26 Ağustos günü Kocatape’den sökülüp atılan Yunan işgal ordusu Altıntaş ve Dumlupınar yönüne doğru kaçmaya, bir taraftan da toparlanmaya çalışıyordu. Düşmanı imha etmek ve kesin sonuç almak için ne gerekiyorsa yapılacaktı artık… Dumlupınar’da yapıldı bu iş…
İstiklal Savaşı tarihimizin fevkalede önemli dönemeçlerinden,ulusumuzun kaderini belirleyen en şerefli ve en ahlaklı bir mücadele süreci olan Dumlupınar başkumandanlık meydan muharebesini, en yetkili ağızdan ,Atatürk’ün ağzından dinlemek ,yaşadığımız günlerin de önemine binaen çok yararlı olacağını düşünüyorum.
29/30 Ağustos 1922 gecesiAtatürk, bugün Anıtpark karşısındaki Zafer Müzesi olan binada kalmaktadır; sabaha karşı Garp Cephesi Harekât Şube Müdürü Tevfik Bey (Bıyıklıoğlu) Atatürk’e çeşitli karargâhlardan gelen raporları sunar. Haritaya bakan Atatürk, düşmanın mühim kuvvetlerinin ordularımız tarafından çember içine alındığını görür ve derhal Fevzi ve İsmet Paşalarla durumu görüşür ve kesinlikle hükmederler ki “Türk’ün kurtuluş güneşi 30 Ağustos sabahı ufuktan bütün şaşaasıyla doğacaktır”Bu durumda ordulara saat 6.30’da yeni bir emir ve talimat yazılır.Fakat Atatürk sadece yazılı emirle yetinmez ;çünkü duruma hakim olmak için çok hızlı hareket etmek gerekiyordu.Hemen Fevzi Paşa’yı,Altıntaş’a ve süvari kolordumuzun yanına bizzat gönderir, harekât planını düzenlemesini ister ondan… Kendisi de düşmanın büyük kevvetlerini takip eden Birinci ordu karagâhına hareket eder, Bugün adı Zafertepe olan tepeden kumanda eder ordularımıza… Bu tarihi anları iki yıl sonra geldiği Dumlupınar’daki törende şöyle anlatır: “İkinci fırkamız,düşmanın asli kuvvettlerine taarruz için yayılarak ilrliyordu.Şu gördüğünüz Çal köyü alevler içindeydi.Düşman kuvvetlerini tamamıyla sarmak ve düşmanın inatla savunduğu tepelere süngü hücumları ile girerek kat’i netice almak lazımdı.İkinci fırkanın kahraman kumandanı Derviş Bey (paşa) bizzat ileri atılarak bütün kuvvetiyle düşman mevzilerine ilerliyordu……16. ve 61. Tümenler i de sarma çemberini daraltıyorlardı.Süvari Kolordumuzun daha batıdan düşmanın arkasını kesmek üzere olduğu haberini bana bir süvari zabiti getirdi.
“Arkadaşlar,saatler ilerledikçe gözlerimin önünde gelişen manzara şuydu: Düşman başkumandanının, şu karşıki tepede, son gayretiyle çırpındığını görür gibiydim… Bütün düşman mevzilerinde büyük bir heyecan vardı.Artık toplarının ve mitralyözlerinin ateşlerinde ,sanki öldürücü hassa kalmamıştı”.
“…avcı hatlarımızın,batmaya başlayan güneşin son ışıklarıyla parlayan süngüleri her an daha ileride görünüyordu.. Düşmanı çember içine alan bataryalarımızın aralıksız ve amansız ateşleri düşman mevzilerini, içinde barınılmaz bir cehennem haline getiriyordu. Güneş batıya yaklaştıkça, ateşli, kanlı ölümlü bir kıyametin kopmak üzere bulunduğu bütün ruhlarda hissolunuyordu.”
İşte böyle anlatıyor iki yıl sonra Atatürk o günkü savaş meydanını… Aynı tepeden,aynı heyecanla… Fırçası güçlü bir ressam ancak böyle yansıtabilirdi tablosuna o büyük savaşı…
Tarih boyunca bu topraklar için canını veren bütün şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor ,şükranlarımızı sunuyoruz; keza hayattaki kahraman gazilerimize de sağlıklı ve uzun ömürler diliyoruz..