Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İÇİMİZDEKİ TANRI BİZİ CEHENNEME GÖTÜRÜR

Mustafa Yılmaz DÜNDAR 1 Aralık 2017 Cuma 13:38:58
 

– 41 –
“Din’e hanif olarak yaklaşın” ayetini “Din’e tanrılık iddiasında bulunmadan yaklaşın” şeklinde anlamak önemlidir. Eğer bu ayeti “dışınızdaki tanrılardan kurtularak yaklaşın” diye anlarsanız, o tanrılarla ilişkinize bakar, onlardan kurtulma çalışması yaparsınız veya “benim zaten Allah’tan başka inandığım bir şey yok ki” deyip geçersiniz. Din’e hanif olarak yaklaşın demek, iddia ettiğiniz müstakilliği, o zannınızı terk ederek İslam’a/Din’e yaklaşın demektir.
KAFAYI “İKİ BEN” ARASINDAKİ FARKA TAKMALIYIZ
“Tanrılık iddiasında bulunursam ne olur?” sorusuna kafayı o kadar takmak lazım ki. Buna kafayı takar ve bunu bütün işlerinizle ilişkilendirirseniz, ancak o zaman siz kendinizdeki tanrılık iddiasında bulunan “BEN”i görürsünüz. O kadar açık ve net görürsünüz ki “bendeki şu BEN tanrılık iddiasında bulunan BEN” dersiniz. Sizde tanrılık iddia eden o BENden başka bir BEN daha var. Yunus Emre’nin “bir BEN vardır bende BENden içeru” dediği “BEN” odur. Genellikle o BEN Yaradan gibi düşünülür ama değildir. Bir “BEN” var, tanrılık iddiasında bulunuyor. Bir “BEN” de var, ben Allah’ın düşüncesinde bir suretim diyor. İşte tanrılık iddiasındaki “BEN”den içeri olan bu “BEN” yaratılmış olan “BEN”dir. Bu iki “BEN”in ayırımına kafayı öyle yormak gerekiyor ki, bütün işlerimizi bununla ilişkilendirebilelim. İbadet denilen işleri bile!
Aslında, ibadet diye bir ayrım yapmak, işleri bir grup yapıp “bunlar ibadet, şunlar değil” demek yanlıştır. İslamiyet’i incelediğinizde sistemde böyle bir ayırma yapamayacağınızı görürsünüz. Yani hayata ait işler ve ibadet adı altında işler ayrımı yoktur. İslamiyet’te her yaptığınız ibadettir, her anınız kulluktur. İbadete vakit ayıracaksın sonra dünya işine döneceksin diye bir şey yoktur, işleri ayırmak bir hatadır. Onlar o tanrının oyunlarıdır. Bunu nasıl fark ederiz? İbadet adıyla ayırdığınız işleri bile “o ibadetleri yapan, bendeki tanrı mı?” diye didiklediğinizde! Varlığını iddia ettiğiniz tanrı mı salât ikame ediyor, o tanrı mı oruç tutuyor, o tanrı mı hacca gidiyor? Bütün bunları yapan eğer oysa ondan kurtulma çalışmaları çok önemlidir. Çünkü insan önemseyip uygulamak istediği şeyleri tanrıya yaptırırsa mesafe alamaz. O tanrıdan kurtulma çalışmaları olarak yaparsa mesafe alabilir. O tanrıdan kurtulmuş olarak yaparsa mutlaka mesafe alır!
TANRI NEDİR, TANRILIK NASIL İLAN EDİLİR VE TANRIDAN NASIL KURTULUNUR?
Bu yolda nefs, nefs mertebeleri, nefs mücadelesi çok dile getirilir, bilirsiniz. Nefs Mertebeleri denilen ve kendinizi motive etmeye çalıştığınız o kriterler, bilin ki, ancak bu tanrıdan kurtulduktan sonra yürünecek yoldur. Eğer nefs mertebeleri yolunda yürümeye tanrı çıkarsa, o tasavvufla meşgul tanrı olur ve GİRDAP diye bahsedilenler bu tanrı içindir. Bu tanrı tasavvuf çalışmalarıyla kendisindeki bazı güçleri fark ederse daha güçlü bir tanrı olur. Fetih denilebilecek çeşitli güçleri kazanırsa onda FETH-İ ZULMANİ oluşur ve arzu edilmeyen güç sahibi bir tanrı ortaya çıkar. Bu yüzden en önemli şey önce bu tanrıyı tanımaktır. Tanrı nedir, tanrılık nasıl ilan edilir ve tanrıdan nasıl kurtulunur, bunu çeşitli yönlerden ele alarak fark etmek gerekiyor ki, bunun yöntemlerini ele alacağız inşaAllah. Ama o yöntemleri ele almaya başlamadan önce hepimizin aklını tanrıya takması gerekiyor! Tanrılık iddiasının bizim için hayati bir sorun, yaşantımızı alt üst eden bir sıkıntı olması gerekiyor. Ve biz, bu sıkıntıdan nasıl kurtulacağız diye bir arayışa girmiş olmalıyız, bu yazıları bunun için takip etmeliyiz. Şart bu! Aksi halde, film bitince “tanrıların hayatı”na döneriz.
TANRI CEHENNEMDİR, TANRILARIN MEKÂNIDIR CEHENNEM. İLLA ALLAH İSE CENNET!
La ilahe illallah Kelime-i Tevhid’i bu tanrıdan kurtulmada çok önemlidir. Bir mübarek arkadaşım arayıp “masama bir hadis yapıştırdım, onu tefekkür ediyorum” demişti. “Nedir o?” dediğimde, Efendimiz (SAV)’in “Semen’ül cenneti la ilahe illallah: Cennetin ücreti La ilahe İllallah’tır” hadisini söyledi, mealen böyle bir hadis. Onu tefekkür ediyor. Ben kendisine o tefekküre yardımcı olmak için “Cennetin kapısında La ilahe İllallah yazılıdır” hadisinin manasını paylaştım: Elbette, bir kapı ve kapıda öyle bir yazı, o kapıdan giriş düşünmüyoruz. Bu hadislerde bize anlatılan çok önemli bir mana var, bir şart var. Hadis’e baktığınızda “La ilahe illallah” bir ücret, bir bedel, bir geçiş şartı. “Şu kadar söylerseniz” değil, “bu bedeli öderseniz” manasına bir yazıdır La ilahe İllallah! Bazı kapılarda “şunlar giremez” yazar ya işte onun gibi. Geldiniz ki “silahla girilmez” yazıyor, silahınız varsa kapıdan giremezsiniz. Ben 500.000 defa “silahı olan giremez” demiştim, girebilir miyim derseniz, size sorarlar: Silahın var mı? Varsa giremezsin, görmedin mi “silahı olan giremez” yazıyor derler. Silahını çıkar koy, hiç bir şey söyleme geç git. Kapıdaki şart o: Silahı olan giremez! Silah bırakmanın değişik yöntemleri olabilir. Bu yöntemlerden birisi, silah mefhumunu durmadan akılda tutmak olabilir, o zaman bir yöntem olarak “silahı olan giremez” tekrarları olabilir. Ama silahı bırakmamışsan işe yaramaz. Silahın var ve defalarca “silahı olan giremez” demişsin; coşarak söylemişsin, ağlayarak söylemişsin, aşk ve şevkle söylemişsin, fark etmez, silah üstünde ya! Kapıda diyor ki; silahı olan giremez! Hangi yöntemi kullandığın kimsenin umurunda değil, yeter ki silahı bırak! Silahı bıraktın mı diye sorduklarında, “evet, bıraktım diyorsan tamam. Nasıl bıraktığın önemli değil. Birisi aşk ile ve şevk ile 500.000 kere söyleyip bırakmış, diğeri “ben hiçbir şey söylemeden bıraktım” diyor. Tamam! Bak bu da o yöntemi kullanmış. Hangi yöntemi kullanırsan kullan, yeter ki onu terk et, bırak, yöntemini sormuyorlar. Ben hiç ağlamamıştım! Silahın var mı? Yok! Tamam! Ben bu iş için çok ağladım. Silahın var mı? Var. Kapıdan geçemezsin! Mesele silahı bırakmak! Hadisteki mana bu kadar önemli! Peki, nedir o? La ilahe İllallah. La ilahe; tanrı giremez, İlla Allah. “Ben bunu çok söylemiştim” dersen, eğer sende tanrılık varsa, “tanrı giremez, tanrılar bu tarafa” derler. Orada iki alternatif var; ya ileri ya bu taraf! Bu taraf cehennem, ilerisi cennet! geri döndün cehennem, ileri gittin cennet ortamı. Böyle söyleyerek basitleştiriyoruz, sembolleştiriyoruz. Peki, ileri nasıl gidiyorsun, onun ücreti nedir: La ilahe İllallah: Tanrı giremez, o geçemez, ona kapalı! Bu mananın bedelini ödeyerek, gereğini yaparak gidiyorsun. Demek ki, tanrı cehennem demek, bu kadar somut! Cennet ve cehennem soyut kavramlar sanılır ama hiç soyut değiller. Onlar o kadar somut ve açık görülüyor ki, o kadar somutlar ki! Cehennem hiç soyut değil, çok somut: Tanrı cehennemdir, tanrıların mekânıdır cehennem. İlla Allah ise cennet!
İYİ İNSAN OLMAK CENNETE
GİTMEK İÇİN YETERLİ DEĞİLDİR

Şimdi sizinle insanları üç gruba ayıralım. Neden? Bu yoldaki kişi “ben hangi gruptayım?” diye merak edip kendini inceleyebilsin diye. Üç grup insan var. Birisi insani, ahlaki kurallara çok uyan, insanlar tarafından sevilen sayılan, onun da insanları sevdiği saydığı bir insan. Hoşa gidecek her meziyet kendisinde mevcut. Bu insanı bir kelimeyle sembolleştirip ona HÜMANİST diyelim. Bir de bunun zıddı insan var ki, yalnızca kendisini seven ve düşünen, her işi kendine menfaat sağlayacak şekle çevirmeyi yaşantı haline getirmiş olan bu insana da NARSİST diyelim. Her ikisi de tanrılık iddiası içinde olduğu için, bunlara şimdi tanrılık özelliklerine isim verelim ve narsist tanrı, hümanist tanrı diyelim.
Yaşadığınız ortamda eğer bir narsist tanrı varsa ondan çok rahatsız olursunuz. Bu narsist tanrı iş yerinizde yöneticinizse rahatsız olursunuz, evde eşinizse rahatsız olursunuz veya ebeveyninizse rahatsız olursunuz. Ama hümanist tanrılardan memnun kalırsınız. Çünkü o, insan haklarına saygılıdır, dürüsttür, hoşa gidecek her huyu onda bulursunuz. Ama siz memnunsunuz diye cennet de ondan memnun mu acaba? Değil! Buna çok dikkat edin. Çünkü o hümanist ama bir tanrı! Siz narsist kişiden hoşlanmadığınız için ona “bu adam cehennemlik” dersiniz, doğru da olabilir. Sonunu bilmiyoruz ama öyle giderse doğru söylemiş olursunuz. Fakat hümanist birisine siz ondan çok memnunsunuz diye “cennetlik adam” derseniz yanılırsınız. Çünkü o da tanrı; hümanist tanrı! Tanrı hümanist de olsa, cennet ona kapalıdır! O hayatında dürüst olmak, hümanist olmak, ahlaklı olmak gibi özellikleri uç noktaya getirse, çok fedakâr, çok cömert, çok verici gibi özelliklerin tümü onda toplanmış olsa, insanlar ondan çok memnun olsalar, onu izleyenler “bu adam cennetliktir” diyor olsa bile, onda tanrılık iddiası oldukça, tanrılığını ilan etmeğe devam ettikçe cennet ortamı ona kapalıdır. Anlıyoruz ki, iyi insan olmak cennete gitmek için yeterli değildir. Cennete gitmenin, cennet ortamında bulunmanın TEK ŞART’ı vardır o da budur: La ilahe, tanrı giremez illa Allah! Tanrılar giremez, tanrılar geçemez!
BİR DE “B-İNS” GRUBU VAR
Üç gruptan ilk ikisi TANRILAR’dan oluşuyor; Narsist Tanrı, Hümanist Tanrı. Bir de üçüncü grup var. Diğerlerine tanrı dedik, bu gruba insan diyeceğiz. Ama nasıl insan? Ona Nas Suresinde geçen “ins” yani “insan” kelimesinden yararlanarak bir isim veriyoruz. Ama bu insan Besmelenin “B”sine sahip insan! Bunu ifade için de ona “B” İNSAN ve kısaca B-İNS diyelim; “B” hakikatini fark etmiş bu insana “B” insan dedik. Üç kategori oluştu: “B” insan, hümanist tanrı ve narsist tanrı. Üçüne de “insan” dersek doğru olmaz. Çünkü biz artık insana göre tasnif yapmıyoruz, dikkat edin, kriterimiz artık tanrılık. Ona bakıyoruz. Kişide tanrılık iddiası (yani ben müstakilen varım ve muhtarım algısı) var mı, yok mu? Bunca tefekkür paylaşımını dikkatle, gayretle ve muhabbetle takip ederek ulaştığımız bu bilinçten sonra biz hala insana göre yani beşeri tasnifler yaparsak olmaz, yanılırız. Bu yüzden insan kelimesinin başına sıfatlar koyarak tasnif yapmıyoruz, bizim için artık tanrı/tanrılık önemli bir kriter. İnsanı bu kriterle değerlendiriyoruz; tanrılık iddiasında bulunan, bulunmayan! Tanrılık iddiasında bulunanları temel iki gruba ayırdık: Çok iyi, çok dürüst, çok ahlâklı ama tanrılık iddiasında bulunanlara hümanist tanrı, onun zıddına narsist tanrı dedik. Bir de tanrılık iddiasında bulunmayan bir yapı tanımladık; ona da “B” insan dedik.
“B” insan aslında nedir biliyor musunuz? Kuldur, kul ona denir, “B” İNSAN kuldur; “İyyaKE na’budu VE iyyaKE nestaiyn; yalnız sana kulluk ederim” diyen budur. “Yalnız sana kulluk ederim” diyen eğer bir tanrıysa, tanrı kulluk edemez. Elbette o da kuldur ama tanrılığını ilan ettiği için, “ben müstakilen varım ve muhtarım” iddiasıyla yaşadığı için hakkıyla “iyyaKE na’budu” diyemez.

HİSSETMEK VE MUHTARİYET-41-

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti