Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

EFENDİMİZ’İN ÖĞRETTİĞİNE GÖRE “B” MANASINDAKİ KİŞİ EN GÜZELİ SÖYLER, EN GÜZELİ YAPAR!

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 16 Şubat 2018 Cuma 14:33:03
 

– 107 –
Kişi öfke ile “A” Takdim Formu”nun, yani ilan edilen tanrının haklarını koruduğu için, bir tanrı olarak haklılığını anlatmaya, üstün olmaya çalışıyor, tanrının üstünlüğünü kanıtlamaya çalışıyor. Öfke bu anlattığımın adıdır. Bu öfke şekillendirilirken bir çok şeyden yararlanılır birisi de zekâdır, kişi ne kadar zeki ise o kadar… Kişinin öfkesinde zeka, kullanılış biçimine göre müthiş etkilidir. Zekâ öfkeyi çok iyi kullanabilir! Haklarını koruyor çünkü! Oysa gördük, Âl’u İmran Suresi 134. ayette Rabbimiz talib olana sesleniyor, bu yola talip olanlara “müttakilerin özellikleri”nden bahsediyor: “Onlar salâtlarını ikame eder, zekâtlarını verir ve öfkelerini yutarlar.” Siz eğer, iman ve akıl ile sistemi okumuşsanız veya okuyandan okumuşsanız, sistemi okuyanın okuduklarına iman edip sistemi fark eder ve bu sistemden korunmaya çalışırsınız. O zaman ayet der ki, sistemden korunan bu müttakiler salâtlarını ikame ederler, zekâtlarını verirler ve öfkelerini yutarlar. Bu tavsiye zeki kullar için değil, müttakiler için: Onlar öfkelerini yutarlar!
ETRAFINIZDAKİ MELEK VE ŞEYTAN ENERJİSİ
Hatırlayın lütfen, Hazreti Ebubekir radıyallahu anh bir yerde sözlü bir tacize uğruyor. Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem de bu manzarayı izliyor. Ebubekir radıyallahu anh ona yanlış yapan bu kişiyi gülümseyerek izlerken, bir noktadan sonra o yumuşak insan tepki göstermeye başlıyor. Gösterdiği tepkiden sonra Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem oradan uzaklaşıyor. Hz. Ebubekir bunu fark ediyor ve hemen Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem’e koşup soruyor: Neden oradan uzaklaştınız ya Rasulallah? “Ya Ebu Bekir” diyor, “sen bu işi Allah rızası için hoşgörüyle karşılarken senin etrafını melekler sarmıştı. Ne zaman ona karşılık verdin, etrafı şeytanlar sardı. Onların olduğu yerde duramazdım, oradan ayrıldım.” Efendimiz (SAV), bize bir sistemden, sistem içinde bir mekanizmadan bahsediyor: Siz öfkenizi yuttuğunuzda, o tanrıya ait sözde hakları korumaya kalkmadığınızda, yani siz “B” Takdim Formu” üzere bulunduğunuzda, siz o haldeyken etrafınızdaki enerji melek enerjisidir. Ne zaman tanrının haklarını korumaya başladınız, o zaman etrafınızdaki enerji şeytan enerjisi olur, o halinizle siz şeytan sistemine girmiş olursunuz. Çünkü Rablık başladı!
Efendimiz (SAV) bir gün sahabeye “size değerli bir yudum nasıl yutulur, söyleyeyim mi?” diyor. Sürekli, “Allah için ne yapabiliriz” telaşıyla Efendimizin etrafında yaşamayı adet haline getirenler; “elbette, öğret Ya Rasulallah” diyorlar. Efendimiz (SAV) buyuruyor ki, “öfkelendiğiniz zaman eğer o öfkenizi yalnızca Allah’ın rızasını umarak, karşılığını Allah’tan bekleyerek yutarsanız, siz Allah’ın indinde çok değerli, çok kıymetli bir yudum yutmuş olursunuz.” Bizim için ne kadar önemli bir teşvik! Eğer kişi tanrılığına ait bir hak ortaya çıktığında onu korumak için bir tepki göstermez de onu yutarsa aslında “La ilahe” demiş oluyor ve doğal olarak “İllallah” yaşantısına dönüyor. İşte bu yüzden “bu yaptığınız Allah indinde çok değerli bir yudumdur” diyor Efendimiz (SAV).
ZAVALLI TANRILARIN PEŞİNDE
CEMAATLER OLUŞUYOR

“A” yapı öfkesini yutabilir mi? Elbette “A” takdimiyle yaşayan birisi öfkesini örtebilir, yani “A” öfkesini yutar. Ama o öfkesini yutmakla “zavallı tanrı” olur. Tanrılar arasında geçerli olmasa da, bu yolda zavallı tanrılık iyi bir mertebedir. Zaten o yoldan geçmeden bu işten kurtulmak kolay değil! Bu mücadeleyi yaparken, yani “A”yı fonksiyonsuz kılarken zavallı tanrı haline gelmiş birisi aramıza gelse hayran olursunuz. Dünyada öyle kişilere hayran oluyorlar, peşinde cemaatler oluşuyor. Yani o yüksek bir mertebedir, zavallı tanrı olmak kolay bir şey değil. Dinlediğiniz, gördüğünüz zaman hayran olursunuz onlara! Eğer o bu tanrılıktan kurtulursa hızla ilerler. Ama tanrılık ilanından kurtulmadıkça cennet ona da kapalıdır.
Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor: “Allah ile sohbet etmek ister misiniz?” Sahabe yine seviniyor, “istemez miyiz ya Rasulallah, bize öğret” diyorlar. “Ne söyleyecekseniz güzel söylerseniz ve davranacağınızda güzel davranır, o işi güzel yaparsanız kesinlikle Allah’la sohbette olursunuz” buyuruyor. Demek ki, haklarınızı koruyacağın zaman yöntem bu! Bunu elbette “B” Formu”ndaki kişi için söylüyorum, o hale talib olan için söylüyorum…
EN YAKINLARINIZ KİMSE ONLARDAN BAŞLAYACAKSINIZ
Kişi (özellikle öfke işinde de) “A” olduğu halde “B” gibi davrandım zannedebilir mi? Evet, olabilir, öyle davranabilir ama kendini kandırmış olur. Bu yüzden, hep diyoruz ki önce “A” elbisesini çıkarmak şarttır. Ama davranırken, konuşurken dikkat edelim ki; tam kurtulmamış olsak bile ne söyleyeceksek, güzel söyleyelim! “Hayır” derken bile illa bağırmak gerekmiyor, bağırarak “hayır” demen gerekmiyor, “hayır” kelimesinin anlaşılması ve tesiri için mutlaka bağırmak gerekmiyor. “Hayır” bazen çok yumuşak ve çok nazik söylenince daha tesirli olur. Çünkü onu yüksek sesle söylediğimizde rabların savaşı başlıyor! O zaman ilan edilmiş tanrıların savaşı başlıyor. Öfkedeki en önemli tehlikelerden birisi budur. Ve bu en fazla nerede yaşanır biliyor musunuz? En fazla evde, eşler arasında yaşanır! İnsan dışarıyı halleder de evini halledemez, bu kadar da zordur. Bu yüzden ev dergâhtır, esas dergâh insanın evidir. İnsanlar, zor oluyor diye evi bırakır bazı dergâhlara giderler ama yanılırlar. Esas dergah daima evdir, talip kişinin evi o iş içindir, onu yaşamayı evimizde halletmemiz lazım. Bunu nereden anlıyoruz? “İnfakla, vermekle” ilgili ayetten: Önce en yakınlarınıza vereceksiniz buyruluyor. Hatta Cuma günleri hoca efendilerin hutbeden inerken okudukları ayette de bu vurgu var: Ve itai zil kurba! Onu akraba gibi düşünüp geçip gitmeyin lütfen, en yakınlarınıza vermeniz öneriliyor. Ne kazandıysak zekâtını vermeye önce yakınlarımızdan, en yakınınızdan başlayacaksınız. Dolayısıyla en yakınınız olan eşiniz ve çocuklarınızdan, anneniz babanızdan başlayacaksınız, en yakınlarınız kimse onlardan. Ama en yakından! “Ben dışarıda insanlarla çok iyiyim” dediniz mi olmaz! Önce en yakınlarınızla iyi olacaksınız, en yakınlarınıza vereceksiniz, sonra başkalarına! Dışarıda herkes seni “çok kibar” ilan ediyor, eve geliyorsun senden kabası yok, olmaz! Dışarıda çok sevilen müthiş davranışlarınız var, en yakınlarınıza da yoksa olmaz! Kaybedersiniz. Kime göre? İslam’a göre! Allah diyor ki önce en yakınınıza vereceksiniz, en yakınınızdan başlayacaksınız. Bu prensip doğrultusunda, davranışta da en güzel söyleyeceğiniz, en güzel davranacağınız yer evinizdir, eşiniz ve çocuklarınızdır, sırasıyla anne babanız, akrabalarınız, komşularınızdır… Ana bunu önce yapmanız gereken yer eviniz! Bunun başarılması en zor olanı da eşinizdir! Eşler arasında bu çok zordur! Çünkü bir anda “tanrıların kavgası” başlar, bir anda. Ama şunu deneyin, birbirinizle tartıştıktan sonra salât zamanı gelince (eğer salât ikame edilen bir evseniz) seccadelerinize gidin, göreceksiniz ki seccadede namaza duran tanrıdır! Kurtulamamıştır, o tartışmayla ilan ettiği tanrıdan henüz kurtulamamıştır! Tanrı duyup sindiremediği, rastlayıp sindiremediği bir davranışla didişmektedir ve tanrıya ait olan o sindirememe haliyle seccadeye gelmiştir, orada salâtla meşgul olan tanrıdır, üst tanrıya gelmiştir.
EĞER İNSAN DAVRANIŞINI ALLAH’IYLA
KONUŞURSA HAKLI OLUP OLMADIĞINI ANLAR

Bu yolda “kim haklı, kim haksız” didiklemesi bizim işimiz değil. Ama yine de test etmek isteyen için bir yol söyleyelim. Kişiler bir tartışmada karşılıklı konuşurken haklıyı ve haksızı o an kolay yakalayamazlar. Bu ancak Allah’la konuşunca yakalanır. Diyelim ki ben onu sigara içerken gördüm, tepki gösterdim, çocuğumla tartıştım. Birbirimize hafif öfkelendik, yani birbirimize yanlış yaptık, ikimizdeki tanrılar sürtüştü, tanrılar birbirlerine güç gösterdi; onun tanrısıyla bendeki tanrı sürtüştü! Çocuğum, benim onun babası olduğumu unuttu! Ben de onun kim olduğunu unuttum ve “ben senin baban değil miyim, sen nasıl bana hakaret edersin!” formuna girdim. İşte bakın tanrı! Bunu diyen bir tanrıdır, hakkını koruyor! “Sen bunu bana nasıl yaparsın, nankör! Ben hayatımı, paramı pulumu sana vermişim, sen bu sözü bana nasıl söylersin!” diyorum. Burada Allah rızası nerede? İlan ettiğim tanrıya hürmet etmediği için kızıyorum, tanrının sözde haklarını koruyorum işte! Diyelim, bir baba çocuk arasında böyle bir konu oldu, ikisi de öfkelendi, ama hangisi haklı, hangisi haksız? İkisi de seccadeye gitti, baba diyor ki: Ey Allah’ım bağışlayıver, yanlış davrandım. Ama çocuğum da yanlışla meşgul, onu muhafaza ediver, koruyuver, yanlış yapmasın merhamet ediver. Peki, çocuk ne diyecek? “Allahım ben tam sigara içiyordum ki babam izin vermedi” mi diyecek? Olur mu? Veya “tam bir yerden bir şey alıyordum ki “haram” deyip bana kızdılar Allahım, bırakmadılar ki alayım” diyebilir mi? Eğer insan davranışını Allah’ıyla konuşursa haklı olup olmadığını anlar. Allahım, ben birine bir şey yapacaktım, bırakmadılar diyemez! Anlar! İşte o anladığıyla da dönüp davranışını onarırsa, düzeltirse çok kazanmış olur. Çünkü bir kırgınlıkta fark edip, gidip ilk düzeltenin cennete ilk girme müjdesi var. Niye? O anda tanrının inadını kırıyor! “Tamam, fark ettim ama ben ona gitmem” de diyebilirdi! Öyle dediği an kişi bir tanrıdır! Bazen duyarız, kişi öğünür “ben hiç kimseden özür dilemem” der, bunu marifet sanar. Çok korkunç değil mi? Bir insandan bile özür dileyemeyen Allah’a dönüp nasıl tövbe edebilir ki! Olacak iş değil! Kişi çıkıp diyor ki “ben kimseye teşekkür etmem, aferin demem!” Neden? Şımarırlar! Efendimiz (SAV) “İnsanlara teşekkür etmeyen, Allah’a şükredemez” buyuruyor, o ise aferin dememeyi marifet sanıyor. Çocuklar ağızlarıyla kuş tutsa bazen babalarına, öğretmenlerine veya memurlar amirlerine yaranamaz. Niye? Yine “Ben kimseye aferin demem, şımarmasınlar” anlayışı! Allah size öyle yapsa ne yaparsınız acaba? Oysa siz Allah’a döndüğünüzde çok mükâfat istiyorsunuz. Kimseye vermiyor ama istiyorsunuz. Olmaz! “Ben “A” Takdim Formu”nda kalacağım” diyorsanız tamam, söylenecek bir şey yok! Ama siz edeb dışı o “A” yaşantısından kurtulmaya ve “edeb” halini yaşamaya talipseniz neyi nasıl yapacağınız bellidir: Efendimiz’in bize öğrettiğine göre “B” manasıyla durum tespiti yapan kişi en güzeli söyler, en güzeli yapar! Bu yüzden, mesela sinirlenip kapıyı çarpmak “A”ya aittir. “B” Takdim Formu”nda olan kapı çarpamaz, birisinin önüne bir şeyi hızla fırlatamaz, mümkün değil! Çünkü onları yapan hep “A”dır, yani tanrıdır.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER