Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Murat Arısoy
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

Bana bir Hoca lâzım – Kocatepe Gazetesi

Murat Arısoy 7 Temmuz 2014 Pazartesi 03:00:00
  Ramazan ayı geldiğinde tüm yaldızlı kanallar, en büyük dindar kesilir. Bütün boyalı gazeteler, okuyucularına dini konularda yol gösterici hâle gelir. Ramazan bittiğinde ise aynı tas aynı hamam.
Ünlü içecek-yiyecek markaları da sanki Ramazan kendileri için çok önemliymiş gibi reklamlara başlarlar.
“Bizsiz Ramazan olmaz” dercesine, sanki kola içmek Türklerin geleneğiymişçesine, birtakım mesajlar verilir.
Reklamları izlediğinizde, “İtalyan marka dondurma yemeyenin işi rastgitmez” gibi anlamlar bile çıkarabilirsiniz.
Televizyonlar, gazeteler, ünlü firmalar, kendi varlıklarını sürdürme ve halkın duyarlılıklarını sömürme gibi bir strateji benimsemiş olabilirler.
Bunun üzerinde bitmeyen tartışmalar yapmak, kapitalizmden dem vurmak, sermayenin kitle iletişim araçlarına nasıl tahakküm kurduğunu anlatmak mümkün.
Fakat asıl dikkat etmemiz gereken nokta ise, koca koca din adamlarının, kendisini “alim” sayan ve gören bilgili kişilerin nasıl bu çarka dahil oldukları, bu çark dişlisi içinde kendilerini erittikleri…
Din işlerinin “ücretsiz” olması beklenir.
Hatta zaman zaman rejimi eleştirenler, “Cami imamları, devletten para almamalı. Aldıkları para helal değil” bile derler.
Bununla birlikte, din işlerinin sadece Allah rızası için yapılması gerektiği; bu nedenle dini görevler yürütenlerin hassas çizgiyi korumalarının iyi olacağı vurgusu yapılır.
Duyarlı olmak, birbirimizi uyarmak güzel bir davranış.
Peki Ramazan ayı boyunca televizyon ekranlarında gördüğümüz, gazete sayfalarında okuduğumuz “Hoca”ların durumu ne olacak?
Ramazan’dan önce haberler yapıldı: Falanca hoca Ramazan ayı programı için 600 bin lira alacak, filanca sanatçı tasavvuf konserleri için 450 bin liraya anlaştı…
“Bir kişinin bildiğinin zekatı, bildiğini paylaşmaktır” derler.
Peki bildiğinin üzerine 600 bin lira daha istemek ya da böyle bir öneriyi kabul etmek de nereden çıktı?
“Size para verelim” diyenle pazarlık yapan hocalarımız, acaba kendi veballerinin farkındalar mı?
Yaşadığımız süreç, artık “dini bilgilerin de madde hâline gelmesi” olarak tarif edilebilir.
Bu süreç, sadece televizyon programları ile kısıtlı değil. İmza günleri, konferanslar gibi etkinlikler de ücretli artık.
Din için tebliğ eden, Allah’ın isminin şanı her yere yayılsın diye irşat eden hocalarla; para için din anlatan hocaları kıyas etmek mümkün mü?

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER