Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 109

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 26 Ekim 2018 Cuma 13:48:57
 

ÖYLE BİR HÂL Kİ HEM ÇOK HÜRÜZ,
HEM ALLAH DİLEMEDİKÇE DİLEYEMEYİZ
İnsanın “Tercih” yetkisiyle ilgili âyetleri o kadar çok okuduk, onu öyle kuvvetli anlatmaya çalıştık ki o konuda bir uyarı gerekiyor: Bunlar hep kesret diliyleydi. Tamamen tercih yetkisini anlatan âyet ve hadislerden oluşan bir kitapçık okusanız ne yaparsınız? Kendinizin “müstakilen var ve muhtar” olduğunu ilan edersiniz, hem de âyetler ve hadislerle. Kur’ân’dan bu âyetleri kitapçık yapsak siz de onu okusanız itiraz eder misiniz? Hayır. Sonra kuvvetle müstakilliğinizi ilan edersiniz hem de Kur’ân’la. İşte bu yüzden bir uyarı yapacağız, çünkü şu hata yapılıyor. Kur’ân’dan tercihle ilgili âyetler seçilip onlar kişinin fikrine, düşüncesine, bakış açısına destek yapılıyor. Bir grup böyledir. Bir grup da İnsan-30 kapsamındaki âyetleri toplayıp “bizim seçme yetkimiz yok, bizim cüzî de olsa irademiz yok” deyip öyle yaşıyor. İkisi de yanlış. Bunlarla doğru başlangıç çizgisine ulaşılamaz. Kur’ân her iki yaklaşımı birlikte öğretiyor, biri diğerinden ayrı değil, ikisi birlikte. Birisi kesret diliyle, birisi ulûhiyet diliyle olan bu anlatımlardaki mânâyı “tek” yaptığınızda tevhid oluşur. İkisi bir olacak. İnsan 29 benzeri ayetlerle kişi “müstakil miyim acaba?” dikliğine ulaşabilir. Oysa Muhtariyeti Tercih Gücü (MTG) yetkisinin tesirine kapılıp tevhid prensiplerini unutmak veya tevhid prensiplerinin cazibesine kapılıp MTG yetkisini görmez davranmak doğru olmaz. Sadece “tercih” ile ilgili ayetler alınıp İslâm diye bu anlatılırsa tehlikeyi görebiliyor muyuz? O yüzden Kur’an’dan uyarı yapacağız.
İnsan-29: “Bu bir hatırlatan öğüttür, dileyen Rabbine bir yol edinir.” Dünyadaki imtihan gerçeğini fark edebilmek üzere İnsan-29 mânâsındaki tercihle ilgili ayetleri ders yaptık. İnanan kardeşlerimiz yanlışa kapılmasın diye şimdi İnsan-30’a ve benzerlerine bakacağız. İnsan 30: “Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz.” Öyle bir hâl ki hem çok hürüz, hem Allah dilemedikçe dileyemeyiz. İkisi bir! İnsan 29 ve 30 biz anlayalım diye iki âyettir, aslında tek mânâdır. O mânâ dünya diliyle tek âyet olarak yazılamaz. Ama o iki âyet cennet dilinde tek cümledir, biz işte o mânâyı öğrenmeliyiz.
KÜFRÜMÜZE UYGUN AÇIKLAMALAR,
FİİLLER HOŞUMUZA GİDİYOR
Şimdi “Allah dilemedikçe dileyemezsiniz” âyetini anlamaya, onu beş kademede mânâlandırmaya çalışalım. “Allah dilemedikçe dileyemezsiniz”in birinci kademe mânâsı şöyledir: Sen Rabbine erdiren bir yolu tercih ediyorsun ama Allah senin tercih kullanmanı dilemeseydi, sana MTG yetkisi vermeseydi bunu yapamazdın. En çok karşılaşılan mânâ budur, ancak Efendimiz (SAV)’in açıkladığı İslâm’a en uzak mânâ da budur. Bu yüzden de en çok bu sevilir. Neden en uzak budur? “Müstakilen VAR ve Muhtar” ancak Allah’tır idrakını içermediği için. Mânâ doğru ama noksandır. Siz Rabbe erdiren yolu müstakil olarak da tercih edebilirsiniz. “Allah senin tercih kullanmanı dilemeseydi, sana MTG yetkisi vermeseydi sen bunu yapamazdın” cümlesi dünyada, duniHİ algıyla düşünülüyor. Şunun gibi: Yanınızda çalışan birisi var ve siz ona “sen hayır yapıyorsun ama ben sana para verip de git hayır yap demeseydim yapmayacaktın” diyorsunuz. Bu tabloda o müstakilen var, siz müstakilen varsınız. Mânâ doğru ama tablo İhlâs Sûresi’ne uymuyor. Uyanık olalım. Bu mana küfrümüze uygun olduğu için hoşa gidiyor. İnsan küfrünü seviyor, küfrümüze aşığız. Allah’a küfre öyle aşığız ki îmanımızdan fazla! Maalesef. O yüzden küfrümüze uygun açıklamalar, fiiller hoşumuza gidiyor.
İkinci kademe mânâ: “Eğer Allah dilemeseydi sen bu tercihinde Rabbini seçemezdin.” Bu da doğru, meâllerde bu da çok var. Ama bu da İhlâs Sûresi’ndeki mânâyı kapsamıyor. Neden İhlâs Sûresi’ni kapsaması lazım? İnsan 30 ayeti tevhid dilidir, Kelime-i Tevhidi kapsaması, tevhid âyetini de tam içermesi lazım. Bu fark edilmediği için ya kesret âyetleri tevhide benzetilip amel kaldırılıyor veya tevhid âyetleri kesrete benzetilip Kelime-i Tevhid’in mânâsı kaldırılıyor. İkisi de doğru değil.
“İNŞÂALLAH DEMEDEN YARIN
ŞUNU YAPACAĞIM DEME”
Üçüncü mana: MTG yetkisiyle Rabbimizi tercih edişi “müstakilen VAR ve Muhtar” olarak yapılan bir iş sanmamamız için uyaran ve içine tevhidin girdiği mânâdır: Rabbini tercih ettin, tamam ama bu tercihi müstakilen VAR ve muhtar olarak yaptım sanma. Bil ki ‘Müstakilen VAR ve Muhtar’ olarak dileyen, hüküm veren ancak Allah’tır. İşte şimdi meal tevhidi içerdi. Uyarı budur, diğerleri uyarı olmaz. Çünkü kesret diline uygunlar, tevhid mânâsını zahiren içermiyorlar. Biraz açalım m? İnsan 29 “dileyen Rabbini seçer” dedi, siz de “diledim, Rabbimi seçtim” dediniz. Kur’ân hemen sizi uyarıyor: Sakın bu seçmenizde o seçme yetkinizi Müstakilen VAR ve Muhtar sanmayın. Dikkat edin, yetkiniz yok demiyor. Müstakilen VAR ve Muhtar değilsiniz. Müstakilen VAR ve Muhtar seçim yapan, hüküm veren ancak Allah’tır. Sizin seçim yapmanız, hüküm vermeniz müstakilen değildir. Buna şu âyetle bir açıklık yapalım. Kehf 23, 24: “Allah’ın dilemesine bağlamadıkça (inşâAllah demedikçe) hiç bir şey için ‘bunu yarın yapacağım’ deme. (Bu prensibi) unuttuğun takdirde Allah’ı an ve umarım Rabbim doğruya bundan daha yakın bir yola beni iletir de.” Öğrendik ki, inşâAllah demedikçe O’nun dilemesine bağlamadıkça “bunu yarın yapacağım” demeyeceğiz. Unutursak, Allah’ı hatırlayıp ‘umarım Rabbim doğruya bundan daha yakın bir yola beni iletir’ diyeceğiz. “İnşâAllah demeden yarın şunu yapacağım deme” âyetinin iniş sebebinin bir hikâyesi ve bir tarihi var ama biz bize olan payına bakacağız. Efendimiz (SAV)’e Cebrail geç gelir ve bu uyarı yapılır; “İnşâAllah demeden yarın şunu yapacağım deme.” Bu olayı yanlış anlayıp edep dışı düşmemek için onu da göreceğiz. Dikkat ederseniz âyet “yapacağım deme” demiyor. İnsanlarla ilişkilerinde “yapacağım” de, ancak Allah’ın dilemesine bağla, O’nun dilemesine bağlamadıkça deme diyor. Bu ne demek? İşi Allah’ın dilemesine bağladığımızı nasıl anlarız? “Allahım senin dilemene bağladım” demekle bu iş oluyor mu? Öyle sanılıyor ama değil, Kur’ân öyle öğretmiyor. İşi Allah’ın dilemesine bağlamak, “müstakilen VAR ve muhtarım” iddiasından sıyrılarak Allah’ın hakkını vermektir. “Müstakilen VAR ve Muhtar” hal Allah’ın hakkıdır, hakkını vereceksiniz. Müstakilen VAR ve Muhtar O’dur. Ayet bize “Müstakilen VARIM ve Muhtarım iddiasıyla kendi adına BEN diyerek yapacağım demeyin” diyor. Eğer siz “müstakilen VAR ve Muhtar olan ancak Allah’tır, başka müstakilen VAR ve Muhtar yoktur, ben bu var görünen halime Allah adına BEN diyorum” idrakindeyseniz, işte o zaman rahatlıkla “yarın yapacağım” diyebilirsiniz. Bu durum bize “inşâAllah” kelimesiyle anlatılıyor. İnşâAllah demek şart değil. İnşâAllah dediniz ama müstakilen VAR ve muhtar idraktasınız, olmaz! Müstakilen VAR ve Muhtar zannında değilsiniz ama inşâAllah dememişsiniz, olur. Çünkü siz zaten inşâAllah’ı yaşıyorsunuz. Ama idraken hem Müstakilen VAR ve Muhtar değilsiniz, hem inşâAllah diyorsunuz, süper güzel olur. Ama başlangıç çizgisinde mutlaka İnşaAllah denilmelidir; orada hem idrak hem inşâAllah demek şart. Gerektiğinde içinizden söyleyin ama söyleyin. Bazen tasavvufla saptıranlar “inşâAllah demek gerekmez” deyip, o kelimeyi lügatlarından çıkarıyorlar. Muhafaza buyur ya Rabbi. “Denilmese de olur” bakışı doğru değildir!
BURADAKİ UYARI, MÜSTAKİLEN VAR VE
MUHTAR OLARAK KONUŞMAYIN UYARISIDIR
Yanlışlardan korunmak için şunu söyleyelim. Bu tür âyetlere bakıp, Efendimiz (SAV) hata yapmış zannetmeyin. Böyle zannedenler var. Efendimiz’in yanlış yaptığına inananlar, bunu da yazanlar var. Günümüzde onlar tehlikeli, çünkü internet diye bir ortam var, herkes o tehlikelere parmağının ucu kadar yakın, Allahım muhafaza buyuruver. Ayetteki olay, Efendimiz (SAV) bir hata yapmış da Rabbimiz onu uyarmışı anlatmıyor. Buradaki uyarı, müstakilen var ve muhtar olarak konuşmayın uyarısıdır. Hiç bir Nebî ve Rasûl “müstakilen var ve muhtar” iddiasında değildir, hepsi zaten o iddiayı yıkmakla görevlidir. Necm Sûresi 3. âyeti dinleyin: “O hevasından nutk etmez, konuşmaz.” Rabbimiz “o hevasından konuşmaz” diyor. Bunun kademe kademe mânâları var. Bize şu an ilk iki mânâsı gerektiği için onlara bakalım. Efendimiz SAV hevâsından konuşmaz ne demektir? Hevâ özellikle “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddialının temsilidir, hevâ “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddialı kişide olur. “Hevâsına uyma” denilen odur. Âyet Efendimiz (SAV) için; O hevâ ile yani “Müstakilen VAR ve Muhtar” iddia ile konuşmaz diyor. Nasıl konuşur? Billâhi anlamda konuşur. İkinci mânâ budur. Billâhi anlamda konuşurken vahy alır, vahy ile konuşur. O sizin gibi değildir. Böyle olunca Efendimiz (SAV) için “hata yaptı bu âyet geldi” demek yanlış olur. Edeb dışı düşünmeyin inşâAllah.
KESRET VE ULÛHİYET DİLİNE
KUR’ÂN’IN VERDİĞİ ÖNEM
Tefekkür için bir ipucu verelim, ama başlangıç çizgisi için olmadığından bir iki cümleyle geçelim. İnsan 29 “dileyen Rabbine bir yol tutar” diyor. “Allah’a” demiyor. Rabbine! O âyette “Rab” geçtiği halde hemen sonra İnsan 30; “Allah dilemedikçe dileyemezsiniz” diyor. Burada almamız gereken ders var. Bu aslında ileride konuşacağımız bir şey, başlangıç çizgisi için değil. Bu yüzden tefekkür için şimdilik söyleyip geçiyoruz. İnsan 29’da “Rab” geçiyor, 30’da Allah. Bu yaklaşım ilerisi için bir başlangıçtır: İnsan 29, kader hükmünün insana göre yaşandığı kaza âlemi için Rab’bı kullanır. Hüküm ve bilme ânı olan kaderin belirlendiği İnsan 30 ise Allah der. Kesret ve Ulûhiyet diline Kur’ân’ın ne kadar önem verdiğini, bizim de önem vermemizin istendiğini gösteren bir delil. Her âyette öyle olmayabilir ama burada öyle.
“İnşâAllah demeden şunu yapacağım deme” âyetinin dördüncü kademe manasını da söyleyelim: Siz “şöyle diledim, şöyle yaptım” diyorsunuz ya, bir şeyi önce Allah diler ve yapar, sonra siz olaya sahip çıkar ve “diledim, yaptım” dersiniz. İşte ona sahip çıkan zan yapıyı tefekkürle somutlaştırarak kendinizde arayın. Beşinci kademe mânâ: “Müstakilen VAR ve Muhtar” olarak dileyen ve hüküm veren ancak Allah’tır. Gerek dûniHİ algıyla dileyebildiğini sananlar, gerekse Billâhi algıda olup bir şey dileyemediğini sananlar YOKTUR. Ekber mânâda “YOK” olan zanlardır: Allahuekber…
Cumamız hayrlı oluverir inşaAllah…

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 109-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER