Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

“FATİHA İLE FETİH” YAZILARI – 42

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 4 Ağustos 2018 Cumartesi 11:52:28
 

KİBİR HAKK’I İPTAL VE HALKI TAHKİRDİR
Demek ki kibir Hakk teâlâyı iptal etmektir, Allah’ı yok saymaktır. Allah’ı yok saymak, O’nun vasıflarını yok saymaktır, Allah’ı kabul etmemek değil. Çok az sapkın dışında, kimse çıkıp da “Allah yok” demiyor ki. Allah’ı yok saymak, Allah’ın Ehad ve Samed oluşunu yok saymaktır, o vasıflara uygun davranmamaktır. Halkı tahkir ise Allah’ın emrini beğenmemektir, yaratılmışları küçümsemektir, kıyas yapmaktır, kendini farklı ve üstün görmektir. Allah’ın emrini beğenmemek kişinin kendi müstakilliğini kabul etmesi ve kutsamasıdır. Kendimizi test edelim bakalım, yaşarken bunu yapıyor olabilir miyiz? Allah muhafaza etsin… İbadet yalnızca namaz, oruç değil ki! Yirmi dört saatimizin her anı bu paylaştıklarımıza uygun olmalı. Takvâ elbisesi biraz anlaşıldı mı?
KORUNDUĞUMUZ ŞEYİN
KORKUNÇLUĞUNU BİR KAVRAYABİLSEK
Bakara Suresi 21. âyet bize; Rabbinize kulluk ederseniz belki takvâ sahibi olur ve korunursunuz diyor. Dünyada yaşarken bizler korunmanın yani “korunursunuz” ile ifade edilenin çok farkında değiliz. Allah’ın bizi neden koruyor olduğunun ve korunacağımız şeyin çok farkında değiliz? Korunduğumuz şeyin korkunçluğunu bir kavrayabilsek, nelerden nasıl korunduğumuzu o zaman anlarız. Korunan olmak ne demek, Allah’ın koruması ne demek ve onun kıymeti nedir, o zaman belki fark ederiz. Ama yaşadığımız dünya hayatı gereği bu kolay görebileceğimiz bir şey değil. Ayet Allah’ın korumasını anlatıyor. Bir de müttaki olan var: Dünyada kendini yanlışlardan koruyan! İşte o kendini koruyanlara bu âyette Allah diyor ki; sizin anlamadığınız, bilmediğiniz öyle yerler, öyle olaylar var ki oralarda ben sizi korurum, korunursunuz.
Zümer-61: “Allah takvâ sahiplerini kendi başarılarından ötürü kurtarır, onlara kötülük dokunmaz, onlar mahzun da olmazlar.” Takvâ elbisesiyle gelen ikram açıklanıyor: Eğer kişi Rabbine kulluk etmeyi seçerse takvâ sahibi olur ve korunur. Allah, takvâ elbisesi giyenleri bu başarılarından dolayı koruduğunu, bu elbiseyi giydikleri için onlara kötülük dokunmayacağını söylüyor. O öyle bir elbise ki onu giyenler mahzun da olmaz. Onlara kötülük dokunmaması şudur: Sistem çalışırken Allah onları korur. Dünya hayatı, kıyâmet, diriliş, hesap günü sistemleri çalışırken mecburi yürüyen bu sistemin öyle muazzam ve öyle dehşet veren bir manzarası var ki, öyle bir manzara oluşuyor ki, o manzaranın ürküten hâlinden Allah sizi korur. Mecbursunuz, o manzaranın, o fotoğrafın içinde bulunmak zorundasınız. İşte o fotoğrafın korkunçluğundan, o fotoğrafın tesirinden, o fotoğrafın size yapacaklarından Allah sizi korur. “Size kötülük dokunmaz” denişi, sistemin zararlarından ve manzaranın korkunçluğundan korunursunuz demektir.
 Zuhrûf-68: “Ey, kullarım! Bugün size bir korku yoktur. Siz mahzun olmazsınız da.”
Enbiyâ-103: “O en büyük korku (ölüm) onları mahzun etmez ve melekler onları (şöyle) karşılarlar: “İşte bu, va’dolunduğunuz sizin gününüzdür.”
Anlıyoruz ki bir korku ve mahzunluğun olmaması için olmazsa olmaz şart Allah’a kulluk etmektir. Bu önemi hep vurguluyoruz ama o iş nasıl olacak?
“KORKU VE MAHZUNLUK YOKTUR”
DENİLEN HALİ YAŞAYAN KİŞİ MÜ’MİN OLANDIR, O HALİ VELİ İLE SINIRLAMAYIN
“Onlara bir korku ve mahzunluk yoktur.” Bu müjde Bakara; 38, 112, 262, En’am-48, Yûnus; 62, 63, Ahkâf-13 gibi âyetlerde var. Allah’a kulluk etmek vurgulandıktan sonra, böyle kulluk edenlere korku ve mahzunluk yoktur denir. “Korku ve mahzunluk yoktur” hâli veliye has sanılır ama öyle sanılmamalıdır. Aslında veli derken kastedileni de iyi tanım(lam)ak lazım. Aslında Allah’ın velisinin tarifi yoktur, onu biz tarif ediyoruz, Nefs-i Mutmainne diye bir sınır koyuyor, oradan itibaren kişiye veliyullah diyoruz. Ama “korku ve mahzunluk yoktur” müjdesini yalnızca o kişi için gibi düşünmek çok doğru olmaz. “Korku ve mahzunluk yoktur” hali yalnızca onlara değil. Bu tarifi yanlış anlayan ve anlatanlar var. Tasavvufla uğraşırken saptığının farkında olmayıp general tanrı noktasına gelmiş olanlar, kendilerinden korkunun silindiğini söyler, Allah korkusunu bile silinmesi gereken bir korku zanneden açıklamalar yaparlar. Birisini Allah’tan korkuyor görseler “sen henüz olmamışsın, sende hala korku ve mahzunluk var” diye uyarırlar. Dikkat edin, korku ve mahzunluğun kalkması “Allah’tan korkmayacaksınız” demek değildir. Efendimiz (SAV) “Allah’tan içinizde en fazla ben korkarım. Çünkü O’nu en fazla tanıyan benim. Allah’ı ne kadar tanırsanız o kadar korkarsınız.” buyuruyor. Onlara göre Efendimiz hiç olmamış demek ki! Olur mu hiç! Korku ve mahzunluğun kalkması, sistemin oluşturduğu manzaranın verdiği korkuların kalkmasıdır. Âyetler öğretiyor; korku ve mahzunluk bir mü’minden öyle kalkar ki dirilişte, ba’s oluşta yüzü pırıl pırıl, gülerek kalkar gider. Mü’min öyle iken, yalanlayanlar dehşet içerisindedir, kafalarından yürür vaziyette, yerde sürünür olarak, yüzleri korkudan mosmor olmuş, göğüsleri katran gibi kararmış haldedirler. Ve bu uzun bir hayat… Ba’s ile başlayan süreci öyle bir iki saniyelik bir şey düşünmeyin. Yıllarca sürecek uzun bir hayat. O bir hayat tarzı. Çok sonra hesap günü var. O hesap günü onlar konuşma sırasında mü’minlere “niye böyle rahatsınız?” derler. “Biz bunları dünyada duyduk, ona göre de yaşadık, bu günleri biliyorduk. Siz bize dünyada gülüp durdunuz, işkence yapıp durdunuz, alay edip durdunuz, bizi çiğneyip durdunuz. Biz bu günü bekliyorduk, şimdi bizim günümüz. Bugün hesap ve hesaplaşma günü, kasaya gideceğiz” diyecekler. Demek ki “korku ve mahzunluk yoktur” denilen hali yaşayan kişi mü’min olandır, o hali veli ile sınırlamayın. Korku ve mahzunluğun kalkması ahiret için olsa da dünyada da geçerlidir. Ama korku ve mahzunluğun kalktığını biz dünyada çok fark edemeyiz. Fark etmediğimiz için o hali görmediğimiz, bilmediğimiz velilere ait zannederiz. Görmüyoruz ya… Anlamadığımız cümleleri, görmediğimiz insanları, uydurduğumuz karakterleri, boş işleri sevdiğimiz için…
KUL OLMAK VE KULLUK YAPMAK. BUNLAR NEDİR, FARKI NEDİR, İLİŞKİSİ NEDİR?
İnsan korunduğunu, korku ve mahzunluğun kalktığını bu dünyada nasıl anlar? Yanlış birisinin hayatla ilgili korku ve kaygılarıyla kendinizi kıyaslayınca fark edersiniz. Görürsünüz ki siz onun korktuğu şeylerden korkmuyorsunuz. O nelerle meşgul, siz neyle meşgulsünüz… Demek ki sizden de kalkması gereken korku bir yönüyle bu dünyadayken kalkmış. Ama korku ve mahzunluğun kalkışı asıl ahirette çok net fark edilir. Çünkü orada geçerli tek şey Kur’ân ve Îman’dır. Bunlarla korunduğunu o gün çok açık, çok net görür. Çünkü korunmayanları gördü. Korunmayanlardan olmadığınızı görünce nasıl korunduğunuzu bilfiil anlarsınız. Korku ve mahzunluğun olmadığı hâli önce doğru anlamalıyız, sonra da onun yalnızca velilere ait olmayıp Efendimiz SAV’in açıkladığı şekliyle Billahi anlamda inanmış bütün mü’minleri kapsadığını unutmamalıyız. “Onlar için bir korku ve mahzunluk yoktur” hali “Âmenû Billâhi ve amilus sâlihâti” kapsamında olanlar içindir, doğru îman eden ve o îmanına uygun amel yapanlar içindir. Bunun esas fark edilişi de hesap günüdür.
 “DûniHİ çağırdıklarınız da, muhakkak sizin emsaliniz kullardır.” (A’râf-194)
Merhametiyle öğretiyor: DûniHİ algıyla Allah’ın dışı var zannedip bir şeylere “Müstakilen VAR ve Muhtar” etiket yapıştırsanız bile onlar müstakilen var ve muhtar değildir, hepsi sizin gibi kuldur.
“Semâvat’ta ve Arz’da kim varsa, Rahmân’a ancak kul olarak gelir.” (Meryem-93)
Daha önce okuduğumuz âyetler Allah’a kulluk yapmaya davet eden, kulluk yapmayı öğütleyen âyetlerdi. Bu âyetlerde ise önerilen şey kulluk yapmak değil. Bize kul olduğumuz öğretiliyor, kul olmak tanımlanıyor: Onlar sizin emsaliniz kullardır. Semâvatta ve arzda kim varsa Rahmân’a ancak kul olarak gelir. Kulluk görevini anlayabilmek ve idrakımızı ilerletebilmek için bu ikisini ayrıt etmeliyiz: Kul olmak ve kulluk yapmak. Bunlar nedir, farkı nedir, ilişkisi nedir? Allah’a kul olmanın tarifi bir cümledir: Yaratılmış olmak. Kul yaratılmıştır, Allah yaratandır. Allah’ın yarattığı her şey Allah’ın kuludur. Allah’ı yaratan bilmek, Âmentü Billâhi kapsamında olmak kaydıyla, Allah’ın yarattığını bilmek nefs açısından çok değerli bir mertebedir, kişinin bu çerçevede Allah’ın kulu olduğunu bilmesi çok önemlidir: Yaratanı Allah bilmek, bu yaratmayı Âmentü Billâhi kapsamında bilmek şarttır. DûniHİ düşünmemek yani Allah’ın dışı var zannetmemek gerekiyor. Yarattıklarını Allah’ın dışına yerleştirmezseniz, “dışı var” zannından sıyrılırsanız, Âmentü Billâhi kapsamında düşünmüş olursunuz. Kişinin Âmentü Billâhi kapsamında Allah’ı yaratan bilmesi ve bu çerçevede Allah’ın kulu olduğuna îman etmesi, o îmana uygun davranması nefs açısından çok önemli bir mertebedir. Çünkü ancak bu durumda kişi nefsine zulmetmiyor olur. Bu inanışın dışındakiler nefsine zulmedenler sınıfına düşer. Anladık ki Allah’ın yarattığı her şey Allah’ın kuludur, kul olmak budur. Ama bir de kulluk yapmak var. Kulluk yapmak nedir? Bunu da iyi tanımlamak lazım, çünkü Allah “ancak bana kulluk yapın” diyor. Kulluk yapmayı net ortaya koymalıyız ki, kişi Allah’a nasıl kulluk yapacağı hususunda tereddütte olmasın, yanlış bir şey yapıyorsa temizleyebilsin, silebilsin.
HERKES ZATEN KAÇINILMAZ OLARAK
ALLAH’A KULLUK YAPIYOR, AMA ALLAH’IN
 RAZI OLDUĞU KULLUK VAR
Allah’a kulluk yapmayı önce tevhid diliyle söyleyelim: Her kul zaten ancak kulluk yapar. Bunun başka bir tarifi yoktur, esası budur, kaçınılmaz olan budur. Her kul, yani Allah’ın her yarattığı ancak Allah’a kulluk yapar. İnsanın hayat tarzı, inanışı, bakışı ne olursa olsun Allah’a kulluktan başka bir şey değildir, bilincinde olsun olmasın böyledir. Öyleyse âyetler bizi niçin kulluğa davet ediyor? İşte o kesret dilidir, tevhid dili değil. Tevhid diliyle yaptığımız tanımla yaşamaya kalkarsanız bir amel çıkaramazsınız, “zaten her halimiz Allah’a kulluk” der sıyrılırsınız. Tevhid dilinden bir amel çıkmaz. Amel çıkarabilmemiz için âyet ve hadislerde kesret diliyle anlatım vardır, bu iki dili birlikte anlayabilmeliyiz. Yalnızca birisini önemseyen tek kanatlı kuşa benzer. Kuş tek kanadıyla hareket ederse olduğu yerde döner durur. Uçan kuşa göre çok yorulur, etrafı tozutur, sesi, tozu fazladır, yukarı çıkamadığı için ortalığı toz duman götürür, terler, yorulur ama mesafe alamaz. İki kanat lazım, kuş iki kanatla uçar. Onun gibi, tevhid yani ulûhiyet dili ve kesret dilinin ikisini birden anlayıp iki kanadı birden çırpacağız. Onları tek mânâ yapabilmek gerekir ki başarı sağlayabilelim. Tevhid dili ile yapılan tanımlardan bir amel çıkarmak, bir hayat tarzı oluşturmak üzere kesret dili vardır. Kesret diliyle olan âyet ve hadislere böyle bakmak gerekiyor. İşte o âyet ve hadisler bize “ancak Allah’a kulluk edin” diyor. Biz de “İyyâKE na’budu; yalnızca sana kulluk ederiz” diyoruz. Mademki her yaratılan Allah’a kulluk ediyor, mademki başka bir alternatif yok, öyleyse “Allah’a kulluk edin” daveti niye, bakın. Öyle bir düşünce ve öyle bir hayat tarzı var ki Allah ondan hoşnut. “Allah’a kulluk edin” daveti işte o hayat tarzı içindir. Elbette hepsinin emrini, hükmünü veren Allah’tır, hepsini dileyen Allah’tır, Allah dilemeden kul olamaz ve kimse bir şey yapamaz ama o emirlerin içerisinde hoşnut oldukları, razı oldukları var. Bir benzetme yapacağım, lütfen yalnızca mânâları alalım, aksi halde benzetmenin kendisini almak şirk oluşturur. Yavrusunu terbiye etmeye çalışan anne baba yavrusuna bazen hafif dokunuyor (vuruyor) olabilir ama bundan razı değildir, hiç bir anne baba haz alarak bunu yapmaz. Ama yapan anne babadır, kararı veren onlardır. Çocuğuma şöyle bir yasak, şöyle bir ceza uygulamalıyım ki daha iyi düşünsün diye karar alırken bundan zevk almazlar, hoşnut değillerdir. Zevkle, hazla yaparlarsa zaten şüpheleniriz. Buradan çıkardığımız mânâ ile bakacak olursak, her kulun yaptığı kulluğun hükmünü veren Allah’tır. Ancak o kulluklar içerisinden razı olduğu ve olmadığı haller vardır. Allah’ın razı olduğu hayat tarzını yaşamaya “Allah’a kulluk yapmak” deniyor. Aksi halde herkes zaten kaçınılmaz olarak Allah’a kulluk yapıyor, çünkü hepsi Allah’ın kulu. Ama Allah’ın razı olduğu kulluk var. Bunun karşılığında cenneti vaad edilmiştir.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER