Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 104

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 20 Ekim 2018 Cumartesi 12:12:53
 

DÜNYA KURALLARI İLE BAKAN İSLÂM İÇİN BAŞLANGIÇ ÇİZGİSİ OLUŞTURAMAZ
Dün bir tefsirde geçen cümleden örnek vermiştik: “Kişi cehennemlik dilendiği için cehennemlik ameller yapar. Oysa siz cehennemlik ameller yaptığı için kişi cehenneme gider sanıyorsunuz.” Biz dedik ki her iki cümlenin de doğru olduğunu görmeliyiz. Ama genellikle bir kısım insan başlangıç çizgisi olarak bunu kabul eder: Kul cehennemlik dilendiği için cehennemlik ameller yapar. İslâm’a kesret mânâsı ağırlıklı yaklaşanlar ne yapıyor? Onlar bu mânâyı ihmal ediyor ve başlangıç çizgisi olarak “kul cehennemlik ameller yaptığı için cehenneme gider” bakışını seçiyor. Birbirine zıtmış gibi görünen bu iki bakış da tek başına başlangıç için doğru olamaz. Bunu anlatmaya çalışıyoruz, ikisi birden doğru, yalnızca biri değil. Bu doğrulardan birini seçtiğinizde diğeri için “öyle değil” diyemezsiniz. Kur’ân’ın, İslâm’ın özelliğini anlatmaya çalışıyorum, bunu dünya hayatı kurallarına göre yapamazsınız. Kur’ân’daki bu anlatım tarzı ile bir makale yapıp bir bilimsel dergi editörlüğüne göndersek, yayın kurulundan geçemez, “zıtlıklar var, içerik birbirine uymuyor” derler. Oysa Allah buyuruyor: Kur’ân’ı inceleyin, hiç zıtlık, hiç uyumsuzluk göremezsiniz. Bu yüzden, dünya kuralları ile bakan İslâm için başlangıç çizgisi oluşturamaz. Deneyebilirsiniz, ama sınav sonucunun ne olduğunu cennette göremezsiniz. Başlangıç çizgisi için, ikisini doğru yapacak idrakı yakalamak şarttır. Bu konuda o nasıl olur? Allah’a yöneldiğimde diyorum ki; “Allahım sana yöneldim, beni cehennemlik dilememişsindir inşâAllah. Beni cehennemlik dilemişsen yapacak hiç bir şeyim yok, muhafaza buyur ya Rabbi.” Bu cümle kader cümlesidir, Allah’la aranızdaki cümledir, insanlarla değil. Bunu bozarsak imanımız bozulur. İnsanlarla ilişkilere döndüğümüzde şimdi aynı manada olmak üzere diyorum ki, “cehennemlik ameller yaparsam cehenneme giderim. Şimdi kural bu! Allah’a yöneldiğimdeki kuralla ilişkiler olmaz yani dünya hayatı olmaz. Anlatmak istediğimiz bu.
ÖNCE KURTÇUK OLMALIYIZ, SONRA KELEBEK
Efendimiz (SAV)’in hadisinde okumuştuk, sapkın fırkalardakilerden bir kısmı Allah’a yöneldiği cümleyle hayat tarzı oluşturduğu için Efendimiz “onların İslâm’dan nasibi yoktur” buyuruyordu. Yaşantısında kurduğu cümleyle Allah’a yönelen için de aynısını söylüyor: İslam’dan nasibi yoktur. Bütün bunlar âyet ve hadis ve bir âlim gerekmeksizin anlayacağınız basitlikte ve kolaylıkta…
Başlangıç Çizgisi tâlip için olmazsa olmaz önemde bir şeydir. Neden? Size kelebeklerden örnek vereyim, kelebeklerin hayat döngüsünden bir mânâ ve hisse çıkaralım. Kelebeklerin hayat döngüsünde sıralama şöyledir; yumurtalar, yumurtadan kurtçuklar çıkar, kurtçuklar koza yaparlar, kozalardan kelebekler çıkar. Bu döngünün başlangıç çizgisi kurtçuk olmaktır. Yumurtadan çıkış başlangıç çizgisidir, o da kurtçuktur. Lütfen dikkat buyurun, kurtçuklar öğrendiler ki kendilerinin ileri yaşantıları kelebek; bir kelebeğe bir de kurtçuğa bakın. Kelebek dediğiniz rengârenk, uçuyor, geziyor… Kimse kurtçuk koleksiyonu yapmaz ama kelebek koleksiyonları… İşte bunların sohbetini yapan kurtçuklar kurtçuk olmak istemiyorlar. Bu hikâyeyi öğrenince başlıyorlar; “biz aslında kurtçuk değiliz, kelebeğiz” demeye. Ve kelebek taklidi yapmaya çalışıyorlar. Bir kurtçuk ne kadar kelebek olabilir? Olabilir mi? Eğer kurtçuk prensiplerini hakkıyla yaşayamazsa, kurtçuk halini görmezden gelirse, kurtçuk haline bakıp “biz ileride kelebek olacaksak demek ki kurtçuk diye bir şey yok, biz yokuz” derse hiçbir zaman kelebek olamaz. “Başlangıç Çizgisi”ni izah edebiliyor muyum? Kelebek muhabbeti ile kelebek olunmaz. Bir kurtçuk, kelebek muhabbeti ve özentisiyle kelebek olamaz, amel yapması lazım. Kurtçukluğunu hakkıyla yaşayıp kozayı yapacak, kozadan kelebek çıkacak. İleri tasavvuf bilgilerine bakıp “demek ki böyleymiş” deyip onları “başlangıç çizgisi” yapamazsınız.
Bu yazılarda biz başlangıç çizgisini anlatıyoruz, ileri tasavvuf bilgilerini değil. İleri zannedilen bilgileri duyanlar, zihinlerindeki o bilgilerle bakıp, bizim başlangıç çizgisi için paylaştıklarımız için; “böyle tasavvufi bilgi olur mu” gibi yanlış kıyaslamalar yapabiliyorlar. Ya biz size kelebeği tarif etmiyoruz, kurtçuğu anlatıyoruz. Kurtçuk olmadan kelebek olamazsınız. Bu iş o kadar hassas ki… Bir kıssa daha ekleyelim. Kendini iyiliksever zanneden birisi bir kozaya rastlıyor, bakıyor ki çıkmak üzere, çıkıp kelebek olacak ama zorlanıyor. Yardım ediyor, bir çubukla çıkarıyor. Çıkarıyor ama o hiç kelebek olamıyor, uçamıyor. Çünkü kozadan çıkmak için yaşadığı zorlanmalar onun kaslarını geliştirecekti, o kaslarla da uçacaktı. Onun, kozasını bozdu, yani başlangıç çizgisini bozdu. Olmadı. Başlangıç çizgisi böyle önemli. Kurtçuk ve kelebek hikâyesindeki mana anlaşılabildi mi? Kelebek muhabbetiyle uğraşırsanız olmaz. Önce başlangıç çizgisini iyi tarif edeceksiniz ve hakkını vereceksiniz. Göreceksiniz ki bir kurtçuk niçin kurtçuk olduğunu ancak kelebek olunca öğreniyor. Kelebek olan daha önce niçin kurtçuk olduğunu öğrenir. Ama niye kelebek olunduğu hiçbir zaman kurtçukken öğrenilemez.
İNSAN ÂHİRETTEKİ HAYATININ
GEREĞİ OLAN DEĞİŞİMİ DÜNYA
HAYATINDA TAMAMLAMALIDIR
Önceki yazımızda tefekkür ettiğimiz imtihana dönelim, Ankebût 3 imtihanı fitne ile tanımlamıştı: “Andolsun, onlardan öncekileri de fitne etmişizdir. Allah elbette sâdıkları bilecek, elbette yalancıları da bilecek.” Demek ki sâdık ve yalancı olmak üzere iki tercih var, iki yoldan birisi tercih edilecek. Sâdık ve yalancı kimdir? Sâdık Allah’a verdiği söze sâdık olandır. İnsan “Allâhümme ente rabbiy” dedi, “müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır” dedi, sâdık işte bu sözü unutmayandır. Yalancı, Allah üzerine yalan söyleyendir, “Müstakilen VARIM ve Muhtarım” iddiasında bulunandır, sahte mütekebbirlik yapandır, Allah’a ait bu özelliği suiistimal edendir. Fitne denilen imtihanla yani ikilemlerle bunlar ayrılacak ve elbette Allah sâdıkları da yalancıları da bilecek, size gösterecek.
“Allah bilecek” cümlesini iyi anlamak lazım. Allah zaten bilendir! İhlâs Sûresi’ne uymayan mânâlar zihnimizde yer etmesin. Allah zaten bilendir. Bu ifadedeki mânâ dünya hayatı için dikkat etmemiz gereken önemli bir noktayı haber verir. Bir de tamamen kesret cümlesi olduğunu, kader cümlesi olmadığını belirtir. Kader cümlesinde “Allah bilecek” olmaz. Bilen ve hüküm veren Allah’tır. “Allah bilecek” demek dünya hayatı başladı demektir, bu cümle dünya hayatındadır, Arş’ı istiva eden Allah’tan sonraki hal içindir. Arşı istiva eden Allah daha önce verdiği hükmü bilecek, görecek demektir. Yoksa Allah bilmiyor da insanlar sâdık ve yalancı olarak ayrılınca öğrenecek mânâsında değildir. Hâşâ! Bunun delili Nisâ-79’dur. Nisa-78; Allah bilen ve hüküm verendir manasındadır. Nisa-79 ise hidayet Allah’tandır, sana isabet eden seyyie nefsindendir diyerek artık dünya hayatı varı işaret etmektedir. “Allah bilecek” cümlesi işte bu kısma girer.
Ankebût-3 diyor ki; “Sâdıklar ve yalancılar ortaya çıkacak. Hüküm yaşanacak. Ve bu bir kaderin kazası olarak görülecek.” Soruyorum; bu cümlelerden amel çıkarabilir miyiz? Hayır. Oysa biz bir amel çıkarmaya gayret etmeliyiz. Ama, amel çıkardığımızda İhlâs Sûresi’ni, tevhid prensiplerini dışlamamalıyız. Bu çerçevede bir amel çıkarmak lazım! Öyleyse amel çıkaracak cümleye bakalım, yani âyetin insanla ilgili kısmına gelelim.
Fitne özellikli imtihana tâbi tutulan insanın kendisine şâhitliği olacak! Rahmâniyet gereği, bu sınavda insan kendisine şâhit olmalıdır. Basit bir örnekle anlamaya çalışalım. Bir işin sınavına giren birini düşünün. Sınavdan çıktı, yüz üzerinden seksen aldı. İşe alınmak için yüz üzerinden doksan almak gerekiyor. Sınava giren sınavın sonucuna şâhit olmuş oldu, kendi kapasitesine şâhit oldu, “ben seksenlikmişim” dedi. O sonuç sınava girene lazım, başkasına değil. Bu bakışla, imtihanın özelliğine baktığınızda, imtihan birisinin bilmesi için değil, sizin kaç puanlık olduğunuzu öğrenmeniz içindir. Öğrendikten sonra, sınavda doksan alanlar işe alındı diye itiraz etmezsiniz, beni niye almadınız demezsiniz. Hakk gereği kendi puanınıza şâhit oldunuz. Peki, iş için imtihanı açan? Onun görevi başka, O sizin şâhit olduğunuz bu duruma göre size muamele yapar. Sen kapasiteni öğrenirsin, kendine şâhit olursun, işveren sana o sonuca göre muamele yapar. Bunu dünya hayatı sınavına ve onun sonucu olan cennet cehennem hesabına benzetecek olursak, âyetten şunu öğreniyoruz: Siz bu sınavla kendinize şâhit olursunuz. Şahit olduğunuz bu hale göre size muamele yapılır, zulmedilmez. “Dünya hayatı fitnedir, fitne vasıflı bir imtihandır” tanımına bir de şu pencereden bakalım: Dünya fanidir, fâni olmayan asıl hayat âhirettedir. Ayete bakalım: “Şu dünya hayatı bir eğlence ve bir oyundan başka bir şey değildir. Ahiret Yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Eğer bilselerdi.” (Ankebût-64)
Sonuç olarak: İnsan âhiretteki hayatının gereği olan değişimi dünya hayatında tamamlamalıdır. Çünkü bu haliyle âhirette bir işe yaramaz, âhirete uygun değilsiniz. Âhirette ya cennetlik olunur, ya cehennemlik, dünyalı olamaz. İşte bu bakışla, bu pencereden imtihana baktık.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti