Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Üyelik
Üye Girişi
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İslâm bizden neyi istiyor?

– 63 –
Bazen İslamiyet’i, yani sistemi hayattan örneklerle, yaşadığımız hayatı da içine alacak şekilde anlatmaya çalışıyoruz, mesela beşeri münasebetlerden, aile içi ilişkilerden bahsediyoruz. Bunlardan bahsettiğimiz bir yazımıza, bir tefekkür paylaşımımıza rastlamış birisi bakıyor ki, aile içi ilişkilerde insan hakları, kadın hakları, akıl, demokrasi gibi konulardan da bahsediliyor, çok memnun oluyor, “benim aradığım bunlar zaten, İslamiyet böyleyse güzel” diyor. Paylaşımlarımızı dikkatle ve titizlikle okuyup incelememişse o kişi manzaranın yarısını görmüyor, manzaranın “A” takdimine sapan kısmının farkında değil demektir. “A” takdimi nedir, “B” takdim formu nedir, onların bakışı ve yaşantısı nasıldır, bunları bilmiyor. O kişi “B” dediğimiz ihlâs hayatından sapan kavşağı ve tehlikesini bilmediği için, bazı kitapları, başka felsefeleri okuyor, mesela Reiki gibi şeylere ait yazılara rastlıyor, bakıyor ki oradakiler de hak, hukuk, saygı, hoşgörü gibi konular, benzer mevzular, o zaman onları da doğru sanıyor. İslamiyet’teki manayı ve farkı anlamayıp “o felsefelerde de güzel bilgiler var” deyip orada yazılanları doğru şeyler kabul ederseniz çok yanlış olur. Elbette benzeyen şeyler olabilir. Matematik, fizik, kimya gibi ilimler nasıl birer bilim alanı ise, yani sünnetullah ise, sosyoloji ve psikoloji de sünnetullahtır, sosyal bilimler de sünnetullahtır, onlar da birer bilim dalıdır. Sizin normal yaşantıda insan ilişkileri içerisinde fark ettiğiniz, tespit ettiğiniz bulgular, matematik, fizik gibi bilim alanlarındaki bulgular gibi birer bilimsel bulgu, yani bunlar da birer sünnetullah. Ve bu bilgiler inanan inanmayan herkese açık. O kapsamdaki bilgilere bakarak İslam dışı düşünce ve felsefeleri doğru sanmak, onlara sempati duymak, onları paylaşmak, onları önermek çok yanlıştır. Sünnetullah bilgileri, sünnetullaha ait bulgular aynıdır. Onları inanan da bulabilir, inanmayan veya farklı inanan birisi de bulabilir, bir engel yok. Kime onları bulması dilenmişse o fark eder, o bulur. Yanılıp şu hataya düşmeyin sakın: O felsefelere ait kişiler de, onların kitapları da iyi insanı anlatıyor, onlar da çok iyi insan demeyin. Doğru, onlar iyi insan olabilirler! Ama dikkat edin, biz İslamiyet’i iyi insan olmak için anlamaya çalışmıyoruz, İslamiyet de bizden iyi insan olmamızı istemiyor zaten. Kur’an ayetlerinin ve hadislerin hedefi bu değil. Bu yüzden bu paylaşımlarda bizim de derdimiz “hümanist bir tanrı” nasıl olunuru anlatmak ve öyle olmak değil, onu hedeflemiyoruz.
İslâm dışı tüm felsefeler ancak “A” Takdimi
yolunda hümanist tanrı üretirler
İslam dışı ne kadar düşünce ve inanış varsa, o inanışların hiç biri kişiyi tanrılar dünyasından kurtaramaz. Örneğin meditasyonların, yoga felsefelerinin (yogadaki fiziksel hareketleri demiyorum) hayata bakışını düşünün, o yaklaşım tarzları ile başarılabilecek son nokta nedir biliyor musunuz? İyi insan, ancak “iyi insan” sonucuna ulaşabilirler. Bu felsefelerin başarabileceği maksimum nokta “A” takdiminde yaşayan hümanist bir tanrı üretmektir. Onlar ancak “A” yolunda iyi bir insan elde edebilirler, yani hümanist bir tanrı üretirler. Çünkü “A” ve “B” gibi bir algı farkından haberleri yok, “A” yapıdan kurtulabilecek bir malzemeleri de yok, her şeyleri insani, beşeri. Öyle olunca en iyi sonuç ancak hümanist bir tanrı üretmektir. Bu yüzden, o felsefelere inanan kişiler çocuğunun aynı yolda olmasından korkarlar. Çünkü başına o kadar çok şey gelir ki, çocuğu dürüst olursa onun da başına çok şey gelecek diye korkar ve ona dürüstlük öğütlemekte zorlanır, onun da o öğretilerde olmasını aslında istemez. Çünkü ona “ne kadar dürüst olursan, o kadar kaybedersin” derler. Niye? Çünkü hümanist olmak tanrılar dünyasında işe yarar bir hal değildir. Yani “A” Takdim Formu yaşantısı içerisinde hümanistlik geçer akçe değil ki. Zavallı ve sömürülen insan olursunuz. Bir zamanlar çok konuşulmuştu, Ferrari’sini satar zavallı olur, gider dağ tepe dolaşır; Ferrari’sini satmış zavallı olur. Siz de öyle olursunuz; çok iyi ama zavallı biri! Onların yolunda olacak olan budur. Evet, o tür felsefeler ancak “A” Takdimi yolunda hümanist tanrı üretirler.
O felsefeler adamı ancak zavallı yapar
“A” takdimiyle yaşantıda, tanrılar dünyasındaki yaşantıda uç iki karakter vardır; birisi hümanist tanrı, birisi narsist tanrı. O felsefeler daha çok hümanist tanrı üretirler, yani adamı zavallı yaparlar. Onun zavallılaştığı ortam tanrılar dünyası! Tanrısal yaşantıda hümanistler değil narsistler çok başarılı olurlar, onlar süper olurlar. İnsanlar bunu bildikleri için, narsistlerin şerlerinden korunmak amacıyla onların her dediğini yaparlar. İşte de öyledir, evde de! Narsist tanrının evde istekleri hemen yerine getirilir; terliği zamanında ayağına konur, havlusu eline verilir, uyandığı zaman ne lazımsa yapılır, çorbasının tuzuna kadar yerine getirilir. Çünkü “A” Takdim Formu”na ait yaşantıda “bana hizmet etmek zorundasınız” anlayışı vardır ve bu anlayışın maksimumu narsist tanrılarda görülür. Bunlar tanrılardı, hümanist tanrı, narsist tanrı. Tanrılık iddiasında bir yaşantı içerisinde oldukları için onlara insan değil de tanrı dedik. Bir de “B” insan var, kul var.
Bir de “B” insan var. Yani KUL…
“B” insanın, yani kulun düşünüşü, davranışı, yaşayışı nasıldır hiç merak ettiniz mi? Efendimiz (SAV)’i bu gözle izleyin lütfen. “B” Takdim Formu”ndakilerin Efendisi’nin hanımları diyor ki: Bir kere bile “şunu yemek istiyorum” demedi… “B” Takdim Formu”nun Efendisi’nin hanımları diyorlar ki: Bir kere bile bize “öff” demedi… “B” Takdim Formu”nun Efendisi’nin evlatlığı diyor ki: Bir kere bile “niye öyle yaptın?” demedi… Bu Efendimiz Rasulullah, Nebiullah, Habibullah sallallahu aleyhi vesellem; “B” insan için, kul için üsve-i hasene, en hoş, en güzel örnek…
ŞEHADET… Başka hiçbir yerde bulamazsınız
O’nun bize açıkladığı ve öğrettiği İslam Dini’nde öyle bazı şeyler var ki başka hiç bir inanışta, hiç bir felsefede o yoktur. Onlardan birisi ŞEHADETtir. “A” Takdim Formu”na ait ne kadar felsefe, inanış, bakış açısı varsa inceleyin, üstün sanılan yanlarını tek tek araştırın, korkmayın neleri varsa bakın, hiçbirinde bulamayacağınız şeydir bu: Şahitlik. İhlâs Hayat Döngüsü hayatı içerisinde “şahitlik, şahit olmak” olmazsa olmaz bir kuraldır, bu yola giriş onunla başlar: Eşhedü en la ilahe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden Abduhu ve Rasȗluhu.
İslamiyet dışı inanış ve felsefelerde şahitlik yoktur! Hiçbir düşünce, inanış ve felsefe anlattığı şeye sizin şahit olmanızı beklemez, istemez, çünkü görüp şahit olacağınız bir şeyleri yoktur, bu yüzden öyle bir beklentileri de yoktur. Ama İslam sistemi içerisinde şahitlik esastır: “Kuluna Allah şahit, kulu Allah’a şahit!” İslamiyet’te şahitlik var.
Ve Allah’ın Esma’ül Hüsna’larından birisi ŞEHİD’dir. O Esma’ül Hüsna’yı okuyup araştırın lütfen, Şehid ismi çok önemlidir; sizde şahitlik hücrelerini açar. Şehid, kulu ŞAHİT yapan esmadır, Allah’ın kulunu şahit yapan ismidir Şehid…
Şahitlik ile Salât içiçedir
Ve bu yolda şahitlikle iç içe olan bir şey vardır: Salât. Şahitlik ve salât çok iç içedir, şahitlik ve tahıyyat çok iç içedir. “Et-Tahıyyatü”deki bu şahitliği lütfen tefekkür etmeye çalışınız, inşaAllah ilerleyen paylaşımlarımızda onu birlikte detaylandıracağız.
Şimdi salâta ait iki noktaya dikkat çekmek istiyorum: Kıraat ve salât bitimindeki tesbihat. Salâtta kıraat şarttır. Salât ikame ederken Fatiha’yı ve ayetleri içinizden, sessiz okuyamazsınız, dudakları kapatıp okumak geçersizdir. Salâtta, duyabileceğiniz bir sesle, birilerini rahatsız etmeden kıraat gerekir. Gusül abdesti gerektiren hallerde ve bazı özel hallerde ayetleri içinizden okuyabilirsiniz ama salâtta hafif de olsa sesle kıraat şarttır. Bir de “kıraat, salâttaki huşu ve gözler” arasındaki ilişki var, bu da üzerinde durulması gereken bir husus, onu da ileride detaylandırırız inşaAllah.
Tesbihatı nasıl yapmalıyız.
Efendimiz (s.a.v.) nasıl yapardı?
Salât bitiminde tesbihat yapılır ve çok önemlidir. Onu nasıl yapmalıyız? Ayet’el Kürsi okuduktan sonra yaptığımız “Sübhanallah, Elhamdülillah, Allahuekber” tesbihatını salâtın farzından sonra, farzı ikame ettikten sonra yapmaya alışırsanız güzel olur, iyi olur. Çünkü Efendimiz (SAV) öyle yapmıştır, son sünneti de bitirdikten sonra değil, salâtın farzının peşine yapmıştır. Salâtın farzını ikame ettiğinizde Ayete’l Kürsi okuyup 33 adetlik “Sübhanallah Elhamdülillah Allahuekber” tesbihatlarını, sonra da duanızı yaparsanız çok isabetli olur. Neden? Çünkü Efendimiz (SAV) öyle yapıyor, yani öyle öneriyor. Bir de o tesbihatı yaparken Efendimiz (SAV) tesbih gibi bir şeyi değil de parmaklarını kullanıyor, yani bize de öyle öneriyor. “Tesbih kullanmayın” demiyor ama nasıl yapacağımızı yaşayarak tarif ediyor; o uygulamada tesbih yok. Tesbihi sayısı fazla olan diğer virdlerimizde, zikrullahlarımızda kullanabiliriz, tesbih o zaman lazım olabilir. Ama bunlar zaten 33’er defa söyleniyor, tesbih gerekmez. Eğer, sünnete uygun yapmak gibi bir hedefimiz varsa onları parmaklarımızla sayarak yapalım. Elleriniz size şahidlik yapacak, ellerinizle yapın! Salâtın farzını tamamladık, oturuşumuzu bozmamışken, eller diz üstünde dururken parmaklarımızı kullanarak 33 Sübhanallah, 33 Elhamdülillah, 33 Allahuekber’i yapabiliriz. Her parmakta üç defa söylemek insanı şaşırtmaz. Parmağınızı dizinize üç defa hafif dokundurarak bir parmakla üç tane söyleseniz, parmaklarınızın 10’u dokununca 30 olur, başlarken veya sonunda da 3 söylediniz mi 33’ü tamamlarsınız. Bu tesbihatı, oturma şeklinizi bozmadan, parmaklarınızla ve farzdan sonra yapmakla, siz şeklen EFENDİMİZ (SAV)İN TESBİHAT YAPIŞI’na benzemiş olursunuz.
Sırf salât konusunu ele alıp tefekkür edeceğimiz paylaşımlarımız da olacak inşaAllah. Bugün hafif dokunuşlarla salâtın bazı yerlerine dikkat çekmiş olduk. Salâttaki oturuşa ait bir iki nokta ile tamamlayalım. Oturuşta da şu önemlidir: Ellerimizi parmakların araları açık olarak dize koymak gerekiyor. Elleri iki diz arasına koymak, başka türlü koymak men edilmiştir, yasaklanmıştır. Sünnetten öğrendiğimize göre, salât ikame ederken, secde hariç, parmaklar hep açık vaziyette olacaktır. “Neden açık olması gerekiyor, neden şu şekilde olması gerekiyor” denirse, onların hepsinin hadislerde sebepleri var, açıklanmış.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER

Afyon Haber Son Dakika Afyon Namaz Vakti