin izi yoktur.
Kara demek Almanca (Schwarz), Hissar (Burg), Karahisar Almanca Schwarzburg demektir. Karahisar’a Mart 1894’te ilk geldiğimde önceki gece yağan kar tüm geniş bir alanı kaplamıştı. Sadece kalenin zirvesinde tutunamadı. Böylece buraya verilen ismin gayet yerinde olduğunu gördüm. Karahisar adı birkaç yerde daha kullanıldığı için bu şehre Afyon denir. Büyük miktarlarda elde edilen afyon nedeniyle buraya Afyonkarahisar adı verilir. Mayıs sonunda veya Haziran ayında bölgeyi gezdiğinizde, Akşehir’e kadar geniş ovadaki tarlalar, bölgeye harika bir görünüm veren beyaz ve mor çiçekli haşhaşlarla kaplıdır. Haşhaşların çiçek açmasının ardından birkaç hafta sonra kavurucu sıcaklıklar başladı. Kısır manzara insanda üzücü bir izlenim bırakıyor. Bu nedenle gezginler sadece ilkbahar veya yaz başında oraya gitmelidir. Daha önce de belirtildiği gibi, bir Belçika-Fransız şirketi tarafından inşa edilen İzmir demiryolu ile birkaç yıldır bağlantısı olan Karahisar’dan yola çıkan trenimiz, zirveleri 2.600 m yüksekliğe ulaşan heybetli bir dağ silsilesi olan Sultandağ’ın eteklerindeki Çay kasabası üzerinden geçiyor. Hat Akşehir, Ilgın, Tuz Çölü’nün kenarından ve Bozdağ üzerinden Konya’ya varıyor. Tren bu bölgede tamamen düz bir zemin üzerinde hareket ediyor.”4
Heeser’in Afyonkarahisar ve çevresine ilişkin yaptığı önemli tespitlerden birinde, Karahisar’dan itibaren Konya Bozdağ’a kadar olan bölümün sağlık şartları açısından gayet elverişsiz olduğunu denize ve göle ulaşamayan akarsu ve derelerin bu bölgelere de bataklığa dönüştüğünü bununda sıtma gibi birçok ateşli hastalıklara davetiye çıkardığını söyler. Bunu şöyle açıklar:
“Çünkü dağlardan inen nehirler ve akarsular denize ulaşamazlar. Bu sular, Eber, Akşehir ve Ilgın göllerini oluşturur. Demiryolu inşaatında, özellikle de bataklık toprakları kazmaya ihtiyaç duyulan köprü yapılarının inşası sırasında birçok ateşli hastalık ortaya çıkmıştır. Hat boyunu düzenli olarak haftada iki kez seyahat etmek zorunda olan doktorumuz, bizimle birlikte yanına birkaç yüz doz kinin aldı. Ancak sıklıkla bu ilacın daha büyük miktarlarda ihtiyaç olduğu görülmüştür. Aksi takdirde bataklık bölgelerde ateşli hastalıklara karşı kendinizi korumanız zordur. En iyi çözüm basit bir yaşam tarzıdır. Sadece biraz et yiyebilir ve hafif yiyecekler, sebzeler ve özellikle meyvelerden memnun olmanız gerekir.”5
Heeser, bu bölgedeki ateşli hastalıklardan başka, bulaşıcı özelliği olan diğer hastalıkların çok daha rahatsız edici olduğunu söyler. Demiryolunun inşası sırasında bölgede hüküm süren bu bulaşıcı hastalıklara karşı mahalli yetkililerin uygulamaya çalıştığı koruyucu tedbirleri saçma ve yetersiz görmektedir. Bu hastalıkların başında kolera gelmektedir. Bunun yanısıra Çiçek hastalarının hastalıklarını başkalarına bulaştırmaktan korkmadan sokaklarda dolaşmalarını iğrenç bir durum olarak değerlendirir. Bunun dışında, suyun yeterli olduğu yerlerde verimli ve makul bir şekilde kullanıldığını, örneğin Karahisar ve Çay arasındaki Çobanlar’da çayırların başka hiçbir yerde görmedikleri kadar verimli olduğunu, keza Akşehir’de bağlarda fazla bakım yapılmadığı halde mükemmel üzümler yetiştiğinden bahseder.6 Bu üzüm bağlarıyla ilgili en çarpıcı husus, üzüm asmalarının en ufak bir bakımının bile yapılmamasıdır. Aksine, sonbaharda bağbozumundan sonra, tüm bağlara sığır sürülerinin sokulması ve asmaların sığır sürüleri tarafından yenilerek tamamen çıplak hale getirilmektedir. Bu bakımsızlığa rağmen, ilkbaharla birlikte en güzel meyveleri getiren köklerde yeni sürgünlerin geliştiğini belirtir.7
Demiryolu inşası sırasında nehir ve derelerin olduğu bölümlerden mümkün olduğunca uzak kalmaya çalıştıklarını, çünkü dağlardan doğan dere ve nehirlerin büyük hızlarla aşağılara akarlarken beraberlerinde büyük miktarlarda moloz ve mil birikintilerini taşıdıklarını söyler. Sultandağ’ın eteklerindeki Çay-Akşehir arasındaki demiryolu inşası sırasında birçok kez bu durumu gözlemlediklerini ve neredeyse her yağmur mevsiminde derelerin yataklarının değiştiğinden dolayı, demiryolu hattını korumak için dere yatakları ve çevresine son derece pahalı koruma bentleri inşa etmek zorunda kaldıklarını anlatır.8
Afyonkarahisar’daki eğitim faaliyetlerine de değinen von Heeser, Fransızca derslerinde verildiği bir Türk okulunu ziyaret ettiğini ve çok mütevazı bir mezuniyet törenine katıldığını, kendi ülkesinde olduğu gibi burada da en iyi öğrencilere ödüller verildiğini belirtir. Yine yakın zamanlarda, Amerikan misyonu ve Fransız rahiplerce bazı önemli yerlerde okullar kurulduğunu, buralara sadece Ermenilerin ilgi gösterdiklerini anlatır.9
Von Heeser’in Demiryolu İnşalarına Dair Genel Değerlendirmeleri
Von Heeser makalesinde demiryollarına dair yaptığı değerlendirmelerde, Osmanlı Devleti açısından, inşa edilen raylı sistemin avantajlarının çok büyük olduğunu özellikle belirtir. Her şeyden önce, askeri açıdan bakıldığında, Türkiye’nin, Doğusun da Ermenistan sınırında veya güneyde Arabistan taraflarında bir karışıklık olması durumunda mevcut duruma hızlı ve aktif bir şekilde müdahale edebileceğini, diğer yandan Avrupa tarafındaki bir savaş durumunda, Konya’nın doğusu ve güneyindeki Bağdat ve ötesine kadar uzanan tüm hinterlandı kapsayacak alandaki büyük yedek güçlerin en kısa zamanda kullanıma hazır olacağını belirtir. Halen faaliyette olan demiryollarının, 1897 yılında ordunun Yunanistan’a karşı başarılı olmasında ve hızlı bir şekilde hazır bulunmasında demiryollarının büyük bir katkı sağladığını anlatır. Yine kendisine görgü tanığı olan eski bir Avusturyalı askerin anlattığına göre, 1896’da Girit adasında ayaklanma patlak verdiğinde, Karahisar’daki bir tabur askerin cepheye gönderilmek üzere 8 gün içinde toplanıp, donatılarak hemen trenle limana taşınabildiğini anlattığını söyler.
Von Heeser’e göre demiryolu, devletin iç idaresi için de büyük önem taşımaktadır. En iyi niyetli hükümet emirleri bile yerel yetkililere uymuyorsa ve benimsenmiyorsa, gelen katı emirlere uyulmaz. Hâlihazırda devletin sıkı gözetim ve denetiminin şu anda mümkün olmadığını belirtir. Ekonomik yönden ise, ülkenin vergi gücünün demiryolu sistemi tarafından artırılacağı, ticaretin ve özellikle tarım kesiminin kazançlı çıkacağını bunun ayrıca bir kanıt gerektirmediğini anlatır.10
Eskişehir-Konya hattında üç yıl boyunca yapı denetçisi olarak görev yapan mühendis Heinrich von Heeser’in makalesinde genişçe değindiği Anadolu-Bağdat Demiryollarının inşa süreci, bu sürecin teknik yönü, yaşanan zorluklar, yapılması gerekenlere yönelik düşünceleri yanısıra, demiryolu hattının gerek ülkemize ve gerekse Almanya’ya sağlayacağı faydalara yönelik ön görüleri gayet dikkat çekicidir. Von Heeser’in makalesinde bahsettiği stratejik hususların çoğu bugün bile geçerliliğini hala korumaktadır.

 

Yararlanılan Kaynak:
Heinrich von Heeser, “Die Anatolischen Eisenbahnen und İhre Fortsetzung bis zum Persischen Golf.” Archiv für Eisenbahnwesen, Berlin, 1903, sayfa:75-90
Dip Notlar:
1Heinrich von Heeser, “Die Anatolischen Eisenbahnen und İhre Fortsetzung bis zum Persischen Golf” Archiv für Eisenbahnwesen, 1903, sayfa:75
2a.g.m. von Heeser, sayfa: 78
3 a.g.m. von Heeser, sayfa 79
4 a.g.m. von Heeser, sayfa 80
5 a.g.m. von Heeser, sayfa 81
6 a.g.m. von Heeser, sayfa 81
7 a.g.m. von Heeser, sayfa 82
8 a.g.m. von Heeser, sayfa 84
9 a.g.m. von Heeser, sayfa 89
10 a.g.m. von Heeser, sayfa 86

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti