Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

FATİHA

“TAYYİB KELİME”YE ULAŞMAK

– 3-
“Muhakkak ki; Allah, kendisine şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını dilediği kimseler için mağfiret eder. Kim Allah’a şirk koşarsa, gerçekten azim bir günah olarak iftira etmiş olur.” (Nisa-48)
Ayetteki kişi kime iftira ediyor? Allah’a! İnsanlara değil, Allah’a! İş Allah ile ilgilidir, insanlarla değil! Hedefin “iyi kul” olmaksa Allah’a iftira etmeyeceksin. İnsanlara iftira etmemek zaten bu kapsamdadır, “Allah’a İftira Etmemek” başlığı altındaki konulardan birisi de insanlara iftira etmemektir. Hedefin “Allah’a iftira etmemek” ise diğerleri kendiliğinden o kapsamdadır.
“Muhakkak ki, Allah şirk koşulmasını mağfiret etmez. Ondan başkasını, dilediği kimse için mağfiret eder. Kim Allah’a ortak koşarsa, gerçekten uzak bir sapıklığa düşmüştür.” (Nisa-116)
“Bu Allah hidayetidir. Kullarından kimi dilerse onunla hidayet eder. Eğer onlar dahi şirk koşarlarsa yaptıkları ameller boşa gider.” (En’am-88)
Ayet diyor ki; eğer onlar dahi şirk koşarlarsa, elbette yaptıkları tüm ameller hiç olur, boşa gider! Hitap kime? Bize! Siz dahi! Eğer siz de şirk koşarsanız yaptığınız tüm ameller boşa gider!
“Andolsun ki, sana ve senden öncekilere (şöyle) vahyolundu: Yemin olsun ki, şirk koşarsan kesinlikle amelin boşa gidecek ve hüsrana uğrayanlardan olacaksın.” (Zümer-65)
Önce Amentü Billâhi
Yemin ederek bizi uyaran Allah! Bu bizi çok korkutmalıdır. “Yemin olsun, eğer şirk koşarsan amelin boşa gidecek ve kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olacaksın” ayetini duyduğun halde Âmentü Billâhi tanımını nasıl önemsemezsin? “Âmentü Billâhi” diyerek iman etmenin ne demek olduğunu nasıl önemsemezsin? Mutlaka bunu öğrenmelisin, bunu sana öğretecek kişinin yakasına yapışmalısın. Düşün ki rahatsızsın, bir hastalığın var ve çaresini de birisi biliyor. Birisinde ilaç var da vermiyorsa ne yaparsın? Yakasına yapışırsın, “öleceğim, ver şu ilacı” dersin. Bu geçici dünya için böyle davranan sen, sonsuz hayat için nasıl davranmalısın? Farket lütfen, sonsuz hayatın için reçete; önce “Âmentü Billâhi”nin tarifini bilmektir, önce onu bulacaksın! Aksi halde amellerin boşa gider.
“Be’simizi gördüklerinde; ‘Allah’a O’nun Tekliği ile iman ettik ve O’na ortak koştuğumuz şeyleri küfrettik’ dediler.” (Mü’min-84)
“Fakat be’simizi gördüklerinde iman etmeleri onlara fayda vermedi. Bu, Allah’ın kulları hakkında geçmiş sünnetidir. Ve kâfirler orada hüsrana uğradı.” (Mü’min-85)
“Be’simiz” kelimesinin bir mânâsı da “şiddetimiz” demektir, “Emr’imiz” demektir, “geri dönülmez uygulamamız” demektir: Geri dönülmez uygulamamızı gördüklerinde iman etmeleri onlara fayda vermedi!
Tipik örnek firavun’dur.
Hz. Musa aleyhisselam’ın peşinden “ben de denizden geçerim” deyip yürürken denizin iki yakası kavuşunca “iman ettim” diyor ama o iman kabul edilmiyor. “Hakikati apaçık gördükten” sonraki kabul iman olarak kabul görmüyor.
Şunu önemseyin lütfen: “İman ettim” deyip sözleşme kabul edildikten sonra “uygun fiiller” ortaya konulmuyorsa imanın yani kabulün bir değeri kalmamaktadır. İmanın sâlih amelle böyle büyük, böyle önemli bir ilişkisi var. Bu yüzden sâlih amelsiz iman geçersizdir!
“Âmentü Billâhi”, “sâlih amel”siz olmaz
“Âmentü Billâhi” çok önemlidir ama onu geçerli kılacak şey “sâlih amel”dir. Bunu Kur’an’dan öğreniyoruz:
“Bedeviler ‘iman ettik’ dedi. De ki; siz iman etmediniz, fakat ‘müslüman olduk’ deyin! İman henüz kalblerinize dâhil olmamıştır. Eğer Allah’a ve onun Rasûlü’ne itaat ederseniz Allah amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Muhakkak ki; Allah, Ğafurun Rahıym’dir.” (Hucurat-14)
“Mü’minler ancak şu kimselerdir ki, ‘Âmentü Billâhi ve RasûliHİ’ derler, sonra da şüpheye düşmezler. Ve Allah yolunda mallarıyla ve nefsleriyle de mücahede ederler. İşte bunlar sâdıkların ta kendileridirler.” (Hucurat-15)
“İman ve salih amel” ayrılmazlığını idrak ettiren bu ayetlerin o döneme ait öyküleri de var, ancak konumuz genişlemesin. Siz ayetlerin o öykülerine de bakarsanız olayı daha mânâlı anlar, daha güzel görürsünüz inşaAllah.
Hucurat 14 “İnandık” diyenleri, Hucurat 15 ise “Billâhi kapsamında” inananları anlatıyor. Böylece, Allah’a ve Rasulüne Billahi kapsamında imanın farkını görüyoruz. Bu fark yüzünden “Âmentü Billâhi” deklarasyonu ve yaşantısı hep ana gündemimizdir.
Ayette bahsedilenler, “Amennâ/inandık” diyenler cemaatle birlikteler, yani müslüman olmuşlar, cemaatle amellere katılıyorlar. Ama dikkat edin; cemaatle birlikte oldukları halde amelleri kabul edilmiyor! “Siz inandık demeyin, müslüman olduk deyin” diye de uyarılıyorlar: Yani; siz amellerle meşgulsünüz ama inanmadınız!
Peki, inananlar kimler?
Onlar “Âmentü Billâhi ve RasûliHİ” diyenlerdir. Onlar bu mânâda inanırlar, hiç şüpheleri de yoktur, bu konudaki ikilemlerini yok etmişlerdir. Buldukça yok ettikleri için ikilemleri kalmamıştır…
Ayetle bize fark ettirilen bir önemli şey de şudur: “Âmentü Billâhi” demekle ne demiş olacağını araştırmalı ve seni tatmin edecek net tanıma ulaşmalısın; sana bunu tanımlayacak şeyi, kişiyi bulmalısın; eğer ahireti önemsemekte sâdık isen, Sırât-ı Müstakıym’e talib isen!
“Kim izzet irade ediyorsa, izzet bütünüyle Allah’ındır. Tayyib kelimeler O’na suûd eder, urûc eder, sâlih amel onu ref’ eder. Seyyiat’ı mekr yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azab vardır, bunların mekri boşa çıkar.” (Fatır-10)
Meallerde çok Türkçeleştirilerek verilmiş olan mânâların yanlış anlaşılmasından korktuğumuz için biz o kadar Türkçeleştirmedik, sebeplerini söyleyeceğim.
Mesela: “Seyyiatı mekr yapanlara gelince” ifadesindeki “seyyiat” kötülük şeklinde meallendiriliyor. Orijinali “seyyiat” olan o ifadenin yerine “kötülük” yazıldığında kast edilen asıl mânâ anlaşılamaz. Günlük dilde de “seyyiat” denince kötülük anlaşıldığı için, kişi meali okuduğunda onu hayatında bildiği kötülük ile ilişkilendirerek mânâlandırır, ayetteki “seyyiat” kelimesiyle kastedilen mânâdan perdelenir, yeterince anlayamaz, kavrayamaz, ayeti öteler; “Ben kötülük yapmıyorum, kötülükle meşgul değilim” diye ayeti öteler. Konu ilerleyince ne demek istediğimiz daha anlaşılır hale gelecektir inşaAllah.
“Seyyie” kelimesinden öncelikle şu anlamı çıkarmalıyız: SEYYİE batıl davranışlardır. Seyyie yalnızca budur! Ona “kötülük” dediğinizde, kişi onu beşeri kavram ve münasebetlerle ilişkilendiriyor ve “ben kimseye kötülük yapmıyorum” diyor. “Seyyie”nin esas mânâsı bâtıl davranışlardır; Allah’a karşı Allah Yokmuş Gibi yaptıklarındır, öyle yaşadıklarındır…
Ayette; “Kim izzet irade ediyorsa, izzet bütünüyle Allah’ındır” buyruluyor.
Bu beyanı da önce şöyle anlamalıyız: Esfele Safiliyn şartlarında izzet, kudret peşinde koşmak seni ancak feth-i zulmani’ye ulaştırır. Eğer izzet/kudret peşinde esfele safiliyn şartlarınla koşuyorsan elde edeceğin şey feth-i zulmani’dir. Bu durumda yakalayacağın kudreti sen ancak bâtıl’ı hâkim kılmak için kullanırsın ki bu davranışın karşılığı da şiddetli azab olur:
“Onlar için şiddetli azab vardır ve bir de mekrin boşa çıkar!” Yani Hakk için kurduğun tuzakların boş olduğunu anlarsın, Hakk Yol’undaki saptırma gayretlerin boşa çıkar. Bu gerçek tüm çıplaklığıyla Vel Asr Sûresi’nde vardır: Onlar zamanlarını boşa harcamış olurlar!
Bu yüzden Fatır-10 uyarıyor: İzzet/kudret tamamen Allah’ın elindedir, Allah’ındır. Birimsellikle (kendini müstakil ve muhtar kabul eden bir idrakla) buna ulaşamazsın. Bunu fark et!
Tayyip Kelime
Peki, bu gerçeği fark eden ne yapar?
“La havle ve La kuvvete illa Billâh” der.
Eğer “İlla Billâh” dersen ve gereğini yaşama gayretine girersen senin Allah indindeki tanımın farklı olur:
“La havle ve La kuvvete illa Billâh” diyen bu idrak bir durum tespitidir ve bu idrakta bulunan nefs bir Tayyib Kelime’dir. Fatır Suresi 10. ayet seni o zaman böyle tanımlar: Tayyib Kelime.
O zaman sen bir Tayyip Kelime’sin.
İnşaAllah pazartesi güünü “Tayyip Kelime” ile devam edeceğiz.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti