Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Muharrem Günay
e-posta: YAZARIN TÜM YAZILARI

GERÇEK ÂLİMLER, DÜNYA MALINA ALDANMAZLAR

Gerçek âlimler, dünya malına tamah etmez, mesken, ev eşyası, giyim kuşam, yiyecek ve içeceklerde israfa kaçmazlar.
Bu keyfiyete Hatem-i Esem’in talebelerinden Ebu Abdullah el-Havas’dan nakledilen bir hikâye de işaret etmektedir. Ebu Abdullah şöyle anlatır:
– Hatem’le birlikte Horasan’a bağlı olan Rey şehrine girdik. Beraberimizde üçyüz yirmi kişi daha vardı. Sırtlarında ne yünlü cübbeler, ne de azıklarını muhafaza edecek bir torbaları vardı. Hatem’le birlikte hacca gidiyorlardı. Adı geçen şehirde derviş meşrebli bir tüccara misafir olduk. Bu zat, yoksulları seven bir kişi olduğundan o gece bizi de misafir etmişti. Sabah olduğunda Hatem’e şöyle dedi:
-Şehrimizde hasta bir fakih var; onu ziyaret etmeye gidiyorum; bana bir diyeceğiniz var mı?
— Bir hastayı ziyaret etmek büyük bir fazilettir; hele hele bir fakihin yüzüne bakmak ibadettir. Onun için ben de seninle birlikte ziyarete geliyorum.
Hasta fakih Muhammed b. Mukatil aynı zamanda Rey şehrinin kadısı idi. Fakihin evine geldiğimiz zaman güzel ve yük sek bir kâşane ile karşılaştık. Hatem bir müddet düşündü ve sonra şöyle sordu:
– Bu gördüğüm bina hakikaten bir fakihe mi aittir?
O sırada kapı açılmış ve girmemize izin verilmişti. İçeri girdiğimiz zaman geniş salonlar, gayet kıymetli eşyalar ve bütün bu değerli şeylere uygun zengin perdelerle karşılaştık. Bu manzarayı gören Hatem’in düşünceli tavrı daha da kesin bir hâl aldı. Derken hastanın yattığı odaya girdik. Göze ilk çarpan şey odanın gayet kıymetli ve yumuşak halılarla döşeli oluşu idi. Hasta, gayet rahat bir yatağa uzanmış, başında da kendini yelpazeleyen bir hizmetkâr vardı. Ziyaretçi tüccar, hastanın yanma giderek oturdu. Hatem ise ayakta bekledi. Bir ara gözünü açan hasta ayakta gördüğü Hatem’e oturması için işaret etti. Bu işareti alan Hatem şöyle dedi:
–Ben oturmam.
— Bir şeye mi ihtiyacın var?
— Evet
-Nedir ihtiyacın?
— Senden bir mesele hususunda bilgi almak istiyorum. Hasta:
– Söyle bakalım neymiş meselen?
— Evvela yatağında dikilerek otur da ondan sonra sorayım suâlimi!’
Bunun üzerine hasta, yatağın içinde doğrularak oturdu. Hatem sualini sormaya başladı.
— Sen ilmini kimden aldın?
— îtimad edilen birçok âlimden.
— Onlar kimden öğrenmişlerdi?
— Allah’ın Resulü’nün ashabından öğrenmişlerdi.
— Ashap kimden öğrenmişti?
— Allah’ın Resulü’nden.
— Allah’ın Resûlü kimden öğrendi?
— O da Cebrail’den, Cebrail ise Allah’tan öğrendi.
— Öyleyse söyle bana! Cebrail’in Allah’tan, Rasûl’ün Cebrail’den, sahabelerin Rasûl’den, senin hocalarının sahabelerden aldığı ilimde; senin evin gibi şatafatlı bir meskene sahip olan insanın Allah nezdindeki mertebesinin yüksek olduğuna dair bir bilgi var mı
— Hayır!
— O halde sen nereden işiterek bu debdebeli hayata daldın? Daha doğrusu sana ders veren hocalar ne dediler bu konuda?
— Onlardan öğrendiğim şey şu olmuştu: Allah’ın indinde makbul bir kul olabilmek için, âhiret âlemine yönelmek, dünyaya tapmaktan kaçmak ve fakirleri sevmek, âhirete talip olup dünyaya bağlanmamak gibi yüce ahlâklar lâzımdır.
— Öyleyse sen bu işlerinde kime uydun? Hz. Peygambere mi,
sahabîlere mi, salih kimselere mi? Yoksa dünyada ilk tuğla ve taş evler yaptırıp içinde oturan Nemrud ve Firavun’a mı? Ey kötü âlimler! Sizin gibi dünyaya sarılan âlimler, halka çok kötü örnek oluyorlar. Böyle âlimleri gören halk ‘Mademki âlim böyle yapıyor, demek ki böyle yapmakta bir günah yok; ben ondan daha üstün ve faziletli değilim ya?’ diyerek sizleri takip ediyor.
Bundan sonra hiçbir şey söylemeden oradan çıkıp gitti. İbn Mukatil gereken dersi alımıştı. Bu hâdiseden sonra İbn Mukatil’in hastalığı büsbütün arttı.

YAZARLAR

TÜMÜ

SON HABERLER